Akıllı Defter Flashcards

(265 cards)

1
Q

Inconvenient(adj)

A

Zahmetli,uygunsuz

Convenience(n):kolaylık,elverişlilik
Convenient(adj):müsait,uygun,elverişli
Conveniently(adv):uygun olarak,rahatlıkla
inconveniently(adv):uygunsuz bir şekilde

S:annoying,disturbing,unsuitable,inappropriate

E:Geoff thinks his mother-in-law visited at a very inconvenient time because he was about to settle down to watch the cup final.
(Geoff kayınvalidesinin çok uygunsuz bir zamanda ziyarete geldiğini düşünüyor çünkü tam da kupa final maçını izlemek için yerleşmek üzereydi)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

Remarkable(adj)-A

A

Göze çarpan,dikkat çekici

Remark(v):Belirtmek
Remark(n):Yorum,görüş
Remarkably(adv):Dikkat çekecek biçimde

A:unremarkable,usual,common,ordinary

S:extraordinary,outstanding,impressive

For Forbes,there are a lot of poets writing very unremarkable poetry in ordinary language about ordinary lives.
(Forbes’a göre alelade hayatlarla ilgili basit bir dille çok sıradan şiirler yazan birçok şair vardır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

Overcome(v)

A

Üstesinden gelmek

S:surmount,defeat

E:Her financial problems could no longer be overcome

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

Inseparable(adj)

A

Ayrılmaz,ayrılamaz

Separate(v):ayırmak
Separation(n):ayırma
Inseparably(adv):ayrılmaz bir şekilde

S:indivisible

E:Technology is inseparable from education for various reasons.
(teknoloji farklı sebeplerden ötürü eğitimden ayrılmazdır)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

Inexplicable(adj)

A

Nedeni anlaşılmaz,açıklanamaz

Explain(v):açıklamak
Explanation(n):açıklama,izah
Inexplicably(adv):açıklanamayacak şekilde

S:strange,unusual,mysterious

E:For some explicable reasons the plants seem to grow better when planted in twos.
(Açıklanamaz bir sebepten ötürü bitkilerin ikişer ikişer dikildiklerinde daha iyi büyüdükleri görülüyor.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

Notorious(adj)

A

(Kötü) ünlü, adı çıkmış

Notoriety(n): Kötü ün
Notoriously(adv): Adı çıkmış şekilde

S:infamous,disreputable

E:Rose turned down the job offer after she learned the boss was a notoriously bad payer.
(Rose patronunun adı çıkmış bir şekilde batakçı olduğunu öğrendikten sonra iş teklifini redetti.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

Unsophisticated(adj)

A

Toy,saf,tecrübesiz

Sophisticate(n):bilgili kişi
Sophisticated(adj)bilgili,tecrübeli

S:inexprienced,naive

E:Some lecturers say the students are immature unsophisticated and do not know what lecturers want in class.
(Bazı profesörler öğrencilerin toy,tecrübesiz olduğunu ve sınıfta hocaların ne istediklerini bilmediklerini söylüyor)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

Admirable(adj)

A

Hayranlık uyandıran

Admire(v):Hayranlık duymak,hayran olmak
Admiration(n):hayranlık,takdir,beğeni
Admirably(adv):hayranlık uyandıran şekilde

S:praiseworthy

E:Some actors can play multiple characters,or personelities and carry them off admirably.
(Bazı aktörler birçok karakter ve kişiliği oynayabilir ve hayranlık uyandıran bir şekilde bu rollerin üstesinden gelebilirler.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

Questionable(adj)

A

Tartışmaya açık,kuşkulu

Question(v):Sorgulamak,soru sormak
Questionably(adv):kuşkulu bir biçimde,şüpheli bir biçimde

S:uncertain,debatable,controversial,disputable

E:Many of our students are undisciplined and inexperienced and in some cases questionably young.
(Öğrencilerimizin çoğu disiplinsiz,tecrübesiz ve bazı durumlarda sorgulanabilir şekilde genç)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

Proper(adj)

A

Düzgün,doğru dürüst

Properley(adv): düzgün bir şekilde

S:Suitable,appropriate,decent

E:It was not until the middle of March that the submarine was raised properly and the bodies of the dead could be recovered.
(Denizaltının düzgün bir şekilde yüzeye çıkartılması ve cesetlerin bulunması Mart ayının ortalarına kadar yapılamadı)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

Incidentally(adv)

A

Tesadüfen,şans eseri

Incident(n):tesadüf

S:accidentally, casually,coincidentally

E:Quite incidentally, i found my lost ring while searching for the car key.
(Tamamen tesadüfen arabanın anahtarını ararken kayıp yüzüğümü buldum)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

Identify(v)

A

Tanımlamak,tespit etmek

Identification(n):Tespit
Identifiable(adj):tespit edilebilir
Unidentified(adj):Tanımlanamaz

S:Spot,detect,diagnose

E:Eyewitnesses identified the gunman as an army sergeant.
(Tanıklar silahlı adamı bir astsubay olarak tanımladı)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

Ignore(v)

A

Görmezden gelmek,önemsememek

ignorance(n):bilgisizlik,cahillik
ignorant(adj):bilgisiz,cahil

S:Neglect,disregard,overlook

E:You can’t ignore the fact that many criminals never goto prison.
(Birçok suçlunun hapishaneye asla gitmediğini gözardı edemezsin.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

Provoke(v)

A

Kışkırtmak,neden olmak

Provocation(n):Provokasyon,kışkırtma
Provacative (adj):kışkırtıcı

S:irritate,annoy/ cause,bring about

E:The proposal provoked widespread criticism.
(Teklif geniş çapta eleştirilere neden oldu)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

Improve(v)

A

Geliştirmek,gelişmek

Improvement(n):gelişim,ilerleme
Improved(adj):Gelişmiş,ilerlemiş

S:Develop,advance

E: By managing natural resources more effectively the quality of human life could be improved greatly.
(Doğal kaynakları daha etkili bir şekilde kullanarak insan yaşam kalitesi büyük ölçüde geliştirilebilir)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

Distruption(n)

A

Aksatma,aksama,bozma

Distrupt(v):aksatmak,bozmak
Disruptive(adj):aksatan,bozan

S:disorder;disturbence,interruption

E:The accident caused massive distruption to traffic.
(Kaza trafikte büyük çaplı aksamaya yol açtı.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

Objective(n)(adj)

A

Amaç,gaye/Tarafsız

Objectivity(n):tarafsızlık
Objectively(adv):tarafsız bir şekilde

S:Purpose,target,aim,goal

E:Our main objective is to enhance the students performance.
(Bizim ana hedefimiz öğrencilerin performansını arttırmak)
E:The press should be completely objective.
(Basın tamamen tarafsız olmalı)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

Inconclusive (adj)

A

Bir sonuca götürmeyen

Conclusive(adj):nihai,son,kesin,inandırıcı
Conclusively(adv):kesin olarak
Conclude(v):sonuca varmak
Conclusion(n):Sonuç
Concluding(adj):Son

S:Vague,ambigous,uncertain

The new question types were tested on 5000 students but the test was inconclusive.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

Urgency(n)

A

Kaçınılmazlık,zorunluluk,aciliyet

Urgent(adj) :acil,ivedi,kaçınılmaz
Urgently(adv):acil olarak,acilen

S:importence,seriousness,necessity

E:Despite the urgency of the situation, authorities fail to take swift actions regarding the unemployment problem.
(Durumun aciliyetine rağmen,yetkililer işsizlik problemi ile ilgili acil önlemler almakta başarısız olmaktadır)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

Maintenance(n)

A

Muhafaza/Bakım

Maintain(v):devam ettirmek/bakım yapmak/iddia etmek

S:conservation,upkeep,care, claim

E:Exercise plays a critical role in the maintenance of a healthy life
(Spor yapmak sağlıklı bir yaşamı muhafaza etmekte önemli bir rol oynar)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

Persistence(n)

A

Süreklilik/ısrar

Persist(v):ısrar etmek,üstelemek
Persistent(adj):istikrarlı,ısrarcı
Persistently(adv):ısrarlı,sürekli şekilde

S:determination,perseverance,constancy

E:Jane managed to get the custody of her son after her persistence in demanding her rights.
(Jane haklarını talep etmekteki ısrarından sonra oğlunun velayetini almayı başardı)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

Eligible(adj)

A

Nitelikli,hak sahibi

Eligibility(n):nitelik,üstünlük

S:suitable,qualified

E:Only 3.5 million students in Turkey will become eligible to attend a university this year.
(Türkiye’deki sadece 3.5 milyon öğrenci üniversiteye girmeye nitelikli hale gelecek)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

Diversity(n)

A

Çeşitlilik,tür

Diverse(adj):çeşit çeşit
Diversely(adv):çeşitli şekillerde

S:variety,range,difference

E:There is a considerable diversity of opinions on animal testing
(Hayvanların testlerde kullanılması ile ilgili çok fazla fikir çeşitliliği vardır)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

Attempt(n)

A

Girişim,teşebbüs

Attempt(v):teşebbüs etmek

S:try,endeavour,undertake,effort

E:My sister managed to pass the proficiency test at the first attempt
(Kardeşimin ilk denemede hazırlık sınavını geçmeyi başardı)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
Compensation(n)
Tazminat,telafi,bedel Compansate(v):telafi etmek S:atonement,recompense E:Timmy received $1000 as compensation for the damages in his car. (Timmy arabasındaki hasarlar için 1000 dolar tazminat olarak aldı)
26
Doubtful(adj)
Şüpheli,kuşkulu Doubt(v):kuşkulanmak Doubt(n):şüphe S:suspicious,uncertain, skeptical E:It looks doubtful that government will reduce the unemployement (Hükümetin işsizliği azaltacağı şüpheli görünüyor)
27
Ambigious(adj)
Belirsiz,belirgin olmayan Ambiguity(n):belirsizlik Ambiguously(adv):belirsiz olarak S:unclear,vague,obscure,subtle,uncertain E:The last port of the president’s speach was ambigious. (Başkanın konuşmasının son bölümü belirsizdi)
28
Regulate(v)
Düzenlemek,ayarlamak Regulation(n):ayar düzenleme Regulatory(adj):düzenleyici S:control,influence,moderate E:Drinking water helps regulate the internal temparature of the body (Su içmek vücudun iç ısısını düzenlemeye yardım eder)
29
Conduct(v)
Yürütmek,yapmak/iletmek Conductive(adj):iletken Conductivitiy(n):iletkenlik S:do, carry out,execute,implement E:I think scientists should not conduct tests on animals. (Bence bilim insanları hayvanlar üzerinde testler yapmamalıdır)
30
Manipulation(n)
Kendi çıkarları için kullanma Manipulate(v):kendi çıkarları için kullanmak S:influence,control,exploitation,misuse,abuse E:A lawyer in Mexico used bribes to manipulate investigation into disapperance of 43 students. (Meksika’da bir avukat 43 öğrencinin kaybolmasıyla ilgili araştırmayı kendi çıkarları için kullanmak amacıyla rüşvet kullanmıştır)
31
Delicate(adj)
Narin,hassas S:fragile weak,vulnerable,susceptible E:My daughter is a delicate child spending most of her time indoors. (Kızım zamanının çoğunu evde geçiren hassas bir çocuktur)
32
Vigorous(adj)
Enerjik,hareketli Vigour(n):enerji,canlılık S:active,energetic,arduous,strenuous E:Activities like running and aerobic dance are examples of vigorous exercise. (koşma ve aerobik dans gibi aktiviteler hareketli egzersiz örnekleridir)
33
Convincingly(adv)
İkna edici bir şekilde Convince(v):ikna etmek,inandırmak S:persuasively,compellingly E:There is convincing evidence that excessive drinking causes liver disease. (Aşırı alkol tüketiminin karaciğer rahatsızlığına yol açtığına dair ikna edici kanıt vardır)
34
Drastically(adv)
Aşırı ve ani biçimde Drastic(adj): aşırı ve ani S:extremely, radically, dramatically E:The world would drastically change if the rain forests were to disappear with impacts on everythink from farms to drinking water. (Eğer yağmur ormanları yok olursa çiftliklerden içme suyuna kadar herşeye olan etkileriyle birlikte dünya aşırı bir şekilde değişecektir)
35
Create(v)
Yaratmak,oluşturmak Creative(adj):yaratıcı Creation(n):Yaratma,yaratı S:make,form,produce E:The technology can be used to create new job oppurtunities. (Teknoloji yeni iş inkanları yaratmak için kullanılabilir)
36
Suspend(v)
Askıya almak,ertelemek Suspension(n):askıya alma S:Postpone,delay,break,put off E:Peace talks between the two countries have been suspended after the terrorists attack. (Terör saldırısından sonra iki ülke arasındaki barış görüşmeleri askıya alınmıştır)
37
Conclusion(n)
Sonuç Conclude(v):sonuçlandırmak Conclusive(adj):nihai,inandırıcı Conclusively(adv):kesin olarak S:opinion,decision,judgement E:I have come to the conclusion that a smart career choice is too serious to be left only to young individuals (Akıllı bir kariyer seçiminin sadece genç bir bireylere bırakılmayacak kadar ciddi olduğu sonucuna vardım)
38
Violation(n)-A
İhlal Violate(v):ihlal etmek Violent(adj):şiddetli Violently(adv):şiddetle,hunharca S:breaking a law, infringement,breach A:obey, abide by, stick to, comply with E:The missile strike on Syria was sharply criticized by Russia as a violation of international law. (Suriye’ye yapılan füze saldırısı Rusya tarafından uluslararası yaşanan ihlal olarak sert bir şekilde eleştirildi)
39
Compulsion(n)
Dürtü Compel(v):zorlamak,mecbur etmek S:need,obsession,urge E:Orthoexia is an eating disorder where sufferers have the compulsion to only eat healthy food. (Orthoexia mağdurlarının yalnızca sağlıklı yiyecekler yeme dürtüsüne sahip olduğu bir yeme bozukluğudur)
40
Uniformity(n)
Birbirine benzerlik,değişmezlik Uniform(adj):tekdüze,değişmez S:similarity,constancy E:Some states demand complete ideological and behavioural uniformity of the population. (Bazı devletler nüfusun ideolojik ve davranışsal açıdan komple benzerliğini talep eder)
41
Suspension(n)
Askıya alma,erteleme Suspend(v):Askıya almak,ertelemek/ uzaklaştırma vermek S:Break,delay,postponement E:The violent storm caused a suspension of the flights between London and Manchester. (Şiddetli fırtına Londra ve Manchester arası uçuşların ertelenmesine neden oldu)
42
Deteriorate(v)
Kötüye gitmek,kötüleşmek Deterioration(n): kötüleşme,kötüye gitme S:get worse, worsen E:Some technological advances may lead to a deterioration in the quality of education. (Bazı teknolojik ilerlemeler eğitim kalitesinde kötüleşmeye yol açar)
43
Elaborate(adj)-A
Detaylı Elaborate(v):detaylandırmak Elaboration(n):detaylandırma S:Detailed,intricate,thorough A:Simple,basic,plain E:There was an elabarote underground drainage system in the Indus Valley civilization. (Indus medeniyetinde detaylı bir kanalizasyon sistemi vardı)
44
Threat(n)
Tehdit Theraten(v):tehdit etmek Threatning(n):tehdit edici S:danger,risk,menace E:Global warming poses a major threat to our planet. (Küresel ısınma gezegenimiz için büyük bir tehdit oluşturmaktadır)
45
Measure(n)
Önlem,tedbir,ölçüm Measure(v):Ölçüm yapmak Immeasurable(adj):ölçülemeyecek kadar büyük S:Step,action,preacaution E:New safety measures are being taken to prevent further violence. (Daha fazla şiddeti önlemek için yeni güvenlik önlemleri alınıyor)
46
Adjust(v)
Alışmak,uyum sağlamak/ayarlamak Adjustment(n):ayarlama,uyum sağlama,alışma S:adapt,get used to Ving/Noun,accustome yourself to noun E:It may take a long time to adjust to living in a small town (Küçük bir kasabada yaşamaya alışmak uzun zaman alabilir) The mechanic made some slight adjustments to the car. (Tamirci arabaya bazı ufak ayarlamalar yaptı)
47
Incentive(n)
Teşvik,motivasyon Incentivize(v):Teşvik etmek,motive etmek S:encouragement,motivation E:Good companies provide their employees with incentives to increase productivity. (İyi şirketler üretkenliği arttırmak için çalışanlarına teşvikler sağlar)
48
Obligatory(adj)
Zorunlu,mecburi Oblige(v):mecbur etmek,zorunlu kılmak Obligation(n):zorunluluk,mecburiyet E:mandotory,compulsory E:people have a moral obligation to help street animals. (İnsanların sokak hayvanlarına yardım etmek için etik zorunluluğu vardır) It is a obligatory for people to help street animals (İnsanların sokak hayvanlarına yardım etmesi zorunludur)
49
Available(adj)
Müsait,uygun Availability(n):Müsaitlik,uygunluk Unavailable(adj):müsait olmayan,uygun olmayan S:accessible,obtainable,reachable,convenient E:Our new web platform will be available by the new year. (Yeni web platformumuz yeni yıla kadar hazır olacak)
50
Indispensable(adj)
Önemli,vazgeçilemez Dispensable(adj):Önemsiz, vazgeçilebilir S:important,crucial, critical, significant,vital,essantial,necessary E:Computers are considered almost indispensable for modern education system. (Bilgisayarların modern eğitim sistemi için neredeyse vazgeçilemez olduğu düşünülür)
51
Indestructible(adj) -A
Dayanıklı,yıkılmaz Destroy(v):yıkmak,yoketmek Destruction(n):yıkım,tahribat Destructive(adj):yıkıcı S:strong,durable,unbreakable A:destructible,breakable E:Titanic was considered indestructible until the ship hit an iceberg (Titanik’in bir buzdağına çarpana kadar yok edilemez olduğu düşünülüyordu)
52
Unprecedented(adj)
Eşi benzeri görülmemiş Unprecedentedly(adv):eşi benzeri görülmemiş biçimde S:unusual,unmatched,unparalled,unrivaled,exceptional E:There is an unprecedented demand for second hand cars. (İkinci el araçlar için benzeri görülmemiş bir talep vardır)
53
Firmly(adv)
Sıkı bir şekilde,kesin bir şekilde Firm(adj):Sıkı,kati Firmness(n):Sıkılık,katilik S:Strictly,tightly E:The explanation for the turmoil lies firmly in England’s past. (Karışıklığın açıklaması kesin bir şekilde İngiltere’nin geçmişinde yatmaktadır) E:The new teacher shook my hand firmly and went into the classroom. (Yeni öğretmen elimi sıkı bir şekilde sıktı ve sınıfa girdi)
54
Instant(adj)
Ani,çabuk,hızlı Instantly(adv):Hızlı bir şekilde,ani bir şekilde S:swift,prompt,immediate,quick E:The company needs a sysytem that provides instant access to client information. (Şirketin müşteri bilgilerine hızlı erişim sağlayan bir sisteme ihtiyacı var)
55
Adequate(adj)
Yeterli,kafi Adequacy(n):Yeterlilik Adequately(adv): Yeterli bir şekilde S:Sufficient,enough E:The workers in the company received adequate safety training (Şirketteki işçiler yeterli güvenlik eğitimi aldılar)
56
Convertible(adj)
Değiştirilebilir,dönüştürülebilir Convert(v):değiştirmek,dönüştürmek S:Adaptable,adjustable E:There is convertible sofa for parents who want to stay with their children in the hotel room. (Otel odasında çocukları ile birlikte yatmak isteyen ebeveynler için dönüştürülebilir bir kanepe vardır)
57
Boost(v)-A
Arttırmak,yükseltmek Boost(n):Artış S:Increase,develop,improve,enhance A:Decrease diminish,reduce E:Teachers should come up with new method’s to boost the students performance (Öğretmenler öğrencilerin performansını arttırmak için yeni metotlar bulmalılar)
58
Initiate(v)
Başlamak,ön ayak olmak,başlatmak Initiation(n):başlangıç Initially(adv):ilk olarak Initial(adj):ilk S:Start,embark on,launch,commence E:A new procedure for employing software engineers has been initiated. (Yazılım mühendislerini işe almak için yeni bir prosedür başlatıldı)
59
Detect(v)
Tespit etmek,ortaya çıkarmak Detection(n):tespit Detectable(adj):tespit edilebilir S:discover,find,uncover,reveal,notice,spot,diagnose,identify E:Some blood tests fail to detect cencerous cells in early stages (Bazı kan testleri kanserli hücreleri erken safhalarda saptamada başarısız oluyor)
60
Reveal(v)
Ortaya çıkarma,ifşa etme Revealation(n):ortaya çıkarma,ifşa S:discover,find,unveil,show,detect,uncover E:A blood test may reveal evidence of vitamin deficiencies. (Bir kan testi vitamin eksikliklerinin kanıtını ortaya çıkarabilir)
61
Hinder(v)
Engellemek,mani olmak Hinderance(n):Engel,mani S:prevent,impede,hamper,obstruct E:A serious injury might hinder a footballer’s career. (Ciddi bir sakatlık bir futbolcunun kariyerine engel olabilir)
62
Elimination(n)
Eleme,yok etme Eleminate(v):Elemek,yok etmek S:removal,eradication E:The elemination of air pollution is a key issue in big cities. (Büyük şehirlerde hava kirliliğinin ortadan kaldırılması önemli bir meseledir.)
63
Regulation(n)
Yasa/düzenleme,ayar Regulate(v):Düzenlemek,ayarlamak Regulatory(adj):Düzenleyici S:adjustment,rule,order,law E:There should be strict regulations concerning school uniforms (Okul üniformaları ile ilgili katı düzenlemeler olmalı)
64
Clarity(n)-A
Açıklık,netlik Clear(adj):Açık,net Clarify(v):Açıklığa kavuşturmak S:Clearness,explicitness A:Implicitness E:Our manager lacks the ability to express herself with sufficient clarity. (Yöneticimiz kendisini yeterli açıklıkla ifade etme yeteneğinden yoksundur)
65
Exploitation(n)
Kötüye kullanma,istismar etme Exploit(v):Kötüye kullanmak,istismar etmek S:Misuse,abuse,manipulation E:The government should take the necessary precautions to control the exploitation of the rainforests. (Hükümet yağmur ormanlarının istismarını kontrol etmek için gerekli önlemleri almalıdır)
66
Contradiction(n)
Çelişki Contradictory(adj):çelişkili Contradict(v):Çelişmek S:conflict,inconsistency E:The article about the causes of the global warming is full of contradictions. (Küresel ısınmanın sebepleriyle ilgili olan makale çelişkilerle doludur)
67
Depriviation(n)
Mahrumiyet,mahrum bırakma Deprive of(v)mahrum bırakmak S:lack of,shortage,deficiencies E:Sleep depriviation leads to extreme fatigue. (Uyku mahrumiyeti aşırı yorgunluğa sebep olur)
68
Termination(n)
Son verme,son bulma Terminate(v):Son vermek,son bulmak S:ending,finish E:The dispute led to a sudden termination of the trade between two countries (Çatışma iki ülke arasındaki ticaretin aniden son bulmasına yol açtı)
69
Allocation(n)
Paylaşma,bölüşme Allocate(v):Paylaşmak,bölüşmek S:share,allotment E:The allocation of funds to scientific studies is insufficient in many underdeveloped countries. (Bilimsel araştırmalara tahsis edilen bütçe birçok gelişmemiş ülkede yetersizdir)
70
Viable(adj)-A
Uygulanabilir,yapılabilir S:feasible,practicle,possible A:Impossible,impractical E:Solar energy is not the only viable solution to air pollution (Güneş enerjisi hava kirliliği için tek uygulanabilir çözüm değildir)
71
Reactive(adj)
Tepkisel React(v):Tepki vermek Reaction(n):Tepki S:apathetic,passive E:The teacher’s response to the problem was reactive rather than proactive (Öğretmenin probleme olan cevabı proaktif olmaktan çok tepkiseldi)
72
Urgent(adj)
Acil,ivedi Urgency(n):Aciliyet S:critical,crucial E:There is a urgent need to address the safety problems caused by refugees (Mültecilerin sebep olduğu güvenlik problemlerinin ele alınmasına acil ihtiyaç vardır)
73
Excessive(adj)
Aşırı,haddinden fazla Exceed(v):Sınırı aşmak Excess(n):Aşırılık Excessively(adv):Aşırı şekilde S:Extreme,exagerated,immoderate E:Some teachers are criticized for their excessive use of technology. (Bazı öğretmenler aşırı teknoloji kullanımından dolayı eleştirilirler)
74
Peculiar(adj)-A
Acayip,tuhaf S:strange,bizarre,odd,unusual A:Usual,normal,ordinary E:There was something peculiar in the garden (Bahçede tuhaf olan birşeyler vardı)
75
Herald(v)
Haber vermek S:Indicate,announce E:In february, the new tax increase on fuel heralded an economic crisis. (Şubat ayında akaryakıttaki yeni vergi artışı ekonomik bir krizin habercisi oldu)
76
Jeopardise(v)
Tehlikeye atmak Jeopardy(n):Tehlike S:endanger,threaten,put at risk E:Some new advances in technology jeopardise thousands of job prospects. (Teknolojideki bazı gelişmeler binlerce istihdam fırsatını tehlikeye atmaktadır)
77
Reserve(v)
Yer ayırtmak Reservation(n):Yer ayırtma S:Book,prearrange E:I’d like to reserve a table for two. (İki kişilik masa ayırtmak istiyorum)
78
Enforce(v)
Zorlamak,dayatmak Enforcement(n):Dayatma,zorlama S:compel,impose,force E:The police are strict about enforcing the speed limit. (Polisler hız limitini dayatma konusunda katıdır)
79
Protect(v)
Korumak Protection(n):Koruma Protective(adj):koruyucu S:Defend,save,guard E:Wear sunglasses in order to protect your eyes from UV rays (Gözlerinizi UV ışınlarından korumak için güneş gözlüğünüzü takın)
80
Profoundly(adv)
Derinden Profound(adj):engin,derin S:deeply,greatly E:The players were profoundly grateful for all the support they received from their coach (Oyuncular koçlarından aldıkları tüm destek için derinden minettardır)
81
Decently(adv)
Düzgün şekilde Decent(adj):Düzgün S:Properly,suitably,appropriately E:My brother is 37 but he doesn’t have decent job. (Erkek kardeşim 37 yaşında ama düzgün bir işi yok)
82
Recklessly(adv)
Dikkatsiz bir biçimde Reckless(adj):Dikkatsiz S:Carelessly,irresponsibly E:Reckless driving is the major cause of many fatal traffic accidents. (Dikkatsiz araç kullanmak birçok ölümcül trafik kazasının temel sebebidir.)
83
Offensively(adv)
Saldırgan bir biçimde Offensive(adj):Saldırgan S:Rudely,abusively E:Very little is known about the reason why people write offensive comments. (İnsanların sosyal medyada neden saldırgan yorumlar yaptığı ile ilgili çok az şey biliniyor)
84
Arbitrarily(adv)
Gelişigüzel şekilde Arbitrary(adj):Gelişigüzel S:Randomely,haphazardly E:We made the decision to buy a new car quite arbitrarily (Yeni bir araba alma kararını oldukça gelişigüzel şekilde verdik)
85
Excuse(n)
neden,bahane,özür (In) excusable(adj):maruz görülebilir S:Reason,apolagy,justification E:She is tired of listening to her husband’s excuses. (Kocasının mazeretlerini dinlemekten bıktı)
86
Purpose(n)
Maksat,gaye,amaç Purposeful(adj):Maksatlı,kasıtlı S:Target,aim,goal E:My brother has developed a mobile app with the purpose of practising memory skills. (Kardeşim hafıza becerilerini pratik etme amacıyla bir mobil uygulaması geliştirdi)
87
Feature(n)
Nitelik,özellik Feature(v):Nitelik sahibi olmak,özellik taşımak S:characteristic,aspect,quality,trait,property E:The only feature of that hotel was that it was very cheap. (O otelin tek özelliği çok ucuz olmasıydı)
88
Advancement(n)
Gelişim,ilerleme Advance(v):Gelişmek Advanced(adj):Gelişmiş S:Improvement,development,progress,growth E:Young people will have better opportunities for career advancement within small companies. (Genç kişiler küçük şirketlerde daha iyi kariyer gelişim fırsatlarına sahip olacaktır)
89
Obstacle(n)
Mani,engel Obstruct(v):Engel olmak,mani olmak S:hinderance,hurdle,difficulty,block,impediment. E:Beetthoveen was able to overcome all obstacles in his way (Beetthoveen yolundaki tüm engellerin üstesinden gelmeyi başardı)
90
Classification(n)
Sınıflandırma Classify(v):Sınıflandırmak S:categorization,sorting,grouping E:Instagram has a detailed system of image classification. (Instagram detaylı bir resim sınıflandırma sistemine sahiptir)
91
Compelling(adj)
Etkili,zorlayıcı,ikna edici Compel(v):Dayatmak,zorlamak S:Convincing,conclusive E:My own experience is a compelling example of this situation (Benim tecrübem bu durumun ikna edici bir örneğidir)
92
Erroneous(adj)
Hatalı Error(n):Hata S:wrong,inaccurate,incorrect E:Most students attribute on erronous meaning to their departments (Çoğu öğrenci bölümlerine yanlış bir anlam yüklüyorlar)
93
Refute(v)
Çürütmek Refutable(adj):Çürütülebilir Refutation(n):Çürütme S:Prove wrong,discredit E:I can easily refute these arguments although they are appealing to most people (Çoğu insana çekici gibi gelse de bu iddiaları kolayca çürütebilirim)
94
Accept(v)
Kabul etmek Acceptance(n):Kabul Acceptable(adj):Kabul edilebilir S:admit,acknowledge,agree,approve E:That children should be raised in the best way for a bright future is a widely accepted fact (Çocukların parlak bir gelecek için en iyi şekilde yetiştirilmesi yaygın olarak kabul edilen bir gerçektir)
95
Discover(v)
Ortaya çıkarmak,bulmak Discovery(n):Buluş,keşif,bulgu S:uncover,find,reveal,spot,notice,diagnose,detect E:The planet Pluto was discovered in 1930 (Ploto 1930 yılında keşfedildi)
96
Influence(n)
Etki Influence(v):Etkilemek,Tesir etmek S:Impact,affect E:There is no shortage of debates whether Tv has an adverse influence on child or not (Televizyonun çocukların üzerinde negatif bir etkisinin olup olmadığı hakkında bitip tükenmeyen tartışmalar vardır)
97
Extensive(adj)
Geniş,kapsamlı Extend(v):Genişletmek,kapsamlı hale getirmek S:Comprehensive,Thorough E:Victoria’s extensive knowledge of fashion contributes to the Beckhams’ reputation. (Viktorya’nın kapsamlı moda bilgisi Beckham ailesinin ününe katkı sağlar)
98
Severe(adj)
Ciddi,şiddetli Severely(adv):Ciddi şekilde S:Serious,bad E:Hospitilization was necessary because of her severe headache (Çok ciddi baş ağrısı sebepleriyle hastaneye kaldırılması gerekliydi)
99
Suspicious(adj)
Şüpheli Suspicously(adv):Şüpheli bir şekilde S:skeptical,doubtful,controversial,uncertain E:My parents are getting suspicious because of my aggressive manner. (Annem ve babam agresif tavrımdan dolayı giderek şüpheleniyorlar)
100
Unique(adj)
Tek,benzersiz Uniquely(adv):Benzersiz olarak S:Special,unparalled,unmatched E:Tarkan has a unique style of singing,nobody can sing his songs as well as him. (Tarkan benzersiz bir şarkı söyleyeme tarzına sahip,kimse onun şarkılarını onun kadar iyi söyleyemiyor)
101
Instantly(adv)
Hızlıca,ani bir şekilde Instant(adj):Hızlı,ani S:Swiftly,immediately,at once,promptly E:Thanks to the Internet,any kind of information is instantly accessible. (Internet sayesinde herhangibir bilgi anında ulaşılabilir)
102
Implication(n)
Etki,sonuç Imply(v):İma etmek S:consequence,result E:The proffessor’s talk will examine the long term implications of the medical plan. (Profesörün konuşması tıbbi planın uzun vadeli sonuçlarını mercek altına alacak)
103
Challenge(n)
Zorluk Challenge(v):meydan okumak Challenging(adj):zorlayıcı S:Diffuculty E:We should be ready to meet the challenges of the deforestration. (Ormansızlaştırmanın getirdiği zorluklarla yüzleşmemek için hazır olmalıyız)
104
Division(n)
Bölme,ayırma Divide(v):Bölmek,ayırmak S:Seperation,splitting up E:The traditional division of labour between husband and wife is changing day by day. (Karı-kocalar arasındaki geleneksel iş bölümü günden güne değişmektedir)
105
Drawback(n)
Dezavantaj S:Disadvantage,downside E:The only drawback was that the hotel rooms were too small (Tek dezavantaj otel odalarının çok büyük olmasıydı)
106
Requirement(n)
İhtiyaç,gereksinim Require(v):İhtiyaç duymak S:Necessity,need,demand E:Strawberry can provide one-third of our daily requirement of vitamin c (Çilek günlük c vitamini ihtiyacımızın üçte birini sağlayabilir)
107
Detect(v)
Saptamak,ortaya çıkarmak Detection(n):Saptama,ortaya çıkarma Detectable(adj):Saptanabilir S:discover,uncover,reveal,find,diagnose,spot,notice E:The main aim of the doctors is the early detection and treatment of all types of cancer. (Doktorların temel amacı tüm kanser türlerinin erken tespiti ve tedavisidir)
108
Progression(n)
İlerleme,gelişme Progress(v):İlerlemek S:development,improvement,advancement E:The typical career progression of a teacher includes four years of methodological training (Bir öğretmenin tipik kariyer gelişimi 4 yıllık bir methodolojik eğitim içerir)
109
Transmision(n)
İletme,aktarma Transmit(v):Aktarmak S:circulation,transfer,conveyance E:The company needs a system in order to speed the transmision of data. (Şirketin bilgi aktarımını hızlandırmak için bir sisteme ihtiyacı var)
110
Inheritance(n)
Veraset,miras Inherit(v):Varis olmak,miras almak S:Legacy,heritage E:Her father left her an inheritance of 100.000£ (Babası ona 100 bin sterlin miras bırlaktı)
111
Excessive(adj)
Aşırı,haddinden fazla Excess(n):Sınırı aşma Excessively(adv):Sınırı aşacak şekilde Exceed(v):Sınırı aşmak S:Extreme,exagerated,immoderate E:Excessive speeding is driving at a speed greater then the average speed limit and is the leading cause of fatalities on highways. (Aşırı hız ortalama hız limitinden daha yüksek bir hızda araba kullanmaktadır ve otobanlardaki ölümlerin başta gelen sebebidir)
112
Elaborate(adj)
Detaylı Elaborate(v):Detaylandırmak Elaborately(adv):Detaylı bir şekilde S:Detailed,intricate,thorough E:The professor employed elaborate statistics to test his hypotheses. (Profesör hipotezlerini test etmek için detaylı istatistikler kullandı)
113
Swift(adj)
Süratli,ani,hızlı Swiftly(adv):Ani bir şekilde S:prompt,quick,instant,immediate E:The school manager had to make a swift decision about the student’s cheating in the exam. (Okul müdürü öğrencinin sınavda kopya çekmesi ile ilgili hızlı bir karar vermek zorunda kaldı)
114
Purely(adv)
Yalnızca,tamamen Purify(v):arıtmak,sadeleştirmek S:Only,merely,solely E:I put that plant there purely for decoration. (O bitkiyi oraya yalnızca dekorasyon için koydum)
115
Mutually(adv)
Karşılıklı olarak Mutual(adj):Karşılıklı S:Jointly,collectively,reciprocally E:The members of the board meet regularly at a mutually acceptable time and place (Yönetim kurulu üyeleri karşılıklı olarak kabul edilen bir zaman ve yerde düzenli olarak buluşur)
116
Undenaibly(adv)
İnkar edilemez şekilde Undeniable(adj):inkar edilemez Deny(v):inkar etmek E:It is undeniable that law wages as well as unemployement are major causes of poverty. (İşsizlikle birlikte düşük maaşların fakirliğin önemli sebepleri olduğu inkar edilemez)
117
Encompass(v)
Çevrelemek,sarmak S:surround,enclose,encircle E:After a fruitful discussion which encompassed several different viewpoints,the research team reached a final decision. (Bir takım farklı görüşleri çevreleyen verimli bir tartışmanın ardından araştırma ekibi nihai kararı verdi)
118
Hinder(v)
Engellemek,mani olmak Hinderance(n):Engel,mani S:Prevent,impede,hamper,obstruct E:The aftershocks hindered the search efforts of rescue workers for victims. (Artçı sarsıntılar kurtarma ekibinin kurbanları arama çabalarını engelledi)
119
Eliminate(v)
Elemek,ortadan kaldırmak Elimination(n):Eleme,ortadan kaldırma S:get rid of,remove,eradicate E:Online ticketing eliminated the need for the traditional box office (Online bilet satışı geleneksel bilet gişesine olan ihtiyacı ortadan kaldırdı)
120
Development(n)
İlerleme,gelişme Developed(adj):gelişmiş Develop(v):Gelişmek S:advancement,improvement,growth,progression E:Countries such as Brazil,China and The USA are criticized for prioritizing economic development over environmental issues. (Brezilya,Çin ve Amerika gibi ülkeler çevresel konular yerine ekonomik gelişime öncelik verdikleri için eleştirilmektedir)
121
Obstacle(n)
Engel,mani S:Hinderance,block,impediment,hurdle,diffuculty E:Beetthoveen became one of the world’s greatest composers despite his deafness being a major obstacle. (Büyük bir engel teşkil eden sağlığına rağmen Beethoven dünyadaki en iyi bestekarlardan biri oldu)
122
Efficacy(n)
Etkililik S:effectiveness,efficiency E:The scientists conducted competency tests to assess the efficacy of new antibiotics. (Bilim insanları yeni antibiyotiklerin etkililiğini ölçmek için yeterlilik testleri yaptılar)
123
Scarcity(n)
Kıtlık,azlık Scarce(adj):Kıt,az S:lack of,shortage,deficiency E:By 2020 it is estimated that 1,8 billion people will experience absolute water scarcity,meaning there will be little water resources for us to live off. (2020 yılına kadar, 1.8 milyar insanın mutlak su kıtlığı yaşayacağı tahmin edilmektedir ki bu da yaşamımızı idame ettirmek için çok az su olacağı anlamına gelmektedir)
124
Ambiguity(n)
Belirsizlik Ambiguous(adj):belirsiz S:Vagueness,obscurity,uncertainity E:Samuel Beckett’s “Waiting for Godot” is powerful because of its ambuguity. (Samuell Beckett’ın “Godot’yu beklerken” oyunu belirsizliğinden dolayı güçlüdür)
125
Endavour(n)
Teşebbüs,girişim S:Try,undertake,effort,attempt
126
Undertake(n)
Teşebbüs,girişim S:Try,endavour,attempt,effort
127
Seriousness(n)
Aciliyet S:urgency,necessity,importance
128
Importance(n)
Aciliyet S:Urgency,necessity,seriousness
129
Necessity(n)
Aciliyet S:Urgency,importance,seriousness
130
Subtle(adj)
Belirsiz S:Vague,ambiguous,uncertain,unclear,obscure
131
Obscure(adj)
Belirsiz S:Vague,ambiguous,uncertain,unclear,subtle
132
Vague(adj)
Belirsiz S:Ambiguous,uncertain,unclear,subtle,obscure
133
Controversial(adj)
Tartışmaya açık S:questionable,debatable,disputable,uncertain,
134
Disputable(adj)
Tartışmaya açık S:Questionable,debatable,controversial,uncertain
135
Debatable(adj)
Tartışmaya açık S:uncertain,disputable,questionable,controversial
136
Conservation(n)
Bakım,onarım S:Maintenance,upkeep,care
137
Upkeep(n)
Bakım,onarım S:Conservation,care,maintenance
138
Form(v)
Yaratmak S:Make,produce,create
139
Produce(v)
Yaratmak S:Make,form,create
140
Naive(adj)
Bilgisiz,tecrübesiz S:inexperienced,unsophisticated
141
Surmount(v)
Üstesinden gelmek S:Defeat,overcome
142
Conductive(adj)
İletken Conduct:Yapmak,yürütmek Conductivity:İletkenlik
143
Conductivitiy(n)
İletkenlik Conduct:Yapmak,yürütmek Conductive(adj):İletken
144
Implement(v)
Yapmak,yürütmek S:Do,carry out,execute,conduct
145
Carry out(v)
Yapmak,yürütmek S:Do,execute,implement,conduct
146
Perseverance(n)
Israr S:persistence,determination,constancy
147
Determination(n)
Israr S:constancy,persistence,perseverance
148
Constancy(n)
Israr/ benzerlik S:determination,persistence,perseverance/ similarity,uniformity
149
Break(v)
Ertelemek,askıya almak S:put off,postpone,delay,suspend
150
Prearrange(v)
Ayırtmak S:book,reserve
151
Reciprocally(adv)
Karşılıklı olarak S:jointly,collectively,mutually
152
Jointly(v)
Karşılıklı olarak S:collectively,reciprocally,mutually
153
Collectively(adv)
Karşılıklı olarak S:mutually,reciprocally,jointly
154
Endanger(v)
Tehlikeye atmak S:put at risk,threaten,jeopardise
155
Explicitness(n)
Açıklık,netlik S:clearness,clarity
156
Clearness(n)
Açıklık,netlik S:clarity,explicitness
157
Splitting up(n)
Bölme,ayırma S:division,seperation
158
Impediment(n)
Engel,mani S:Hinderance,block,difficulty,hurdle,obstacle
159
Shortage(n)
Kıtlık,yokluk S:lack of,shortage,deficiency,scarcity, depriviation
160
Deficiency(n)
Kıtlık,yokluk S:lack of,shortage,scarcity
161
Inaccurate(adj)
Hatalı S:wrong,incorrect,erroneous
162
Launch(v)
Başlatmak,başlamak,ön ayak olmak S:Embark on,start,commence,initiate
163
Commence(v)
Başlatmak,başlamak,ön ayak olmak S:Start, embark on, initiate, launch
164
Embark on(v)
Başlatmak,başlamak,ön ayak olmak S:Start,launch,initiate,commence
165
Characteristic(n)
Nitelik,özellik S:Aspect,feature,quality,trait,property
166
Aspect(n)
Nitelik,özellik S:characteristic,feature,quality,trait,property
167
Trait(n)
Nitelik,özellik S:feature,characteristic,quality,trait,property
168
Property(n)
Nitelik,özellik S:Characteristic,aspect,quality,feature,trait
169
Consequence(n)
Sonuç,etki S:implication,result
170
Unveil(v)
İfşa etmek,ortaya çıkarmak S:reveal,show,uncover
171
Uncover(v)
Ortaya çıkarmak,ifşa etmek S:reveal,show,unveil
172
Indicate(v)
Haber vermek S:herald,announce
173
Announce(v)
Haber vermek S:Indicate,herald
174
Menace(n)
Tehdit S:Danger,risk,threat
175
Downside(n)
Dezavantaj S:drawback,disadvantage
176
Impose(v)
Zorlamak S:enforce,force,compel
177
Enhance(v)
Arttırmak,yükseltmek S:increase,develop,improve,boost
178
Intricate(adj)
Detaylı S:detailed,thorough,elaborate
179
Thorough(adj)
Detaylı S:Detailed,intricate,elaborate
180
Essential(adj)
Vazgeçilemez,önemli S:Vital,critical,crucial,significant,important,indispansable
181
Significant(adj)
Önemli,vazgeçilemez S:vital,critical,crucial,important,indispensable,essential
182
Step(n)
Önlem S:Action,preacution,measure
183
Action(n)
Önlem,tedbir S:Step,preacution,measure
184
Allotment(n)
Bölüşme,paylaşma S:share,allocation
185
Eradicate(v)
Elemek,yok etmek S:get rid of, eliminate, remove
186
Comprehensive(adj)
Geniş,kapsamlı S:Extensive,thorough
187
Decision(n)
Sonuç S:judgement,opinion,conclusion
188
Opinion(n)
Sonuç S:Judgement,decision,conclusion
189
Judgement(n)
Sonuç S:opinion,decision,conclusion
190
Indivisible(adj)
Ayrılmaz,ayrılamaz S:inseparable
191
Unbreakable(adj)
Dayanıklı,yıkılmaz S:Strong,durable,indestructible
192
Impede(v)
Engellemek,mani olmak S:Hinder,hamper,obstruct,prevent
193
Prevent(v)
Engellemek,mani olmak S:Impede,hamper,hinder,obstruct
194
Obstruct(v)
Engellemek,mani olmak S:Impede,hamper,hinder,prevent
195
Praiseworthy(adj)
Hayranlık uyandıran S:admirable
196
Regulate(v)
Ayarlamak,düzenlemek S:control,moderate,adjust
197
Moderate(v)
Düzenlemek,ayarlamak S:regulate,adjust,control
198
Immoderate(adj)
Aşırı, haddinden fazla S:Excessive,extreme,exagerated
199
Exagerated(adj)
Aşırı,haddinden fazla S:Immoderate,excessive,extreme
200
Conclusive(adj)
İkna edici,zorlayıcı,etkili S:compelling,convincing
201
Convincing(adj)
Etkili,zorlayıcı,ikna edici S:conclusive,compelling
202
Impressive(adj)
Göze çarpan S:outstanding,extraordinary,remarkable
203
Outstanding(adj)
Göze çarpan S:impressive,remakable,extraordinary
204
Disreputable(adj)
Kötü ünlü S:infamous for,natorious for
205
Heritage(n)
Veraset,miras S:legacy,inheritance
206
Legacy(n)
Veraset,miras S:inheritence,heritage
207
Discredit(v)
Çürütmek S:prove wrong,refute
208
Inconsistency(n)
Çelişki S:contradiction,conflict
209
Skeptical(adj)
Şüpheli S:suspicious,doubtful,uncertain
210
Impact(v)
Etkilemek S:Influence,affect
211
Range(n)
Çeşit,tür S:Variety,difference,diversity
212
persuasively(adv)
ikna edici şekilde S:Convingcingly ,compellingly
213
Coincidentally(adv)
Tesadüfen S:incidentally,casually,accidentally
214
Accidentally(adv)
Tesadüfen S:coincidentally,casually,incidentally
215
Casually(adv)
Tesadüfen S:Coincidentally,accidentally,incidentally
216
Mysterious(adj)
Açıklanamaz,tuhaf S:Strange,unusual,inexplicable
217
Recompanse(n)
Telafi,tazminat S:compensation,atonement
218
Atonement(n)
Telafi,tazminat S:Compensation,recompense
219
Fragile(adj)
Hassas,narin S:weak,delicate,vulnerable,susceptible
220
Vulnerable(adj)
Hassas,narin S:Fragile,delicate,weak,susceptible
221
Susceptible(adj)
Hassas,narin S:Weak,fragile, vulnerable,delicate
222
Arduous(adj)
Enerjik,canlı S:energetic,active,strenuous,vigorous
223
Strenuous(adj)
Enerjik,canlı S:energetic,active,arduous,vigorous
224
Breach(n)
İhlal S:Breaking a law, violation,infringement
225
Infringement(n)
İhlal S:Violation,breach,breaking a law
226
Urge(n)
Dürtü S:compulsion,obsession,need
227
Obsession(n)
Dürtü S:Need,compulsion,urge
228
Unrivalled(adj)
Eşsiz,benzersiz S:unmatched,special,exceptional,unusual
229
Misuse(v)
Kötüye kullanma S:Abuse,manipulation,exploitation
230
Abuse(v)
Kötüye kullanma S:Misuse,manipulation,exploitation
231
Rule,order,law
Kural,yasa S:Regulation
232
Efficiency(n)
Etkinlik S:efficacy,effectiveness
233
Effectiveness(n)
Etkinlik S:efficiency,efficacy
234
Encircle(v)
Çevrelemek S:enclose,encompass,surround
235
Enclose(v)
Çevrelemek S:Surround,encircle,encompass
236
Strictly(adv)
Sıkı bir şekilde,kati bir şekilde S:Firmly,tightly
237
Demand(n)
İhitiyaç S:need,necessity,requirement
238
Apathetic(adj)
Tepkisel S:reactive,passive
239
Passive(adj)
Tepkisel S:Reactive,apathetic
240
Sorting(n)
Sınıflandırma S:categorization,classification,grouping
241
Solely(adv)
Yalnızca,tamamen S:merely,only,purely
242
Merely(adv)
Yalnızca,tamamen S:solely,only,purely
243
At once(adv)
Aniden,hemen S:immidiately,instantly
244
Rudely(adv)
Saldırgan şekilde S:Abusively,offensively
245
Abusively(adv)
Saldırgan bir şekilde S:rudely,offensively
246
Justification(n)
Neden,özür,bahane S:reason,apology,excuse
247
Bizarre(adj)
Tuhaf S:strange,odd,unusual,peculiar
248
Odd(adj)
Tuhaf S:strange,bizarre,unusual,peculiar
249
Haphazardly(adv)
Rastgele,gelişigüzel S:Randomly,arbitrarily
250
Approve(v)
Kabul etmek S:admit,acknowledge,agree,accept
251
Admit(v)
Kabul etmek S:approve,acknowledge,agree,accept
252
Acknowledge(v)
Kabul etmek S:admit,approve,agree,accept
253
Notice(v)
Tanıtmak,tespit etmek S:identify,detect,spot,diagnose
254
Spot(v)
Tespit etmek,tanıtmak S:notice,identify,detect,diagnose
255
Diagnose(v)
Tespit etmek,tanıtmak S:spot,notice,identify,detect
256
Neglect(v)
Gözardı etmek S:Disregard,overlook,ignore
257
Disregard(v)
Gözardı etmek S:Neglect,overlook,ignore
258
Overlook(v)
Gözardı etmek S:Neglect, disregard,ignore
259
Ignorant(adj)
Cahil
260
Ignorance(n)
Cahillik
261
Disturbance(n)
Aksatma,bozulma S:distruption,disorder,interruption
262
Disorder(n)
Aksatma,bozulma S:disturbance,distruption,interruption
263
Interruption(n)
Aksatma,bozulma S:Disorder,disturbance,distruption
264
Radically(adv)
Ani ve aşırı S:extermely,dramatically,drastically
265
Dramatically(adv)
Ani ve aşırı S:radically,extremely,drastically