book 7 Flashcards Preview

IELTS > book 7 > Flashcards

Flashcards in book 7 Deck (100)
Loading flashcards...
1
Q

repentance

A
  1. pişmanlık; 2. tövbe; 3. pişmanlık yasası;

Examples
You’ll never get such chance for repentance. Don’t let it go.
Tövbe etmek için bir daha böyle bir fırsatın asla olmayacaktır. Bu fırsatı kaçırma.

2
Q

charming

A
  1. çekici; 2. cazibeli; 3. alımlı;

Examples
Tommy keeps an eagle feather as a good-luck charm.
Tommy bir kartal tüyünü şans tılsımı olarak yanında taşıyor.
Joan is as charming as her sister.
Joan kız kardeşi kadar çekici.

3
Q

discourse

A
  1. söylem; 2. söylev; 3. söylev,v.konuş:n.konuşma;

Examples
That’s not what I’m doing. This is discourse.
Yaptığım bu değildi. Konuşuyorduk sadece.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

4
Q

being spotted by

A

tarafından fark edilmek

5
Q

ferocious

A
  1. yırtıcı; 2. gaddar; 3. ferociously vahşice;

Examples
A tiger is a very ferocious kind of animal.
Kaplan çok vahşi bir hayvan türüdür.
Those dogs aren’t as ferocious as they look.
Bu köpekler göründükleri kadar vahşi değil.

6
Q

seal

A
  1. mühürlemek; 2. mühür; 3. fok;

Examples
It is cruel to club the seals to death for their fur.
Kürkleri için fokları sopa ile döverek öldürmek zalimliktir.
Couldn’t we put a remote sentry unit in the tunnel…- ..and then seal that door?
Tünele ayrı bir bekçi birimi koyup ve sonra kapıyı mühürleyemez miyiz?

7
Q

fluffy

A
  1. kabarık; 2. gösterişsiz; 3. yumuşak ve kaba tüylü;
Examples
It was a big, red, fluffy blanket.
Büyük, kırmızı, tüylü bir battaniyeydi.
Sheep fur is fluffy.
Koyun kürkü kabarıktır.
8
Q

take part

A
  1. yeralmak; 2. katıl;
9
Q

deliverance

A
  1. kanı; 2. kurtuluş; 3. kurtulma;
10
Q

in respect of

A
  1. hususunda; 2. itibariyle; 3. -e gelince;
11
Q

sum

A
  1. toplam; 2. tutar; 3. adet; 4. sarımsak; 5. özbekistan’ın para birimi; 6. pervane denilen kelebek;

Examples
A thousand dollars is a large sum.
1000 dolar büyük bir yekundur.
I’ve never had such a large sum of money.
Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.

12
Q

subsequent

A
  1. sonraki, sonra gelen, (belirli bir olayı) takip eden; 2. daha sonraki; 3. sonraki;

Examples
I can’t remember of the subsequent events.
Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.

13
Q

retain

A
  1. korumak; sürdürmek, devam ettirmek: they’ve retained that custom. o; 2. tutmak; 3. aklında tutmak;

Examples
Remember when decompressing the packages that you must retain the directory structure.
Sakın unutmayın; sıkıştırılmış dil paketlerini açarken dizin yapısını korumalısınız.
Goose down retains the heat.
Gaz tüyü ısıyı korur.

14
Q

promote

A
  1. terfi ettirmek; 2. tanıtımını yapmak; 3. desteklemek;
Examples
My father was promoted to president.
Babam başkanlığa terfi etti.
He promoted the idea of world government.
Dünya hükümeti fikrini destekledi.
15
Q

prior

A
  1. önceki; 2. önsel; 3. önceden;

Examples
I’m sorry but I have a prior engagement.
Üzgünüm fakat önceden verilmiş sözüm var.
I’ve had no conversation with anyone here prior to the beginning of this record.
Bu kayıdın başlamasından önce burada hiç kimse ile görüşmedim.

16
Q

equate

A
  1. aynı kefeye koymak; 2. eşit yapmak; 3. eşitlemek;

Examples
You can’t equate nationalism with fascism.
Milliyetçilikle faşizmi bir tutamazsın.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir

17
Q

straightforward

A
  1. apaçık; 2. anlaşılır; 3. kolay;
Examples
Tom is quite straightforward.
Tom oldukça açık sözlü.
Tom is very straightforward.
Tom çok açık sözlü.
18
Q

etiquette

A
  1. görgü kuralları; 2. muaşeret adabı; 3. teşrifat;

Examples
There’s proper etiquette for everything, even an orgy.
Her şey için görgü kuralı vardır, hatta bir sex partisinin bile.

19
Q

praise

A
  1. methetmek; 2. övmek; 3. övgü;
xamples
He praised the girl for her honesty.
Kızı dürüstlüğü için övdü.
My boss praised me for my hard work.
Patronum çok çalışmam için beni methetti.
20
Q

deficit

A

. (bütçe, hesap v.b.’nde) açık; zarar; 2. eksiklik; 3. hesap açığı;

Examples
A huge federal budget deficit has been plaguing the American economy for many years.
Dev bir federal bütçe açığı, yıllardır Amerikan ekonomisinin başına bela oldu.
He made up for the deficit.
O, zararı telafi etti.

21
Q

filled with

A
  1. dolulu; 2. dolu (ile dolu olmak); 3. dolu olmak;
22
Q

principal

A
  1. okul müdürü; 2. başlıca; 3. esas;
Examples
The principal wants to talk to you.
Müdür seninle konuşmak istiyor.
Mike visited our principal Mr. Ogaki.
Mike müdürümüz Bay Ogaki'yi ziyaret etti.
23
Q

attribute

A
  1. bağlamak; 2. atfetmek; 3. dayandırmak;
Examples
She attributed her success to luck.
Başarısını şansa bağladı.
This painting is attributed to Monet.
Bu tablo Monet'e atfedilmiştir.
24
Q

attribution

A

özellik
nitelik

Examples
Text is available under the Creative Commons Attribution
Metin, Yaratıcı Halk İsnatlarında mevcuttur.
We’re releasing all the sentences we collect under the Creative Commons Attribution license.
Topladığımız tüm cümleleri Creative Commons Attribution lisansı altında serbest bırakıyoruz.

25
Q

familiar to / with

A
  1. e aşina; 2. aşina; 3. -e aşina;
Examples
Doesn’t it sound familiar?
Sesi tanıdık gelmiyor mu?
The saying is quite familiar to us.
Deyiş bize oldukça tanıdık.
26
Q

faithful to

A
  1. sadık; 2. e sadık; 3. sadık için;

Examples
He was always faithful to his wife.
O her zaman karısına sadık idi.
Nicholas certainly believes Mary is faithful.
Nicholas kesinlikle Mary’nin sadık olduğuna inanıyor.

27
Q

exposed to

A
  1. maruz kalmak; 2. karşı; 3. maruz kalmak;
Examples
He deliberately exposed her to danger.
Bilerek onu tehlikeye maruz bıraktı.
She didn't expose her skin to the sun.
Cildini güneşe maruz bırakmadı.
28
Q

envious of

A
  1. kıskanç; 2. i kıskanan; 3. gıpta etmek , kıskanmak;

Examples
I’m envious of you because you have a good boss.
iyi bir patronun olduğu için seni kıskanıyorum.
I am envious of his success.
Onun başarısını kıskanıyorum.

29
Q

enthusiastic about

A
  1. hevesli olmak , istekli olmak;

Examples
His speech met with enthusiastic applause.
Onun konuşması coşkulu alkışlarla karşılandı.
Benjamin is very enthusiastic about his new job.
Benjamin yeni işi hakkında çok hevesli.

30
Q

engaged in

A
  1. faaliyette bulunmak; 2. ile ilgilenmek; 3. ile uğraşmak;
Examples
My sister is engaged in social work.
Kız kardeşim sosyal hizmetle meşguldür.
They are engaged in cancer research.
Onlar kanser araştırma işiyle meşgul.
31
Q

confident of

A
  1. -den emin; 2. -ye güvenir; 3. den emin;
Examples
I'm confident that you'll succeed.
Senin başaracağından eminim.
I'm confident that I'll pass the exam.
Sınavı geçeceğime eminim.
32
Q

conscious of

A
  1. -nın farkında olmak; 2. bilincinde olmak; 3. bilinçli;
    i am conscious of what have you done

Examples
She has lost her conscious since last August.
O, geçen Ağustos’tan beri bilincini kaybetti.
I was not conscious of her presence.
Onun varlığının bilincinde değildi.

33
Q

efficient in

A

etkin

34
Q

eager for

A
  1. istekli olmak , sabırsız olmak; 2. e istekli; 3. -e istekli;
    Examples
    Ann is eager to open the box.
    Ann kutuyu açmaya hevesli.
    Susan was eager to share the news with her sister.
    Susan haberleri kız kardeşiyle paylaşmak için sabırsızdı.
35
Q

content with

A
  1. le yetinen; 2. -le yetinen; 3. -den hoşnut , halinden memnun;
36
Q

dressed in

A
  1. giyinmek; 2. giyinmiş/giyinik olmak; 3. (içinde) giyinmek;
37
Q

disappointed with
disappointed at
disappointed by

A
  1. umduğunu bulama; 2. ile hayal kırıklığı; 3. umduğunu bulamamamak;

Examples
Nicholas doesn’t want to be disappointed.
Nicholas hayal kırıklığına uğramak istemiyor.
They are disappointed in their son.
Oğullarının hayal kırıklığına uğradılar.

38
Q

convinced of

A
  1. aklı yatmak; 2. ikna olmuş;

Examples
I convinced Nicholas to help us tomorrow.
Yarın bize yardım etmesi için Nicholas’ı ikna ettim.
Nicholas is convinced that Mary is wrong.
Nicholas Mary’nin hatalı olduğuna ikna oldu.

39
Q

coordinated with

A

ile kordineli

40
Q

covered with / in

A

ile kaplı

Examples
He said the paint covered my room.
Sürdüğü boyanın bütün duvarlan kapladığını söyledi.
Please cover the baby with a blanket.
Lütfen bebeği bir battaniyeyle örtün.
41
Q

by means of

A
  1. aracılığıyla; 2. sayesinde; 3. sureti ile;
    Thoughts are expressed by means of words.
    Düşünceler kelimeler vasıtasıyla ifade edilirler.
    We express our thoughts by means of language.
    Dil vasıtasıyla düşüncelerimizi ifade ederiz.
42
Q

as regards

A
  1. ile ilgili olarak; 2. münasebetle; 3. hususunda;
    as regards
    göre, nazaran, dair, hakkında, konusunda

Examples
What’s your opinion as regards to: Women in arms?
Kadınların silahlanmasıyla ilgili düşüncen nedir?
As regards the matter, I know nothing.
Konuya ilişkin hiçbir şey bilmiyorum.

43
Q

in virtue of

by virtue of

A
  1. sayesinde; 2. den dolayı; 3. vasıtasıyla;
    He got the job by virtue of his father’s connections.
    O babasının bağlantıları sayesinde işi aldı.
    He succeeded by virtue of his efforts.
    O çabaları sayesinde başarmıştır.
44
Q

in compliance with

A
  1. gereğince , -e göre; 2. göre; 3. -e göre;
    in compliance with
    -e uygun olarak, mucibince.

Examples
The article you wrote is not in compliance with our journal’s standards.
Yazdığın makale, gazetemizin standartlarına uygun değil.

45
Q

at home in

A
  1. e aşina; 2. (bir yerde) kendini rahat hisseden; 3. (bir konuda) bilgili: he’s at home in the business world. iş dünyasını yakından tanır;
    at home in
  2. (bir konuda) bilgili: He´s at home in the business world. İş dünyasını yakından tanır. 2. (bir yerde) kendini rahat hisseden.
Examples
I don't feel at home in her company.
Onun şirketinde evimde gibi hissetmiyorum.
We are usually at home in the evening.
Akşam genellikle evdeyiz.
46
Q

at a loss

A
  1. zararına; 2. at a loss (to do sth.) sasirmis; ne yapacagini bilememek; 3. ne yapacağını bilemez halde;
    at a loss
    zf. ne yapacağını bilemez halde, zararına

Examples
It got dark and I was at a loss what to do.
Hava kararmıştı ve ne yapacağımı şaşırmıştım.
Mary is at a loss about what to say to him.
Mary ona ne söyleyeceğini şaşırdı.

47
Q

at any rate

A
  1. her halde; 2. neyse; 3. her neyse;
    at any rate
    hiç olmazsa, ne olursa olsun, yine de

Examples
At any rate we can’t change the schedule.
Ne olursa olsun programı değiştiremeyiz.
We have to investigate the cause at any rate.
Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.

48
Q

at large

A
  1. serbest; 2. bütün ayrıntılarıyla; 3. tamamen;
    at large
    serbest, özgür, etraflıca, ayrıntılı olarak, genel olarak, genellikle, tamamen, bütünüyle

Examples
The killer remained at large for weeks.
Katil haftalarca kaçak kaldı.
Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.
Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest.

49
Q

at mercy of

A
  1. elinde; 2. ocağına düşmek; 3. insafına kalmış
50
Q

devoted to

A
  1. -i seven; 2. yönelik; 3. -e içten bağlı;
    e adanmış
    She is devoted to her three children.
    Üç çocuğa içten bağlıdır.
    Nicholas and Mary are devoted to each other.
    Nicholas ve Mary kendilerini birbirlerine adadılar.
51
Q

dedicated to

A
  1. -e tahsis edilmiş; 2. e tahsis edilmiş; 3. ithafen;
Examples
He dedicated his life to medicine.
Hayatını tıpa adadı.
His father dedicated his life to science.
Babası hayatını bilime adamıştı.
52
Q

deficient in

A
  1. kusurlu; 2. eksik olmak , yetersiz kalmak;
Examples
Nicholas' diet is deficient in protein.
Nicholas'ın diyeti proteinden yoksun.
My car is deficient in horsepower.
Arabam beygir gücünde yetersiz.
53
Q

at variance with

A
  1. ihtilaf içinde; 2. uyuşamamak; 3. -e ters düşmek, ile çelişmek;
54
Q

by all means

A
  1. elbette; 2. şüphesiz; 3. anlamca;
    ou should by all means read the book.
    Bu kitabı mutlaka okumalısın.
    ‘May I use your telephone?’ ‘By all means.’
    Telefonunuzu kullanabilir miyim? - Elbette
55
Q

regardless of

A

1- hiç önem vermeyerek , umursamayarak , -e bakmayarak 2-her şeye rağmen , ne olursa olsun; 2. e bakılmaksızın; 3. gözetilmeksizin;

Examples
I will go regardless of the weather.
Hava nasıl olursa olsun gideceğim.
She buys what she wants regardless of the cost.
Maliyeti ne olursa olsun istediğini alır.

56
Q

in defiance of

A
  1. göze alarak; 2. hiçe sayarak; 3. meydan okuyarak;

Examples
His brazen act of defiance almost cost him his life.
Onun yüzsüzce meydan okuma hareketi neredeyse hayatına mal oluyordu.
He jumped into the river in defiance of the icy water.
O, buz gibi suyu hiçe sayarak nehre atladı.

57
Q

delighted with / at

A
  1. -e çok sevinmek;
    memnun
Examples
I'd be delighted if you'd come with me.
Benimle gelseydiniz mutlu olurdum.
The gifts will delight the children.
Hediyeler çocukları sevindirecek.
58
Q

derived from

A
  1. -dan almak , çıkarmak , -den türemek , çoğalmak; 2. bir şeyden türemek; 3. sağlamak;

Examples
We derive a lot of pleasure from books.
Biz kitaplardan çok zevk elde ederiz.
A lot of English words are derived from Latin.
ingilizce sözcüklerin çoğunluğu Latince’den gelmiştir.

59
Q

devoid of

A
  1. yoksun; 2. mahrum; 3. -den mahrum;

Examples
He is devoid of common sense.
Sağduyudan yoksundur.
The man was devoid of such human feelings as sympathy.
Adam sempati gibi insani değerleden yoksundu.

60
Q

curious about

A
  1. -e merak duymak , meraklanmak; 2. merak etmek; 3. merak etmek;
Examples
He was curious to know her secret.
Onun sırrını öğrenmeye meraklıydı.
She is curious to learn new things.
Yeni şeyler öğrenmeye meraklıdır.
61
Q

crowded with

A
  1. kalabalık olmak;

Examples
All the children tried to crowd into the bus at once.
Bütün çocuklar birden otobüse itişe kakışa binmeye çalıştılar.
There is a big crowd watching the game.
Oyunu büyük bir kalabalık seyrediyor.

62
Q

drop

A
  1. düşürmek; 2. düşmek; 3. düşme;

Examples
The cloud is made up of tiny drops of water and dust.
Bulutlar, küçücük su ve toz zerreciklerinden oluşur.
You may hold the kitten but you must not drop it.
Kedi yavrusunu tut ama düşürme.

63
Q

irrespective of

A
  1. bakmaksızın; 2. -e bakmaksızın; 3. e aldırmayan;

Examples
We are apt to watch television, irrespective of what program is on.
Biz hangi programın açık olduğuna bakmaksızın televizyon izlemeye eğilimliyiz.

64
Q

in of keeping with

out of keeping with

A
  1. -e uygun olarak; 2. le uyum sağlayarak; 3. -le uyum sağlayarak;
  2. ile uyumsuz olarak; 2. bağdaşmayan; 3. zıt;
65
Q

of late

A
  1. biraz evvel; 2. son zamanlarda;
    Examples
    With all the worry they had been having of late her cheeks had become pale, but, while they were talking, and Samsa were struck, almost simultaneously, with the thought of how their daughter was blossoming into a well built and beautiful young lady.
    Gecikmeyle ilgili onların yaşadığı bütün endişeden dolayı onun yanakları solmuştu, fakat onlar konuşuyorlarken, ve onların kızının nasıl gelişeceği ve güzel genç bir bayan olacağı düşüncesiyle, neredeyse aynı anda, Samsa rahatsız oldu.
    - You must be Linda’s father. - It’s kind of late.
    -Linda’nın babası olmalısınız. -Biraz geç.
66
Q

in the face of

in the teeth of

A
  1. -in karşısında; 2. yüzüne karşı; 3. dikkate alarak;

1. e rağmen; 2. -e rağmen; 3. muhalefet ederek;

67
Q

perceive

A
  1. algılamak; 2. algıla; 3. hissetmek;

Examples
Beauty, whether moral or natural, is felt, more properly than perceived.
David Hume
Güzellik, ister ahlaki ister doğal olsun, algılanandan daha doğru hissedilir.
To understand is to perceive patterns.
Isaiah Berlin
Anlamak, kalıpları algılamaktır. Isaiah Berlin

68
Q

in store for

A
  1. muhtemel, olmayı/gerçekleşmeyi bekleyen; 2. olmak üzere; 3. gününü görmek;
    Nicholas doesn’t know what’s in store for him.
    Nicholas onun için mağazada ne olduğunu bilmiyor.
    We want to thank you and tell you what’s in store for you next.
    Sana teşekkür etmek ve ardından seni bekleyen şeyi söylemek istiyoruz.
69
Q

obtain

A
  1. elde etmek; 2. edinmek; 3. almak;
Examples
I obtained the painting at an auction.
Bir açık artırmada tablo satın aldım.
These items are rather hard to obtain.
Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.
70
Q

constrain

A
  1. zorlamak; 2. zorunda bırakmak; 3. zorla yaptırmak;

sınırlamak

71
Q

constant

A
  1. değişmez; 2. sabit; 3. daimi;

Examples
I’ve been in constant contact with Nicholas.
Nicholas’la sürekli temas halindeyim.
I’m fed up with your constant complaining.
Ben sürekli şikayet etmenden bıktım.

72
Q

component

A
  1. bileşen; 2. (tamamlayıcı) parça; 3. tamamlayıcı;

Examples
Instructional videos are a key component of many online courses.
Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.
Electronic components can be cleaned by using pure isopropyl alcohol.
Elektronik bileşenler saf izopropil alkol kullanarak temizlenebilirler.

73
Q

consent

A
  1. izin; 2. razı olma; 3. razı olmak;
Examples
He consented to help the old lady.
Yaşlı bayana yardımcı olmaya razı oldu.
I interpreted his silence as consent.
Onun sessizliğini razı oluş kabul ettim.
74
Q

hiring

A

işe almak

Examples
The supermarket hired many part-timers.
Süpermarket birçok part-time çalışanı işe aldı.
Can you confirm that he was hired?
Onun işe alındığını doğrulayabilir misin?

75
Q

contamination

A
  1. kirletme; 2. kirletilmiş; 3. safsızlık;
    bulaşma

Examples
Those green suits are special suits for reducing the risk of biological contamination.
Bu yeşil takım elbiseler, biyolojik kirlenme riskini azaltmak için özel takım elbiselerdir.

76
Q

fete

A
  1. şölen; 2. ziyafet vermek; 3. şenlik;

Examples
“Kay Bartok opens fête in the heart of England to collect money for a multiple sclerosis charity.
“Kay Bartok, İngiltere’de sikleroz kampanyasına gelir getirecek festivali açıyor.

77
Q

doom

A

kader
hüküm
ölüm
1. (talihin belirlediği) kötü son, korkunç son. f; 2. ölüm; 3. kötü haber;

Examples
I agree to, or rather aspire to, my doom.
Pierre Corneille
Ölümüme razıyım, yada daha doğrusu, can atıyorum.
This building is perfect I believe it’ll last till the crack of doom.
Bu yapı mükemmel, eminim ki dünyanın sonuna kadar dayanır.

78
Q

lucrative

A
  1. kazançlı; 2. rantabl; 3. kârlı;

Examples
I’d like to make you aware of a rather lucrative proposition.
Seni epey karlı bir tekliften haberdar etmek isterim.
I think that could be a lucrative deal.
Sanırım bu kazançlı bir anlaşma olabilir.

79
Q

smitten

A
  1. aşık; 2. etkilenmiş; 3.abayı yakmış

Examples
He smote me hip and thigh.
Bütün gücüyle bana vurdu.
Gao Dao is usually really suave, but he seems completely smitten in front of his girlfriend.
Gao Dao genellikle gerçekten tatlı ama o, kız arkadaşının önünde tamamen abayı yakmış görünüyor.

80
Q

knell

A
  1. sala; 2. salâ vermek; 3. ölüm haberi;
81
Q

fertile

A
  1. verimli; 2. bereketli; 3. doğurgan;

Examples
I’d say I would expect to be fertile again at the end of the cycle,
Etkisinin tamamen geçmesi âdet döneminin sonunu bulabilir…
The dark rich soil on the banks of this river provided fertile ground for my father’s crops.
Nehrin kıyılarındaki koyu renkte zengin topraklar babamın ürünleri için bereketli zemin oluşturuyordu.

82
Q

as though

as if

A
  1. mış gibi; 2. sanki; 3. gibi; 4. (c.: usefâ) para ile tutulan işçi, yevmiyeci, gündelikçi;
83
Q

medium

A
  1. orta; 2. orta düzey; 3. vasıta;

ortam

84
Q

demanding

A
  1. emek isteyen; 2. talepkar; 3. bakım gerektiren;
Examples
Prices depend on supply and demand.
Fiyatlar arz ve talebe bağlıdır.
He demanded that we leave at once.
Derhal terk etmemizi istedi.
85
Q

mere

A

sırf
katıksız
sade
saf

Examples
A mere 529 spectators watched the game.
Oyunu sadece 529 seyirci izledi.
The mere sight of a dog made her afraid.
Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
86
Q

acquisitive

A
  1. açgözlü; 2. mal düşkünü; 3. gözü doymaz;

Examples
He is acquisitive of knowledge.
O bilgiye çok hevesli.

87
Q

relish

A
  1. tadını çıkarmak; 2. hazzetmek; 3. hoşuna gitmek;

Examples
He exclaimed with great relish. Come on, girls, show them what you got. I’m sure it’s fine.
Kendisi büyük zevkle haykırdı. Hadi kızlar, onlara ne kazandığınızı gösterin. Eminim güzeldir.
Danger gives relish to adventure.
Tehlike maceraya zevk verir.

88
Q

bidding

A
  1. teklif verme; 2. fiyat verme; 3. müzayede; 4. f. söğüt ağacı; 5. yok olma, yok edilme; 6. söğüt;

Examples
I cough when I have a bad cold.
Soğuk aldığım zamanlar öksürürüm.
Bill wanted to know if the picture was good or bad.
Bill resminin iyi mi, kötü mü olduğunu öğrenmek istedi.

89
Q

rivalry

A
  1. rekabet; 2. rakiplik; 3. yarışma;
90
Q

collocation

A
  1. tertip; 2. sıraya koyma; 3. düzenleme;
91
Q

waste disposal

dispose of waste

A
  1. artıkların yok edilmesi; 2. atıkların yok edilmesi; 3. atık imha işlemi;
92
Q

imprecise

A
  1. kesin olmayan; 2. dikkatsiz; 3. özensiz;
Examples
It's so imprecise.
Çok kesin değil.
We were imprecise.
Biz dikkatsizdik.
93
Q

sibling

A
  1. kardeş; 2. (isim) kardeş; 3. aynı anababadan olan çocuklardan biri; 4. elma; 5. suyun aktığı yer;

Examples
I’ve always wondered what it’d be like to have siblings.
Ben her zaman kardeşlere sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hep merak ettim.
Tom has no siblings.
Tom’un hiç kardeşi yok.

94
Q

nurture

A
  1. terbiye; 2. bakıp büyütmek; 3. eğitme/büyütme;

Examples
Each relationship nurtures a strength or weakness within you.
Mike Murdock
Her ilişki içindeki bir gücü yada zayıflığı besler.
Not that marriage doesn’t require a lot of work, nurturing, and tender loving care.
Evliliğin, çok fazla çaba, bakım ve özverili bir ilgi gerektirmemesinden değil.

95
Q

run the risk of

A
  1. göze almak; 2. tehlikesini göze almak; 3. risk almak, risk altında olmak;

He ran the risk of having an accident.
Kaza geçirme riskini göze aldı.
He ran the risk of being caught and imprisoned.
Yakalanma ve tutuklanma riskini göze aldı.

96
Q

dispose

get rid of

A
  1. kurtulmak; 2. başından savmak; 3. yakayı sıyırmak;

elden çıkarmak

97
Q

in regards to

A
  1. ile ilgili olarak; 2. ile ilgili; 3. -e gelince; ithafen

He is very secretive in regard to his family life.
O aile hayatı hakkında ağzı sıkıdır.
Your essay is admirable in regard to style.
Stilini göz önünde bulundurursak deneme yazın harika.

98
Q

pal

A
  1. ahbap; 2. arkadaş; 3. dost; 4. bir cins güvercin; 5. uzunluk; 6. tul;
99
Q

articulate

A

ifade konuşkan açık
tane tane söylenmiş

Examples
I think Tom is articulate.
Tom'un konuşkan olduğunu düşünüyorum.
Tom is articulate.
Tom konuşkan.
100
Q

praise

A
  1. methetmek; 2. övmek; 3. övgü;
Examples
He praised the girl for her honesty.
Kızı dürüstlüğü için övdü.
My boss praised me for my hard work.
Patronum çok çalışmam için beni methetti.