Kelimeler Flashcards

(496 cards)

1
Q

abi / ağabey

A

Büyük erkek kardeş. Örnek: Ben 9 yaşındayım, abim 16 yaşında.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

abla

A

Büyük kız kardeş. Örnek: Ablam ortaokula gidiyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

acele etmek

A

Hızlı olmak, çabuk hareket etmek. Örnek: Ders başlıyor, acele et!

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

acı

A

Biber gibi bazı yiyeceklerin dilde yakıcı his bırakması, tatlı karşıtı. Örnek: Yemeğin içinde acı biber vardı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

acımak

A

Düşme, hastalık gibi sebeplerle vücutta acı hissetmek. Örnek: Dizim acıyor çünkü düştüm.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

acıkmak

A

Yemek yeme ihtiyacı hissetmek, aç olmak. Örnek: Karnım acıktı bu yüzden kantine gidiyorum.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

acılı

A

İçinde acı olan yiyecek / içecek. Örnek: Akşam yemeğinde acılı lahmacun yedim.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

acil

A

Hemen, hızlı şekilde yapılması gereken. Örnek: Annem evden hızla çıktı çünkü onun acil bir işi vardı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

acil servis

A

Hastanede acil tedavi olması gereken hastalar için bulunan bölüm. Örnek: Ambulans, hastayı acil servise getirdi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

A

Yemek yeme ihtiyacı olan, tok karşıtı. Örnek: Aç kediye mama verdim.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

açık (1.)

A

(Kapı, pencere vb. için) Kapalı karşıtı. Örnek: Sınıfın kapısı açık.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

açık (2.)

A

(Televizyon, bilgisayar vb. için) Çalışır durumdaki araç gereç. Örnek: O, bilgisayarı açık unutmuş.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

açık (3.)

A

(Renkler için) Koyu karşıtı. Örnek: Doğum gününde ona açık yeşil bir kazak aldım.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

açıklamak

A

Bir konuyla ilgili bilgi vermek. Örnek: Öğretmen sözcüklerin anlamını açıkladı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

açmak (1.)

A

(Kapı, pencere vb. için) Kapalı durumdan açık hâle getirmek. Örnek: Sınıf kapısını açtık ve teneffüse çıktık.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

açmak (2.)

A

(Televizyon, bilgisayar vb. için) Çalışır hâle getirmek. Örnek: Öğretmen, akıllı tahtayı açtı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

ad

A

İsim. Örnek: Benim adım Mehmet.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

ada

A

Deniz, göl vb.nin içinde bulunan kara (toprak) parçası. Örnek: Adaya vapurla gittik.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

adet

A

Bir şeyin sayısı, tane. Örnek: On adet yumurta ve bir kilo domates al.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

adım (1.)

A

Yürümek için ayakları sırasıyla hareket ettirmek. Örnek: Kaldırımda hızlı adımlarla yürüyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

adım (2.)

A

Yürüme sırasında iki ayak arasındaki uzaklık, mesafe. Örnek: Kütüphane on adım ileride, sağda.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

adres

A

Bir yeri mahalle, cadde, sokak vb. ile tarif eden söz veya yazı. Örnek: Veterinerin adresini biliyor musun?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

aferin

A

Beğenme ifade eden bir söz. Örnek: Aferin çocuklar, şarkıyı çok güzel söylediniz.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

affedersin (1.)

A

Özür dilemek için kullanılan bir söz. Örnek: Affedersin, dün gelemedim.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
affedersin (2.)
İzin almak için söylenen bir söz. Örnek: Affedersiniz öğretmenim, ben cevap verebilir miyim?
26
affetmek
(Hatalı, eksik vb. davranış için) Ceza vermekten veya kızgın olmaktan vazgeçmek. Örnek: Bence onu affetmelisin.
27
afiş
Bir şeyi duyurmak veya tanıtmak için hazırlanan resimli duvar ilanı. Örnek: Yıl sonu etkinliği için afişler hazırladık.
28
Örümcek vb. hayvanlar tarafından yapılan örgü. Örnek: Duvarda örümcek ağı var.
29
ağaç
Meyve veren / vermeyen gövdeli bitki. Örnek: Okulun bahçesine yirmi tane ağaç diktik.
30
ağır
Kilosu fazla olan, hafif karşıtı. Örnek: Ağır çantayı ablam taşıdı.
31
ağız
Yüzde, burun ile çene arasında bulunan organ. Örnek: Dişçi, “Ağzını aç, dişlerine bakayım.” dedi.
32
ağlamak
Üzüntü, mutluluk gibi duygular sebebiyle gözlerden gözyaşı akması. Örnek: Az önce teyzemin bebeği ağladı.
33
ağrı
Hastalık, düşme gibi sebeplerle vücutta hissedilen acı. Örnek: Diş ağrısı için doktora gittim.
34
ağrı kesici
Vücudun bir bölümündeki ağrıyı azaltmak / bitirmek için kullanılan ilaç. Örnek: Doktor, reçeteye ağrı kesici şurup yazdı.
35
ağrımak
Vücudun bir bölümünde acı hissetmek. Örnek: Çok yürüdüm bu yüzden ayaklarım ağrıdı.
36
ağustos
Yılın sekizinci ayı. Örnek: Ağustos ayında hava çok sıcak oluyor.
37
aile
Anne, baba ve çocuklardan oluşan en küçük topluluk. Örnek: Bu yaz ailemle tatile gideceğiz.
38
ait
Bir şeyle veya bir kişiyle ilgili. Örnek: Defterin etiketine bana ait bilgiler yazdım.
39
akarsu
Bir yerden bir yere doğru akan su, ırmak, nehir. Örnek: Akarsu kenarında piknik yaptık.
40
akıl
Düşünme / anlama gücü. Örnek: Aklını kullandı ve soruyu hemen çözdü.
41
akıllı
Olayları veya durumları iyi anlayan ve buna göre hareket eden. Örnek: Hepiniz akıllı çocuklarsınız.
42
akraba
Teyze, hala, amca, dayı gibi aile ile ilişkili kişilerin genel adı. Örnek: Bayramda akrabaları ziyaret ettik.
43
akşam
Güneşin batmasına yakın zaman ile gecenin başlaması arasındaki süre. Örnek: Dün akşam dayımlara gittik.
44
alet
Bir işi yapmak için kullanılan araç gereç. Örnek: Babam, dolabı tamir etmek için aletleri kutudan çıkardı.
45
alçak
Yerden yüksekliği az olan, yüksek karşıtı. Örnek: Kedi, alçak duvarın üstünde yürüdü.
46
alfabe
Bir dile ait olan okumak ve yazmak için kullanılan harfler bütünü. Örnek: Türk alfabesinde yirmi dokuz (29) harf var.
47
alıcı
Bir şeyi para ile alan kişi, müşteri. Örnek: Bugün mağazaya pek çok alıcı geldi.
48
alın
Yüzde, kaşlarla saçlar arasında bulunan bölüm. Örnek: Islak alnını havluyla sildi.
49
alışkanlık
Bir şeyi düzenli olarak aynı şekilde yapmak. Örnek: Erken uyumak iyi bir alışkanlıktır.
50
alıştırma
Bir dersi, işi vb.ni öğrenmek için yapılan tekrar. Örnek: Dersin sonunda alıştırmalar yaptık.
51
alışveriş
Bir şeyi para ile alma ve satma işi. Örnek: Biz alışveriş için markete gittik.
52
almak (1.)
Bir şeyi elle veya bir araçla önce tutmak sonra yerinden ayırmak. Örnek: Kitabı masadan al ve çantana koy.
53
almak (2.)
Bir şeyi para ile satın almak. Örnek: Kasaptan bir kilo et aldım.
54
alo
Telefon konuşmasında kullanılan seslenme sözü. Örnek: Alo, merhaba dedeciğim.
55
alt
Bir şeyin aşağıda olan ve yere bakan bölümü, üst karşıtı. Örnek: Evin alt katında bakkal var.
56
altı
Beşten sonra gelen sayı (6). Örnek: Tabakta altı tane elma var.
57
altın
Değerli bir maden. Örnek: O, bugün altın küpelerini taktı.
58
altıncı
Beşinciden sonra olan. Örnek: Komşumuz altıncı katta oturuyor.
59
altında
Bir şeyin aşağısında, alt tarafında olan, üstünde karşıtı. Örnek: Top, masanın altında.
60
altmış
Elli dokuzdan sonra gelen sayı (60). Örnek: Bu uçakta altmış yolcu var.
61
amaç
Ulaşmak / yapmak istenen şey. Örnek: Amacım yarışmayı kazanmak.
62
ambalaj
Eşyaları korumak veya sarmak için kullanılan malzeme. Örnek: Bardakları ambalajla sardık ve kutuya koyduk.
63
ambulans
Hasta veya yaralı insanları hastaneye götüren araç, cankurtaran. Örnek: Trafikte, ambulansa yol vermeliyiz.
64
amca (1.)
Babanın erkek kardeşi. Örnek: Amcam ve yengem dün akşam bize geldi.
65
amca (2.)
Yaşı büyük olan erkekler için söylenen söz. Örnek: Manav Osman Amca’dan bir kilo elma aldım.
66
anahtar
Kilidi açmak veya kapatmak için kullanılan araç. Örnek: Evin anahtarını çantama koydum.
67
ananas
Büyük, sulu ve tatlı bir meyve. Örnek: Manavdan iki tane ananas aldım.
68
anı
Önceki / geçmiş zamanlarda yaşanan olaylardan hatırlanan şeyler, hatıra. Örnek: Bu derste herkes tatil anısını anlattı.
69
anlam
Bir kelime, cümle, konu, olay, davranış vb.nden anlaşılan şey. Örnek: Öğretmen, metindeki kelimelerin anlamlarını tahtaya yazdı.
70
anlamak
Bir durumu / bir olayı / bir düşünceyi fark etmek, öğrenmek. Örnek: Konuyu bütün öğrenciler anladı.
71
anlaşmak
Aynı amaçta / aynı duyguda / aynı düşüncede olmak. Örnek: Anneme beyaz tişört almak için abimle anlaştık.
72
anlatmak
Bilgi vermek, açıklamak. Örnek: Öğretmenimiz bugün bize meslekleri anlattı.
73
anne
Yavrusu olan insan / hayvan, ana. Örnek: Benim annem Türkçe öğretmeni.
74
anneanne
Annenin annesi. Örnek: Bayramda anneannemi ve dedemi ziyaret ettik.
75
apartman
Birkaç katlı, her katında daire veya daireler olan bina. Örnek: Biz beş katlı bir apartmanda yaşıyoruz.
76
ara sıra
Bazen, arada sırada, her zaman değil. Örnek: Ailemle bu parka ara sıra geliyoruz.
77
ara vermek
Dinlenmek amacıyla işi, dersi vb.ni bir süre bırakmak. Örnek: Ders çalışmaya on dakika ara verdik.
78
araba
Tekerlekli kara yolu taşıtı. Örnek: Yol kenarına araba park etmek yasak.
79
araç
Tren, uçak, gemi, otobüs, taksi vb.nin genel adı, taşıt. Örnek: Trafikte bir çok araç var.
80
araç / araç gereç
Bir işi yapmak için kullanılan malzeme veya eşya. Örnek: Ders araç gereçlerimiz sınıf dolabında.
81
aralık
Yılın on ikinci ayı. Örnek: Aralık ayında hava çok soğuktu.
82
aramak (1.)
Bir kişiyi veya bir şeyi bulmaya çalışmak. Örnek: Kardeşim kalemini kaybetmiş, onu arıyor.
83
aramak (2.)
Bir kişiye telefon etmek. Örnek: “Geçmiş olsun.” demek için arkadaşımı aradım.
84
arasında
İki şeyin ortasında / herhangi bir uzaklığında olan. Örnek: Manav, bakkal ve kasabın arasında.
85
araştırmak
Bir şeyi bulmak veya bir gerçeğe ulaşmak için arama yapmak. Örnek: Kaplumbağaların yaşamını araştırıyorum.
86
arı
Bal yapan / yapmayan, kanatlı ve iğnesi olan böcek. Örnek: Arılar çiçeklerin üzerinde dolaşıyor.
87
arıza
(Araba, televizyon, telefon, bilgisayar, musluk vb. için) Bir şeyin bozulması veya çalışmaması. Örnek: Fırında arıza var bu yüzden çalışmıyor.
88
arka
Bir şeyin veya bir yerin tam ters tarafı, ön karşıtı. Örnek: Ben arabanın arka koltuğunda oturuyorum.
89
arkadaş
Birbirlerini seven ve birbirleriyle iyi anlaşan kişiler. Örnek: Hafta sonu arkadaşlarımla müzeye gittik.
90
arkasında
Bir şeyin arka tarafında bulunan, önünde karşıtı. Örnek: Masanın arkasında ne var?
91
armağan
Bir kişiyi mutlu etmek veya kutlamak için o kişiye verilen şey, hediye. Örnek: Bu kitap bana arkadaşımın armağanı.
92
armut
Tatlı ve sulu bir meyve. Örnek: Sepette on tane armut var.
93
artı
Toplama işleminde kullanılan işaret (+). Örnek: İki artı üç beş eder (2+3=5).
94
asansör
Yapılarda, insanları / eşyaları yukarı çıkaran veya aşağı indiren elektrikli araç. Örnek: Eşyalarımızı asansörle üst kata taşıdık.
95
asker
Görevi vatanı ve insanları korumak olan, orduda çalışan kişi. Örnek: Benim abim asker.
96
askı
Üzerine elbise, ceket, çanta gibi şeyleri asmak için kullanılan eşya. Örnek: Çocuk, montunu askıya astı.
97
asla
Hiçbir zaman, kesinlikle. Örnek: Yere asla çöp atmayın.
98
aslan
Yabani bir hayvan. Örnek: Aslanlar etle beslenir.
99
asmak
(Duvara, askıya vb.) Bir şeyi takmak. Örnek: Odanın duvarına kahverengi bir saat astık.
100
aşağı
Bir şeyin alt bölümü, yukarı karşıtı. Örnek: Aşağı inmek için asansörü kullanabilirsin.
101
aşçı
Mesleği yemek pişirmek / yapmak olan kişi. Örnek: Bu lokantanın aşçısı, lezzetli yemekler yapıyor.
102
aşı olmak
(Sağlık için) Sıvı bir ilacın genellikle iğne ile vücuda verilmesi. Örnek: Hastanede aşı olduk.
103
at
Evcil bir hayvan. Örnek: Dedemin çiftliğinde atlar var.
104
ateş (1.)
(Isınmak, pişirmek vb. için) Yanan odun, kömür gibi şeylerden çıkan ısı ve ışık. Örnek: Ormanda ateş yakmak yasak.
105
ateş (2.)
Hastalık nedeniyle vücut sıcaklığının artması. Örnek: Ateşim var bu yüzden doktora gideceğim.
106
atık
Atılan, işe yaramayan ve çevreye zarar veren madde. Örnek: Atık pilleri bir kutuda topladık.
107
atkı
Soğuk havalarda genellikle boyunda ve omuzda kullanılan kıyafet. Örnek: Arkadaşımın omzunda turuncu bir atkı vardı.
108
atlamak
Kendini yukarıdan aşağıya güvenli bir şekilde bırakmak. Örnek: Kedi ağaçtan bahçeye atladı.
109
atlet
Kıyafetlerin içine giyilen ince giysi. Örnek: Önce atleti sonra gömleği giydim.
110
atmak
Bir şeyi bir yöne / bir yere / bir kişiye doğru bırakmak. Örnek: Çocuk, topu havaya attı.
111
avukat
Mesleği insanların / hayvanların / kurumların haklarını korumak olan kişi. Örnek: Ben avukat olmak istiyorum.
112
ay (1.)
Yaklaşık otuz günden oluşan, yılın on iki bölümünden her biri. Örnek: Bir ay önce köye gittik.
113
ay (2.)
Güneş, gezegen ve yıldız gibi uzayda bulunan bir cisim. Örnek: Ay ve yıldızlar çok güzel görünüyor.
114
ayak
Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü. Örnek: Bebeğin elleri ve ayakları çok küçüktü.
115
ayakkabı
Ayakları korumak için genellikle dışarda giyilen bir giyecek. Örnek: Ayakkabılarımı giydim ve parka gittim.
116
ayakkabılık
Ayakkabı koymak için kullanılan eşya / yer. Örnek: Ayakkabılık kapının arkasında.
117
aydınlık (12.)
00, hava aydınlık.
118
ayı
İri gövdeli bir hayvan. Örnek: Bazı ayılar ormanda yaşar.
119
ayırmak
Bölmek, parçalamak, bir şeyi bir yerden almak / uzaklaştırmak. Örnek: Pastayı altı parçaya ayırdım.
120
ayna
Karşısında olan şeyin aynısını gösteren cam. Örnek: Aynaya baktım ve saçlarımı taradım.
121
aynı
Benzer olan, farklı olmayan. Örnek: Muz ve limon aynı renk.
122
ayran
Yoğurt ve su ile yapılan içecek. Örnek: Öğle yemeğinde köfte yedim ve ayran içtim.
123
ayrılmak
Bir kişiden veya bir yerden uzaklaşmak. Örnek: Otobüs otogardan saat dörtte ayrıldı.
124
ayva
Sarı renkli ve sert bir meyve. Örnek: Ayva reçelini çok seviyorum.
125
az
Eksik olan, çok karşıtı. Örnek: Az yağlı bir salata yedim.
126
azalmak
Miktarı az kalmak. Şişedeki süt azalmış. Örnek: B - b
127
baba
Çocuğu olan erkek. Örnek: Babamla parka gittik.
128
babaanne
Babanın annesi. Örnek: Babaannem Ankara’da yaşıyor.
129
bacak
Bel ve ayak arasında kalan bölüm, yürümeyi sağlayan organ. Örnek: Hızlı koşabiliyor çünkü bacakları çok güçlü.
130
bagaj
Araba, otobüs, taksi vb. araçlarda eşya konan bölüm. Örnek: Bavulları bagajdan aldım.
131
bahçe
Sebze, meyve, ağaç, çiçek vb. yetiştirilen / üretilen / olan yer. Örnek: Evimizin önünde küçük bir bahçe var.
132
bakkal (1.)
Yiyecek, içecek vb. satılan küçük dükkân. Örnek: Bakkaldan süt ve yumurta aldım.
133
bakkal (2.)
Yiyecek, içecek vb. satan kişi. Örnek: Bakkal Amca, iki ekmek alabilir miyim?
134
baklava
İnce hamurların arasına ceviz, fıstık gibi malzemeler konan ve pişirilen bir tatlı. Örnek: Halam, Gaziantep’ten baklava getirdi.
135
bakmak
Görmek için gözleri bir şeye / bir tarafa çevirmek. Örnek: Öğretmen “Tahtaya bakın.” dedi.
136
bal
Arılar tarafından yapılan doğal ve tatlı yiyecek. Örnek: Kahvaltıda ekmeğe bal sürdüm.
137
bale
Özel kıyafetlerle sahnede yapılan müzikli dans gösterisi. Örnek: Kardeşim bale kursuna gidiyor.
138
balık
Suda yaşayan bir hayvan. Örnek: Gölde birçok balık var.
139
balıkçı
Balık tutan veya satan kişi. Örnek: Balıkçılar denizden balık tutuyor.
140
balina
Suda yaşayan çok büyük bir balık. Örnek: Balinalar denizlerde yaşar.
141
balkon
Bir binanın dışarıya açık olan bölümü. Örnek: Yaz mevsiminde balkonda oturmayı seviyoruz.
142
balon
İçi hava dolu süsleme malzemesi, bir tür oyuncak. Örnek: Bayramda sınıfı balonlarla süsledik.
143
bamya
Yeşil renkli bir sebze. Örnek: Babaannem bamya yemeğini çok güzel yapar.
144
banka
Para işlemleri yapan yer. Örnek: Bankalar hafta sonu kapalı.
145
banyo
Ev, otel, hastane gibi yapılarda bulunan yıkanma bölümü. Örnek: Temiz havluları banyoya koydum.
146
bardak
Su, çay, meyve suyu gibi içecekleri içmek için kullanılan kap. Örnek: Bardaklara limonata doldurdum.
147
basit
Kolay yapılan, kolay anlaşılan, zor karşıtı. Örnek: Oyun basitti, hemen öğrendim.
148
basketbol
Beş kişilik iki takım arasında elle oynanan bir top oyunu. Örnek: Bazı günler basketbol oynuyoruz.
149
baş
Ağız, göz, burun vb. organların bulunduğu, vücudun en üst bölümü, kafa. Örnek: Hava güneşli ve sıcak, başına şapka tak.
150
başarı
Başarma işi. Örnek: Sporcuların başarısı bizi mutlu etti.
151
başarmak
Bir işi, görevi güzel sonuçla bitirmek. Örnek: Bisiklet sürmeyi başardım.
152
başka
Farklı, bilinenden ayrı. Örnek: Teyzem başka bir şehirde yaşıyor.
153
başkan
(Bir grup, iş, ülke, sınıf vb. için) Yöneten kişi. Örnek: Ben bu sene sınıf başkanı oldum.
154
başkent
Bir ülkenin yönetim merkezi olan şehir. Örnek: Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.
155
başlamak
Bir iş için harekete geçmek. Örnek: Bugün yeni bir kitap okumaya başladım.
156
başlık
(Kitap, yazı vb. için) Metnin üstünde bulunan, konuyla ilgili kısa yazı. Örnek: Başlığı kırmızı kalemle, metni siyah kalemle yaz.
157
başörtüsü
Saçı örtmek için kullanılan örtü, eşarp. Örnek: Teyzeme yeni bir başörtüsü aldık.
158
batı
Bir yön, doğu karşıtı. Örnek: İzmir, Türkiye’nin batısındadır.
159
bavul
Genellikle yolculukta kullanılan ve içine eşya konan çok büyük çanta. Örnek: Yaz tatili için bavulumu hazırladım.
160
bay
Erkekler için söylenen söz / saygı sözü. Örnek: Bayanlar ve baylar, tiyatro gösterimize hoş geldiniz.
161
bayan
Kadınlar için söylenen söz / saygı sözü. Örnek: Bayanlar ve baylar, film başlıyor.
162
baykuş
Bir gece kuşu. Örnek: Ağaçta iki tane baykuş var.
163
bayrak
Bir ülkenin sembolü olan genellikle dikdörtgen biçimindeki renkli kumaş. Örnek: Her ülkenin bayrağı farklıdır.
164
bayram
Millî veya dinî kutlama günü / günleri. Örnek: Bayramda misafirlere şeker ikram ettik.
165
bazen
Ara sıra, arada sırada, her zaman değil. Örnek: Arkadaşlarımla bazen ip atlıyoruz.
166
bazı
Hepsi değil, bir miktarı / bir kısmı / bir bölümü. Örnek: Bazı şehirler çok kalabalık.
167
bebek
0-2 yaş arası çocuk. Örnek: Annesi bebeğe mama verdi.
168
bedava
Parasız olan, ücretsiz. Örnek: Bu lokantada yemeğin yanında içecek bedava.
169
beğenmek
İyi / güzel bulmak. Örnek: Yeni elbiseni çok beğendim.
170
bekâr
Evli olmayan. Örnek: Dayım 27 yaşında ve bekâr.
171
bekçi
Bir şeyi veya bir yeri koruyan kişi. Örnek: Mahallemizde iki bekçi var.
172
beklemek
Bir şey olana / gelene kadar durmak. Örnek: Durakta otobüsü bekliyorum.
173
bel
(Vücut için) Göğüs ile karın arası, sırtın altı. Örnek: Belim ağrıyor bu yüzden doktora gideceğim.
174
belgesel
Gerçeğe en yakın şekilde hazırlanan film / televizyon programı. Örnek: Dün akşam arılarla ilgili belgesel izledik.
175
belirli
Açık ve kesin sınırları olan, bilinen. Örnek: Televizyonu belirli saatlerde izliyorum.
176
belki
“Olabilir, olması mümkün olan, ihtimal” anlamlarında kullanılan bir söz. Örnek: Hafta sonu belki köye gideriz.
177
ben
Birinci tekil kişi. Örnek: Ben üçüncü sınıf öğrencisiyim.
178
benzemek
(İnsan, hayvan, eşya, vb. için) İki kişi veya iki şey arasında ortak özellikler bulunmak. Örnek: İki kardeş birbirine çok benziyor.
179
beraber
Bir arada, birlikte. Örnek: Ailemle beraber yemek yedik.
180
berber
Erkeklerin saçını / sakalını kesen kişi. Örnek: Her ay babamla berbere gideriz.
181
bere
Soğuk havalarda başa giyilen kıyafet. Örnek: Anneannem bana kırmızı bir bere ördü.
182
beslemek
Bir canlıya yiyecek / içecek vermek. Örnek: Her gün balıkları besliyorum.
183
beslenmek
Bir şeyler yemek / içmek. Örnek: İnekler otla beslenir.
184
beş
Dörtten sonraki sayı (5). Örnek: Durakta beş kişi var.
185
beşinci
Dördüncüden sonra olan. Örnek: Cuma günü haftanın beşinci günüdür.
186
bey
Erkekler için bir saygı sözü. Örnek: Müdür Bey, öğrencilere kitap hediye etti.
187
beyaz
Bir renk. Örnek: Kar yağdı ve her yer beyaz oldu.
188
bezelye
Yeşil ve yuvarlak taneli bir sebze. Örnek: Dün akşam bezelye yemeği yedik.
189
bıçak
Genellikle mutfakta bir şey kesmek için kullanılan araç. Örnek: Salatalık ve domatesleri bıçakla kesti.
190
bırakmak
Elde tutulan şeyi bir yere koymak. Örnek: Kitapları masaya bıraktım.
191
biber
Yeşil, kırmızı gibi renkleri olan bir sebze. Örnek: Salataya biber, domates ve soğan koyduk.
192
bilek
El ile kolun, ayak ile bacağın birleşme yeri. Örnek: Kardeşimin bilekleri çok ince.
193
bilet
Ulaşım araçlarına binmek veya sinema, tiyatro gibi etkinliklere gitmek için gerekli belge. Örnek: Sinema biletlerini bir hafta önce aldık.
194
bilezik
Bileğe takılan süs eşyası. Örnek: Kolunda bilezik ve saat vardı.
195
bilgisayar
Araştırma yapmak, iletişim kurmak gibi amaçlar için kullanılan teknolojik araç. Örnek: Ders dinlemek için bilgisayarımı açtım.
196
bilim
Deney, gözlem, araştırma vb. sonucu ulaşılan bilgiler bütünü. Örnek: Yarın okul bahçesinde bilim şenliği başlayacak.
197
bilmece
Sorularla bir şeyi bulma oyunu. Örnek: Öğretmenimiz bize her gün bir bilmece sorar.
198
bilmek
Bir şeyi anlamış / öğrenmiş olmak. Örnek: Bu sorunun cevabını biliyorum.
199
bin
Dokuz yüz doksan dokuzdan sonraki sayı (1000). Örnek: Konser alanında bin kişi var.
200
bina
Ev, iş yeri vb. için kullanılan yapı. Örnek: Binanın ilk katında eczane var.
201
binmek
Otobüs, uçak, metro gibi ulaşım araçlarından birinin içine girmek. Örnek: Saat sekizde okul servisine biniyorum.
202
bir
İlk sayı (1). Örnek: Tabakta bir simit kaldı.
203
biraz
Miktarı, süresi az olan; azıcık. Örnek: Biraz dinlendikten sonra ders çalıştım.
204
birçok
Sayısı fazla olan. Örnek: Sepette birçok meyve var.
205
birinci
İlk sırada olan. Örnek: Birinci olan sporcuya ödül verdiler.
206
birkaç
Sayısı az olan, çok olmayan. Örnek: Kahvaltıda birkaç dilim ekmek yedim.
207
birlikte
Bir arada, beraber. Örnek: Arkadaşlarımla birlikte gösteride şarkı söyledik.
208
bisiklet
Genellikle iki tekerlekli, ayak gücüyle çalışan, motorsuz ulaşım aracı. Örnek: Dün ablamla bisiklet sürdüm.
209
bitirmek
(Bir iş, görev, yiyecek, içecek vb. için) Tamamlamak / sona erdirmek / tüketmek. Örnek: Bardaktaki sütün hepsini bitirdim.
210
bitki
Ot, ağaç, sebze, çiçek vb.nin genel adı. Örnek: Bahçemizdeki bitkileri suladık.
211
bitmek
(Zaman, miktar vb. için) Sona ermek / son bulmak, tükenmek. Örnek: Film iki saat sonra bitecek.
212
biz
Birinci çoğul kişi. Örnek: Biz Samsun’a otobüsle gidiyoruz.
213
boğaz
Boynun ön bölümü. Örnek: Boğazım ağrıyor bu yüzden ıhlamur çayı içiyorum.
214
bol
Ölçüsü büyük veya geniş olan, dar karşıtı. Örnek: Siyah ve bol bir pantolon giydim.
215
bol bol
Çok olan, çok fazla, pek çok. Örnek: Kış mevsiminde bol bol portakal yerim.
216
boş
İçinde bir şey olmayan, dolu karşıtı. Örnek: Garson masadaki boş bardakları aldı.
217
bot
Genellikle kış mevsiminde giyilen ayakkabı. Örnek: Soğuk havalarda bot giyiyorum.
218
boy
Bir şeyin en altından en üstüne kadar olan uzunluk, ölçü. Örnek: Dolabın boyu bir buçuk metre.
219
boya
Renk vermek için bir şeyin üzerine sürülen madde. Örnek: Resim dersi için sulu boya ve fırça aldım.
220
boyun
Vücutta baş ile omuz arasındaki bölüm. Örnek: Zürafanın boynu çok uzun.
221
bozuk
(Telefon, televizyon, araba, saat vb. için) Çalışır durumda olmayan. Örnek: Babam, bozuk bilgisayarı tamir etti.
222
böcek
Kanatlı veya kanatsız küçük hayvanların genel adı. Örnek: Yaprağın üstünde bir böcek var.
223
bölü
Bölme işleminde kullanılan işaretin adı (÷). Örnek: Altı bölü iki üç eder (6÷2=3).
224
bölüm
Bir bütünü oluşturan parçaların her biri. Örnek: Bugün belgeselin üçüncü bölümünü izledim.
225
börek
Hamurun arasına peynir, patates gibi malzemeler koyarak pişirilen yiyecek. Örnek: Fırından kıymalı börek aldık.
226
böyle
Buna benzer, bu şekilde, bunun gibi. Örnek: Böyle güzel havalarda genellikle piknik yaparız.
227
bu
En yakındaki kişiyi / nesneyi göstermek için kullanılan söz. Örnek: Bu kitaplar kimin?
228
bugün
Örnek: Dün ve yarın arasında olan, içinde bulunulan gün. Bugün öğretmenimizle resim sergisine gideceğiz.
229
bulantı
Midede hissedilen bir rahatsızlık / hastalık durumu. Örnek: Babam mide bulantısı için doktora gitti.
230
bulaşık
Yiyecek veya içecekle kirlenen tabak, bardak, kaşık gibi mutfak eşyaları. Örnek: Yemekten sonra tüm bulaşıkları yıkadık.
231
bulaşık makinesi
Bulaşıkları yıkayan mutfak eşyası. Örnek: Bardakları bulaşık makinesine koydum.
232
bulgur
Bir bitkinin yemek yapmak için kullanılan taneleri. Örnek: Yemekte bulgur pilavı ve cacık var.
233
bulmak (1.)
Kayıp veya gizli bir şeyi ortaya çıkarmak. Örnek: Silgimi masanın altında buldum.
234
bulmak (2.)
Bir şey icat etmek. Telefonu A. Graham Bell (A. Örnek: Gıraham Bel) buldu.
235
buluşmak
Arkadaş, aile vb. ile planlanan zamanlarda görüşmek, bir araya gelmek. Örnek: Onunla kütüphanenin önünde buluşacağız.
236
bulunmak
Bir yerde veya bir şeyde var olmak. Örnek: Bu çarşıda yirmi tane dükkân bulunuyor.
237
bulut
Gökyüzünde bulunan beyaz veya gri renkli kütle. Örnek: Bu sabah gökyüzünde beyaz bulutlar var.
238
bulutlu
Gökyüzünde çok fazla bulut olması. Örnek: Bugün hava bulutlu, yağmur yağabilir.
239
bunlar
En yakında olan şeyleri / kişileri göstermek için kullanılan söz, “bu” kelimesinin çoğulu. Örnek: Bunlar senin çorapların.
240
burada
En yakın yerde, bu yerde. Örnek: Burada çok büyük ağaçlar var.
241
burası
En yakın yeri göstermek için kullanılan söz, bu yer. Örnek: Burası 3/D sınıfı.
242
burun
Yüzde, göz ile ağız arasındaki organ. Örnek: Burnum soğuktan kıpkırmızı oldu.
243
bu yüzden
Örnek: Bu nedenle, bu sebeple, bunun için, bundan dolayı. Kitap okumayı seviyor bu yüzden yeni kitaplar aldı.
244
buz
Donan su. Örnek: Limonatanın içinde buz var.
245
buzdolabı
İçine yiyecek ve içecek konan, onları soğutan ve koruyan mutfak eşyası. Örnek: Yemekleri buzdolabına koy.
246
buz pateni
Buz üzerinde kayarak yapılan spor. Örnek: Buz pateni öğrenmek için kursa gidiyorum.
247
bütün
Tam, eksiksiz, tüm, hepsi. Örnek: Bütün erikleri topladık ve sepete koyduk.
248
büyük
Yaşı, ölçüsü vb. fazla olan, küçük karşıtı. Örnek: Seyahat için büyük bir valize ihtiyacımız var.
249
büyükanne
Torunu olan kadın, nine. Örnek: Büyükannem bize güzel bir masal anlattı.
250
büyümek
(İnsan, hayvan, bitki vb. için) Boy, kilo, yaş gibi ölçüleri artmak. Bahçemizdeki ağaçlar büyüdü. Örnek: C - c
251
cacık
Salatalık, yoğurt ve su ile yapılan yiyecek. Örnek: Akşam yemeğinde tavuk, pilav ve cacık var.
252
cadde
Büyük ve geniş yol, ana yol. Örnek: Cadde bugün çok kalabalık.
253
cami
Müslümanlar için ibadet etme yeri. Örnek: Dedem camiden biraz önce geldi.
254
canlı
Hayatta olan, yaşayan. Örnek: Bütün canlıları sevmeliyiz.
255
ceket
Genellikle düğmeli ve kollu bir kıyafet. Örnek: Öğretmen, ceketini askıya astı.
256
cep
Kıyafetlerde içine bir şeyler konan bölüm. Örnek: Gömleğimin cebinde yirmi lira var.
257
cetvel
Uzunluk ölçmek veya çizgi çizmek için kullanılan araç. Örnek: Defterime cetvelle üçgen çizdim.
258
cevap
Soru, söz, yazı vb.ne verilen karşılık, yanıt. Örnek: Bu sorunun cevabını biliyor musun?
259
cevap vermek
Soru, söz, yazı vb.ne karşılık vermek, yanıt vermek. Örnek: İlk soruya ben cevap verdim.
260
ceviz
Açık kahverengi ve sert kabuklu bir yiyecek / kuru yemiş. Örnek: Teyzem baklavanın içine ceviz koydu.
261
civciv
Tavuk yavrusu. Örnek: Köyde birçok civciv ve tavuk var.
262
cuma
Perşembe ile cumartesi arasındaki gün. Örnek: Cuma günü iki saat Türkçe dersimiz var.
263
cumartesi
Cuma ile pazar arasındaki gün. Örnek: Cumartesi günü halamla konsere gideceğiz.
264
cümle
Bir veya birden fazla kelimeden oluşan anlamlı bütün. Örnek: Haydi, bu cümleyi tekrar et.
265
cüzdan
Para, kart, kâğıt gibi şeyleri koymak için kullanılan küçük çanta. Anahtarı ve cüzdanı çantaya koydum. Örnek: Ç - ç
266
çabuk
Hızlı olan, yavaş karşıtı. Örnek: Çabuk ol, okula geç kalmayalım.
267
çadır
(Yaşamak, korunmak, kamp kurmak vb. için) Genellikle bezden yapılan, kolay taşınabilen eşya. Örnek: Kamp alanında çadır kurduk.
268
çalışkan
Çok çalışan, çalışmayı seven. Örnek: Öğrencilerin hepsi çok çalışkan.
269
çalışmak
Bir şeyi yapmak için emek harcamak. Örnek: Bu gösteri için çok çalıştık.
270
çalmak
Bir müzik aleti kullanmak. Örnek: Müzik dersinde flüt çalıyoruz.
271
çamaşır makinesi
Kıyafet, örtü vb.ni yıkamak için kullanılan makine. Örnek: Kirli kazakları çamaşır makinesine koydum.
272
çanta
Alışveriş malzemeleri, okul eşyaları, cüzdan vb.ni içine koymak ve taşımak için kullanılan eşya. Örnek: Ders araç gereçlerini çantamdan çıkardım.
273
çarpı
Çarpma işleminde kullanılan işaret (x). Örnek: İki çarpı iki dört eder (2x2=4).
274
çarşamba
Salı ile perşembe arasındaki gün. Örnek: Annem ve ben her çarşamba pazara gideriz.
275
çarşı
Birçok dükkân bulunan alışveriş yeri. Örnek: Çarşıda kasap, terzi gibi dükkânlar var.
276
çatal
Yemek yemek için kullanılan bir araç. Örnek: Yemekten sonra çatal, kaşık ve tabakları yıkadık.
277
çatı
Ev, okul, iş yeri gibi binaların üstünü örten bölüm. Örnek: Kedi, evin çatısına çıkmış.
278
çay
Çay bitkisinin yapraklarından veya başka bitkilerden yapılan içecek. Örnek: Abim kahvaltıda bir bardak çay içti.
279
çaydanlık
Çay demlemek / yapmak için kullanılan mutfak eşyası. Örnek: Çaydanlık çok sıcak, dikkat et!
280
çekmek
Bir şeyi tutmak ve başka bir yöne doğru götürmek. Örnek: Koltuğu televizyonun karşısına çekti.
281
çene
Yüzde, dudakların altındaki bölüm. Örnek: Elini çenesine koydu ve düşünmeye başladı.
282
çerçeve
İçine fotoğraf, resim vb. konan eşya. Örnek: Çerçeveyi duvara astım.
283
çeşitli
Farklı türlerde olan, çeşit çeşit. Örnek: Bahçemizde çeşitli meyve ağaçları var.
284
çevirmek
Bir şeyin yönünü değiştirmek. Örnek: Başını çevirdi ve bana baktı.
285
çevre
Ev, okul, iş yeri vb.nin etrafı. Örnek: Evimizin çevresinde ağaçlar var.
286
çeyrek (1.)
Bir bütünün dört eşit parçasından biri. Örnek: Çeyrek ekmeğin arasına peynir koydum.
287
çeyrek (2.)
On beş dakikalık zaman / süre. Örnek: Ders, biri çeyrek geçe (
288
çeyrek (13.)
15) başlıyor.
289
çıkmak (1.)
İçeriden dışarıya gitmek. Örnek: Montunu giydi ve evden çıktı.
290
çıkmak (2.)
Yukarıya doğru yürümek / gitmek. Örnek: İkinci kata merdivenle çıktık.
291
çiçek
Bitkilerin genellikle kokulu ve renkli bölümü. Örnek: Parkta çok güzel çiçekler var.
292
çiftçi
Sebze, meyve vb. üreten ve satan kişi. Örnek: Çiftçi, tarladaki sebzeleri topladı.
293
çiftlik
İçinde ev bulunan, tarım yapılan, hayvan beslenen geniş toprak parçası. Örnek: Çiftlikte inekler ve atlar vardı.
294
çikolata
Tatlı bir yiyecek. Örnek: Misafirlere çikolata ikram ettik.
295
çilek
Kırmızı ve küçük bir meyve. Örnek: Pastayı çilekle süsledik.
296
çim / çimen
Bahçe, park gibi yerlerdeki yeşil bitki. Örnek: Görevli çimleri suladı.
297
çizgi
Bir yere kalem gibi araçlarla çizerek yapılan kısa / uzun işaret. Örnek: Bu satıra eğik çizgiler çizeceğiz.
298
çizme
Dize kadar uzanan ayakkabı. Örnek: Ayakkabıcı çizmeleri kutuya koydu.
299
çizmek
Kalem vb. araçla çizgi çekmek. Örnek: Deftere kısa çizgiler çizdim.
300
çocuk (1.)
Yaşı küçük olan erkek veya kız. Örnek: Çocuklar oyun parkına gitti.
301
çocuk (2.)
Bir kimsenin oğlu veya kızı. Örnek: Amcamın üç çocuğu var.
302
çok
Sayısı / miktarı / ölçüsü fazla olan, az karşıtı. Yaşasın! Örnek: Kütüphanede çok kitap var.
303
çorap
Ayağa giyilen ince veya kalın, yumuşak bir giyecek. Örnek: Soğuk havalarda kalın çorap giyerim.
304
çorba
Sebze, et gibi çeşitli malzemelerle yapılan, genellikle sıcak yenen sulu bir yiyecek. Örnek: Mercimek çorbasını çok seviyorum.
305
çöp
Yararsız / pis / zararlı atık maddeler. Örnek: Piknikten sonra çöpleri topladık.
306
çöp kovası
Çöp atmak için kullanılan kap / kutu. Örnek: Çöpleri, çöp kovasına atmalıyız.
307
çubuk
İnce, sert ve uzun nesne. Örnek: Uçurtma yapmak için tahta çubuklar topladık.
308
çünkü
Şundan dolayı, şu sebeple. Yemek yiyeceğim çünkü acıktım. Örnek: D - d
309
dağ
Etrafına göre yüksekliği çok fazla olan yer şekli. Örnek: Köyümüzün çevresinde çok yüksek dağlar var.
310
dağınık
Düzenli olmayan. Örnek: Dağınık odayı düzenledik ve temizledik.
311
dağıtmak (1.)
Bir şeyin veya bir yerin düzenini bozmak. Örnek: Kedi kutudaki ipleri dağıtmış.
312
dağıtmak (2.)
Bir şeyi farklı kişilere vermek. Örnek: Öğretmen, karneleri öğrencilere dağıttı.
313
daima
Örnek: Her zaman, sürekli. Yatmadan önce dişlerimi daima fırçalarım.
314
daire (1.)
Genellikle apartmanlardaki her bir bölüm / ev. Örnek: Bizim dairemiz üçüncü katta.
315
daire (2.)
Yuvarlak bir şekil. Örnek: Matematik dersinde defterimize daire çizdik.
316
dakika
Altmış saniyelik zaman dilimi. Örnek: Filmin başlamasına on dakika var.
317
damat
Evlenen erkek. Örnek: Gelin ve damat, düğün salonuna geldi.
318
danışma
Soru sormak ve bilgi almak için gidilen yer. Örnek: Hastanenin danışması giriş katında.
319
dans
Müzik ile yapılan vücut hareketleri. Örnek: Okul şenliğinde dans gösterisi yaptık.
320
dar (1.)
(Kıyafet vb. için) Ölçüleri yetersiz ve çok küçük olan, bol karşıtı. Örnek: Yeni kıyafeti ona dar oldu.
321
dar (2.)
(Cadde, sokak, yer, eşya vb. için) Genişliği az olan, geniş karşıtı. Örnek: Evimiz dar bir sokakta.
322
davet etmek
Birini bir yere çağırmak. Örnek: Yıl sonu gösterisine ailelerimizi davet ettik.
323
davetiye
Davet etmek için yazılan belge. Örnek: Okuma bayramı için davetiye hazırladık.
324
davranış
İnsan, hayvan vb.nin bir olayla veya bir durumla ilgili hareket şekli. Örnek: Arkadaşından özür diledin, bu çok güzel bir davranış.
325
davul
Bir müzik aleti. Örnek: Halk oyunları gösterisinde davul çaldılar.
326
dayı
Annenin erkek kardeşi. Örnek: Dayım ve ailesi Ankara’da yaşıyor.
327
dede
Torunu olan erkek. Örnek: Bayramda ninemin ve dedemin elini öptük.
328
defa
Kez, kere. Örnek: Bu kitabı iki defa okudum.
329
defter
Genellikle önünde ve arkasında kapak olan, yazı yazmak vb. için kullanılan kâğıtlar bütünü. Örnek: Matematik dersinde kareli defter kullanıyoruz.
330
değerli
Önemi olan, çok sevilen, kıymetli. Örnek: Bu kalem çok değerli çünkü onu bana halam hediye etti.
331
değil
Cümleye olumsuzluk anlamı veren kelime. Örnek: Bu kalemlik benim değil.
332
değişmek
Önceki hâlinden farklı durumda / şekilde olmak. Örnek: Sonbaharda yaprakların rengi değişiyor.
333
demek
Bir şey söylemek, sözle anlatmak. Örnek: Anneme “Eline sağlık, çorba çok lezzetli.” dedim.
334
demir yolu
Tren, metro vb. ile yolculuk etmek için kullanılan yol. Örnek: Bu demir yolu elli yıl önce yapılmış.
335
deney
Bir bilgiyi veya bir gerçeği öğrenmek / bulmak için yapılan bilimsel çalışmalar. Örnek: Bu ders laboratuvarda deney yapıyoruz.
336
deniz
Dünyada bulunan geniş ve tuzlu su kütlesi / alanı. Örnek: Geçen yaz denizde bol bol yüzdüm.
337
deniz yolu
Gemi, vapur vb. ile yolculuk etmek için kullanılan yol. Örnek: Limanda pek çok deniz yolu taşıtı gördük.
338
derece (1.)
Sıcaklık ölçüsü birimi (°). Örnek: Hava sıcaklığı bugün yirmi derece (20°).
339
derece (2.)
Sıcaklık ölçen araç. Örnek: Odanın sıcaklığını öğrenmek için dereceye baktım.
340
deri
İnsan ve hayvan vücudunun en dışında olan, vücudu koruyan ve kaplayan bölüm; cilt. Örnek: Elimin derisinde kahverengi bir nokta var.
341
ders (1.)
Örnek: Öğretmen tarafından öğrencilere verilen bilgi / bilgiler. Dersi dikkatle dinledim.
342
ders (2.)
Okullarda bu iş için ayrılan süre. Örnek: Ders on dakika sonra başlayacak.
343
devam etmek
Başlayan bir işi sürdürmek. Örnek: Teneffüsten sonra derse devam ettik.
344
deve
Sırtında bir veya iki yükseklik bulunan uzun boyunlu hayvan. Örnek: Devenin boynu hem uzun hem eğri.
345
dış
Bir şeyin veya bir yerin sınırlarının içinde olmayan bölüm, iç karşıtı. Örnek: Bir kare çizdi ve dışını maviye boyadı.
346
dışarı
Dış çevre, içeri karşıtı. Örnek: Elimdeki poşetlerle manavdan dışarı çıktım.
347
dışında
Bir şeyin dış bölümünde olan, içinde karşıtı. Örnek: Köpek bahçenin dışında geziyor.
348
dikdörtgen
İki uzun, iki kısa kenarı olan şekil. Örnek: Dikdörtgenin dört kenarı var.
349
dikkat
Bir uyarı sözü. Örnek: Dikkat, inşaata girmeyin!
350
dikkat et
Bir uyarı sözü. Örnek: Çay çok sıcak, dikkat et!
351
dikkatli
Bir işte hata, eksiklik vb. olmaması için özen gösteren; ilgili davranan. Örnek: Yolun karşısına dikkatli geç.
352
dikmek (1.)
(Genellikle kıyafetler için) Bir şeyi ip ve iğne ile bir araya getirmek. Örnek: Terzi, anneme yeni bir elbise dikti.
353
dikmek (2.)
Bitkiyi toprağın içine koymak. Örnek: Bahçemize ağaç diktik.
354
dil (1.)
Tat alma organı. Örnek: Doktor, “Ağzını aç, diline bakacağım.” dedi.
355
dil (2.)
İnsanların iletişimini ve anlaşmasını sağlayan araç.
356
İki dil konuşabiliyorum
Türkçe ve Almanca.
357
dilim
Ekmek, peynir, karpuz gibi yiyeceklerin düz ve ince parçalarının her biri. Örnek: Tabağıma bir dilim kek koydum.
358
dinlemek
Söz, müzik vb.ni duymak ve anlamak. Örnek: Dayım masal anlattı, biz onu dinledik.
359
dinlenmek
Yorgunluğunu gidermek için çalışmaya bir süre ara vermek. Örnek: Okuldan sonra bir saat dinleniyorum.
360
dirsek
Kolun hareketli orta bölümü. Örnek: Dirseğim ağrıyor, doktora gideceğim.
361
diş
Ağzın içinde bulunan, bir şeyi ısırmak / yemek için kullanılan sert ve beyaz organların her biri. Örnek: Dişlerimizi her gün fırçalamalıyız.
362
diş fırçası
Dişleri temizlemek için kullanılan araç. Örnek: Yeni bir diş fırçası aldım.
363
diş macunu
Dişleri temizlemek için kullanılan yumuşak madde. Örnek: Bu diş macunu beyaz ve güzel kokulu.
364
diş hekimi
Diş ve ağız sağlığı ile ilgilenen doktor, dişçi. Örnek: Diş hekimi, dişlerimi tedavi etti.
365
diz
Bacağın hareketli orta bölümü. Örnek: Dizim ağrıyor çünkü düştüm.
366
doğa
Dağ, orman, göl, deniz vb.nin hepsi, tabiat. Örnek: Doğada gezmeyi, kamp yapmayı çok seviyorum.
367
doğramak
Bıçakla veya elle küçük parçalara ayırmak. Örnek: Patatesleri küçük küçük doğra.
368
doğru
Akla ve mantığa uygun olan, yanlış olmayan. Örnek: Öğretmenimiz, doğru cevapları tahtaya yazdı.
369
doğu
Bir yön, batı karşıtı. Örnek: Kars, Türkiye’nin doğusunda bir ildir.
370
doksan
Seksen dokuzdan sonraki sayı (90). Örnek: Kutuda doksan tane kalem var.
371
doktor
Hasta veya yaralı insanları muayene / tedavi eden kişi, hekim. Örnek: Doktora gittim çünkü hastayım.
372
dokunmak
Bir şeye el sürmek, temas etmek. Örnek: Çaydanlık çok sıcak, ona dokunma!
373
dokuz
Sekizden sonra gelen sayı (9). Örnek: Ben dokuz yaşındayım.
374
dokuzuncu
Sekizinciden sonra olan. Örnek: Sınıf listesinde dokuzuncu kişiyim.
375
dolap
İçine eşya konan mobilya. Örnek: Yeni kıyafetleri dolaba koydu.
376
dolaşmak
Bir yerde gezmek. Örnek: Çarşıda çok dolaştık bu yüzden yorulduk.
377
doldurmak (1.)
(Bardak, çanta vb. için) Dolu duruma getirmek. Örnek: Bardağı su ile doldurdu.
378
doldurmak (2.)
(Belge, form vb. için) İstenen bilgileri yazmak. Örnek: Babam otel kayıt formunu doldurdu.
379
dolma
Biber, kabak, pirinç gibi malzemelerle yapılan bir yemek. Örnek: Biber dolmasını çok severim.
380
dolu (1.)
Sert buz parçalarından / toplarından oluşan yağış türü. Örnek: Dün Malatya’ya dolu yağdı.
381
dolu (2.)
İçinde bir şeyler olan, boş yeri olmayan, boş karşıtı. Örnek: Süt dolu şişeyi buzdolabına koydu.
382
domates
Genellikle kırmızı renkli; yemek, salata gibi yiyeceklerde kullanılan bir bitki. Örnek: Bahçeden domates topladık.
383
dondurma
Süt, şeker, meyve gibi malzemelerden yapılan çok soğuk ve tatlı yiyecek. Örnek: Çilekli dondurmayı çok severim.
384
dost
En iyi arkadaş. Örnek: Okulda birçok dostum var.
385
döner
Etten yapılan bir kebap türü. Örnek: Lokantada döner yedim ve ayran içtim.
386
dönmek (1.)
Yüzünü veya vücudunu bir yöne doğru çevirmek. Örnek: Öğretmen bana döndü ve “Aferin.” dedi.
387
dönmek (2.)
Gidilen yerden geri gelmek. Örnek: Alışveriş yaptıktan sonra eve döndük.
388
dört
Üçten sonraki sayı (4). Örnek: Kırtasiyeden dört tane kalem aldım.
389
dördüncü
Üçüncüden sonra olan. Örnek: Bugün bayramın dördüncü günü.
390
dudak
Yüzde, burnun altındaki organ. Örnek: Dudak, ağzın dış bölümündedir.
391
durak
(Otobüs, metro vb. taşıtlar için) Binmek, inmek ve beklemek için kullanılan yer. Örnek: Otobüse binmek için durakta bekliyor.
392
durmak
Hareketi bitirmek, hareket etmemek. Örnek: Arabalar kırmızı ışıkta durdu.
393
durum
Hâl, vaziyet. Örnek: Doktor “Hastanın durumu iyi.” dedi.
394
duş
Yukarıdan akan su ile yıkanmak. Örnek: Duştan sonra saçlarımı kuruttum.
395
dut
Küçük ve tatlı bir meyve. Örnek: Evimizin bahçesinde dut ağaçları var.
396
duvar
Binaların içinde veya dışında, bahçelerin çevresinde bulunan dik bölümler. Örnek: Odamın duvarlarını boyadık.
397
duygu
Sevinç, heyecan, korku gibi hislerin genel adı. Örnek: Bugün okulun ilk günü, duygularını bize anlat.
398
duymak
Kulağa gelen sesi fark etmek, işitmek. Örnek: Dışarıdaki müziği duyuyor musun?
399
düğme (1.)
(Gömlek, pantolon, ceket vb. için) İki parçayı birleştirmek amacıyla kullanılan küçük araç. Örnek: Hırkanın beyaz ve yuvarlak düğmeleri vardı.
400
düğme (2.)
Radyo, televizyon, fırın gibi araçları açmak veya kapatmak için kullanılan parça. Örnek: Bilgisayarı açmak için gri düğmeye bas.
401
düğün
Genellikle evlilik için yapılan eğlence, tören. Örnek: Bugün dayımın düğünü var.
402
dükkân
Satış yapılan yer, iş yeri. Örnek: Bakkal, dükkânı erkenden açıyor.
403
dümdüz (1.)
Çok düz olan. Örnek: Defterime cetvelle dümdüz bir çizgi çizdim.
404
dümdüz (2.)
(Adres tarifi için) Tek bir yön. Örnek: Sokağın sonuna kadar dümdüz ilerle, manav orada.
405
dün
Bugünden bir önceki gün. Örnek: Dün akşam teyzem bize geldi.
406
dünya
Üzerinde yaşanılan yeryüzü. Örnek: Dünyada pek çok canlı yaşıyor.
407
düşmek
(İnsan, hayvan, eşya vb. için) Bir nedenle aniden aşağı doğru inmek / hareket etmek / gitmek. Örnek: Yer ıslaktı, ayağım kaydı ve düştüm.
408
düşünce
Düşünülen şey, fikir. Örnek: Bu çizgi filmle ilgili düşüncelerini bana anlatır mısın?
409
düşünmek
Bir şeyi akıl yoluyla hayal etmek. Örnek: İkinci sorunun cevabını düşünüyorum.
410
düz
Bir doğru boyunca olan, eğri olmayan. Örnek: Görevliler yola düz çizgiler çizdi.
411
düzeltmek
Yanlış / karışık / bozuk olan bir şeyi doğru veya düzgün duruma getirmek. Örnek: Formdaki adreste yanlışlık var, düzeltebilir misiniz?
412
düzenlemek
Dağınık / karışık bir yeri veya bir şeyi düzenli hâle getirmek. Örnek: Odamdaki kitaplığı dün düzenledim.
413
düzenli (1.)
Düzeni olan, dağınık olmayan. Örnek: Tabakları dolaba düzenli bir şekilde koydu.
414
düzenli (2.)
Belirli kurallara ve düzene uygun olan, alışkanlık hâlinde yapılan. Başarılı olmak için düzenli çalışmalıyız. Örnek: E - e
415
eczacı
Eczanede çalışan, ilaç hazırlayan / yapan / satan yetkili kişi. Örnek: Eczacı, reçetedeki ilaçları hastaya verdi.
416
eczane
Hastalar için ilaç hazırlanan / satılan yer. Örnek: Hastanenin karşısında birçok eczane var.
417
eğer
“Meydana gelmesi veya olması durumunda, olursa” anlamlarında kullanılan bir söz. Örnek: Eğer kar yağarsa kar topu oynayacağız.
418
eğitim
Okul, kurs gibi yerlerde kişiyi geliştirme veya ona yeni bilgiler verme işi. Örnek: Eğitim küçük yaşta başlamalıdır.
419
eğlence
Eğlenmek için yapılan etkinlik. Örnek: Bayram için bir eğlence düzenledik.
420
eğlenmek
Neşeli ve güzel vakit geçirmek. Örnek: Arkadaşlarımla parkta çok eğlendik.
421
eğri
Düz olmayan. Örnek: Öğretmen “Defterinize iki eğri çizgi çizin.” dedi.
422
ekim
Yılın onuncu ayı. Örnek: Ekim ayında okul gezisi var.
423
eklemek
Eksik bir şeyi tamamlamak, ilave etmek. Örnek: Çorbaya biraz tuz ekledim.
424
ekmek (1.)
Hamurdan yapılan bir yiyecek. Örnek: Fırından iki ekmek aldım.
425
ekmek (2.)
Tarımda; sebze, meyve vb. üretmek için toprağa tohum atmak. Örnek: Babaannem bahçeye ıspanak tohumu ekti.
426
eksi
Çıkarma işleminde kullanılan işaretin adı (-). Örnek: Beş eksi iki üç eder (5-2=3).
427
eksik
Bir parçası veya bir bölümü olmayan. Örnek: Boya kalemlerimden biri eksik.
428
ekşi
Limon tadında olan. Örnek: Ekşi erik yemeyi severim.
429
el
Kolda, bilek ile parmak ucu arasında olan, bir şeyi tutmak veya iş yapmak için kullanılan organ. Örnek: Yemek yedikten sonra ellerimi yıkarım.
430
elbette
Tabii, her durumda. Örnek: Elbette, kalemtıraşımı kullanabilirsin.
431
elbise
Genellikle kadınlar tarafından giyilen, alt kısmı etek şeklinde olan tek parça kıyafet. Örnek: Terzi, ablama ve bana elbise dikti.
432
eldiven
Ele giyilen kıyafet. Örnek: Kardan adam yapmak için eldiven giydim.
433
elli
Kırk dokuzdan sonraki sayı (50). Örnek: Müze gezisine elli öğrenci katıldı.
434
elma
Farklı renkleri olan tatlı veya ekşi bir meyve. Örnek: Manavdan hem kırmızı hem yeşil elma aldık.
435
endişelenmek
Kötü bir şey olmasından korkmak. Örnek: Geç kaldın, senin için endişelendim.
436
endişeli
Korku, üzüntü gibi duyguları olan. Örnek: Bugün endişeliyim çünkü kedim hasta.
437
enerji
Isı veya ışık biçiminde ortaya çıkan güç. Örnek: Bu evin suyu, güneş enerjisiyle ısınıyor.
438
enişte
Kız kardeşin, teyzenin veya halanın eşi / kocası. Örnek: Teyzem ve eniştem bugün bize gelecek.
439
erik
Farklı renkleri olan tatlı veya ekşi, küçük bir meyve. Örnek: Tabaktaki erikleri kardeşimle paylaştık.
440
erimek
Buz, kar vb.nin ısıyla su hâline gelmesi. Örnek: Hava ısındıktan sonra karlar eridi.
441
erkek
Adam, bay. Örnek: Annemin iki erkek kardeşi var.
442
erken (1.)
Planlanan zamana yakın veya zamanından önce, geç karşıtı. Örnek: Toplantıya erken gittim bu yüzden yarım saat bekledim.
443
erken (2.)
Sabahın ilk saatlerinde. Örnek: Yarın erken kalkmalıyız çünkü pikniğe gideceğiz.
444
eser
Sanat türleri için belirli bir çalışma sonucu oluşan özel ürün. Örnek: Sergide ressamın bütün eserleri vardı.
445
eski (1.)
Uzun zamandan beri olan / kullanılan veya çok kullanma sonucu yırtık, bozuk vb. durumda olan, yeni karşıtı. Örnek: Mahalledeki eski ev yıkıldı.
446
eski (2.)
Önceki, önce olan. Örnek: Eski sınıfımız üçüncü kattaydı.
447
esmek
(Hava için) Bir yerden bir yere gitmek, rüzgârlı olmak. Örnek: Rüzgâr esiyor ve ağaçların yaprakları sallanıyor.
448
eş (1.)
Birbirine çok benzeyen veya aynı olan iki şeyden her biri. Örnek: Ayakkabımın eşini bulamadım.
449
eş (2.)
Evli kişilerden her biri. Örnek: Dayımın eşine yenge diyorum.
450
eşarp
Saç örtmek için kullanılan örtü, başörtüsü. Örnek: Kadın sarı bir eşarp aldı.
451
eşek
Uzun kulaklı bir hayvan. Örnek: Çiftlikte gri bir eşek var.
452
eşit
Sayı, özellik vb. bakımından aynı. Örnek: İki vazoda eşit sayıda çiçek var.
453
eşleştirmek
Benzer / ilgili olan şeyleri bir araya getirmek. Örnek: Çorapları birbirleriyle eşleştirdim.
454
eşofman
Genellikle spor yapmak için giyilen kıyafet. Örnek: Spor salonunda eşofman giyiyoruz.
455
eşya
Farklı amaçlarla kullanılan makine, araç gereç vb.nin genel adı. Örnek: Evimize yeni eşyalar aldık.
456
et
Kasaptan alınan bir yiyecek. Örnek: Kasaptan bir kilo et aldım.
457
etek
Genellikle kadınlar tarafından kullanılan bir kıyafet. Örnek: Bayramda kardeşim ve ben aynı renk etek giydik.
458
etiket (1.)
Alışverişte, ürünlerin fiyatını gösteren kâğıt. Örnek: Satıcı etikete baktı ve parayı müşteriden aldı.
459
etiket (2.)
(Defter, kitap vb. için) Ad, soyadı gibi bilgiler yazan kâğıt. Örnek: Etikete adımı ve soyadımı yazdım.
460
etkinlik (1.)
Kutlamak, anmak, öğretmek gibi amaçlarla yapılan konser, tiyatro, tören vb. çalışmalar. Örnek: Yıl sonu etkinliği için çalışıyoruz.
461
etkinlik (2.)
Çalışma, uygulama. Örnek: Son derste boyama etkinliği yaptık.
462
etraf
Bir şeyin çevresi veya yanları. Örnek: Hastanenin etrafında birçok eczane var.
463
ev
Yaşanılan yer, konut. Örnek: Bizim evimizde iki oda, bir salon var.
464
evcil
İnsanlarla yaşayabilen hayvan, yabani karşıtı. Örnek: Tabiat parkında birçok evcil hayvan var.
465
evet
“Tamam, peki, onaylıyorum” anlamlarında kullanılan bir söz. Örnek: Evet, ben de pikniğe geleceğim.
466
evlenmek
Aile kurmak için yapılan resmî işlem. Örnek: Amcam bu yaz evlenecek.
467
evli
Evlenen kadın / erkek, bekâr olmayan. Örnek: Ablam bekâr, abim evli.
468
eylül
Yılın dokuzuncu ayı. Örnek: Eylül ayında okullar açılıyor.
469
eyvah
Kötü ve hoşa gitmeyen bir durum karşısında bir anda söylenen bir söz. Eyvah, otobüs bozuldu! Örnek: F - f
470
fakat
İki cümleyi bağlamak için kullanılan bir söz, ama, ancak, lakin. Örnek: Oyuncak müzesine gitmek istiyoruz fakat adresi bilmiyoruz.
471
fare
İnce ve uzun kuyruklu, küçük bir hayvan. Örnek: Fareler peynir yemeyi sever.
472
fark
Benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik. Örnek: İki resim arasındaki yedi farkı bulun.
473
fark etmek
Bir şeyi görmek / anlamak / ayırt etmek. Örnek: Ağaçlar çiçek açmış, fark ettin mi?
474
farklı
Aralarında fark olan, aynı olmayan. Örnek: Sahneyi süslemek için farklı renklerde birçok balon aldım.
475
fasulye
Yeşil renkli ve taneli bir sebze. Örnek: Pazardan iki kilo fasulye aldık.
476
faydalı
Yararlı olan. Örnek: Yoğurt, sağlık için faydalı bir yiyecektir.
477
fazla
Gerekli miktardan çok. Örnek: Salata için beş domates fazla, üç tane yeter.
478
fıkra
Anlamlı, komik ve kısa hikâye. Örnek: Bu fıkraya hepimiz çok güldük.
479
fındık
Kahverengi ve sert kabuklu küçük bir yiyecek / kuru yemiş. Örnek: Fındıkları kır ve kabuklarını şu kutuya koy.
480
fırça
Boyamak, temizlik yapmak gibi amaçlar için kullanılan araç. Örnek: Bahçe duvarını bu fırçayla boya.
481
fırçalamak
Yer, duvar, diş vb.ni fırçayla temizlemek. Örnek: Kahvaltıdan sonra dişlerimi fırçaladım.
482
fırın (1.)
Yiyecekleri pişirmek için kullanılan eşya. Örnek: Annem fırında poğaça pişirdi.
483
fırın (2.)
Ekmek, simit gibi yiyecekler yapılan / satılan yer. Örnek: Fırından iki tane ekmek aldım.
484
fırıncı
Ekmek, simit gibi yiyecekleri yapan / satan kişi. Örnek: Fırıncı, pişen ekmekleri fırından çıkardı.
485
fiil
İş, hareket ve davranış belirten kelimeler. Örnek: Deftere
486
üç fiil yazdım
dinlemek, okumak ve yazmak.
487
fil
Hortumu olan çok büyük bir hayvan. Örnek: Filler hortumlarıyla su içer.
488
film
Sinemada / televizyonda gösterilen eser. Örnek: Bu hafta çocuk filmleri etkinliği var.
489
fincan
Çay, kahve gibi içecekleri koymak ve içmek için kullanılan kap. Örnek: Çay içmek için dolaptan bir fincan aldı.
490
fiyat
Bir şeyin para olarak değeri. Örnek: Bu kalemin fiyatı nedir?
491
flüt
Bir müzik aleti. Örnek: Yıl sonu gösterisinde flüt çalacağım.
492
form
İstenilen bilgilerin yazılması için hazırlanan kâğıt. Örnek: Kursa kaydolmak için form doldurdum.
493
fotoğraf
Fotoğraf makinesi, cep telefonu vb. ile kaydedilen görüntü. Örnek: Fotoğrafı çerçeveye koydum.
494
fotoğraf çekmek
Fotoğraf makinesi, cep telefonu vb. ile bir görüntüyü kaydetmek. Örnek: Ben törende pek çok fotoğraf çektim.
495
fotoğraf makinesi
Fotoğraf çekmek için kullanılan araç. Örnek: Bu fotoğraf makinesini bana halam hediye etti.
496
fuar
(Bilim, kitap, eşya vb. için) Büyük sergi alanı. Örnek: Hafta sonu kitap fuarına gittik.