Akıllı Defter Flashcards
(265 cards)
Inconvenient(adj)
Zahmetli,uygunsuz
Convenience(n):kolaylık,elverişlilik
Convenient(adj):müsait,uygun,elverişli
Conveniently(adv):uygun olarak,rahatlıkla
inconveniently(adv):uygunsuz bir şekilde
S:annoying,disturbing,unsuitable,inappropriate
E:Geoff thinks his mother-in-law visited at a very inconvenient time because he was about to settle down to watch the cup final.
(Geoff kayınvalidesinin çok uygunsuz bir zamanda ziyarete geldiğini düşünüyor çünkü tam da kupa final maçını izlemek için yerleşmek üzereydi)
Remarkable(adj)-A
Göze çarpan,dikkat çekici
Remark(v):Belirtmek
Remark(n):Yorum,görüş
Remarkably(adv):Dikkat çekecek biçimde
A:unremarkable,usual,common,ordinary
S:extraordinary,outstanding,impressive
For Forbes,there are a lot of poets writing very unremarkable poetry in ordinary language about ordinary lives.
(Forbes’a göre alelade hayatlarla ilgili basit bir dille çok sıradan şiirler yazan birçok şair vardır.
Overcome(v)
Üstesinden gelmek
S:surmount,defeat
E:Her financial problems could no longer be overcome
Inseparable(adj)
Ayrılmaz,ayrılamaz
Separate(v):ayırmak
Separation(n):ayırma
Inseparably(adv):ayrılmaz bir şekilde
S:indivisible
E:Technology is inseparable from education for various reasons.
(teknoloji farklı sebeplerden ötürü eğitimden ayrılmazdır)
Inexplicable(adj)
Nedeni anlaşılmaz,açıklanamaz
Explain(v):açıklamak
Explanation(n):açıklama,izah
Inexplicably(adv):açıklanamayacak şekilde
S:strange,unusual,mysterious
E:For some explicable reasons the plants seem to grow better when planted in twos.
(Açıklanamaz bir sebepten ötürü bitkilerin ikişer ikişer dikildiklerinde daha iyi büyüdükleri görülüyor.)
Notorious(adj)
(Kötü) ünlü, adı çıkmış
Notoriety(n): Kötü ün
Notoriously(adv): Adı çıkmış şekilde
S:infamous,disreputable
E:Rose turned down the job offer after she learned the boss was a notoriously bad payer.
(Rose patronunun adı çıkmış bir şekilde batakçı olduğunu öğrendikten sonra iş teklifini redetti.
Unsophisticated(adj)
Toy,saf,tecrübesiz
Sophisticate(n):bilgili kişi
Sophisticated(adj)bilgili,tecrübeli
S:inexprienced,naive
E:Some lecturers say the students are immature unsophisticated and do not know what lecturers want in class.
(Bazı profesörler öğrencilerin toy,tecrübesiz olduğunu ve sınıfta hocaların ne istediklerini bilmediklerini söylüyor)
Admirable(adj)
Hayranlık uyandıran
Admire(v):Hayranlık duymak,hayran olmak
Admiration(n):hayranlık,takdir,beğeni
Admirably(adv):hayranlık uyandıran şekilde
S:praiseworthy
E:Some actors can play multiple characters,or personelities and carry them off admirably.
(Bazı aktörler birçok karakter ve kişiliği oynayabilir ve hayranlık uyandıran bir şekilde bu rollerin üstesinden gelebilirler.)
Questionable(adj)
Tartışmaya açık,kuşkulu
Question(v):Sorgulamak,soru sormak
Questionably(adv):kuşkulu bir biçimde,şüpheli bir biçimde
S:uncertain,debatable,controversial,disputable
E:Many of our students are undisciplined and inexperienced and in some cases questionably young.
(Öğrencilerimizin çoğu disiplinsiz,tecrübesiz ve bazı durumlarda sorgulanabilir şekilde genç)
Proper(adj)
Düzgün,doğru dürüst
Properley(adv): düzgün bir şekilde
S:Suitable,appropriate,decent
E:It was not until the middle of March that the submarine was raised properly and the bodies of the dead could be recovered.
(Denizaltının düzgün bir şekilde yüzeye çıkartılması ve cesetlerin bulunması Mart ayının ortalarına kadar yapılamadı)
Incidentally(adv)
Tesadüfen,şans eseri
Incident(n):tesadüf
S:accidentally, casually,coincidentally
E:Quite incidentally, i found my lost ring while searching for the car key.
(Tamamen tesadüfen arabanın anahtarını ararken kayıp yüzüğümü buldum)
Identify(v)
Tanımlamak,tespit etmek
Identification(n):Tespit
Identifiable(adj):tespit edilebilir
Unidentified(adj):Tanımlanamaz
S:Spot,detect,diagnose
E:Eyewitnesses identified the gunman as an army sergeant.
(Tanıklar silahlı adamı bir astsubay olarak tanımladı)
Ignore(v)
Görmezden gelmek,önemsememek
ignorance(n):bilgisizlik,cahillik
ignorant(adj):bilgisiz,cahil
S:Neglect,disregard,overlook
E:You can’t ignore the fact that many criminals never goto prison.
(Birçok suçlunun hapishaneye asla gitmediğini gözardı edemezsin.)
Provoke(v)
Kışkırtmak,neden olmak
Provocation(n):Provokasyon,kışkırtma
Provacative (adj):kışkırtıcı
S:irritate,annoy/ cause,bring about
E:The proposal provoked widespread criticism.
(Teklif geniş çapta eleştirilere neden oldu)
Improve(v)
Geliştirmek,gelişmek
Improvement(n):gelişim,ilerleme
Improved(adj):Gelişmiş,ilerlemiş
S:Develop,advance
E: By managing natural resources more effectively the quality of human life could be improved greatly.
(Doğal kaynakları daha etkili bir şekilde kullanarak insan yaşam kalitesi büyük ölçüde geliştirilebilir)
Distruption(n)
Aksatma,aksama,bozma
Distrupt(v):aksatmak,bozmak
Disruptive(adj):aksatan,bozan
S:disorder;disturbence,interruption
E:The accident caused massive distruption to traffic.
(Kaza trafikte büyük çaplı aksamaya yol açtı.)
Objective(n)(adj)
Amaç,gaye/Tarafsız
Objectivity(n):tarafsızlık
Objectively(adv):tarafsız bir şekilde
S:Purpose,target,aim,goal
E:Our main objective is to enhance the students performance.
(Bizim ana hedefimiz öğrencilerin performansını arttırmak)
E:The press should be completely objective.
(Basın tamamen tarafsız olmalı)
Inconclusive (adj)
Bir sonuca götürmeyen
Conclusive(adj):nihai,son,kesin,inandırıcı Conclusively(adv):kesin olarak Conclude(v):sonuca varmak Conclusion(n):Sonuç Concluding(adj):Son
S:Vague,ambigous,uncertain
The new question types were tested on 5000 students but the test was inconclusive.
Urgency(n)
Kaçınılmazlık,zorunluluk,aciliyet
Urgent(adj) :acil,ivedi,kaçınılmaz
Urgently(adv):acil olarak,acilen
S:importence,seriousness,necessity
E:Despite the urgency of the situation, authorities fail to take swift actions regarding the unemployment problem.
(Durumun aciliyetine rağmen,yetkililer işsizlik problemi ile ilgili acil önlemler almakta başarısız olmaktadır)
Maintenance(n)
Muhafaza/Bakım
Maintain(v):devam ettirmek/bakım yapmak/iddia etmek
S:conservation,upkeep,care, claim
E:Exercise plays a critical role in the maintenance of a healthy life
(Spor yapmak sağlıklı bir yaşamı muhafaza etmekte önemli bir rol oynar)
Persistence(n)
Süreklilik/ısrar
Persist(v):ısrar etmek,üstelemek
Persistent(adj):istikrarlı,ısrarcı
Persistently(adv):ısrarlı,sürekli şekilde
S:determination,perseverance,constancy
E:Jane managed to get the custody of her son after her persistence in demanding her rights.
(Jane haklarını talep etmekteki ısrarından sonra oğlunun velayetini almayı başardı)
Eligible(adj)
Nitelikli,hak sahibi
Eligibility(n):nitelik,üstünlük
S:suitable,qualified
E:Only 3.5 million students in Turkey will become eligible to attend a university this year.
(Türkiye’deki sadece 3.5 milyon öğrenci üniversiteye girmeye nitelikli hale gelecek)
Diversity(n)
Çeşitlilik,tür
Diverse(adj):çeşit çeşit
Diversely(adv):çeşitli şekillerde
S:variety,range,difference
E:There is a considerable diversity of opinions on animal testing
(Hayvanların testlerde kullanılması ile ilgili çok fazla fikir çeşitliliği vardır)
Attempt(n)
Girişim,teşebbüs
Attempt(v):teşebbüs etmek
S:try,endeavour,undertake,effort
E:My sister managed to pass the proficiency test at the first attempt
(Kardeşimin ilk denemede hazırlık sınavını geçmeyi başardı)