MODAD'L3 Flashcards

1
Q

Amnesty

A

n#Genel af #Örnek Cümle : Most prisoners were freed under the terms of the amnesty. #Çevirisi : Çoğu mahkum genel af şartlarına göre serbest bırakıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Pardon #Zıt Anlamlılar : Accusation###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

Abhor

A

v#Nefret etmek #Örnek Cümle : He abhors living in that small cottage. #Çevirisi : O küçük kulübede yaşamaktan nefret ediyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hate, detest, disgust, loathe, dislike #Zıt Anlamlılar : Like, enjoy, desire, admire #Diğer Halleri : Abhorrence (n), abhorrent (adj)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

Abolish

A

v#Yürürlükten kaldırmak, son vermek #Örnek Cümle : The new government abolished unnecassary regulations. #Çevirisi : Yeni hükümet gereksiz düzenlemeleri kaldırdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Put an end, eradicate, annul, destroy #Zıt Anlamlılar : Maintain, keep, confirm, endorse, implement #Diğer Halleri : Abolishable (adj), abolisher (n), abolishment (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

Absolute

A

adj#Kesin, mutlak #Örnek Cümle : The proof is absolute. #Çevirisi : Kanıtlar kesin. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Certain, definite #Zıt Anlamlılar : Partial, limited, conditional #Diğer Halleri : Absoluteness (n), absolutely (adv)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

Bankrupt

A

adj#İflas etmek #Örnek Cümle : The recession has led to many small businesses going bankrupt. #Çevirisi : Ekonomik durgunluk birçok küçük şirketin iflasına neden oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Penniless, ruined #Zıt Anlamlılar : Rich, wealthy #Diğer Halleri : Bankrupt (v), bankruptcy (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

Avert

A

v#Önlemek, yönünü değiştirmek #Örnek Cümle 1 : I averted my gaze/eyes while he dressed. #Çevirisi : O giyinirken gözlerimi kaçırdım. #Örnek Cümle 2 : It is not always easy to avert economic collapse. #Çevirisi : Ekonomik çöküşü engellemek her zaman kolay değildir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Avoid, prevent, turn away #Zıt Anlamlılar : Stabilize #Diğer Halleri : Avertible (adj)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

Challenge

A

v#Meydan okumak #Örnek Cümle : The player challanged his opponents. #Çevirisi : Oyuncu rakiplerine meydan okudu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Defy #Diğer Halleri : Challenge (n), challenging (adj)###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

Sewage

A

n#Lağım pisliği #Örnek Cümle : Some cities in the world do not have proper facilities for the disposal of sewage. #Çevirisi : Dünyanın bazı şehirlerinde kanalizasyon atıkları için uygun tesis#####

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

Eventual

A

adj#Son, nihai #Örnek Cümle : Although the original budget for the project was $1 billion, the eventual cost is likely to be 50% higher. #Çevirisi : Proje için asıl bütçe 1 milyar dolar olmasına rağmen, son maliyet muhtemelen#####

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

Effect

A

n#Etki #Örnek Cümle : The radiation leak has had a disastrous effect on/upon the environment. #Çevirisi : Radyasyon kaçağının çevre üzerinde olumsuz etkileri oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Influence, impact #Diğer Halleri : Affect (v), effective (adj), effectively (adv)###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

Cultivate

A

v#Toprağı işlemek #Örnek Cümle : Most of the land is too poor to cultivate. #Çevirisi : Arazinin çoğu ekilemeyecek kadar verimsiz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Refine, make it ready for crops #Zıt Anlamlılar : Deteriorate, make worse #Diğer Halleri : Cultivation (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

Demolish

A

v#Yıkmak, çökertmek #Örnek Cümle : A number of houses were demolished so that the supermarket could be built. #Çevirisi : Süpermarket yapılması için birçok ev yıkıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Destroy, pull down, collapse #Zıt Anlamlılar : Erect, build, construct #Diğer Halleri : Demolition (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

Defy

A

v#Meydan okumak, karşı gelmek, karşı koymak #Örnek Cümle : A few workers have defied the majority decision and gone into work despite the######

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

Object

A

v#İtiraz etmek #Örnek Cümle : No-one objected when the boss said it was time to go home. #Çevirisi : Patron eve gitme vaktinin geldiğini söylediğinde kimse itiraz etmedi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Disapprove, protest #Zıt Anlamlılar : Agree, approve #Diğer Halleri : Objection (n), objectionable (adj)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

Maintain

A

v#Sürdürmek, korumak, beslemek, geçindirmek, iddia etmek #Örnek Cümle : The film has maintained its position as the critics’ favourite. #Çevirisi : Film eleştirmenlerin favorisi olmayı sürdürdü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Keep, continue, preserve #Zıt Anlamlılar : Neglect, abandon #Diğer Halleri : Maintenance (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

Relief

A

n#Rahatlık, ferahlama #Örnek Cümle : Pop stars have raised millions of pounds for famine relief in Africa. #Çevirisi : Pop yıldızları Afrika’daki açlığa çözüm bulmak için milyonlarca sterlin topladılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Comfort, aid #Diğer Halleri : Relieve (v)###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

Reinforce

A

v#Güçlendirmek, takviye etmek, desteklemek, sağlamlaştırmak #Örnek Cümle : His bad behaviour merely reinforced my dislike of him. #Çevirisi : Onun davranışı sadece benim ona karşı olan nefretimi artırdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Strengthen, make stronger #Zıt Anlamlılar : Weaken #Diğer Halleri : Reinforcement (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

Launch

A

v#Başla(t)mak, fırlatmak #Örnek Cümle : The airline company will launch its new transatlantic service next month. #Çevirisi : Havayolu şirketi yeni transatlantik seferini gelecek ay başlatacak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Start, begin, set off #Diğer Halleri : Launch (n)###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

Imply

A

v#İma etmek #Örnek Cümle : Are you implying that I’m fat? #Çevirisi : Şişman olduğumu mu ima ediyorsun? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Say indirectly, hint #Zıt Anlamlılar : Declare #Diğer Halleri : Implication (n), implied (adj), implication (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

Favorable

A

adj#Elverişli, uygun #Örnek Cümle : We have had a favourable response to the plan so far. #Çevirisi : Şu ana kadar plana müspet/olumlu bir tepki verdik. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Suitable, approving #Zıt Anlamlılar : Unfavourable #Diğer Halleri : Favour (v)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

Provisional

A

adj#Geçici, eğreti, nihai olmayan #Örnek Cümle : He was given a provisional driving license. #Çevirisi : Ona geçici bir ehliyet verildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Interim, temporary #Zıt Anlamlılar : Permenant###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

Subtle

A

adj#Hassas, ince, kolay fark edilmeyen #Örnek Cümle : There is a subtle difference between these two plans. #Çevirisi : Bu iki plan arasında ince bir fark var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Delicate, indirect #Zıt Anlamlılar : Direct #Diğer Halleri : Subtly (adv)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

Succumb

A

v#Boyun eğmek, yenik düşmek #Örnek Cümle : Thousands of animals have succumbed to the disease in the past few months. #Çevirisi : Son birkaç ay içinde binlerce hayvan hastalığa yenik düştü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Yield in, give in #Zıt Anlamlılar : Rebel against###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

Summit

A

n#Zirve #Örnek Cümle : The climbers were able to reach the summit of Mont Blanc. #Çevirisi : Dağcılar Mont Blanc’in zirvesine ulaşmayı başardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Zenith, top, peak #Zıt Anlamlılar : Bottom###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
Interval
n#Ara #Örnek Cümle : We see each other at regular intervals - usually about once a month. #Çevirisi : Belirli aralıklarla görüşüyoruz - genelde ayda bir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Break, gap #Zıt Anlamlılar : Continuity###
26
Staggering
adj#Şaşırtıcı, hayret veren, yavaş ilerleyen #Örnek Cümle : Bill has just announced a staggering project. #Çevirisi : Bill az önce şaşırtıcı bir proje duyurdu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Astounding, surprising, sluggish #Zıt Anlamlılar : Familiar, usual #Diğer Halleri : Stagger (v), staggered (adj)##
27
Stagnant
adj#Durgun, hareketsiz #Örnek Cümle : A stagnant economy is dangerous in the long-term. #Çevirisi : Durağan bir ekonomi uzun vadede tehlikelidir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sluggish, inactive #Zıt Anlamlılar : Active #Diğer Halleri : Stagnate (v), stagnation (n)##
28
Implement
v#Uygulamak #Örnek Cümle : The changes to the national health system will be implemented next year. #Çevirisi : Ulusal sağlık sistemindeki değişiklikler gelecek yıl uygulanacak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Carry out, execute #Diğer Halleri : Implement (n)###
29
Measure
n#Önlem, ölçü, miktar, ölçüm #Örnek Cümle : The government has to take some measures to curb inflation. #Çevirisi : Hükümet enflasyonu frenlemek için bazı önlemler almak zorunda. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Step, precaution, action #Diğer Halleri : Measure (ölçmek) (v), Measurement (ölçüm) (n)###
30
Decadence
n#Çürüme, bozulma #Örnek Cümle : Western decadence affected the whole world. #Çevirisi : Batıdaki bozulma tüm dünyayı etkiledi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Corruption #Diğer Halleri : Decay (v)###
31
Deserve
v#Haketmek, layık olmak #Örnek Cümle : I hope they get the punishment they deserve. #Çevirisi : Umarım hakettikleri cezayı alırlar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Merit, to be entitled to #Diğer Halleri : Deserved (adj), deserving (adj)###
32
Familiar
adj#Aşina, tanıdık #Örnek Cümle : There were one or two familiar faces. #Çevirisi : Bir iki tane tanıdık sima vardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Acquainted #Zıt Anlamlılar : Strange #Diğer Halleri : Familiarity (n)##
33
Explore
v#Araştırmak, tetkik yapmak, keşfetmek #Örnek Cümle : The best way to explore the countryside is on foot. #Çevirisi : Şehri tanımanın en güzel yolu yürümektir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Research, investigate, probe #Diğer Halleri : Exploration (n)###
34
Solitary
adj#Yalnız #Örnek Cümle : In the distance was a solitary building #Çevirisi : Uzaklarda tek bir bina vardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lonely, lonesome #Diğer Halleri : Sole (adj)###
35
Sceptical
adj#Şüpheci, kuşkulu #Örnek Cümle : Many experts remain sceptical about/of his claims. #Çevirisi : Birçok uzman onun iddialarından kuşku duymaya devam ediyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Doubtful, dubious, disbelieving #Zıt Anlamlılar : Undoubtful #Diğer Halleri : Sceptic (adj), scepticism (n)##
36
Unify
v#Birleştirmek #Örnek Cümle : If the new leader does manage to unify his warring party, it will be quite an######
37
Urgent
adj#Acil, önemli #Örnek Cümle : The plumbing in this building is in urgent need of repair. #Çevirisi : Bu binadaki su tesisatı acil tamir gerektiriyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Immediate, imperative #Zıt Anlamlılar : Trivial, insignificant #Diğer Halleri : Urgency (n), urgently (adv)##
38
Unbiased
adj#Önyargısız #Örnek Cümle : An unbiased opinion will ease the process. #Çevirisi : Önyargısız bir düşünce süreci kolaylaştıracaktır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unprejudiced, fair, impartial #Zıt Anlamlılar : Biased###
39
Terrain
n#Bölge, arazi #Örnek Cümle : His car handles particularly well on rough terrain. #Çevirisi : Arabası özellikle engebeli arazide iyi yol tutuyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ground, territory####
40
Tenet
n#Görüş, ilke, inanç #Örnek Cümle : It is a tenet of contemporary psychology that an individual's mental health is supported by having good social relationships. #Çevirisi : İnsanın zihinsel sağlığının sağlıklı sosyal ilişkilerle desteklendiği çağdaş bir psikoloji görüşüdür. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Belief, opinion####
41
Accumulate
v#Birik(tir)mek #Örnek Cümle 1 : A thick layer of dust has accumulated in the room. #Çevirisi : Odada kalın bir toz tabakası birikti. #Örnek Cümle 2 : Overnight, the snow accumulated too much. #Çevirisi : Gece boyunca çok fazla kar birikti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Gather, collect, pile up, store #Zıt Anlamlılar : Seperate, disperse, dissipate, scatter #Diğer Halleri : Accumulation (n), accumulative (adj)
42
Cherish
v#Keyfini çıkartmak, değer vermek #Örnek Cümle : She cherishes her 1967 Cadillac. #Çevirisi : 1967 model Cadillac arabasına çok değer verir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Value, relish, enjoy too much #Zıt Anlamlılar : Hate, detest, not enjoy###
43
Awkward
adj#Beceriksiz, uğraşılması zor, zor #Örnek Cümle 1 : It's an awkward corner to drive round. #Çevirisi : Dönülmesi zor bir viraj. #Örnek Cümle 2 : It was an awkward situation. #Çevirisi : Uğraşılması zor bir durumdu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clumsy, uncomfortable, not easy to deal with #Zıt Anlamlılar : Easy to deal with, clever, handy #Diğer Halleri : Awkwardly (adv), awkwardness (n)
44
Assume
v#Varsaymak #Örnek Cümle : Let's assume that they're coming and make plans on that basis. #Çevirisi : Geldiklerini varsayalım ve ona göre planlar yapalım. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Presume, suppose, take for granted, postulate #Diğer Halleri : Assumption (n)###
45
APPROVE of
v#Onaylamak#Örnek Cümle :I thoroughly approve of what the government is doing.#Çevirisi :Hükümetin yaptıklarını tamamıyla onaylıyorum.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Support, endorse, back up, favor#Zıt Anlamlılar :Annul#Diğer Halleri :Approval (n)##
46
Scrutinize
v#İncelemek, detaylı araştırmak #Örnek Cümle : He scrutinized the men's faces carefully/closely, trying to work out who was lying. #Çevirisi : Kimin yalan söylediğini ortaya çıkarmak için adamların yüzünü dikkatlice#####
47
Sculpture
n#Heykel #Örnek Cümle : The museum has several life-sized sculptures of people and animals. #Çevirisi : Müzede gerçek boyutlarında birkaç insan ve hayvan heykeli var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Statue #Diğer Halleri : Scuplt (v)###
48
Revival
n#Canlandırma, hayat verme #Örnek Cümle : Recently, there has been some revival of interest in ancient music. #Çevirisi : Son zamanlarda eski müziklere duyulan ilgi canlandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Renewal, restoration #Diğer Halleri : Revive (v)###
49
Eject
v#Çıkartmak #Örnek Cümle : The coffee machine suddenly ejected a handful of coins. #Çevirisi : Kahve makinesi aniden bir avuç bozuk para çıkardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force out, evict #Zıt Anlamlılar : Retain, absorb, take in #Diğer Halleri : Ejection (n)##
50
Elaborate
adj#Ayrıntılı, karmaşık, özenli #Örnek Cümle : They're making most elaborate preparations for the wedding. #Çevirisi : Düğün için çok özenli hazırlıklar yapıyorlar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Detailed, complicated, intricate #Zıt Anlamlılar : Simple, unadorned #Diğer Halleri : Elaboration (n), elaborately (adv)##
51
Elevate
v#Yükseltmek #Örnek Cümle : The platform was elevated by means of hydraulic legs. #Çevirisi : Platform hidrolik ayaklar vasıtasıyla yükseltildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Raise, heighten, lift up #Zıt Anlamlılar : Lower, degrade #Diğer Halleri : Elevator (n)##
52
CONFINE to
v#Sınırlamak#Örnek Cümle :Please confine your use of the telephone to business calls.#Çevirisi :Lütfen telefon kullanımınızı iş görüşmeleriyle sınırlandırın.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Limit, restrict#Zıt Anlamlılar :Release, let free#Diğer Halleri :##
53
Concrete
adj#Somut, elle tutulur, beton #Örnek Cümle : There is no concrete evidence against her. #Çevirisi : Onun aleyhine somut bir kanıt yok. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tangible, real #Zıt Anlamlılar : Abstract #Diğer Halleri : Concretely (adv), concreteness (n)##
54
RESORT to
v#(Son çare olarak) -e başvurmak#Örnek Cümle :He got hold of the money legally, without resorting to violence.#Çevirisi :Şiddete başvurmadan parayı yasal yollarla ele geçirdi.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Turn to, adopt#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
55
Overlook
v#Gözardı etmek, göz yummak, dikkate almamak, bakmak #Örnek Cümle : I think there is one key fact that you have overlooked. #Çevirisi : Sanırım gözardı ettiğin önemli bir gerçek var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ignore, disregard #Zıt Anlamlılar : Take into consideration###
56
Induce
v#İkna etmek, neden olmak, tetiklemek #Örnek Cümle : Nothing could induce me to climb a mountain. #Çevirisi : Kimse beni bir dağa tırmanmaya ikna edemez. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Persuade, tempt, bring about, encourage #Zıt Anlamlılar : Deter, discourage #Diğer Halleri : Inducement (n), induction (n)##
57
Intense
adj#Yoğun #Örnek Cümle : He suddenly felt an intense pain in his back. #Çevirisi : Aniden sırtında büyük bir acı hissetti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extreme, intensified #Zıt Anlamlılar : Mild, relaxed #Diğer Halleri : Intensify (v), intensely (adv), intensity (n)##
58
Glorious
adj#Şanlı, parlak #Örnek Cümle : They had a glorious victory. #Çevirisi : Parlak bir zafer kazandılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Splendid, brilliant, dazzling #Zıt Anlamlılar : Unknown, dull, awful #Diğer Halleri : Gloriously (adv)##
59
INTERFERE in/with
v#e engel olmak#Örnek Cümle :Even a low level of noise interferes with my concentration.#Çevirisi :Az bir gürültü bile konsantrasyonumu engelliyor.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Prevent, inhibit#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
60
Posterity
n#Gelecek nesil #Örnek Cümle : Every attempt is being made to ensure that these works of art are preserved for posterity. #Çevirisi : Bu sanat eserlerinin gelecek nesillere kalması için her türlü çaba gösteriliyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Future generation #Zıt Anlamlılar : Ancestors###
61
Presume
v#Varsaymak, farzetmek, sanmak, tahmin etmek #Örnek Cümle : I presume they're not coming, since they haven't replied to the invitation. #Çevirisi : Davete cevap vermedikleri için gelmeyeceklerini tahmin ediyorum. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Think, assume #Diğer Halleri : Presumably (adv)###
62
Property
n#Mal, mülk, emlak, özellik #Örnek Cümle : He owns a number of properties in the centre of London. #Çevirisi : Londra’nın merkezinde birçok mülkü var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Possession, belonging, feature, characteristic####
63
PERTAIN to
v#İle ilişkili olmak, -e ait olmak#Örnek Cümle :We are only interested in the proposals that pertain to local issues.#Çevirisi :Biz sadece yerel meseleler ile ilgili olan tekliflerle ilgileniyoruz.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Relate to, bear upon#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :Pertinent (adj)##
64
Strata
n#Tabaka 7#Örnek Cümle : The report shows that drugs have penetrated every stratum of American society. #Çevirisi : Rapor, uyuşturucunun Amerikan toplumunun her tabakasına ulaştığını#####
65
Innovation
n#Yenilik #Örnek Cümle : The fashion industry is always open to innovation. #Çevirisi : Moda endüstrisi yeniliğe daima açıktır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Change, alteration, newness #Diğer Halleri : Innovative (adj), innovate (v)###
66
Impotence
n#İktidarsızlık, güçsüzlük #Örnek Cümle : Impotence is a serious problem which men encounter frequently. #Çevirisi : İktidarsızlık erkeklerin sık karşılaştığı ciddi bir sorundur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inability, powerlessness #Zıt Anlamlılar : Ability, strength #Diğer Halleri : Impotent (adj)##
67
PERSIST in
v#Israr etmek, devam etmek#Örnek Cümle :If the pain persists, consult a doctor.#Çevirisi :Eğer ağrı devam ederse bir doktora danış.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Persevere, continue#Zıt Anlamlılar :Finish, end#Diğer Halleri :Persistence (n), persistent (adj), persistently (adv)##
68
REGARDLESS OF
prep#e bakılmaksızın, -i düşünmeden, -e aldırmadan#Örnek Cümle :This job is open to all, regardless of previous experience.#Çevirisi :Bu iş daha önceki tecrübelere bakılmaksızın herkese açık.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Irrespective of#Zıt Anlamlılar :By taking into consideration#Diğer Halleri :Regard (n), regarding (adj)##
69
Reliability
n#Güvenilirlik #Örnek Cümle : Rolls-Royce cars are famous for their quality and reliability. #Çevirisi : Rolls-Royce arabaları kaliteleri ve güvenilirlikleri ile ünlüdür. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dependability, trustworthiness #Diğer Halleri : Rely (v), reliance (n), reliant (adj), reliable (adj)###
70
Retention
n#Muhafaza etme, koruma #Örnek Cümle : The retention of old technology has slowed the company's growth. #Çevirisi : Eski teknolojinin değiştirilmemesi şirketin büyümesini yavaşlattı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Preservation, maintenance #Diğer Halleri : Retain (v), retainer (n)###
71
Retaliate
v#Missillemede bulunmak, karşılık vermek #Örnek Cümle : If someone insults you, don't retaliate as it only makes the situation worse. #Çevirisi : Eğer birisi seni aşağılarsa, durumu daha kötü hale getireceği için sakın karşılık#####
72
Combustible
adj#Yanıcı, yanan #Örnek Cümle : Wood and coal are both combustible substances. #Çevirisi : Ahşap ve kömürün her ikisi de yanıcı maddelerdir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Burning #Diğer Halleri : Combustion (n)###
73
Corporate
adj#Ticari, şirkete ait, ortak #Örnek Cümle : All adults take corporate responsibility for the upbringing of the tribe's children. #Çevirisi : Tüm yetişkinler kabilenin çocuklarının büyümesi için ortak sorumluluk alıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Commercial #Zıt Anlamlılar : Individual #Diğer Halleri : Corporation (n)##
74
Efficiency
n#Verimlilik, etkili olma #Örnek Cümle : What is so impressive about their society is the efficiency of the public services. #Çevirisi : Onların toplumları ile ilgili etkileyici olan şey kamu hizmetlerinin etkinliğidir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Effectiveness #Zıt Anlamlılar : Ineffectiveness, incompetence #Diğer Halleri : Efficient (adj)##
75
Discrepancy
n#Tutarsızlık, farklılık #Örnek Cümle : There is some discrepancy between the two accounts. #Çevirisi : İki ifade arasında biraz tutarsızlık var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Difference, inconsistency #Zıt Anlamlılar : Similarity #Diğer Halleri : Discrepant (adj)##
76
Expire
v#Süresi dolmak, sona ermek #Örnek Cümle : The contract between the two companies will expire at the end of the year. #Çevirisi : İki şirket arasındaki kontratın süresi yıl sonunda dolacak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : End, terminate #Zıt Anlamlılar : Start, begin, commence #Diğer Halleri : Expiration (n)##
77
Exhilarate
v#Canlandırmak, keyif vermek #Örnek Cümle : We were exhilarated by our walk in the snow. #Çevirisi : Karda yürümekten keyif aldık. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enliven, invigorate #Zıt Anlamlılar : Depress, unnerve #Diğer Halleri : Exhilaration (n)##
78
Ruin
v#Yıkmak, mahvetmek #Örnek Cümle : Huge modern hotels have ruined this once unspoilt coastline. #Çevirisi : Devasa modern oteller bir zamanların el değmemiş bu sahil şeridini mahvetti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Destroy, collapse #Zıt Anlamlılar : Create, build #Diğer Halleri : Ruined (adj), ruin (n)##
79
Appease
v#Yatıştırmak, teskin etmek #Örnek Cümle : She claimed that the government had changed the law in order to appease their######
80
Charity
n#Yardım, vakıf #Örnek Cümle : People tend to give money to charity during Ramadan. #Çevirisi : Ramazan boyunca insanlar hayır kurumlarına para verirler. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assistance, help #Diğer Halleri : Charitable (adj)###
81
Allow
v#İzin vermek, müsade etmek #Örnek Cümle : Red Cross staff were allowed access to the prison for the first time a few days ago. #Çevirisi : Kızılay personelinin hapishaneye girmesine ilk defa birkaç gün önce izin verildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Let, permit, authorize #Zıt Anlamlılar : Forbid, prohibit, disapprove #Diğer Halleri : Allowance (n)##
82
Anguish
n#Acı, ızdırap #Örnek Cümle : Because of her anguish, she forgot to leave a message. #Çevirisi : Acısı yüzünden mesaj bırakmayı unuttu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Pain, torture, torment, misery #Zıt Anlamlılar : Ease, pleasure #Diğer Halleri : Anguished (adj)##
83
Zenith
n#Zirve #Örnek Cümle : His career reached its zenith in the 1960s. #Çevirisi : Meslek hayatı 1960’larda zirveye ulaştı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Peak, summit####
84
Unification
n#Birleşme #Örnek Cümle : The unification of East and West Germany did not surprise people. #Çevirisi : Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi insanları şaşırtmadı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Union, merger #Zıt Anlamlılar : Separation #Diğer Halleri : Unify (v), unified (adj)##
85
Vigorous
adj#Güçlü, enerjik #Örnek Cümle : There has been vigorous opposition to the proposals for a new road. #Çevirisi : Yeni yol tekliflerine karşı güçlü bir muhalefet var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Powerful, energetic #Zıt Anlamlılar : Weak, impotent #Diğer Halleri : Vigor (n), vigorously (adv)##
86
Violate
v#Çiğnemek, ihlal etmek #Örnek Cümle : It seems that the planes deliberately violated the cease-fire agreement. #Çevirisi : Uçaklar ateşkes anlaşmasını kasten ihlal etmiş gibi görünüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Break, disregard #Zıt Anlamlılar : Obey, comply with, conform to #Diğer Halleri : Violation (n)##
87
Famine
n#Açlık #Örnek Cümle : There was news of refugees dying of famine. #Çevirisi : Açlıktan ölen göçmenlerin öldüğüne dair haberler vardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Starvation, shortage of food #Zıt Anlamlılar : Wealth, affluence, prosperity###
88
Deteriorate
v#Kötüleşmek, bozulmak #Örnek Cümle : The political situation in the region has deteriorated rapidly. #Çevirisi : Bölgedeki siyasi durum hızla bozuldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Get worse #Zıt Anlamlılar : Improve #Diğer Halleri : Deterioration (n)##
89
Durable
adj#Dayanıklı #Örnek Cümle : The machines have to be made of durable materials. #Çevirisi : Makinalar dayanıklı malzemelerden yapılmalı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Long-lasting, strong, enduring #Zıt Anlamlılar : Perishable #Diğer Halleri : Durability (n)##
90
Controversial
adj#Çelişkili, tartışmalı #Örnek Cümle : The book was on a very controversial issue. #Çevirisi : Kitap çok tartışmalı bir konu üzerineydi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Debatable, arguable #Zıt Anlamlılar : Unquestioned, undisputed #Diğer Halleri : Controversy (n)##
91
DEDICATE to
v#Adamak#Örnek Cümle :He has dedicated his life to scientific research.#Çevirisi :Hayatını bilimsel araştırmaya adadı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Devote to#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :Dedication (n)##
92
Mighty
adj#Güçlü #Örnek Cümle : In the next game they will face the mighty Redskins. #Çevirisi : Bir sonraki maçta güçlü Redskins takımıyla karşılaşacaklar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Powerful, strong #Zıt Anlamlılar : Weak, frail #Diğer Halleri : Might (n), mighty (adv), mightily (adv)##
93
Rear
v#Büyütmek, yetiştirmek, kaldırmak, dikmek, inşa etmek #Örnek Cümle : The lion slowly reared its head and looked around. #Çevirisi : Aslan yavaşça başını kaldırdı ve etrafına baktı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bring up, raise, care for####
94
Repel
v#Geri püskürtmek, itmek, reddetmek, tiksindirmek #Örnek Cümle : The defenders repelled the attack without losing any men. #Çevirisi : Müdafadakiler saldırıyı kayıpsız geri püskürttü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Keep away, drive back #Zıt Anlamlılar : Absorb, suck in###
95
Obsess
v#Saplantı haline getirmek #Örnek Cümle : Why are people so obsessed with money? #Çevirisi : Neden insanlar parayı bu kadar kafalarına takar? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Preoccupy, recur in the mind #Diğer Halleri : Obsession (n), obsessive (adj), obsessed (adj)###
96
Insurmountable
adj#Başa çıkılmaz, üstesinden gelinemez, çok büyük #Örnek Cümle : This small country is faced with an insurmountable debt. #Çevirisi : Bu küçük ülke çok büyük bir borçla karşı karşıya. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Formidable, overwhelming #Zıt Anlamlılar : Surmountable #Diğer Halleri : Surmount (v)##
97
Indulge
v#Kendini kaptırmak, müptela olmak #Örnek Cümle : The soccer fans indulged in the match, waving flags and singing songs. #Çevirisi : Futbol fanatikleri şarkılar söyleyerek, bayraklar sallayarak kendilerini maça kaptırdılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enjoy too much, give in too much #Diğer Halleri : Indulgence (n), indulgent (adj), indulgently (adv)###
98
Inflict
v#(Kötü bir şeye) neden olmak, -e uğratmak #Örnek Cümle : These new bullets are capable of inflicting massive injuries. #Çevirisi : Bu yeni mermiler derin yaralara neden olabilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lead to, cause, bring about #Diğer Halleri : Infliction (n)###
99
Fraction
n#Küçük parça, kesir. #Örnek Cümle : ¼ and 0.25 are different ways of representing the same fraction. #Çevirisi : ¼ ve 0.25 aynı kesri ifade etmenin farklı yollarıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bit, tiny portion #Zıt Anlamlılar : Whole, total #Diğer Halleri : Fractional (adj)##
100
Swindle
v#Dolandırmak #Örnek Cümle : They swindled local businesses out of thousands of pounds. #Çevirisi : Yerel şirketleri binlerce sterlin dolandırdılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deceive, cheat #Diğer Halleri : Swindler (n)###
101
Sweat
v#Terlemek #Örnek Cümle : It was so hot when we arrived in Tripoli that we started to sweat as soon as we got off the plane. #Çevirisi : Gelibolu’ya vardığımızda o kadar sıcaktı ki uçaktan iner inmez terlemeye#####
102
Queue
n#Kuyruk, sıra #Örnek Cümle : If you want tickets, you had beter join the queue. #Çevirisi : Eğer bilet almak istiyorsan, sıraya girseniz iyi olur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Line, line up, stand in line #Diğer Halleri : Queue (v)###
103
Justice
n#Adalet, hak, haklılık, doğruluk #Örnek Cümle : There's no justice in the world, people aren’t treated equally. #Çevirisi : Dünyada hiç adalet yok, insanlara eşit davranılmıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fairness, equity #Zıt Anlamlılar : Injustice, unfairness #Diğer Halleri : Justifiable (adj), justify (v)##
104
Inborn
adj#Doğuştan gelen #Örnek Cümle : She seems to have an inborn talent for physics. #Çevirisi : Fiziğe karşı doğuştan gelen bir yeteneği varmış gibi görünüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Innate #Zıt Anlamlılar : Unnatural###
105
Idle
adj#Başı boş, aylak, boşta, çalışmayan, tembel #Örnek Cümle : Half of these factories now stand idle. #Çevirisi : Bu fabrikaların yarısı şu anda çalışmıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unoccupied #Zıt Anlamlılar : Occupied #Diğer Halleri : Idleness (n), idler (n), idly (adv)##
106
Humiliate
v#Küçük düşürmek, aşağılamak #Örnek Cümle : You cannot humiliate me by questioning in front of everyone like that. #Çevirisi : Beni herkesin önünde bu şekilde sorgulayarak aşağılayamazsın. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Degrade, disgrace, look down on #Zıt Anlamlılar : Honor, look up to #Diğer Halleri : Humiliated (adj), humiliation (n)##
107
Recreation
n#Eğlence #Örnek Cümle : His favourite recreations are golf and playing scrabble. #Çevirisi : Onun en çok sevdiği şeyler golf ve scrabble oynamak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Leisure, pastime, amusement #Diğer Halleri : Recreational (adj)###
108
Mutual
adj#Karşılıklı, çift taraflı #Örnek Cümle : Theirs was a partnership based on mutual respect, trust and understanding. #Çevirisi : Onlarınki karşılıklı anlayış, güven ve saygıya dayanan bir ortaklıktı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reciprocal, common #Diğer Halleri : Mutually (adv)###
109
Scope
n#Kapsam #Örnek Cümle : I'm afraid that problem is beyond/outside the scope of my lecture. #Çevirisi : Korkarım bu soru benim dersimin kapsamının dışında. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Range####
110
Merely
adv#Yalnızca, sadece #Örnek Cümle : I wasn't complaining, I merely said that I was tired. #Çevirisi : Şikayet etmiyordum. Sadece yorgun olduğumu söyledim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Only, solely, just #Diğer Halleri : Mere (adj), merest (adj)###
111
Lethal
adj#Öldürücü, ölümcül #Örnek Cümle : In the car the police found guns, knives and other lethal weapons. #Çevirisi : Polis arabada silahlar, bıçaklar ve başka öldürücü silahlar buldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fatal, deadly, mortal #Zıt Anlamlılar : Safe #Diğer Halleri : Lethally (adv)##
112
Demonstrate
v#Göstermek #Örnek Cümle : These problems demonstrate the importance of strategic planning. #Çevirisi : Bu problemler stratejik planlamanın önemini göstermektedir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Show, display, indicate #Zıt Anlamlılar : Hide, disprove #Diğer Halleri : Demonstration (n)##
113
Delineate
v#Tasvir etmek, betimlemek #Örnek Cümle : The main characters are clearly delineated in the first chapter of the book. #Çevirisi : Ana karakterler kitabın ilk bölümünde açık bir şekilde tasvir edilmektedir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Describe, portray #Diğer Halleri : Delineation (n)###
114
Commend
v#Övmek #Örnek Cümle : For a low-budget film, it has much to commend in it. #Çevirisi : Düşük bütçeli bir filme göre övülecek çok yanı var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Praise, extol, acclaim #Zıt Anlamlılar : Look down on, humiliate #Diğer Halleri : Commendable (adj), commendation (n)##
115
Extravagant
adj#Müsrif, aşırı harcama yapan, savurgan #Örnek Cümle : The extravagant lifestyle of a movie star affects lots of young people. #Çevirisi : Bir film yıldızının savurgan hayat tarzı gençleri etkilemektedir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Excessive, lavish #Zıt Anlamlılar : Stingy, mean #Diğer Halleri : Extravagantly (adv), extravagance (n)##
116
Essential
adj#Gerekli, vazgeçilemeyen #Örnek Cümle : Government support will be essential if the project is to succeed. #Çevirisi : Projenin başarılı olması için hükümet desteği gerekli. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Necessary, indispensable #Zıt Anlamlılar : Unnecessary, redundant #Diğer Halleri : Essential (n)##
117
Erupt
v#Patlamak, püskürtmek #Örnek Cümle : Since the volcano last erupted, many houses have been rebuilt. #Çevirisi : Volkan son patladığından beri, birçok ev yeniden inşa edildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Explode, emit, break out #Diğer Halleri : Eruption (n)###
118
Endure
v#Dayanmak, katlanmak, tahammül etmek #Örnek Cümle : She's had to endure three painful operations on her leg. #Çevirisi : Bacağından yapılan üç tane zor ameliyata dayanmak zorunda kaldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bear, tolerate, put up with #Zıt Anlamlılar : Can’t stand, can’t bear #Diğer Halleri : Endurance (n)##
119
Appoint
v#Atamak #Örnek Cümle : He's been appointed as the director of the publishing division. #Çevirisi : Yayın bölümü direktörü olarak atandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assign, allot, direct #Zıt Anlamlılar : Withhold, cancel #Diğer Halleri : Appointment (n)##
120
Appreciate
v#Takdir etmek, beğenmek, anlamak #Örnek Cümle : We really appreciate all the support you gave us last weekend. #Çevirisi : Geçen haftasonu verdiğiniz desteği gerçekten takdirle karşılıyoruz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Admire, esteem, value highly, respect #Zıt Anlamlılar : Undervalue, misjudge, depreciate #Diğer Halleri : Appreciable (adj)##
121
Available
adj#Mümkün, elde edilebilir #Örnek Cümle : It is vital that food is made available to the famine areas. #Çevirisi : Açlık olan bölgelere yiyecek ulaştırılması çok önemlidir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accessible, obtainable #Zıt Anlamlılar : Unavailable, inaccessible #Diğer Halleri : Availability (n)##
122
Triumph
n#Zafer, başarı #Örnek Cümle : The signing of the agreement was a personal triumph for the Prime Minister. #Çevirisi : Anlaşmanın imzalanması Başbakan’ın şahsi bir başarısıydı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Victory, achievement, success #Zıt Anlamlılar : Defeat, failure #Diğer Halleri : Triumphant (adj)##
123
Rule
v#Yönetmek, hüküm sürmek, egemen olmak #Örnek Cümle : Most modern kings and queens rule their countries only in a formal way, without real power. #Çevirisi : Birçok modern kral ve kraliçe ülkelerinde mutlak güç olmaksızın formalite olarak hüküm sürüyorlar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Govern, reign #Diğer Halleri : Ruling (adj), ruling (n)###
124
Sophisticated
adj#Görmüş geçirmiş, gelişmiş, karmaşık #Örnek Cümle : I think a more sophisticated approach is needed to solve this problem. #Çevirisi : Bence bu sorunu çözmek için daha gelişmiş bir yaklaşım gerekli. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cultivated, developed, complex #Zıt Anlamlılar : Simple #Diğer Halleri : Sophistication (n)##
125
Expedition
n#Sefer #Örnek Cümle : Scott died while he was on an expedition to the Antarctic in 1912. #Çevirisi : Scott 1912’de Antartika’ya yaptığı bir seferde öldü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Special journey, trip #Diğer Halleri : Expeditionary (adj)###
126
Edible
adj#Yenilebilir #Örnek Cümle : Only the leaves of the plant are edible. #Çevirisi : Bitkinin sadece yaprakları yenebilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Can be eaten #Zıt Anlamlılar : Inedible###
127
Embody
v#Simgelemek, temsil etmek #Örnek Cümle : She embodied good sportsmanship on the playing field. #Çevirisi : Sahada iyi bir sportmenlik sergiledi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Symbolize, stand for, represent #Zıt Anlamlılar : Exclude #Diğer Halleri : Embodiment (n)##
128
Conquer
v#Fethetmek, işgal etmek #Örnek Cümle : England was conquered by the Normans in 1066. #Çevirisi : İngiltere 1066’da Normanlar tarafından işgal edildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Occupy #Zıt Anlamlılar : Yield, withdraw #Diğer Halleri : Conqueror (n), conquest (n)##
129
Consent
n#Razı olma, kabullenme, rıza #Örnek Cümle : They can't publish your name without your consent. #Çevirisi : Senin rızan olmadan ismini yayınlayamazlar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement, acceptance #Zıt Anlamlılar : Disallowance, dismissal #Diğer Halleri : Consent (v)##
130
Corrupt
adj#Rüşvet alan, ahlaksız, bozuk, yozlaşmış #Örnek Cümle : The whole system was corrupt - every official she approached wanted money before helping her. #Çevirisi : Bütün sistem yozlaşmıştı, yaklaştığı her memur yardım etmeden önce para#####
131
Recession
n#(Ekonomik) durgunluk, gerileme, geri çekilme #Örnek Cümle : The country is sliding into the depths of a recession. #Çevirisi : Ülke ekonomik durgunluğa doğru gidiyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decline, downturn, slump #Zıt Anlamlılar : Promotion, advance #Diğer Halleri : Recessed (adj)##
132
Resent
v#Alınmak, gücenmek #Örnek Cümle : She bitterly resented her father's new wife. #Çevirisi : Babasının yeni eşini fena gücendirdi/kızdırdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Feel angry, feel offended #Diğer Halleri : Resentful (adj)###
133
Impress
v#Etkilemek #Örnek Cümle : He tried to impress me with his extensive knowledge of wine. #Çevirisi : Şarap konusundaki geniş bilgisiyle beni etkilemeye çalıştı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Affect, influence, impact #Diğer Halleri : Impressive (adj), impressed (adj)###
134
Furnish
v#Döşemek, donatmak, sağlamak #Örnek Cümle : They've furnished the room very simply. #Çevirisi : Odayı çok sade bir şekilde döşediler. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Provide, supply #Diğer Halleri : Furnished (adj), furnishings (n)###
135
Feasible
adj#Mümkün, yapılabilir #Örnek Cümle : It may be feasible to clone human beings, but is it ethical? #Çevirisi : İnsaları kopyalamak mümkün olabilir, ancak etik mi? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Possible #Zıt Anlamlılar : Impossible #Diğer Halleri : Feasibly (adv), feasibility (n)##
136
Steep
adj#Dik, sarp #Örnek Cümle : It's a steep climb to the top of the mountain, but the view is worth it. #Çevirisi : Dağın zirvesine kadar dik bir tırmanış var, ama manzara buna değer. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sharp, vertical #Diğer Halleri : Steepen (v), steeply (adv)###
137
Subsequent
adj#Devamındaki, bir sonraki, ardışık #Örnek Cümle : The book discusses his illness and subsequent resignation from the government. #Çevirisi : Kitap onun hastalığını ve hemen ardından hükümetten istifasını ele alıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Following, later, successive #Zıt Anlamlılar : Previous #Diğer Halleri : Subsequently (adv)##
138
Rank
n#Mevki, makam, sıra #Örnek Cümle : He has eventually been promoted to the rank of captain. #Çevirisi : Sonunda yüzbaşı rütbesine terfi etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Position, title, status #Diğer Halleri : Rank (v)###
139
Prompt
v#Sevketmek, yöneltmek, neden olmak #Örnek Cümle : I don't know what prompted him to leave. #Çevirisi : Onun ayrılmasına neyin neden olduğunu bilmiyorum. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cause, urge, motivate, encourage #Zıt Anlamlılar : Discourage, deter #Diğer Halleri : Prompt (n)##
140
Prove
v#Kanıtlamak #Örnek Cümle : They suspected that she'd killed her brother, but they could never actually prove######
141
Promising
adj#Gelecek vadeden #Örnek Cümle : They won the award for the most promising new band of the year. #Çevirisi : Yılın en çok gelecek vaadeden (en iyi çıkış yapan) albümü ödülünü kazandılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hopeful, encouraging #Zıt Anlamlılar : Pessimistic###
142
Qualify
v#Hak kazanmak/kazandırmak, hafifletmek, nitelemek #Örnek Cümle : She hopes to qualify as a lawyer at the end of the year. #Çevirisi : Yıl sonunda avukat olmaya hak kazanmayı umud ediyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Certify, entitle, suit, fit, prepare #Zıt Anlamlılar : Disqualify #Diğer Halleri : Qualification (n), qualified (adj), qualifier (n)##
143
Tactful
adj#Nazik, incelik içeren, nazik ve anlayışlı #Örnek Cümle : Mentioning his baldness wasn't very tactful. #Çevirisi : Onun kelliğinden bahsetmen çok hoş değildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sensitive, thoughtful #Zıt Anlamlılar : Rude #Diğer Halleri : Tactfully (adv)##
144
Sustain
v#Sürdürmek #Örnek Cümle : The economy looks set to sustain its growth into next year as well. #Çevirisi : Ekonomi gelişimini gelecek yıl da sürdürecek gibi görünüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Maintain, keep #Zıt Anlamlılar : End #Diğer Halleri : Sustainable (adj)##
145
TAKE sth.INTO ACCOUNT
v#Gözönüne almak, hesaba katmak#Örnek Cümle :You should take the difficulties of a private business into account before you embark on.#Çevirisi :Başlamadan önce özel bir girişimin zorluklarını göz önüne almalısın.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Consider#Zıt Anlamlılar :Ignore#Diğer Halleri :##
146
Prerequisite
n#Önkoşul, önceden gerekli olan şey #Örnek Cümle : Passing a written exam is a prerequisite for taking the advanced course. #Çevirisi : Yazılı bir sınavı geçmek ileri seviyedeki kursu almak için bir önkoşuldur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Requirement, precondition####
147
Sporadic
adj#Aralıklı, arasıra meydana gelen #Örnek Cümle : More than 100 people have been killed this year in sporadic outbursts of ethnic violence. #Çevirisi : Belli aralıklarla meydana gelen etnik şiddetten kaynaklanan olaylarda bu yıl#####
148
Fairly
adv#Adil şekilde #Örnek Cümle : The money was not distributed fairly. #Çevirisi : Para adil şekilde dağıtılmadı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Equitably, justly #Zıt Anlamlılar : Subjectively #Diğer Halleri : Fairly (adj), fair (adj)##
149
Grief
n#Üzüntü, kader #Örnek Cümle : Her grief at her son's death was terrible. #Çevirisi : Oğlunun ölümüne olan üzüntüsü çok fazlaydı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sorrow, sadness #Zıt Anlamlılar : Joy, delight, happiness #Diğer Halleri : Grievance (n)##
150
Malign
adj#Kötü #Örnek Cümle : Foreign domination had a malign influence on local politics. #Çevirisi : Yabancı egemenliğinin iç politika üzerinde negatif bir etkisi oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bad, negative #Zıt Anlamlılar : Good, positive, benign #Diğer Halleri : Malignant (adj), malign (v), malignity (n)##
151
Obey
v#Uymak #Örnek Cümle : The soldiers refused to obey the orders. #Çevirisi : Askerler emirlere itaat etmeyi reddetti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abide by, comply with #Zıt Anlamlılar : Disobey, resist, challenge, violate #Diğer Halleri : Obedience (n), obedient (adj)##
152
Loyal
adj#Sadık #Örnek Cümle : Even if all her other friends deserted her, Mary remained loyal. #Çevirisi : Tüm arkadaşları onu terk ettiğinde bile, Mary onlara sadık kaldı. Diğer Halleri : Loyalty (n) loyally (adv) #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Faithful #Zıt Anlamlılar : Disloyal###
153
Condemn
v#Kınamak, yermek#Örnek Cümle :The terrorist actions have been condemned.#Çevirisi :Terör eylemleri kınandı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Denounce#Zıt Anlamlılar :Praise, approve, commend#Diğer Halleri :Condemnable (adj), condemnation (n)##
154
Detriment
n#Zarar, ziyan#Örnek Cümle :Are you sure that I can follow this diet without detriment to my health?#Çevirisi :Bu diyeti sağlığıma zarar vermeden uygulayabileceğime emin misiniz?#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Harm, damage#Zıt Anlamlılar :Benefit, remedy, improvement#Diğer Halleri :Detrimental (adj)##
155
Empirical
adj#Deneysel #Örnek Cümle : This theory needs to be backed up with solid empirical evidence. #Çevirisi : Bu teorinin sağlam, deneysel kanıtlarla desteklenmesi gerekiyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Experimental, empirical #Diğer Halleri : Empirically (adv), empiricism (n), empiricist (n)###
156
Evidence
n#Kanıt, delil #Örnek Cümle : The police have found no evidence of a terrorist link with the murder. #Çevirisi : Polis cinayetle ilgili terörist bağlantısının olduğuna dair hiç bir kanıt bulamadı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Proof #Zıt Anlamlılar : Disproof, concealment #Diğer Halleri : Evidenced (adj)##
157
Sensible
adj#Akıllı, mantıklı, aklı başında, akla uygun #Örnek Cümle : He made sensible decisions despite the pressures. #Çevirisi : Baskılara rağmen mantıklı kararlar verdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reasonable, rational, logical #Zıt Anlamlılar : Unreasonable, illogical, absurd #Diğer Halleri : Sensibly (adv)##
158
Wealth
n#Zenginlik, servet #Örnek Cümle : During a successful business career, she accumulated a great amount of wealth. #Çevirisi : Başarılı meslek hayatı boyunca, büyük miktarda servet biriktirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prosperity, affluence #Zıt Anlamlılar : Poverty, indigence #Diğer Halleri : Wealthy (adj)##
159
Torture
v#İşkence yapmak #Örnek Cümle : Half of the prisoners died after torture and starvation. #Çevirisi : İşkence ve açlıktan sonra mahkumların yarısı öldü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Torment, make suffer #Diğer Halleri : Torture (n)###
160
Versatile
adj#Çok yönlü #Örnek Cümle : He's a very versatile young actor who's as happy in horror films as he is in TV comedies. #Çevirisi : TV komedilerinde olduğu kadar korku filmlerinde de mutlu olan çok yönlü genç bir oyuncudur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Many-skilled, ingenious #Diğer Halleri : Versatility (n)###
161
Utility
n#Yararlılık, fayda #Örnek Cümle : This car’s basic utility lies in being able to drive where other vehicles can't go. #Çevirisi : Bu aracın asıl faydası diğer araçların gidemeyeceği yerlerde kullanılabilmesidir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Usefulness, effectiveness #Zıt Anlamlılar : Futility, uselessness###
162
Unprecedented
adj#Daha önce görülmemiş, eşsiz #Örnek Cümle : This century has witnessed environmental destruction on an unprecedented scale. #Çevirisi : Bu asır, emsalsiz bir çevresel tahribata tanık oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unique, unmatched #Zıt Anlamlılar : Precedented###
163
Vibrate
v#Titreşim yapmak #Örnek Cümle : The whole station seemed to vibrate as the express train rushed through. #Çevirisi : Ekspres tren hızla gelirken sanki bütün istasyon titredi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shake, tremble, oscillate #Zıt Anlamlılar : Rest, be still #Diğer Halleri : Vibration (n)##
164
Vulnerable
adj#Korunmasız, savunmasız #Örnek Cümle : Tourists are more vulnerable to attack, because they do not know which areas of the city to avoid. #Çevirisi : Turistler saldırıya karşı daha savunmasızdır, çünkü şehrin hangi bölgelerinden sakınmaları gerektiğini bilmezler. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Susceptible, defenseless, unprotected #Zıt Anlamlılar : Defended, formidable #Diğer Halleri : Vulnerability (n)##
165
Terminate
v#Sona er (dir)mek, bitirmek #Örnek Cümle : They terminated my contract in October #Çevirisi : Sözleşmemi Ekim’de sona erdirdiler. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : End, conclude #Zıt Anlamlılar : Begin, start, commence #Diğer Halleri : Termination (n)##
166
Warrant
v#Garanti etmek, haklı kılmak, gerektirmek #Örnek Cümle : This is a relatively simple task that really doesn't warrant a great deal of time being spent on it. #Çevirisi : Bu, harcanılan zamanı gerektirmeyen nispeten basit bir görevdir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Justify, necessitate, guarantee #Zıt Anlamlılar : Invalidate #Diğer Halleri : Warrant (n)##
167
Shrink
v#Küçülmek, çekmek, azalmak #Örnek Cümle : Your sweater might shrink if you wash it at too high a temperature. #Çevirisi : Eğer kazağını çok yüksek ısıda yıkarsan, çekebilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Diminish, become smaller #Zıt Anlamlılar : Expand, swell #Diğer Halleri : Shrinkage (n)##
168
Bias
n#Önyargı #Örnek Cümle : There was clear evidence of a strong bias against her. #Çevirisi : Ona karşı güçlü önyargı olduğuna dair açık kanıtlar vardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prejudice, prejudgment #Zıt Anlamlılar : Being objective, unprejudiced #Diğer Halleri : Bias (v), biased (adj)##
169
Alter
v#Değiştirmek #Örnek Cümle : We've had to alter some of our plans. #Çevirisi : Bazı planlarımızı değiştirmek zorunda kaldık. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Change, modify, shift, convert #Zıt Anlamlılar : Conserve, preserve, keep, retain #Diğer Halleri : Alteration (n)##
170
Adamant
adj#Kararlı, vazgeçmeyen, inatçı #Örnek Cümle : The prime minister is adamant that he will not resign. #Çevirisi : Başbakan istifa etmemekte kararlı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Resolute, obstinate, unyielding #Zıt Anlamlılar : Yielding, easy-going #Diğer Halleri : Adamance (n), adamantly (adv)##
171
ABSTAIN from
v#Çekimser kalmak, uzak durmak, -den kaçınmak#Örnek Cümle 1 :The doctor advised him that he abstain from cakes and sweets.#Çevirisi :Doktor şeker ve tatlıdan uzak durmasını tavsiye etti.#Örnek Cümle 2 :The president abstained from mentioning the issue.#Çevirisi :Başkan meseleden bahsetmekten kaçındı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Refrain from, avoid#Zıt Anlamlılar :Indulge, commit#Diğer Halleri :Abstainer (n)
172
Essence
n#Öz, esas #Örnek Cümle : Vanilla essence is my favourite. #Çevirisi : Vanilya esansı benim favorim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Basic nature, essential quality####
173
Drawback
n#Kusur, sakınca #Örnek Cümle : One of the drawbacks of living with someone is having to share the same######
174
Commit
v#(suç) işlemek, emanet etmek, teslim etmek, -e karışmak #Örnek Cümle : He was sent to prison for a crime that he didn't commit. #Çevirisi : İşlemediği bir suç nedeniyle hapse atıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perform, assign, carry out #Diğer Halleri : Commitment (n)###
175
Cure
v#Tedavi etmek, iyileştirmek #Örnek Cümle : At one time the doctors couldn't cure TB. #Çevirisi : Bir zamanlar doktorlar TB hastalığını tedavi edemiyorlardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Treat, heal, find remedy #Zıt Anlamlılar : Make worse, get ill #Diğer Halleri : Cure (n)##
176
Medieval
adj#Orta çağa ait #Örnek Cümle : This is a medieval painting. #Çevirisi : Bu ortaçağa ait bir resim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Belonging to middle ages####
177
Outnumber
v#Sayıca üstün olmak #Örnek Cümle : In our office, the women outnumber the men 3 to 1. #Çevirisi : Bizim ofiste bayanlar erkeklerden 3 kat daha fazladır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : To be greater in number####
178
Retard
v#Geciktirmek, yavaşlatmak #Örnek Cümle : A rise in interest rates will severely retard economic growth. #Çevirisi : Faiz oranlarındaki artış ekonomik büyümeyi ciddi şekilde yavaşlatacaktır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Delay, impede, obstruct #Diğer Halleri : Retardant (adj), retard (n)###
179
Heritage
n#Miras #Örnek Cümle : These scripts are a vital part of the cultural heritage of South America. #Çevirisi : Bu yazıtlar Güney Amerika’nın kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Legacy, inheritance####
180
Hardly
adv#Hemen hemen hiç, neredeyse hiç, zar zor, güç bela #Örnek Cümle : He ate hardly anything. #Çevirisi : Neredeyse hiçbirşey yemedi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Barely, scarcely, almost not #Zıt Anlamlılar : Often, almost always###
181
Spin
v#Dönmek #Örnek Cümle : The Earth spins on its axis. #Çevirisi : Dünya yörüngesinde döner. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rotate, turn #Diğer Halleri : Spin (n), spinner (n)###
182
Quota
n#Hisse, pay, kontenjan, kota #Örnek Cümle : The country now have a quota on immigration #Çevirisi : Ülkenin artık göç için bir kotası var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : limitation, restriction####
183
Gradual
adj#Aşamalı, kademeli, yavaş yavaş olan #Örnek Cümle : There has been a gradual improvement in our sales figures over the last two years. #Çevirisi : Son iki yıldır satış rakamlarında kademeli bir artış var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Step by step #Zıt Anlamlılar : Sudden, immediate #Diğer Halleri : Gradually (adv)##
184
FAR-REACHING
adj#Geniş kapsamlı#Örnek Cümle :These new laws will have far-reaching benefits for all working mothers.#Çevirisi :Bu yeni yasalar çalışan bütün anneler için geniş kapsamlı faydalar sağlayacak.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Extensive, broad, comprehensive#Zıt Anlamlılar :Simple#Diğer Halleri :##
185
Inept
adj#Uygunsuz, yakışıksız, yersiz, beceriksiz, hünersiz #Örnek Cümle : He was criticized for his inept handling of the situation. #Çevirisi : Durumu beceriksizce ele almasından dolayı eleştirildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inappropriate #Zıt Anlamlılar : Appropriate, suitable #Diğer Halleri : Ineptitude (n)##
186
Indict
v#Suçlamak #Örnek Cümle : Five people were indicted for making and using counterfeit currency. #Çevirisi : Beş kişi sahte para yapmaktan ve kullanmaktan suçlandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accuse, blame #Diğer Halleri : Indictable (adj), indictment (n)###
187
Reassure
v#Güvence vermek, birinin şüphelerini gidermek #Örnek Cümle : He reassured me that my cheque would arrive soon. #Çevirisi : Çekimin yakında geleceği konusunda bana güvence verdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assure, confide #Diğer Halleri : Reassuring (adj), reassuringly (adv), reassurance (n)###
188
Persevere
v#Sebat etmek, ısrar etmek #Örnek Cümle : The education director is persevering in his attempt to obtain additional funding for the school. #Çevirisi : Müdür okul için ek para elde etme girişiminde ısrar ediyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Persist, continue #Diğer Halleri : Perseverance (n), persevering (adj)###
189
Precipitation
n#Yağış #Örnek Cümle : The forecast is for cloudy weather with no precipitation expected. #Çevirisi : Hava tahminine göre have bulutlu, ancak yağış beklenmiyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rainfall, snow####
190
Obsolete
adj#Modası geçmiş, eskimiş #Örnek Cümle : Gas lamps became obsolete when electric lighting was invented. #Çevirisi : Elektrik icat edilince gaz lambalarının modası geçti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Old-fashioned, outdated #Zıt Anlamlılar : Modern, current #Diğer Halleri : Obsolescent (adj), obsolescence (n)##
191
Notably
adv#Özellikle #Örnek Cümle : They have begun attracting investors, most notably big Japanese companies. #Çevirisi : Onlar, yatırımcıları, özellikle de büyük Japon şirketlerini çekmeye başladılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Especially, particularly, in particular #Diğer Halleri : Notable (adj)###
192
Liability
n#Borç, sorumluluk, eğilim #Örnek Cümle : He denies any liability for the damage caused. #Çevirisi : Verilen zararın sorumluluğunu inkar ediyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Responsibility, inclination, proneness, debt #Zıt Anlamlılar : Irresponsibility #Diğer Halleri : Liable (adj)##
193
Decline
v#Azalmak, düşmek, reddetmek #Örnek Cümle : His interest in the project declined after his wife died. #Çevirisi : Eşi öldükten sonra projeye olan ilgisi azaldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decrease, fall, refuse #Zıt Anlamlılar : Increase, rise #Diğer Halleri : Decline (n)##
194
Consensus
n#Fikir birliği, uzlaşma #Örnek Cümle : Could we reach a consensus on this matter? #Çevirisi : Bu sorun üzerinde anlaşmaya varabilecek miyiz? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement #Zıt Anlamlılar : Disagreement###
195
Confront
v#Karşılaşmak #Örnek Cümle : As she left the court, she was confronted by angry crowds. #Çevirisi : Mahkemeyi terkederken kızgın kalabalıkla karşılaştı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Face up to, encounter, oppose #Zıt Anlamlılar : Escape #Diğer Halleri : Confrontation (n)##
196
Determine
v#Karar vermek #Örnek Cümle : People should be allowed to determine their own future. #Çevirisi : İnsanların kendi geleceklerine karar vermelerine izin verilmelidir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decide, ascertain #Diğer Halleri : Determination (n)###
197
Ensure
v#Temin etmek, sağlamak #Örnek Cümle : The airline companies are taking steps to ensure safety on their aircraft. #Çevirisi : Hava yolları şirketleri, uçaklarında güvenliği sağlamak için önlemler alıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make sure, secure, provide, safeguard #Zıt Anlamlılar : Neglect###
198
Abate
v#Azal(t)mak, dinmek #Örnek Cümle 1 : The storm abated. #Çevirisi : Fırtına dindi. #Örnek Cümle 2 : Nothing can abate his energy. #Çevirisi : Hiçbir şey onun enerjisini azaltamaz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Diminish, decrease, reduce, lessen, lower #Zıt Anlamlılar : Intensify, increase, extend, enhance #Diğer Halleri : Abatement (n)
199
Bargain
v#Pazarlık yapmak, görüşmek #Örnek Cümle : Unions bargain with employers for better rates of pay each year. #Çevirisi : Sendikalar her sene işçilerle daha iyi ücretler için pazarlık yapar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Negotiate #Zıt Anlamlılar : Buy, purchase immediately #Diğer Halleri : Bargain (n)##
200
Sole
adj#Tek, bir tane #Örnek Cümle : The sole survivor of the accident was found in the water after six hours. #Çevirisi : Kazadan sonra hayatta kalan tek kişi 6 saat sonra suyun içinde bulundu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Only, unique #Zıt Anlamlılar : Common #Diğer Halleri : Solely (adv)##
201
Soar
v#Çok yükselmek #Örnek Cümle : Temperatures will soar into the forties over the weekend say the weather forecasters. #Çevirisi : Hava tahmincileri haftasonunda sıcaklığın 40 derecelere yükseleceğini#####
202
Tiny
adj#Çok küçük #Örnek Cümle : A tiny flower made her happy. #Çevirisi : Küçük bir çiçek onu mutlu etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Very small, petty #Zıt Anlamlılar : Enormous, huge###
203
Thrilling
adj#Heyecan verici #Örnek Cümle : The book is a thrilling adventure story. #Çevirisi : Kitap heyecan verici bir macera hikayesi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exciting #Zıt Anlamlılar : Boring, dull #Diğer Halleri : Thrilled (adj)##
204
Vain
adj#Değersiz, boş, yararsız #Örnek Cümle : Employers clearly hoped that the workers would stay longer, but their efforts were largely in vain. #Çevirisi : İşverenler işçilerin daha uzun süre kalacağını umuyorlardı fakat çabalarının çoğu boşunaydı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Worthless, useless #Zıt Anlamlılar : Fruitful###
205
Burden
n#Ağır yük (soyut) #Örnek Cümle 1 : She's totally a burden to me. #Çevirisi : O benim için tamamen bir yük. #Örnek Cümle 2 : Buying a house often places financial burden on young couples. #Çevirisi : Ev almak genç çiftlere mali külfet getirir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Load, strain #Diğer Halleri : Burden (v), burdensome (adj)#
206
Assert
v#İleri sürmek, iddia etmek #Örnek Cümle : The Allies asserted their right to move freely between the two borders. #Çevirisi : Müttefikler iki sınır arasında serbest dolaşma haklarının olduğunu iddia etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Put forward, claim, maintain #Zıt Anlamlılar : Keep silent #Diğer Halleri : Assertion (n)##
207
Emphasize
v#Vurgulamak #Örnek Cümle : I'd just like to emphasize how important it is for people to learn foreign######
208
Facilitate
v#Kolaylaştırmak #Örnek Cümle : The new ramp will facilitate the entry of wheelchairs. #Çevirisi : Yeni rampa tekerlekli sandalyelerin girişini kolaylaştıracak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make it easy, ease #Zıt Anlamlılar : Make sth difficult #Diğer Halleri : Facility (n)##
209
Extinct
adj#Soyu tükenmiş, yok olmuş #Örnek Cümle : There is concern that the giant panda will soon become extinct. #Çevirisi : Büyük pandaların yakında soylarının tükeneceğine dair endişeler var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vanished, died out #Zıt Anlamlılar : Survive #Diğer Halleri : Extinction (n)##
210
Descend
v#İnmek, alçalmak #Örnek Cümle : Jane descended the stairs. #Çevirisi : Jane merdivenlerden indi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Drop, fall, go down #Zıt Anlamlılar : Ascend #Diğer Halleri : Descent (n)##
211
DEAL with
v#Başetmek, ele almak#Örnek Cümle :Her new film deals with the relationship between a woman and her sick daughter.#Çevirisi :Yeni filmi bir kadın ile hasta kızı arasındaki ilişkiyi ele alıyor.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Cope with, handle, tackle#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
212
Layer
n#Tabaka #Örnek Cümle : A thick layer of clay lies over the sandstone. #Çevirisi : Kumtaşı üzerinde kalın bir balçık tabakası var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stratum #Diğer Halleri : Layer (v), layered (adj)###
213
Perspire
v#Terlemek #Örnek Cümle : He was perspiring due to his thick woollen jumper. #Çevirisi : Kalın yünlü kazağı yüzünden terliyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sweat #Diğer Halleri : Perspiration (n)###
214
Miscellaneous
adj#Çeşitli #Örnek Cümle : There are miscellaneous rumors about the murder. #Çevirisi : Cinayetle ilgili çeşitli söylentiler var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Various, diverse #Diğer Halleri : Miscellany (n)###
215
Portray
v#Göstermek, sergilemek #Örnek Cümle : The painting portrays a beautiful young woman in a blue dress. #Çevirisi : Resimde mavi elbise giymiş güzel bir bayan görülüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Represent, display####
216
Pervade
v#Yayılmak, dağılmak, istila etmek, kaplamak, bürümek #Örnek Cümle : The film is a reflection of the violence that pervades American culture. #Çevirisi : Film Amerikan kültürünü kaplayan şiddetin bir yansıması. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Spread, penetrate #Diğer Halleri : Pervasive (adj)###
217
Suspend
v#Askıya almak, ertelemek #Örnek Cümle : The ferry service has been suspended for the day because of bad weather. #Çevirisi : Kötü hava koşulları yüzünden feribot servisleri bugün için ertelendi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hang, hang up, postpone #Diğer Halleri : Suspension (n)###
218
Species
n#Tür #Örnek Cümle : Over a hundred species of insect are found in this area. #Çevirisi : Bu bölgede yüzden fazla böcek türü bulundu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Type, kind, variety####
219
STICK to
v#Bağlı kalmak, yapışık olmak#Örnek Cümle :Don’t worry! We’ll stick to the agreement.#Çevirisi :Endişelenmeyin. Anlaşmaya sadık kalacağız.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Abide by, comply with, adhere to#Zıt Anlamlılar :Sticky (adj)#Diğer Halleri :##
220
Stun
v#Sersemletmek, şok etmek #Örnek Cümle : News of the disaster stunned people throughout the world. #Çevirisi : Felaket haberleri dünyanın her yerinde insanları şaşırttı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shock, make unconscious #Zıt Anlamlılar : Comfort, relax #Diğer Halleri : Stunning (adj)##
221
Strive
v#Çaba göstermek #Örnek Cümle : In her essay she strove for a balance between innovation and familiar prose forms. #Çevirisi : Denemesinde yeni ve bilinen düzyazı formları arasında bir denge kurmaya#####
222
Startle
v#Şaşırtmak, korkutmak #Örnek Cümle : The noise of the car startled the birds and the whole flock flew up into the air. #Çevirisi : Arabanın gürültüsü kuşları korkuttu ve bütün sürü havalandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Surprise, astonish, frighten #Diğer Halleri : Startling (adj)###
223
Kidnap
v#İnsan kaçırmak #Örnek Cümle : The wife of a businessman has been kidnapped from her home in Surrey. #Çevirisi : Bir iş adamının eşi Surrey’de evinden kaçırıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abduct #Zıt Anlamlılar : Free, liberate #Diğer Halleri : Kidnapped (adj)##
224
Knack
n#Yetenek #Örnek Cümle : She has the knack of persuading people easily. #Çevirisi : İnsanları kolayca ikna edebilme yeteneğine sahip. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ability, talent, gift, skill #Zıt Anlamlılar : Inability, awkwardness###
225
Irrigate
v#Sulamak #Örnek Cümle : Plants must be irrigated at regular intervals. #Çevirisi : Düzenli aralıklarla bitkiler sulanmalıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Water #Diğer Halleri : Irrigation (n)###
226
Subversive
adj#İsyankar #Örnek Cümle : Subversive groups in society always exist. #Çevirisi : Toplumda her zaman isyancı gruplar vardır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rebellious #Zıt Anlamlılar : Obedient #Diğer Halleri : Subvert (v), subversively (adv)##
227
Flourish
v#Gelişmek, büyümek, zenginleşmek #Örnek Cümle : My tomatoes are flourishing this summer - it must be the warm weather. #Çevirisi : Domateslerim bu yaz büyüyor, sıcak hava sayesinde olmalı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prosper, grow, thrive #Zıt Anlamlılar : Fail, decline #Diğer Halleri : Fourishing (adj)##
228
Reciprocal
adj#İşteş, karşılıklı, iki taraflı #Örnek Cümle : The terms of any agreement must be reciprocal. #Çevirisi : Her anlaşmanın şartları iki taraflı olmalı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Mutual #Diğer Halleri : Reciprocate (v), reciprocally (adv)###
229
Rehearsal
n#Deneme, prova #Örnek Cümle : They didn't have time for a rehearsal before the performance. #Çevirisi : Gösteriden önce prova yapmak için vakitleri yoktu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trial, preparation #Diğer Halleri : Rehearse (v)###
230
Persecute
v#Kötü davranmak, zulmetmek, eziyet etmek #Örnek Cümle : Religious minorities were persecuted during the ten-year regime. #Çevirisi : Dini azınlıklara 10 yıllık rejim boyunca kötü davranıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abuse, maltreat #Diğer Halleri : Persecution (n), persecutor (n)###
231
Notion
n#Fikir #Örnek Cümle : I have only a vague notion of what she does for a living. #Çevirisi : Geçinmek için ne yaptığı konusunda net bir fikrim yok. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Idea, concept #Diğer Halleri : Notional (adj)###
232
Mediocre
adj#Orta, vasat #Örnek Cümle : The film's plot is predictable and the acting is mediocre. #Çevirisi : Filmin konusu sıradan ve oyunculuk orta düzeyde. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Average #Zıt Anlamlılar : Superior, inferior #Diğer Halleri : Mediocrity (n)##
233
Denounce
v#Kınamak, kötü tarafları açığa vurmak, ihbar etmek #Örnek Cümle : The government's economic policy has been denounced on all sides. #Çevirisi : Hükümetin ekonomi politikası her yönüyle kınandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Condemn #Zıt Anlamlılar : Praise #Diğer Halleri : Denunciation (n)##
234
Collapse
v#Çökmek, yıkılmak, bayılmak #Örnek Cümle : Thousands of buildings collapsed in the earthquake. #Çevirisi : Depremde binlerce bina yıkıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fall down #Zıt Anlamlılar : Erect, build up #Diğer Halleri : Collapse (n)##
235
Drastic
adj#Köklü, sert #Örnek Cümle : The government must take drastic measures. #Çevirisi : Hükümet köklü/önemli önlemler almalı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Radical, far-reaching, strict #Zıt Anlamlılar : Known, usual #Diğer Halleri : Drastically (adv)##
236
Emancipated
adj#Özgür, serbest #Örnek Cümle : The twenties and sixties are often known as the most emancipated decades. #Çevirisi : 20’li ve 60’lı yıllar sıklıkla /hep en özgür yıllar olarak bilinir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Liberated, free #Zıt Anlamlılar : Captivated #Diğer Halleri : Emancipate (v), emancipation (n)##
237
Escalate
v#Tırmanmak, artmak #Örnek Cümle : His financial problems escalated after he became unemployed. #Çevirisi : Mali sorunları işsiz kaldıktan sonra arttı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Increase, intensify #Zıt Anlamlılar : Decrease, diminish, allay #Diğer Halleri : Escalation (n)##
238
Bleak
adj#Karamsar, kötü #Örnek Cümle : The economic situation is very bleak. #Çevirisi : Ekonomik durum hiç içaçıcı değil. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hopeless, gloomy #Zıt Anlamlılar : Hopeful, optimistic, promising #Diğer Halleri : Bleakness (n)##
239
Sack
v#Kovmak, işten çıkartmak #Örnek Cümle : They sacked her for being late. #Çevirisi : Geç kaldığı için onu işten kovdular. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fire, dismiss #Zıt Anlamlılar : Recruit #Diğer Halleri : Sacked (adj)##
240
Foster
v#Teşvik etmek #Örnek Cümle : I'm trying to foster an interest in classical music in my children. #Çevirisi : Çocuklarımı klasik müzikle ilgilenmeleri için teşvik etmeye çalışıyorum. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Encourage, nurture #Zıt Anlamlılar : Discourage###
241
Plummet
v#(Hızlıca ve aniden) düşmek, azalmak #Örnek Cümle : House prices have plummeted in recent months. #Çevirisi : Ev fiyatları son aylarda hızlı düşüş gösterdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : decline, decrease, drop down, precipitate #Zıt Anlamlılar : ascend, go up, increase, rise, raise #Diğer Halleri : plummet (n)##
242
Substitution
n#Yerine başkasını koyma, ikame #Örnek Cümle : The substitutions we made didn't affect the shape of the team #Çevirisi : Yapmış olduğumuz değişiklikler takımı etkilemedi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exchange, change, replacement####
243
Necessity
n#Gereklilik #Örnek Cümle : Empathy is often considered a baseline necessity for prompting social change. #Çevirisi : Empatinin sosyal değişimi gereçekleştirmek için temel bir gereksinim olduğu#####
244
Immense
adj#Büyük, kocaman, muazzam #Örnek Cümle : There have been queens and female world leaders before, many with immense######
245
Sustainable
adj#Sürdürülebilir #Örnek Cümle : We need sustainable practices so as to protect our watersheds from pollution. #Çevirisi : Su havzalarını kirilikten korumak için sürdürülebilir uygulamalara ihtiyacımız var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Continuous, unceasing #Zıt Anlamlılar : Temporary###
246
Considerably
adv#Oldukça, önemli derecede #Örnek Cümle : The list of Republicans endorsing Donald Trump has grown considerably in recent weeks. #Çevirisi : Donald Trump’ı destekleyen Cumhuriyetçilerin sayısı son haftalarda ciddi oranda artış gösterdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Significantly, substantially, dramatically, enormously, remarkably #Zıt Anlamlılar : Insignificantly, unremarkably###
247
Pretend
v#İnandırmak, … izlemini/intibaını vermek #Örnek Cümle : He has actually spent his first two months restlessly, pretending everything is fine. #Çevirisi : Herşey iyi gidiyormuş gibi yaparak ilk iki ayını aslında huzursuz bir şekilde geçirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make believe, act, play####
248
Expenditure
n#Masraf, gider #Örnek Cümle : There was a 5 percent increase in total park expenditure per resident. #Çevirisi : Toplam park giderlerinde her sakin için %5’lik bir artış oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Expense, spending, outgoings #Zıt Anlamlılar : Savings, income, revenue###
249
Diversity
n#Çeşitlilik, farklılık #Örnek Cümle : Because of California's ethnic and cultural diversity, we cannot ignore these economic and social realities. #Çevirisi : Kaliforniya’nın etnik ve kültürel çeşitliliğinden dolayı, bu ekonomik ve sosyal#####
250
Prevent
v#Engellemek, önlemek #Örnek Cümle : Corruption is one of the most significant factors preventing law enforcement. #Çevirisi : Rüşvet/yolsuzluk kanunları uygulamayı engelleyen en önemli faktörlerden#####
251
Complementary
adj#Tamamlayıcı, bütünleyici #Örnek Cümle : This Coral Reef Airborne Laboratory can provide a very high-level, complementary type of data. #Çevirisi : Bu Mercan Kayaları Laboratuvarı yüksek seviyede tamamlayıcı bilgi sağlayabilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Integral, completing #Zıt Anlamlılar : Independent, unrelated###
252
Relatively
adv#Nispeten, oldukça #Örnek Cümle : In general, the side effects from vitamin D supplements are uncommon and######
253
Convey
v#Taşımak, aktarmak, iletmek #Örnek Cümle : Anyone who has survived combat knows that words are entirely incapable of######
254
Tendency
n#Eğilim #Örnek Cümle : As a society, we have a tendency to celebrate the people we love only once they are gone. #Çevirisi : Toplum olarak, ancak sevdiğimiz insanları kaybedince onları anma eğilimimiz#####
255
Entitle
v#Hak kazandırmak, yetki vermek, ünvan vermek #Örnek Cümle : EU citizens from non-UK countries are not entitled to vote, unless they are citizens of the Irish Republic, Cyprus or Malta. #Çevirisi : Birşeşik Krallık ülkeleri dışındaki Avrupa vatandaşları eğer İrlanda Cumhuriyeti,#####
256
Inconsistent
adj#Tutarsız #Örnek Cümle : All three witnesses acknowledged under cross-examination that they had lied to authorities and given inconsistent statements. #Çevirisi : Çapraz sorgudaki üç tanığın hepsi yetkililere yalan söylediklerini ve tutarsız ifadelerde bulunduklarını itiraf etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : irregular, uneven, unstable, unsteady #Zıt Anlamlılar : Definite, consistent###
257
Precisely
adv#Kesin olarak #Örnek Cümle : Research will continue to find out precisely how the color change occurs. #Çevirisi : Renk değişiminin tam olarak nasıl oluştuğunu bulmaya dair araştırma devam edecek. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : exactly, absolutely #Zıt Anlamlılar : questionably, imprecisely###
258
Weaken
v#Zayıflatmak, zayıf düşürmek #Örnek Cümle : The price of crude oil has risen over the last few days as the dollar has######
259
Postpone
v#Ertelemek, geciktirmek #Örnek Cümle : Last month the government bowed to domestic and foreign pressure and postponed elections due on June 5. #Çevirisi : Hükümet geçen ay iç ve dış baskılara boyun eğdi ve seçimleri 5 Hazirana erteledi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : delay, adjourn, postpone #Zıt Anlamlılar : Hasten, accelerate###
260
Access
n#Erişim, giriş #Örnek Cümle : The location was so remote that they had to use a satellite modem to connect to the internet and get access to the game. #Çevirisi : Lokasyon o kadar uzaktı ki internete bağlanıpğ oyuna girmek için bir modem#####
261
Adversely
adv#Ters, kötü şekilde #Örnek Cümle : High pollution levels will certainly affect our health adversely. #Çevirisi : Yüksek kirlilik seviyeleri sağlımızı kesinlikle olumsuz bir şekilde etkileyecek. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Negatively, abnormally #Zıt Anlamlılar : Positively###
262
Insight
n#Bir şeyin içyüzünü kavrama #Örnek Cümle : Sometimes test results offer useful insights into student ability, but sometimes they obscure the truth #Çevirisi : Test sonuçları bazen öğrencinin yeteneği için fayda sağlar, ancak bazen de gerçeği gizler. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Understanding, perception, comprehension #Zıt Anlamlılar : Ignorance###
263
Thoroughly
adv#Tamamen, bütünüyle #Örnek Cümle : The blood samples is thoroughly tested, and considered very low-risk. #Çevirisi : Kan örnekleri tüm detaylarıyla test edildi ve çok düşük risk taşıdığı sonucuna varıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Completely, totally #Zıt Anlamlılar : Partially, partly###
264
Extract
v#Sökmek, alıp çıkartmak #Örnek Cümle : In addition to life-saving skills, he had been taught how to stitch a wound, give an injection and even extract a tooth . #Çevirisi : Hayat kurtarma becerilerinin yanısıra, ona bir yaraya nasıl dikiş atacağı, nasıl#####
265
Abusively
adv#Kabaca, fesatlıkla #Örnek Cümle : Behavioral and mental health effects may occur if pepper spray is used abusively. #Çevirisi : Eğer biber gazı amacı dışında kullanılırsa, davranışsal ve zihinsel etkileri oluşabilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Offensively, in a rude manner #Zıt Anlamlılar : Kindly, gently###
266
Undergo
v#Geçirmek, maruz kalmak, -e uğramak #Örnek Cümle : On Tuesday, he underwent an operation to clear an artery and the doctors said the results were satisfactory. #Çevirisi : O, Salı günü bir ameliyat geçirdi ve doktorlar sonuçların tatmin edici olduğunu belirtti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Experience, live/go through, be subjected to####
267
Coincidentally
adv#Tesadüfen, şans eseri olarak, aynı anda olan #Örnek Cümle : Coincidentally, James and Curry are both from Akron, Ohio, born in the same hospital 2 months apart. #Çevirisi : Tasadüftür ki James ve Curry ikisi de Akron, Ohio’lu ve 2 ay arayla aynı hastanede doğmuşlar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : By chance, happening at the same time #Zıt Anlamlılar : On purpose, deliberately, intentionally, simultaneously###
268
Attainable
adj#Erişilebilir, ulaşılabilir #Örnek Cümle : His major championship record I think is certainly still attainable. #Çevirisi : Onun şampiyona rekoruna bence hala ulaşılabilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obtainable, reachable #Zıt Anlamlılar : Unreachable, unattainable###
269
Regulate
v#Düzenlemek #Örnek Cümle : A technician in a control tower can regulate each turbine with the touch of a button. #Çevirisi : Kontrol kulesindeki bir teknisyen sadece bir tuşla her bir türbini organize edebilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Adjust, set, fix, order, govern #Zıt Anlamlılar : Damage, violate###
270
Task
n#İş, görev #Örnek Cümle : Humans are far better at tasks like distinguishing one face or voice from another,######
271
Supplementary
adj#Ek, ilave, bütünleyici, tamamlayıcı #Örnek Cümle : Supplementary information is available in the online version. #Çevirisi : Ek bilgiler çevrimiçi versiyonda mevcut. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Additional, subsidiary####
272
Recklessly
adv#Dikkatsizce, ulu orta #Örnek Cümle : He initially refused to stop and continued driving recklessly until finally stopping. #Çevirisi : İlk başta durmayı reddetti ve sonunda durana kadar dikkatsizce arabayı#####
273
Investment
n#Yatırım #Örnek Cümle : Firms may understandably choose to defer or abandon investment plans. #Çevirisi : Firmalar yatırım planlarını ertelemeyi ya da planlardan vazgeçmeyi tercih edebilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Asset, purchasing####
274
Respectively
adv#Ardı ardına, sırasıyla #Örnek Cümle : Black and Latino high school students had about the same rate of absenteeism,######
275
Owe
v#Borçlu olmak #Örnek Cümle : I owe so much of my life, my confidence, my personality, to him. #Çevirisi : American Muslims, both generations-deep here and recent immigrants, owe#####
276
CONTRIBUTE TO
v#Katkıda bulunmak, -e sebep olmak#Örnek Cümle :Police said speed and inexperience contributed to the crash and that alcohol did not appear to play a role#Çevirisi :Polis hız ve acemiliğin kazaya sebep olduğunu, alkolün bir rolü olmadığını söyledi.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Aid, assist, provide, lead to#Zıt Anlamlılar :Obstruct, impede#Diğer Halleri :##
277
Component
n#Bileşen, unsur #Örnek Cümle : The more luxurious the car, the more interconnected its technological######
278
Domestic
adj#Yerli, iç, eve ait #Örnek Cümle : China launched its domestic high-speed rail service in 2007 and has the world’s######
279
Excessive
adj#Aşırı #Örnek Cümle : Excessive water from automatic irrigation systems may cause plants to rot. #Çevirisi : Otomatik sulama sistemlerinden gelecek aşırı su bitkilerin çürümesine sebep olabilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Immoderate, disproportionate #Zıt Anlamlılar : Economical, moderate###
280
Incorporate
v#İçermek, kapsamak, ihtiva etmek, -nın parçası haline getirmek, şirket kurmak #Örnek Cümle : He began to incorporate dance and mime into his plays. #Çevirisi : Dans ve takliti de oyunlarının bir parçası haline getirmeye başladı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Blend, integrate, cover #Zıt Anlamlılar : Exclude, disperse###
281
Reinstate
v#Tekrar yürürlüğe/işleme koymak, görevine iade etmek #Örnek Cümle : The education ministry has reinstated Arabic into the curriculum as the######