fransizca kelimeler 2 Flashcards
(43 cards)
Susciter le respect
Inspirer l’admiration
Gagner l’estime
Incarner des valeurs
Saygı uyandırmak.
Hayranlık uyandırmak.
Saygı kazanmak.
Değerleri temsil etmek.
Il n’y a pas de juste milieu
“Orta yol yok.” veya “İki uç arasında bir denge yok
Aussi bien… que pour”
Il est connu aussi bien pour son talent que pour son charisme.
(O, hem yeteneği hem de karizmasıyla tanınır.)
D’écart
Différence (fark)
Distance (mesafe)
Intervalle (aralık)
Son point de vue est très différent, il y a un grand écart entre nos idées.
(Onun bakış açısı çok farklı, fikirlerimiz arasında büyük bir fark var.)
Il a grandi dans un milieu populaire
O, halktan bir çevrede büyüdü
Quand même
Il pleut, mais je vais quand même sortir.
(Yağmur yağıyor ama yine de dışarı çıkacağım.)
C’est quand même incroyable !
(Bu gerçekten inanılmaz!)
Je t’ai prévenu, mais tu l’as fait quand même.
*(Seni uyarmıştım ama sen yine de yaptın.)
Quand même, tu aurais pu appeler !
(Ama yine de arayabilirdin!)
Prêter à : Fransızca’da “yol açmak, sebep olmak, neden olmak” anlamında kullanılan bir deyimsel fiildir. Genelde soyut durumlar, fikirler veya duygular için kullanılır ve belirli bir anlam taşır. İşte detaylar, eş anlamlılar ve karıştırılmaması gereken noktalar:
Cette décision pourrait prêter à confusion.
(Bu karar kafa karışıklığına yol açabilir.)
Son comportement prête à controverse.
(Onun davranışı tartışmalara yol açıyor.
Prêter à confusion → Kafa karışıklığına yol açmak.
Prêter à controverse → Tartışmaya neden olmak.
Prêter à rire → Gülünç duruma neden olmak.
Prêter à interprétation → Yorumlamaya açık olmak.
Amener à (bir şeye yönlendirmek):
Cela m’a amené à réfléchir.
(Bu beni düşünmeye yönlendirdi.)
Prêter à, bir olayın kendisini değil, bu olayın olası sonuçlarını veya etkilerini ifade eder.
Se produire, arriver, survenir, doğrudan olayın veya durumun gerçekleşmesini ifade eder.
En pleine: .
“Tam ortasında” veya “yoğun bir şekilde” anlamına gelir
“En pleine” ile yoğunluk:
Nous sommes en pleine crise économique.
*(Tam bir ekonomik krizin ortasındayız.)
. Avoir lieu (“meydana gelmek”)
Des légendes urbaines
“Şehir efsaneleri.
Quoi qu’il en soit
“Her ne olursa olsun, ne şekilde olursa olsun.”
caïd
Argoda “lider, patron, kabadayı” anlamında kullanılır. Genelde karizmatik, otoriter veya güçlü bir kişiyi ifade eder.
Être exposé à
bir şeye maruz kalmak Fiziksel veya soyut durumlar
Les ouvriers sont exposés à des substances dangereuses.
(İşçiler tehlikeli maddelere maruz kalıyor.)
Subir
Maruz kalmak (katlanmak) Genellikle olumsuz durumlar
Elle a subi des critiques injustes.
(Haksız eleştirilere maruz kaldı.)
Être influencé par (Etkilenmek, maruz kalmak)
Daha soyut bir etkilenmeyi ifade eder (örneğin kültürel, sosyal).
Ils ont été influencés par leur exposition à la culture française.
(Fransız kültürüne maruz kaldıkları için ondan etkilendiler.)
Il ressemble aux Français, probablement parce qu’il a été influencé par leur mode de vie.
*(Fransızlara benziyor, muhtemelen onların yaşam tarzından etkilendiği için.)
Être marqué par (İz bırakmak, etkilenmek)
Son séjour en France l’a marqué profondément, il a adopté leurs habitudes.
(Fransa’da geçirdiği zaman onu derinden etkiledi, onların alışkanlıklarını benimsedi.)
Au bout d’un moment
Bir sure sonra
S’envenimer: “Kötüleşmek, daha da kötü bir hâl almak” anlamında refleksif bir fiildir. Genellikle bir durumun gerginleştiği ya da kötüye gittiği durumları ifade eder.
Envenimer: “Kötüleştirmek, daha da kötü yapmak” anlamında geçişli bir fiildir.
Refleksif yapıya büründüğünde, durumun kendi kendine kötüleştiğini ifade eder.
La discussion s’est envenimée rapidement.
*(Tartışma hızla kötüleşti.)
S’est fait: Bu yapı, faire fiilinin pronominal (dönüşlü) bir kullanımıdır ve “bir şey başına geldi, bir duruma maruz kaldı” anlamını verir.
Il s’est fait attaquer dans la rue.
(Sokakta saldırıya uğradı.)
pour lequel”
C’est un crime pour lequel il a été puni.
(Bu, cezalandırıldığı bir suçtur.)
À la suite de: “Bir olayın ardından, sonrasında” anlamına gelir. Genellikle bir durum veya olaydan sonra gerçekleşen bir şeyi ifade etmek için kullanılır.
À la suite de son accident, il a décidé de changer de vie.
(Kazasının ardından hayatını değiştirmeye karar verdi.)
Condamné: “Mahkûm edildi, cezalandırıldı.” Condamner fiilinin participe passé (geçmiş ortaç) hâlidir.
Il a été condamné à une amende de 500 euros.
(500 euro para cezasına çarptırıldı.)
Elle a été condamnée à 6 mois de prison avec sursis.
(O, 6 ay ertelenmiş hapis cezasına çarptırıldı.)