MODADİL1 Flashcards

1
Q

Trifling

A

Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trivial, unimportant, insignificant #Zıt Anlamlılar : Important, significant

adj#Önemsiz #Örnek Cümle : It was such a trifling sum of money to argue about!

#Çevirisi : Tartışılmayacak kadar önemsiz bir miktardı!

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

Abundant

A

adj#Bol, bereketli #Örnek Cümle : Cheap consumer goods are abundant in this region. #Çevirisi : Bu bölgede ucuz tüketici malları boldur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Plentiful, in large quantities, abounding, teeming #Zıt Anlamlılar : Scarce, insufficient, bare, impoverished #Diğer Halleri : Abundantly (adv), abundance (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

Consecutive

A

adj#Ard arda, birbirini takiben #Örnek Cümle : This is the fifth consecutive weekend that I’ve spent working. #Çevirisi : Bu, çalışarak geçirdiğim ardıardına beşinci haftasonu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Successive, sequential, subsequent #Zıt Anlamlılar : Discontinuous #Diğer Halleri : Consecutively (adv)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

Deception

A

n#Aldat(n)ma, hilekarlık, dolandırma. #Örnek Cümle : He was found guilty of obtaining money by deception. #Çevirisi : Dolandırıcılıkla para elde etmekten suçlu bulundu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deceiving, dishonesty, trickery #Zıt Anlamlılar : Honesty #Diğer Halleri : Deceive (v)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

Disperse

A

v#Dağıtmak, dağılmak #Örnek Cümle : Just after the rain came down the clouds started to disperse. #Çevirisi : Yağmur yağdıktan hemen sonra bulutlar dağılmaya başladı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scatter, dispel, diffuse #Zıt Anlamlılar : Gather, collect, concentrate #Diğer Halleri : Dispersal (n), dispersion (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

Exact

A

adj#Tam, kesin #Örnek Cümle : The exact time of the accident was 2.43 pm. #Çevirisi : Kaza tam olarak 2.43’de meydana geldi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Correct, precise, definite #Zıt Anlamlılar : Vague, ambigious, unclear #Diğer Halleri : Exactly (adv)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

Formidable

A

adj#Sert, sağlam, yenilmez, dayanıklı #Örnek Cümle : The Ottoman Empire was a formidable opponent for other empires. #Çevirisi : Osmanlı İmparatorluğu diğer imparatorluklar için zorlu bir rakipti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Challenging, difficult, invincible #Zıt Anlamlılar : Susceptible, vulnerable, fragile, sensitive #Diğer Halleri : Formidably (adv)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

Graceful

A

adj#Hoş, çekici, zarif, nazik #Örnek Cümle : The player showed graceful movements. #Çevirisi : Oyuncu etkileyici hareketler gösterdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Attractive, charming #Zıt Anlamlılar : Awkward, ugly###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

Grasp

A

v#Kapmak, algılamak, kavramak #Örnek Cümle : We must grasp every opportunity to strengthen economic ties with other countries. #Çevirisi : Diğer ülkelerle ekonomik bağları güçlendirmek için her fırsatı yakalamalıyız. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Snatch, grab, perceive #Zıt Anlamlılar : Loose, release #Diğer Halleri : Grasp (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

Humid

A

adj#Nemli #Örnek Cümle : New York is very hot and humid in the summer. #Çevirisi : New York yazları çok sıcak ve nemli olur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Damp, moist, wet #Zıt Anlamlılar : Dry #Diğer Halleri : Humidity (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

INDIFFERENT to

A

adj#İlgisiz, kayıtsız#Örnek Cümle : Why don’t you vote - how can you be so indifferent?#Çevirisi : Neden oy vermiyorsun? Nasıl bu kadar duyarsız olabilirsin?#Eş ya da Yakın Anlamlılar : Uninterested#Zıt Anlamlılar :Interested#Diğer Halleri :Indifference (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

Instill

A

v#Aşılamak, yüklemek #Örnek Cümle : It is part of a teacher’s job to instill confidence in his or her students. #Çevirisi : Öğrencilerine güven aşılamak öğretmenin işinin bir parçasıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fill, inspire #Zıt Anlamlılar : Extract, empty###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

Isolate

A

v#Soyutlamak, ayırmak, (hastayı) tecrit etmek #Örnek Cümle : He felt isolated when the others laughed altogether. #Çevirisi : Diğerleri hep beraber güldüklerinde o kendini soyutlanmış hissetti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Seperate, segregate #Zıt Anlamlılar : Unify #Diğer Halleri : Isolation (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

Spoil

A

v#Çürümek, bozulmak #Örnek Cümle : The dessert will spoil if you don’t keep it in the fridge. #Çevirisi : Tatlıyı buzdolabına koymazsan bozulur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decay, rotten #Diğer Halleri : Spoiled (adj)###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

Spontaneous

A

adj#Kendiliğinden olan, doğal #Örnek Cümle : His jokes seemed spontaneous, but were in fact carefully prepared beforehand. #Çevirisi : Nükteleri doğaçlama gibi görünüyordu ama aslında daha önceden özenle hazırlanmıştı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Natural #Zıt Anlamlılar : Artificial #Diğer Halleri : Spontaneously (adv), spontaneity (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

Substantial

A

adj#Büyük, önemli #Örnek Cümle : She inherited a substantial fortune from her grandmother. #Çevirisi : Ona, büyükannesinden önemli miktarda miras kaldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Considerable, extensive, significant #Zıt Anlamlılar : Minor, trivial #Diğer Halleri : Substantially (adv)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

Precipitate

A

v#Hızlandırmak, yağmak, çökmek #Örnek Cümle : An unexpected invasion would certainly precipitate a political crisis. #Çevirisi : Beklenmedik bir istila politik bir krizi kesinlikle hızlandırır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accelerate, hasten #Zıt Anlamlılar : Decelerate #Diğer Halleri : Precipitation (n)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

Quotation

A

n#Alıntılama, alıntı yapma, aktarma #Örnek Cümle : At the beginning of the book, there is a quotation from A.Lincoln. #Çevirisi : Kitabın başında Abraham Linkoln’den bir alıntı var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extract, excerpt, citation, saying #Diğer Halleri : Quote (v)###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

Realm

A

n#Alan, saha, krallık, ülke, memleket #Örnek Cümle : Her interests are in the realm of practical politics. #Çevirisi : Onun ilgi alanı güncel politika. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Area, region, field####

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

Legitimate

A

adj#Yasal, meşru #Örnek Cümle : The army must give power back to the legitimate government. #Çevirisi : Ordu, yetkiyi tekrar meşru hükümete vermeli. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Legal, lawful 7#Zıt Anlamlılar : illegal, illegitimate #Diğer Halleri : Legitimacy (n), legitimize (v), legitimately (adv)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

Relentlessly

A

adv#Amansızca, sürekli şekilde, dur durak bilmeden #Örnek Cümle : She has campaigned relentlessly for her husband’s release from prison. #Çevirisi : Eşinin hapishaneden çıkması için dur durak bilmeden çalıştı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Continuously, constantly #Zıt Anlamlılar : Temporarily #Diğer Halleri : Relentless (adj)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

Migration

A

n#Göç #Örnek Cümle : There was a mass migration of poverty-struck farmers into the cities. #Çevirisi : Fakirlikten etkilenen çiftçilerin şehire büyük göçü oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Immigration, movement #Zıt Anlamlılar : Remain, stay #Diğer Halleri : Migratory (n), migrant (n), migrate (v)##

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

Nullify

A

v#İptal etmek, geçersiz kılmak #Örnek Cümle : The state death penalty law was nullified in 1977. #Çevirisi : İdam cezası yasası 1977’de kaldırıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cancel, annul, invalidate, abolish #Zıt Anlamlılar : Enact, legislate###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

Obesity

A

n#Aşırı şişmanlık, obezite #Örnek Cümle : A diet that is high in fat can lead to obesity. #Çevirisi : Yağ oranı yüksek bir beslenme obeziteye yol açabilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fatness, plumpness #Diğer Halleri : Obese (n)###

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
Poison
n#Zehir #Örnek Cümle : Her drink has been laced with a deadly poison. #Çevirisi : İçeceğine öldürücü bir zehir katılmış. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Venom, toxin #Diğer Halleri : Poison (v), Poisonous (adj)###
26
SUSCEPTIBLE to
adj#Hassas, duyarlı, kolay mikrop kapabilen#Örnek Cümle :These plants are particularly susceptible to frost.#Çevirisi :Bu bitkiler donmaya karşı aşırı hassastır.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Sensitive, vulnerable, fragile#Zıt Anlamlılar :Indiffirent, formidable, strong#Diğer Halleri :Susceptibility (n)##
27
Specify
v#Belirlemek #Örnek Cümle : He said we should meet but didn't specify a time. #Çevirisi : Buluşmamız gerektiğini söyledi ama bir zaman belirtmedi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Identify, state, indicate #Diğer Halleri : Specification (n)###
28
Supplant
v#Yerini almak #Örnek Cümle : In most offices, the typewriter has now been supplanted by the computer. #Çevirisi : Birçok ofiste, daktilonun yerini artık bilgisayar aldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Take the place of sth. #Zıt Anlamlılar : Set off, leave###
29
Hostile
adj#Düşmanca, saldırgan, -e karşı #Örnek Cümle : I'm not hostile to the idea of such a change. #Çevirisi : Böyle bir değişiklik fikrine karşı değilim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unfriendly #Zıt Anlamlılar : Friendly #Diğer Halleri : Hostility (n)##
30
Dilate
v#Genişlemek #Örnek Cümle : The pupils of the eyes dilate as darkness increases. #Çevirisi : Göz bebekleri karanlık arttıkça büyür. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Expand, enlarge #Zıt Anlamlılar : Minimize, compress #Diğer Halleri : Dilation (n)##
31
Deal
n#Anlaşma, uzlaşma #Örnek Cümle : I'll make/do a deal with you - you wash the car and I'll let you use it tonight #Çevirisi : Seninle bir anlaşma yapacağım. Sen arabayı yıka ben de bu gece arabayı kullanmana izin vereyim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement #Zıt Anlamlılar : Disagreement #Diğer Halleri : Dealer (n)##
32
Decade
n#Diğer Halleri :contented (adj), contentedly (adv)#Örnek Cümle : He has been living here for a decade. #Çevirisi : Burada 10 yıldır çalışıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : A 10-year period####
33
Contempt
n#Aşağılama, küçük görme, karşı gelme #Örnek Cümle : At school she had complete contempt for all her teachers. #Çevirisi : Okulda tüm hocalarına karşı geliyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abhorance, disdain #Zıt Anlamlılar : Respect, admire #Diğer Halleri : Contemptible (adj)##
34
CONTENT with
adj#Hoşnut, memnun#Örnek Cümle :He seems fairly content with his life.#Çevirisi :Hayatından oldukça memnun görünüyor.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Satisfied, pleased, contended#Zıt Anlamlılar :Dissatisfied#Diğer Halleri :##
35
Punctual
adj#Dakik, tam vaktinde #Örnek Cümle : He's always punctual. #Çevirisi : O her zaman dakiktir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : On time, prompt #Zıt Anlamlılar : Belated #Diğer Halleri : Punctually (adv), punctuality (n)##
36
Adjourn
v#Ertelemek, ara vermek, erteleme #Örnek Cümle : The meeting was adjourned until Tuesday. #Çevirisi : Toplantı Salı’ya kadar ertelendi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Postpone, delay, defer, suspend #Zıt Anlamlılar : Complete, terminate #Diğer Halleri : Adjournment (n)##
37
Assign
v#Ayırmak, tahsis etmek, görev vermek #Örnek Cümle : UN troops were assigned the task of rebuilding the hospital. #Çevirisi : Birleşmiş milletler birliklerine hastaneyi yeniden inşa etme görevi verildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Allocate, allot, appoint #Diğer Halleri : Assignment (n)###
38
Track
v#Takip etmek #Örnek Cümle : The military use radar satellites to track targets through clouds and at night. #Çevirisi : Ordu, bulutların içinde ve geceleri hedefleri takip etmek için radar uydular kullanır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Follow, trace #Diğer Halleri : Track (n)###
39
Treasure
v#Değer vermek #Örnek Cümle : This pen that my grandfather gave me is one of my most treasured possessions. #Çevirisi : Dedemin verdiği bu kalem en değer verdiğim eşyalarımdan biridir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cherish, value, prize #Diğer Halleri : Treasure (n), treasury (n)###
40
Threat
n#Tehdit, korkutma, gözdağı, tehlike #Örnek Cümle : The threat of jail failed to deter him from petty crime. #Çevirisi : Hapis tehdidi onu ufak tefek suçlar işlemekten alıkoymadı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Menace #Diğer Halleri : Threatening (adj)###
41
Attach
v#Bağlamak, iliştirmek #Örnek Cümle : I attached a photo to my application form. #Çevirisi : Başvuru formuma bir fotoğraf ekledim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Connect, join, fasten, tie, bind #Zıt Anlamlılar : Detach #Diğer Halleri : Attachment (n)##
42
Attitude
n#Tavır, tutum #Örnek Cümle : It's very difficult to change people's attitudes. #Çevirisi : İnsanların tavırlarını değiştirmek çok zordur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Manner, stance, posture####
43
Apathy
n#İlgisizlik, umursamazlık #Örnek Cümle : There is widespread apathy among students. #Çevirisi : Öğrenciler arasında yaygın bir ilgisizlik var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unconcern, indifference, insensibility #Zıt Anlamlılar : Sensitiveness, passion, vehemence, emotion, interest #Diğer Halleri : Apathetic (adj)##
44
Annihilation
n#Yok olma, yıkılma, yok etme #Örnek Cümle : The annihilation of the city by the bomb will never be forgotten. #Çevirisi : Şehrin bombadan dolayı yok olması hiç unutulmayacak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extermination, eradication, destruction #Zıt Anlamlılar : Existence, being #Diğer Halleri : Annihilate (v)##
45
Consolidate
v#Güçlendirmek, sağlamlaştırmak #Örnek Cümle : She hoped that marriage would consolidate their relationship. #Çevirisi : Evliliğin, ilişkilerini kuvvetlendireceğini umuyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Strenghten, fortify #Zıt Anlamlılar : Weaken, dissect #Diğer Halleri : Consolidation (n)##
46
Coerce
v#Zorlamak #Örnek Cümle : He is thought to be coerced into making a confession about the crime. #Çevirisi : Cinayet konusunda itirafa zorlanıldığı düşünülüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force, compel #Diğer Halleri : Coercion (n), coercive (adj)###
47
COMPETE with/against
v#Yarışmak, mücadele içinde olmak#Örnek Cümle :Kangaroos compete with sheep for sparse supplies of food and water.#Çevirisi :Kangurular az miktardaki su ve yiyecek kaynakları için koyunlarla rekabet eder.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Race#Zıt Anlamlılar :Share, participate#Diğer Halleri :Competition (n), competitive (adj)##
48
Defect
n#Kusur, eksiklik #Örnek Cümle : There are so many defects in our education system. #Çevirisi : Eğitim sistemimizde birçok eksiklik var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fault, error #Zıt Anlamlılar : Perfection #Diğer Halleri : Defective (adj)##
49
Corresponding
adj#Denk, tekabül eden #Örnek Cümle : As the course becomes more difficult, there's usually a corresponding drop in attendance. #Çevirisi : Kurs zorlaştıkça devam konusunda da genellikle buna bağlı bir azalma olur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Equivalent, matching, parallel #Zıt Anlamlılar : Irrelevant #Diğer Halleri : Correspond (v), correspondence (n)##
50
Despise
v#Aşağılamak, küçümsemek #Örnek Cümle : She despised him for the way he treated her sister. #Çevirisi : Kızkardeşine yaptığı muameleden dolayı onu aşağıladı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Look down on, scorn, dislike, humiliate #Zıt Anlamlılar : Appraise, respect, regard, look up to #Diğer Halleri : Despicable (adj), despicably (adv)##
51
Expend
v#Harcamak, masraf yapmak #Örnek Cümle : Governments expend a lot of resources on war. #Çevirisi : Hükümetler savaşa çok kaynak harcıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Use up, exhaust #Zıt Anlamlılar : Conserve, preserve #Diğer Halleri : Expenditure (n)##
52
Entitle
v#Hak vermek, yetki vermek #Örnek Cümle : Being unemployed entitles you to free medical treatment. #Çevirisi : İşsiz olman sana ücretsiz tedavi imkanı veriyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Warrant, give right to #Zıt Anlamlılar : Disable, disqualify #Diğer Halleri : Entitled (adj)##
53
Erroneous
adj#Hatalı #Örnek Cümle : They had an erroneous belief, which misled them. #Çevirisi : Onları saptıran yanlış bir inanışları vardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Incorrect, wrong #Zıt Anlamlılar : Perfect #Diğer Halleri : Error (n), erroneously (adv)##
54
Illustrate
v#Örneklerle açıklamak #Örnek Cümle : The lecturer illustrated his point with a diagram on the blackboard. #Çevirisi : Öğretmen konuyu tahtada bir diyagramla açıkladı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Explain, clarify #Zıt Anlamlılar : Confuse, mystify #Diğer Halleri : illustration (n), illustrative (adj)##
55
Influx
n#Akın etme, akış #Örnek Cümle : Turkey is expecting an influx of several thousand refugees over the next few days. #Çevirisi : Türkiye birkaç gün içinde binlerce göçmenin akın etmesini bekliyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Flood, arrival####
56
Grumble
v#Şikayet etmek, sızlanmak #Örnek Cümle : She spent the evening grumbling to me about her job. #Çevirisi : Akşamı, işiyle ilgili şikayet ederek geçirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Complain #Zıt Anlamlılar : Show gratitude #Diğer Halleri : Grumble (n), grumbler (n)##
57
Profound
adj#Derin, büyük #Örnek Cümle : His mother's death when he was aged six had a very profound effect on him. #Çevirisi : Altı yaşındayken, annesinin ölümünün onun üzerinde çok derin bir etkisi oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deep #Diğer Halleri : Profoundly (adv)###
58
Obligation
n#Yükümlülük, zorunluluk #Örnek Cümle : If you have not signed a contract, you are under no obligation to pay them any money. #Çevirisi : Sözleşme imzalamadıysan, onlara para ödeme zorunluluğun yok. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compulsion, requirement #Diğer Halleri : Obligatory (adj)###
59
Momentum
n#Hız, ivme #Örnek Cümle : The spacecraft will fly round the Earth to gather momentum for its trip to Jupiter. #Çevirisi : Uzay mekiği Jüpiter’e olan yolculuğu için hız kazanmak amacıyla yeryüzünün#####
60
Menace
v#Tehdit etmek #Örnek Cümle : Hurricane Hugo menaced the US coast for a week. #Çevirisi : “Hugo” fırtınası bir hafta boyunca Amerika kıyılarını tehdit etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Threaten #Diğer Halleri : Menace (n), menacing (adj), menacingly (adv)###
61
Mature
adj#Olgun #Örnek Cümle : Mature male gorillas have silver-grey hairs on their backs. #Çevirisi : Yetişkin erkek gorillerin sırtlarında gümüş grisi tüyleri vardır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Developed, full-grown #Zıt Anlamlılar : Immature, young, juvenile #Diğer Halleri : Maturity (n), maturation (n)##
62
Negotiate
v#Görüşmek, pazarlık yapmak #Örnek Cümle : The government has refused to negotiate with the strikers. #Çevirisi : Hükümet grev yapanlarla görüşmeyi reddetti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Discuss, talk, bargain #Diğer Halleri : Negotiation (n)###
63
Pose
v#Yaratmak, oluşturmak #Örnek Cümle : Nuclear weapons pose a threat to everyone. #Çevirisi : Nükleer silahlar herkes için bir tehdit oluşturuyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Create####
64
Just
adj#Adil, haklı, yerinde, doğru #Örnek Cümle : The judge's sentence was perfectly just in the circumstances #Çevirisi : Hakimin kararı bu şartlar altında kesinlikle adildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fair #Zıt Anlamlılar : Unjust, unlawful #Diğer Halleri : Justice (n)##
65
Gorgeous
adj#Büyüleyici, harika #Örnek Cümle : The bride looked gorgeous. #Çevirisi : Gelin muhteşem görünüyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Impressive, splendid #Zıt Anlamlılar : Ugly #Diğer Halleri : Gorgeously (adv)##
66
Incredible
adj#İnanılmaz #Örnek Cümle : It seems incredible that no one foresaw the crisis. #Çevirisi : Krizi hiçkimsenin önceden farketmemesi inanılmaz gibi görünüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unbeliavable #Zıt Anlamlılar : Believable #Diğer Halleri : Incredibly (adv)##
67
Extremely
adv#Aşırı derecede, büyük ölçüde #Örnek Cümle : She's extremely beautiful. #Çevirisi : Aşırı derecede güzel. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enormously, tremendously #Zıt Anlamlılar : Tiny, little #Diğer Halleri : Extreme (adj)##
68
Exaggerate
v#Abartmak #Örnek Cümle : I'm not exaggerating - it is the worst meal I've ever eaten in my life. #Çevirisi : Abartmıyorum, hayatımda yediğim en kötü yemekti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Overstate #Zıt Anlamlılar : Understate, minimize #Diğer Halleri : Exaggeration (n)##
69
Exhaust
v#Yormak, tüketmek #Örnek Cümle : The long journey exhausted the children. #Çevirisi : Uzun seyahat çocukları yordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tire, use up, deplete #Zıt Anlamlılar : Refresh, invigorate #Diğer Halleri : Exhausted (adj), exhaustion (n)##
70
Discriminate
v#Ayırdetmek, ayrımcılık yapmak #Örnek Cümle : She felt she had been discriminated against because of her age. #Çevirisi : O, yaşından dolayı kendisine ayrımcılık yapıldığını hissetti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Differentiate, distinguish #Diğer Halleri : Discrimination (n), discriminatory (n)###
71
Dismiss
v#Kovmak, -den çıkarmak #Örnek Cümle : He has been dismissed from his job, which made him angry. #Çevirisi : İşinden kovuldu, ve bu da onu çok kızdırdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fire, sack #Zıt Anlamlılar : Employ, recruit #Diğer Halleri : Dismissal (n)##
72
Custody
n#Nezaret, velayet #Örnek Cümle : The mother got/received the custody of the child. #Çevirisi : Çocuğun velayetini annesi aldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Confinement, jail #Zıt Anlamlılar : Release #Diğer Halleri : Custodial (adj)##
73
Common
adj#Ortak, yaygın #Örnek Cümle : English has some features common to many languages. #Çevirisi : İngilizce’nin birçok dille ortak olan özellikleri vardır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shared #Zıt Anlamlılar : Private, distinctive, unusual #Diğer Halleri : Common (n)##
74
Commerce
n#Ticaret #Örnek Cümle : The world of commerce and industry is improving day by day. #Çevirisi : Ticaret ve sanayi dünyası günden güne gelişiyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trade, traffic, business, exchange #Diğer Halleri : Commercial (adj), commercialize (v), commercially (adv)###
75
Ambition
n#Hırs, istek, hedef, amaç #Örnek Cümle : He has already achieved his main ambition in life. #Çevirisi : Hayattaki asıl amacına (hedefine) çoktan ulaştı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Desire, aspiration, goal, objective, aim, target #Zıt Anlamlılar : Vain, futile (adj) #Diğer Halleri : Ambitious (adj)##
76
Absurd
adj#Saçma #Örnek Cümle : The belief that the earth is flat is absurd. #Çevirisi : Dünyanın düz olduğu inancı saçmadır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Highly unreasonable, illogical, ridiculous #Zıt Anlamlılar : Reasonable, logical, sensible, rational, plausible #Diğer Halleri : Absurdity (n), absurdness (n), absurdly (adv)##
77
Absorb
v#Emmek, içine çekmek. #Örnek Cümle : Plants absorb carbon dioxide. #Çevirisi : Bitkiler karbondioksidi emer. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Take in, suck up (liquid, knowledge), soak up, use up (time) #Zıt Anlamlılar : Send out, throw off, emit, disperse. #Diğer Halleri : Absorbable (adj), absorbing (adj)##
78
Apprehension
n#Endişe, korku #Örnek Cümle : It's normal to feel a little apprehension before starting a new job. #Çevirisi : Yeni bir işe başlamadan önce biraz endişe duymak normaldir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Anxiety, fear, dread, concern #Zıt Anlamlılar : Confidence, braveness #Diğer Halleri : Apprehensive (adj)##
79
Assure
v#Garanti vermek, temin etmek #Örnek Cümle : The mechanic assured him that the car would be ready the next day. #Çevirisi : Tamirci arabanın ertesi gün hazır olacağına dair garanti verdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ensure, guarantee, warrant, promise #Zıt Anlamlılar : To raise doubt #Diğer Halleri : Assurance (n)##
80
Shortage
n#Kıtlık, eksiklik #Örnek Cümle : There's a shortage of food and shelter in the refugee camps. #Çevirisi : Göçmen kamplarında barınak ve yiyecek eksikliği var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lack, scarcity #Zıt Anlamlılar : Plenty, abundance #Diğer Halleri : Short (adj), shortness (n)##
81
Tempt
v#Cezbetmek, baştan çıkarmak #Örnek Cümle : The offer of a free car stereo tempted her into buying a new car. #Çevirisi : Bedava araba teybi fırsatı onu yeni bir araba almaya itti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Allure, appeal #Zıt Anlamlılar : Repel, dissuade #Diğer Halleri : Tempting (adj)##
82
Ultimate
adj#Son, nihai #Örnek Cümle : Infidelity is the ultimate betrayal. #Çevirisi : Sadakatsizlik en son ihanettir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Eventual, final #Zıt Anlamlılar : First, initial #Diğer Halleri : Ultimately (adv), ultimate (n)##
83
Ascend
v#Yükselmek, çıkmak #Örnek Cümle : The divers have begun to ascend to the surface of the water. #Çevirisi : Dalgıçlar suyun yüzeyine çıkmaya başladılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Go up, climb, rise, mount #Zıt Anlamlılar : Descend, fall, sink #Diğer Halleri : Ascent (n)##
84
Assault
n#Saldırı #Örnek Cümle : We were all saddened by the assault on a police officer. #Çevirisi : Polis memuruna yapılan saldırı hepimizi üzdü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Attack, invasion, charge, agression #Zıt Anlamlılar : Resistance, defence #Diğer Halleri : Assault (v)##
85
Compulsory
adj#Zorunlu #Örnek Cümle : In East Germany learning Russian was compulsory. #Çevirisi : Doğu Almanya’da Rusça öğrenmek zorunluydu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obligatory, mandatory, must #Zıt Anlamlılar : Optional, voluntary #Diğer Halleri : Compelsive (adj), compulsorily (adv), compulsoriness (n)##
86
Discern
v#Fark etmek, algılamak, ayırt etmek #Örnek Cümle : I could just discern something in the darkness. #Çevirisi : Daha az önce karanlıkta bir şey farkettim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perceive, notice, see #Zıt Anlamlılar : Neglect, miss, overlook #Diğer Halleri : Discernible (adj), discernibly (adv)##
87
DEVOID of
adj#Yoksun#Örnek Cümle :Their apartment is devoid of all comforts.#Çevirisi :Onların dairesi her türlü konfordan yoksun.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Lacking#Zıt Anlamlılar :Full, supplied, provided#Diğer Halleri :##
88
Evacuate
v#Boşaltmak, tahliye etmek #Örnek Cümle : The police evacuated the village shortly before the explosion. #Çevirisi : Polis, patlamadan hemen önce köyü boşalttı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Empty #Zıt Anlamlılar : Seize, occupy, fill #Diğer Halleri : Evacuation (n)##
89
Implicate
v#İlişkilendirmek, bağlantı kurmak #Örnek Cümle : Have they any evidence to implicate him in the robbery? #Çevirisi : Soygunla bağlantısını kurmak için kanıtları var mı? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Connect, associate #Zıt Anlamlılar : Disconnect #Diğer Halleri : Implication (n)##
90
HAPPEN TO
v#Tesadüfen ...mek, şans eseri karşılaşmak#Örnek Cümle :I happened to him when I was shopping.#Çevirisi :Alışveriş yaparken onunla karşılaştım.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Do sth by chance#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
91
Gauge
v#Ölçmek, tahmin etmek #Örnek Cümle : You can use a thermometer to gauge the temperature. #Çevirisi : Sıcaklığı ölçmek için termometre kullanabilirsiniz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Measure, estimate, evaluate #Diğer Halleri : Gauge (n)###
92
Surveillance
n#Gözetim, yakın takip #Örnek Cümle : Banks are now installing surveillance cameras. #Çevirisi : Bankalar şimdi yakın takip kameraları taktırıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Close observation, scrutiny####
93
Sparse
adj#Seyrek, az #Örnek Cümle : Information coming out of the disaster area is sparse. #Çevirisi : Felaket bölgesinden gelen bilgi çok az. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Thin, bare, meager #Zıt Anlamlılar : Dense, thick #Diğer Halleri : Sparsely (adv), sparseness (n)##
94
Superficial
adj#Yüzeysel, üstünkörü #Örnek Cümle : I only have a superficial knowledge of French. #Çevirisi : Üstünkörü bir Fransızca bilgim var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Surface, shallow #Zıt Anlamlılar : Deep, profound, detailed #Diğer Halleri : Superficially (adv)##
95
Pledge
n#Söz, vaat, işaret, teminat, rehin, bağışlanacağına söz verilmiş para #Örnek Cümle : Thousands of people made pledges to the “Children in Need charity campaign”. #Çevirisi : Binlerce insan “ihtiyacı olan çocuklara hayır kampanyasına” yardım sözü verdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Promise #Diğer Halleri : Pledge (v)###
96
Notorious
adj#Adı çıkmış, dile düşmüş, kötülüğüyle ünlenmiş #Örnek Cümle : The company is notorious for paying its bills late. #Çevirisi : Şirket faturalarını geç ödemesiyle biliniyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Infamous, disreputable #Zıt Anlamlılar : Famous, well-known, reknown, eminent #Diğer Halleri : Notoriously (adv)##
97
Onslaught
n#Saldırı #Örnek Cümle : Scotland's onslaught on Wales in the second half of the match earned them a 4-1 victory. #Çevirisi : İskoçya’nın maçın ikinci yarısında Galler’e karşı atakları onlara 4-1’lik bir zafer#####
98
Permanent
adj#Sürekli, devam eden #Örnek Cümle : She is looking for a permanent place to stay. #Çevirisi : Sürekli kalabileceği bir yer arıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perpetual, continuous #Zıt Anlamlılar : Temporary #Diğer Halleri : Permanence (n)##
99
Relative
adj#Göreceli, izafi, bağıl #Örnek Cümle : The amount of petrol a car uses is relative to its speed. #Çevirisi : Bir arabanın tüketeceği yakıt miktarı hızına bağlıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Comparative #Zıt Anlamlılar : Absolute, definite #Diğer Halleri : Relatively (adv)##
100
Render
101
Reputation
n#Ün, şöhret #Örnek Cümle : The company has a worldwide reputation for quality. #Çevirisi : Şirketin kalite anlamında dünya çapında bir ünü var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fame, prominence, eminence #Diğer Halleri : Reputable (adj)###
102
Reconciliation
n#Anlaşma, uzlaşma #Örnek Cümle : It took hours of negotiations to bring about a reconciliation between the two sides. #Çevirisi : İki taraf arasında bir uzlaşmaya varmak için yapılan görüşmeler saatler aldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement, settlement #Zıt Anlamlılar : Disagreement #Diğer Halleri : Reconcile (v), reconciled (adj)##
103
Prevail
v#Hakim olmak, hüküm sürmek, yaygın olmak #Örnek Cümle : I am sure that common sense will prevail in the end. #Çevirisi : Eminim sonunda sağduyu hakim olacak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abound, exist thoroughly #Diğer Halleri : Prevalence (n), prevailing (adj)###
104
Probe
n#Araştırma, insansız uzay roketi #Örnek Cümle : An FBI probe into corruption has been started. #Çevirisi : Yolsuzlukla ilgili bir FBI soruşturması başlatıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exploration, investigation, inquiry #Diğer Halleri : Probation (n), probe (v)###
105
Keen
adj#Çok hevesli, gözü açık #Örnek Cümle : They were very keen to start work as soon as possible. #Çevirisi : En kısa zamanda işe başlamak için çok isteklilerdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Eager, willing #Zıt Anlamlılar : Unwilling #Diğer Halleri : Keenness (n)##
106
Forgery
n#Sahte, sahtekarlık #Örnek Cümle : He increased his income by forgery. #Çevirisi : Sahtekarlık yaparak gelirini artırdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Counterfeiting, being fake #Zıt Anlamlılar : Honesty #Diğer Halleri : Forge (v), forger (n)##
107
Grateful
adj#Minnettar #Örnek Cümle : If you could get that report finished by Thursday I'd be very grateful. #Çevirisi : Perşembe’ye kadar o raporu bitirebilirsen, sana çok minnettar kalırım. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Thankful, appreciative #Zıt Anlamlılar : Ungrateful #Diğer Halleri : Gratefully (adv)##
108
Imperative
adj#Acil #Örnek Cümle : It's imperative to act now before the problem gets really serious. #Çevirisi : Sorun daha da ciddi hale gelmeden acilen harekete geçmek gerek. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Urgent #Zıt Anlamlılar : Trivial, insignificant #Diğer Halleri : Imperative (n)##
109
Erudite
adj#Bilgili, detaylı, iyi #Örnek Cümle : He's the author of an erudite book on Scottish history. #Çevirisi : O, İskoçya tarihi üzerine yazılmış iyi bir kitabın yazarı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Knowlegable, learned #Zıt Anlamlılar : illiterate, ignorant #Diğer Halleri : Erudition (n)##
110
Equip
v#Donatmak #Örnek Cümle : It's going to cost $4 million to equip the hospital. #Çevirisi : Hastaneyi donatmak 4 milyon dolara mal olacak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : furnish, supply####
111
Dominate
v#Baskın olmak, hakim olmak #Örnek Cümle : He refuses to let others speak and dominates every meeting. #Çevirisi : Diğerlerinin konuşmasına izin vermez ve her toplantıya hakim olur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Manage, rule smb/sth. #Zıt Anlamlılar : Be inferior #Diğer Halleri : Dominating (adj), domination (n)##
112
Comprehend
v#Anlamak #Örnek Cümle : I just cannot comprehend your attitude. #Çevirisi : Tavrını anlayamıyorum. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Understand, apprehend, grasp #Zıt Anlamlılar : Misunderstand #Diğer Halleri : Comprehension (n), comprehensible (adj)##
113
Considerate
adj#Düşünceli, ince ruhlu #Örnek Cümle : It wasn't very considerate of you to drink all the milk. #Çevirisi : Sütün hepsini içmen düşünceli bir davranış değildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Thoughtful #Zıt Anlamlılar : Indifferent #Diğer Halleri : Consideration (n), consider (v)##
114
Arrogant
adj#Kendini beğenmiş, kibirli, küstah #Örnek Cümle : She is both very arrogant and very rude. #Çevirisi : Hem çok küstah hem de çok kaba. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Conceited, self-admiring, egoistic #Zıt Anlamlılar : Humble, modest #Diğer Halleri : Arrogance (n)##
115
Advocate
v#Savunmak, destek olmak. #Örnek Cümle : Mr.Williams is a conservative who advocates fewer government control on business. #Çevirisi : Mr.Williams hükümetin iş üzerinde daha az kontrolü olması gerektiğini savunan#####
116
Viable
adj#Olası, yapılabilir #Örnek Cümle : I am afraid your plan is not commercially viable. #Çevirisi : Korkarım, planınız ticari olarak uygulanabilir değil. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Feasible, possible #Zıt Anlamlılar : Impossible #Diğer Halleri : Viability (n), viably (adv)##
117
Volatility
n#İstikrarsızlık, değişkenlik #Örnek Cümle : The volatility of food and fuel prices is hardly surprising in a war situation. #Çevirisi : Yiyecek ve petrol fiyatlarının savaş durumunda istikrarsız oluşu hiç de şaşırtıcı#####
118
Volunteer
v#Gönüllü olmak #Örnek Cümle : During the emergency many staff volunteered to work weekends. #Çevirisi : Acil durum boyunca birçok personel hafta sonları da çalışmaya gönüllü oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enter/start sth. willingly #Zıt Anlamlılar : Compel, force #Diğer Halleri : Voluntarily (adv), volunteer (adj)##
119
Sluggish
adj#Ağır işleyen, yavaş seyreden #Örnek Cümle : Something is wrong with the car - the engine feels a bit sluggish. #Çevirisi : Arabada ters giden bir şey var. Motor biraz yavaş çalışıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Slow-moving #Zıt Anlamlılar : Fast-moving, quick #Diğer Halleri : Sluggishly (adv), sluggishness (n)##
120
Solidarity
n#Dayanışma #Örnek Cümle : The lecturers joined the protest march to show solidarity with their students. #Çevirisi : Öğretmenler, öğrencilerle dayanışma içinde olduklarını göstermek için protesto#####
121
Adjust
v#Ayarlamak, düzenlemek, kurmak, tamir etmek #Örnek Cümle 1 : If the chair is too high, you can adjust it to suit you. #Çevirisi : Eğer sandalye çok yüksekse kendine göre ayarlayabilirsin. #Örnek Cümle 2 : As a teacher you have to adjust your methods to suit the needs of slower learners. #Çevirisi : Bir öğretmen olarak metodlarını daha yavaş öğrenen öğrencilerin ihtiyaçlarına göre düzenlemelisin. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Set, regulate, mend, repair, fix, arrange, adapt #Zıt Anlamlılar : Disturb, confuse, break down #Diğer Halleri : Adjustment (n), adjustable (adj), adjustment (n)
122
Contain
v#İçermek, kontrol altına almak #Örnek Cümle : I've lost a file containing a lot of important documents. #Çevirisi : Çok önemli belgeleri içeren bir dosyayı kaybettim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Consist of, include, control #Zıt Anlamlılar : Exclude #Diğer Halleri : Container (n), containerize (v)##
123
Daring
adj#Cesaretli, cüretkar #Örnek Cümle : Emergency crews quickly planned a daring rescue to get the people out of the######
124
Curtail
v#Azaltmak, kısaltmak #Örnek Cümle : The last government severely curtailed trade union rights. #Çevirisi : Son hükümet sendika haklarını ciddi şekilde azalttı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reduce, decrease, abate, lessen #Zıt Anlamlılar : Increase, enhance #Diğer Halleri : Curtailment (n)##
125
Credible
adj#İnanılabilir, inanılır #Örnek Cümle : They haven't produced any credible evidence for convicting him. #Çevirisi : Onu tutuklamak için inanılır bir kanıt bulamadılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Believable #Zıt Anlamlılar : Unbeliavable, incredible, unlikely #Diğer Halleri : Credibly (adv)##
126
Dispute
v#Tartışmak #Örnek Cümle : The reasons of her death have been hotly disputed. #Çevirisi : Onun ölüm nedenleri çok fazla tartışıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Debate, argue #Diğer Halleri : Disputed (adj), disputable (adj)###
127
Discreet
adj#Ayrı, belirgin, akıllı, gizli #Örnek Cümle : The family made discreet enquiries about his background. #Çevirisi : Aile onun geçmişi hakkında gizli araştırmalar yaptı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Wise, discerning, considerate #Zıt Anlamlılar : Careless, reckless, foolish #Diğer Halleri : Discretion (n)##
128
Dismay
n#Korku, cesaretin kırılması, üzüntü, endişe #Örnek Cümle : The supporters watched in/with dismay as their team lost 5-0. #Çevirisi : Taraftarlar takımlarının 5-0 yenilgisini üzüntüyle izlediler. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Discouragement, wonder, disappointment #Zıt Anlamlılar : Encouragement #Diğer Halleri : Dismay (n)##
129
Impede
v#Engel olmak #Örnek Cümle : Although he's shy, it certainly hasn't impeded his career in any way. #Çevirisi : Çekingen olmasına rağmen, bu durum kariyerini hiçbir şekilde engellemedi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prevent, hinder, hamper #Zıt Anlamlılar : Help, encourage, facilitate #Diğer Halleri : Impediment (n), impedimenta (n)##
130
ILLEGIBLE
adj#Okunaksız#Örnek Cümle :His writing is almost illegible.#Çevirisi :Yazısı neredeyse hiç okunmuyor.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Cannot be read#Zıt Anlamlılar :Legible#Diğer Halleri :illegibly (adv)##
131
Inherent
adj#Doğal, doğuştan gelen #Örnek Cümle : I have an inherent distrust of lawyers. #Çevirisi : Avukatlara karşı doğuştan gelen bir güvensizliğim var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inborn #Zıt Anlamlılar : Incidental #Diğer Halleri : Inherently (adv)##
132
Inhibit
v#Engel olmak #Örnek Cümle : This drug inhibits the growth of tumours. #Çevirisi : Bu ilaç tümörlerin büyümesine engel oluyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prevent, hamper #Zıt Anlamlılar : Help, pave the way #Diğer Halleri : Inhibited (adj), inhibition (n)##
133
Forecast
v#Tahmin etmek, beklemek #Örnek Cümle : Snow has been forecast for tonight. #Çevirisi : Bu gece kar yağışı bekleniyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Predict, foresee #Diğer Halleri : Forecast (n)###
134
Foresee
v#Öngörmek, tahmin etmek #Örnek Cümle : I don't foresee any difficulties so long as we keep within budget. #Çevirisi : Bütçeye göre hareket ettiğimiz sürece herhangi bir zorluk yaşayacağımızı#####
135
Justify
v#Haklı çıkarmak, doğrulamak, suçsuzluğunu ortaya çıkarmak #Örnek Cümle : It was the only thing that I could do - I don't have to justify myself to anyone. #Çevirisi : Yapabileceğim tek şey buydu. Kendimi kimseye haklı göstermek zorunda değilim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vindicate, acquit #Zıt Anlamlılar : Condemn #Diğer Halleri : Justification (n)##
136
PROS AND CONS
n#Artılar ve eksiler#Örnek Cümle :We're just weighing up the pros and cons of moving to a bigger house.#Çevirisi :Daha büyük bir eve taşınmanın artı ve eksilerini değerlendiriyoruz.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Advantages and disadvantages#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
137
Potent
adj#Güçlü #Örnek Cümle : The Berlin Wall was a potent symbol of the Cold War. #Çevirisi : Berlin Duvarı Soğuk Savaş’ın güçlü bir sembolüydü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Effective, powerful #Zıt Anlamlılar : Ineffective, weak #Diğer Halleri : Potency (n), potently (adv)##
138
Manifest
v#Göstermek #Örnek Cümle : The workers manifested their dissatisfaction in a series of strikes. #Çevirisi : İşçiler birçok grev yaparak memnuniyetsizliklerini gösterdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Show, exhibit #Zıt Anlamlılar : Hide, conceal #Diğer Halleri : Manifestation (n), manifest (adj), manifestly (adv)##
139
Massacre
n#Katliam, toplu kıyım #Örnek Cümle : He ordered the massacre of 2,000 women and children. #Çevirisi : O, 2000 kadın ve çocuğun katlini emretti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Genocide, slaughter #Diğer Halleri : Massacre (v)###
140
Mend
v#Tamir etmek, onarmak #Örnek Cümle : The plumber came to mend the burst pipe. #Çevirisi : Musluk tamircisi patlak boruyu tamir etmek için geldi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Repair, fix #Zıt Anlamlılar : Damage, harm #Diğer Halleri : Mend (n), mending (n)##
141
Modify
v#Değiştirmek #Örnek Cümle : The proposals were not reasonable and were only accepted in a modified form. #Çevirisi : Öneriler mantıklı değildi ve ancak değiştirilerek kabul edildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Change, alter, shift, vary #Diğer Halleri : Modification (n)###
142
Mitigate
v#Azaltmak #Örnek Cümle : It isn’t certain how to mitigate the effects of tourism on the island. #Çevirisi : Turizmin ada üzerindeki etkilerinin nasıl azaltılacağı belli değil. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lessen, ease #Zıt Anlamlılar : Aggravate #Diğer Halleri : Mitigating (adj), mitigation (n)##
143
Obstinate
adj#İnatçı #Örnek Cümle : He can be very obstinate at times. #Çevirisi : Bazen çok inatçı olabiliyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stubborn #Zıt Anlamlılar : Compliant #Diğer Halleri : Obstinacy (n)##
144
Intrinsic
adj#Asıl, esas, kendine özgü, içten gelen #Örnek Cümle : Maths is an intrinsic part of the school curriculum. #Çevirisi : Matematik okul müfredatının temel bir parçasıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inherent, inborn, basic #Zıt Anlamlılar : Extrinsic #Diğer Halleri : Intrinsically (adv)##
145
Fatal
adj#Ölümcül #Örnek Cümle : This illness is fatal in almost all cases. #Çevirisi : Bu hastalık hemen her vakada ölümcüldür. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Mortal, deadly, lethal #Zıt Anlamlılar : Teeming with life #Diğer Halleri : Fatality (n)##
146
Hasty
adj#Acele, hızlı #Örnek Cümle : He warned against making hasty decisions. #Çevirisi : Acele kararlar vermeye karşı uyardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hurried, speedy #Zıt Anlamlılar : Slow, deliberate #Diğer Halleri : Hastily (adv), hasten (v)##
147
Impact
n#Etki, çarpma #Örnek Cümle : The impact of the crash reduced the car to a third of its original length. #Çevirisi : Çarpmanın etkisi arabayı orjinal uzunluğunun üçte birine küçülttü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Effect, influence #Diğer Halleri : Impact (v), impacted (adj)###
148
Inadequate
adj#Yetersiz #Örnek Cümle : This work is extremely inadequate - you'll have to do it again. #Çevirisi : Bu çalışma çok yetersiz. Tekrar yapmak zorunda kalacaksın. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Insufficient, deficient, not enough #Zıt Anlamlılar : Adequate, enough #Diğer Halleri : Inadequately (adv), inadequacy (n)##
149
Diffuse
v#Yaymak #Örnek Cümle : Oxygen diffuses from the lungs into the bloodstream. #Çevirisi : Oksijen ciğerlerden kana karışır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scatter, spread #Zıt Anlamlılar : Assemble, draw #Diğer Halleri : Diffusion (n), diffuse (adj)##
150
Dwarf
n#Cüce #Örnek Cümle : Snow White and the Seven Dwarves is known to everybody. #Çevirisi : Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler herkesçe bilinir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Very short person #Zıt Anlamlılar : Tall #Diğer Halleri : Dwarf (v)##
151
Entrepreneur
n#Girişimci, yatırımcı #Örnek Cümle : He was one of the entrepreneurs of the eighties and made lots of money. #Çevirisi : Seksenli yılların girişimcilerinden biriydi ve çok para kazandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Capitalist, industrialist, investor #Diğer Halleri : Entrepreneurial (adj)###
152
Convert
v#Dönüştürmek, değiştirmek #Örnek Cümle : He converted to Catholicism when he got married. #Çevirisi : Evlenince Katolik oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Turn into, alter, change, transform #Zıt Anlamlılar : Keep stable #Diğer Halleri : Convert (n), conversion (n)##
153
DEDUCE from
v#Çıkarım yapmak, sonucuna varmak#Örnek Cümle :The police have deduced that he must have left his apartment yesterday evening.#Çevirisi :Polisler onun dün akşam evden çıkmış olduğu sonucuna vardı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Infer from#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :Deduction (n)##
154
Deliberately
adv#Kasıtlı, bilerek #Örnek Cümle : I'm sure he says these things deliberately to annoy me. #Çevirisi : Eminim bunları beni kızdırmak için kasıtlı olarak söylüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Intentionally, on purpose #Zıt Anlamlılar : Accidentally, by chance, by accident #Diğer Halleri : Deliberate (adj), deliberation (n)##
155
Accuse
v#Suçlamak #Örnek Cümle : Are you accusing me of lying? #Çevirisi : Beni yalan söylemekle mi suçluyorsun? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Blame, charge, indict, reproach #Zıt Anlamlılar : Discharge, defend, release #Diğer Halleri : Accused (adj), accuser (n), accusation (n)##
156
ACCUSTOMED to
v#Alışkın olmak, alıştırmak#Örnek Cümle :The army accustomed him to discipline.#Çevirisi :Askerlik onu disipline alıştırdı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Be used to, be addicted to#Zıt Anlamlılar :Be unfamiliar to, feel strange, odd#Diğer Halleri :Accustom (v)##
157
Arbitrary
adj#Rasgele, keyfi, otoriter #Örnek Cümle : What guided your decision or was it arbitrary? #Çevirisi : Senin kararını ne yönlendirdi, ya da kararın keyfi miydi? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Random, chance, dictatorial #Diğer Halleri : Arbitrate (v), arbitration (n)###
158
ARISE from
v#den doğmak, kaynaklanmak#Örnek Cümle :Are there any matters arising from the last meeting?#Çevirisi :Son toplantıdan ortaya çıkan herhangi bir problem var mı?#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Originate from, proceed, spring, result from, emerge from#Zıt Anlamlılar :lead to, give rise to, result in#Diğer Halleri :##
159
Beat
v#Yenmek, bozguna uğratmak, vurmak #Örnek Cümle : They saw him beating his dog with a stick. #Çevirisi : Onu köpeğine sopayla vururken gördüler. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Defeat, strike, hit #Zıt Anlamlılar : Lose #Diğer Halleri : Beaten (adj), beater (n), beating (n)##
160
Case
n#Durum, vaka #Örnek Cümle : I wouldn't normally agree but it will be an exception in this case. #Çevirisi : Normalde kabul etmezdim ama bu durumda bir istisna olacak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Condition, situation####
161
Ban
v#Yasaklamak, müsade etmemek #Örnek Cümle : The film was banned in several countries. #Çevirisi : Film birçok ülkede yasaklandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prohibit, forbid #Zıt Anlamlılar : Let, allow #Diğer Halleri : Ban (n)##
162
Pursue
v#Takip etmek, izlemek #Örnek Cümle : The car was pursued by helicopters. #Çevirisi : Araba helikopterler tarafından takip edildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Follow, chase, succeed #Diğer Halleri : Pursuer (n), pursuit (n)###
163
AFFILIATE with
v#Bağlamak, ilişkilendirmek, ilişki içinde olmak#Örnek Cümle :The school is affiliated with a national association.#Çevirisi :Okul ulusal bir kuruluş ile bağlantılı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Associate, connect, incorporate#Zıt Anlamlılar :Seperate, dissociate#Diğer Halleri :Affiliation (n), affinity (n)##
164
Affluent
adj#Zengin, gelişmiş #Örnek Cümle : Affluent nations always have the power. #Çevirisi : Zengin ülkeler her zaman güç sahibidir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rich, wealthy, prosperous, well-off #Zıt Anlamlılar : Poor, unwealthy #Diğer Halleri : Affluence (n)##
165
Convene
v#Toplanmak #Örnek Cümle : The council will be convening on the morning of the 25th. #Çevirisi : Konsey ayın 25’i sabahı toplanacak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Meet, assemble #Zıt Anlamlılar : Dismiss #Diğer Halleri : Convention (n)##
166
DAMAGE
v#Zarar, ziyan görmek#Örnek Cümle :Many buildings were badly damaged during the war.#Çevirisi :Savaş esnasında birçok bina ciddi hasar gördü.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Harm, injury#Zıt Anlamlılar :Benefit#Diğer Halleri :Damages (tazminat) (n)##
167
COINCIDE with
v#Tesadüfen kesişmek, uyuşmak#Örnek Cümle :Our views coincide on a range of subjects.#Çevirisi :Birçok konuda fikirlerimiz uyuşuyor.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Match, correspond, agree#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :Coincidence (n)##
168
Enormous
adj#Büyük, devasa #Örnek Cümle : He earns an enormous salary. #Çevirisi : O çok iyi maaş alıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tremendous, vast #Zıt Anlamlılar : Tiny, small #Diğer Halleri : Enormously (adv), enormousness (n)##
169
Dissolve
v#Eritmek #Örnek Cümle : Nitric acid will dissolve most animal tissue. #Çevirisi : Nitrik asit hayvan dokularının çoğunu eritir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Melt, thaw #Zıt Anlamlılar : Solidify###
170
Hurricane
n#Kasırga #Örnek Cümle : The state of Florida was hit by a hurricane that did serious damage. #Çevirisi : Florida eyaletinde ciddi zararlara yol açan bir kasırga meydana geldi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Storm####
171
Hinder
v#Engellemek #Örnek Cümle : Strong winds have hindered firefighters in their efforts to put out the fire. #Çevirisi : Şiddetli rüzgarlar itfaiyecilerin yangını söndürme çabalarını engelledi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hamper, prevent, impede, obstruct #Zıt Anlamlılar : Facilitate #Diğer Halleri : Hindrance (n)##
172
Horizontal
adj#Yatay #Örnek Cümle : Keep the patient horizontal with the feet slightly raised. #Çevirisi : Hastayı ayakları biraz yukarıya gelecek şekilde yatay olarak tutun. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Parallel, flat #Zıt Anlamlılar : Vertical #Diğer Halleri : Horizontally (adv)##
173
Instinct
n#İçgüdü #Örnek Cümle : It is their instinct that tells the birds when to begin their migration. #Çevirisi : Kuşlara ne zaman göç edeceklerini söyleyen içgüdüleridir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Natural feeling, impulse #Zıt Anlamlılar : Reason #Diğer Halleri : instinctive (adj)##
174
Indefinitely
adv#Süresiz olarak, sonsuza dek #Örnek Cümle : We cannot wait indefinitely. You had better hurry up. #Çevirisi : Sonsuza dek bekleyemeyiz. Acele etsenız iyi olur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Forever####
175
Guilt
n#Suç #Örnek Cümle : Both suspects admitted their guilt to the police. #Çevirisi : Her iki şüpheli de suçlarını polise itiraf etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Crime, offence #Zıt Anlamlılar : Innocence #Diğer Halleri : Guilty (adj)##
176
Quantity
n#Nicelik, miktar #Örnek Cümle : We consumed vast quantity of food and drink that night. #Çevirisi : O gece bol miktarda yiyecek ve içecek tükettik. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Amount, greatness, bulk, extent, size #Diğer Halleri : Quantitative (adj), quantitatively (adv).###
177
Paradise
n#Cennet #Örnek Cümle : They believe they'll go to paradise after they die. #Çevirisi : Öldükten sonra cennete gideceklerine inanıyorlar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Heaven #Zıt Anlamlılar : Hell###
178
Mandatory
adj#Zorunlu #Örnek Cümle : Athletes must undergo a mandatory drugs test before competing in the championship. #Çevirisi : Sporcular şampiyonada yarışmadan önce zorunlu doping testinden geçmek zorunda. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obligatory, compulsory, required #Diğer Halleri : Mandate (v)###
179
Repeal
v#(Yasayı) yürülükten kaldırmak, iptal etmek #Örnek Cümle : If a government repeals a law, it causes that law no longer to have any legal force. #Çevirisi : Eğer bir hükümet bir yasayı yürülükten kaldırırsa, bu artık o yasanın yasal#####
180
Litter
n#Çöp #Örnek Cümle : About 2% of fast-food packaging ends up as litter. #Çevirisi : Fast-food paketlerinin yüzde ikisi çöp haline gelmektedir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rubbish, garbage #Zıt Anlamlılar : Order, cleanliness #Diğer Halleri : Litter (v)##
181
Merciful
adj#Merhametli, insaflı, bağışlayıcı #Örnek Cümle : God is merciful. said the priest. #Çevirisi : Rahip “Tanrı merhametlidir.’’ dedi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tender, lender, forgiving #Zıt Anlamlılar : Cruel, severe, pitiless #Diğer Halleri : Mercy (v), mercifully (adv)##
182
Recruit
v#İşe almak, askere almak #Örnek Cümle : Even young boys under 18 are now being recruited into the army. #Çevirisi : 18 yaşından küçük gençler bile şimdi askere alınıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Employ, enroll #Zıt Anlamlılar : Sack, fire, dismiss #Diğer Halleri : Recruit (n), recritment (n)##
183
Moist
adj#Rutubetli, nemli #Örnek Cümle : Keep the soil in the pot moist, but not too wet. #Çevirisi : Kaptaki toprağı nemli tut, ama çok ıslak olmasın. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Damp, humid, wet #Zıt Anlamlılar : Dry #Diğer Halleri : Moisture (n), moisten (v)##
184
Nuisance
n#Dert, baş belası #Örnek Cümle : It's such a nuisance having to rewrite those letters. #Çevirisi : Bu mektupları yeniden yazmak zorunda kalmak tam anlamıyla bir dert. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trouble, problem #Zıt Anlamlılar : Pleasure, delight###
185
Nurture
v#Bakmak, beslemek, geliştirmek #Örnek Cümle : She wants to stay home and nurture her children. #Çevirisi : Evde kalıp çocuklarına bakmayı istiyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Look after, cultivate, rear #Zıt Anlamlılar : Neglect #Diğer Halleri : Nurture (n)##
186
Split
v#Bölmek, ayırmak #Örnek Cümle : The teacher split the children into three groups. #Çevirisi : Öğretmen çocukları üç gruba ayırdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Divide #Zıt Anlamlılar : Unite, bring together #Diğer Halleri : Split (n)##
187
Genuine
adj#Gerçek, hakiki #Örnek Cümle : If it is a genuine Michelangelo drawing, it might sell for millions. #Çevirisi : Eğer bu gerçek bir Michelangelo tablosuysa, milyonlarca dolara satılabilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Real, authentic #Zıt Anlamlılar : Fake, counterfeit #Diğer Halleri : Genuinely (adv), genuineness (n)##
188
Gigantic
adj#Devasa, çok büyük #Örnek Cümle : The cost has been gigantic. #Çevirisi : Maliyet çok fazla. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Massive, immense #Zıt Anlamlılar : Tiny, minute #Diğer Halleri : Gigantically (adv)##
189
DISPOSE of
v#Atmak, kurtulmak, yenmek#Örnek Cümle :It took a mere five minutes for the world champion to dispose of his opponent#Çevirisi :Dünya şampiyonunun rakibini yenmesi sadece 5 dakika sürdü.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Throw out, get rid of, discard#Zıt Anlamlılar :Absorb, take in#Diğer Halleri :Disposal (n)##
190
Dull
adj#Sıkıcı #Örnek Cümle : He's pleasant enough, but deadly dull. #Çevirisi : O yeterince hoş ama çok sıkıcı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Boring, tedious #Zıt Anlamlılar : Enjoyable, entertaining #Diğer Halleri : Dullness (n), dully (adv)##
191
Disdain
n#Küçümseme, hor görme #Örnek Cümle : My dear wife speaks with disdain about white people. #Çevirisi : Sevgili eşim beyazlar hakkında küçümseyerek konuşuyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scorn, despise, disregard #Zıt Anlamlılar : Respect, admire #Diğer Halleri : Disdainful (adj)##
192
Establish
v#Kurmak #Örnek Cümle : Their company was established in 1822. #Çevirisi : Şirketleri 1822’de kuruldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Found, set up #Zıt Anlamlılar : Demolish, destruct #Diğer Halleri : Establishment (n)##
193
Exploit
v#Sömürmek, faydalanmak #Örnek Cümle : Laws exist to stop companies exploiting their employees. #Çevirisi : Yasalar, şirketlerin çalışanlarını sömürmelerine son vermek için vardır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Misuse, abuse #Zıt Anlamlılar : Utilize #Diğer Halleri : Exploitation (n), exploitable (adj)##
194
Extend
v#Uza(t)mak, sürmek, yardım, kredi v.b. vermek #Örnek Cümle : The path extends beyond the end of the road. #Çevirisi : Patika yolun sonundan öteye uzuyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stretch, prolong #Zıt Anlamlılar : Shorten #Diğer Halleri : Extension (n), extent (n)##
195
COLLABORATE with
v#İşbirliği yapmak, beraber çalışmak#Örnek Cümle :Two writers collaborated on the script for the film.#Çevirisi :Film senaryosu için iki yazar birlikte çalıştı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Work together, cooperate#Zıt Anlamlılar :Work individually#Diğer Halleri :Collaboration (n)##
196
Craft
n#Beceri, hüner, sanat #Örnek Cümle : The craft of 7furniture making is very difficult. #Çevirisi : Mobilya yapma sanatı çok zordur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Talent, ability, gift, knack #Diğer Halleri : Craft (v), craftsman (n)###
197
Delusion
n#Yanılma, hile, aldatma #Örnek Cümle : He's under the delusion that he will be promoted this year. #Çevirisi : Bu sene terfi edeceği konusunda yanılıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Illusion, fallacy, deception #Diğer Halleri : Delusive (adj), delusively (adv)###
198
Altitude
n#Yükseklik #Örnek Cümle : We are currently flying at an altitude of 15.000 metres. #Çevirisi : Şu anda 15.000 metre yükseklikte uçuyoruz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Height, elevation, ascent #Zıt Anlamlılar : Depth###
199
Ability
n#Yetenek, kabiliyet #Örnek Cümle : She has the ability to play the guitar. #Çevirisi : Onun gitar çalma yeteneği var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Skill, talent, gift, knack, capability, competence #Zıt Anlamlılar : Inability, incompetence #Diğer Halleri : Able (adj)##
200
Shipment
n#Sevkiyat #Örnek Cümle : A shipment of urgent medical supplies is expected to arrive very soon. #Çevirisi : Acil tıbbi techizat sevkiyatının çok yakında ulaşması bekleniyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Delivery #Diğer Halleri : Ship (v)###
201
Severe
adj#Ciddi, sert, önemli #Örnek Cümle : This is a school for children with severe learning difficulties. #Çevirisi : Bu okul ciddi öğrenme zorlukları çeken çocuklar içindir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Serious, acute #Zıt Anlamlılar : Mild, flexible #Diğer Halleri : Severity (n), severely (adv)##
202
Withold
v#Tutmak, vermemek, korumak, saklamak #Örnek Cümle : During the trial, the prosecution was accused of withholding crucial evidence from the defence. #Çevirisi : Duruşma esnasında davacı, savunmadan çok önemli delilleri saklamakla suçlandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reserve, hold back #Zıt Anlamlılar : Release, give###
203
Withstand
v#Karşı koymak, dayanmak #Örnek Cümle : They have designed a bridge to withstand earthquakes. #Çevirisi : Depreme dayanabilecek bir köprü tasarladılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stand against, resist, oppose #Zıt Anlamlılar : Concede, submit###
204
Rival
n#Rakip #Örnek Cümle : The companies produce rival versions of the toy. #Çevirisi : Firmalar oyuncağın rakip versiyonlarını üretiyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Opponent, competitor #Diğer Halleri : Rival (v), rivalry (n), rival (adj)###
205
Zest
n#Keyif, neşe, heves #Örnek Cümle : It's wonderful to see the children's zest for life. #Çevirisi : Çocukların yaşama heveslerini görmek harika. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Excitement, enthusiasm, eagerness, smack #Diğer Halleri : Zestful (adj), zestfully (adv)###
206
Vintage
adj#Eski #Örnek Cümle : Vintage toys are sought-after by most people. #Çevirisi : Çoğu insan eski oyuncakların peşinde koşmaktadır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Old, antique #Zıt Anlamlılar : New, recent #Diğer Halleri : Vintage (n)##
207
Verify
v#Doğrulamak #Örnek Cümle : Are you able to verify your account/allegation/report/theory? #Çevirisi : İfadeni/İddianı/İhbarını/Teorini doğrulayabilir misin? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Confirm, validate #Zıt Anlamlılar : Subvert, misrepresent #Diğer Halleri : Verification (n)##
208
Vermin
n#Zararlı hayvan, parazit #Örnek Cümle : Flies, lice, rats, foxes and cockroaches can all be described as vermin. #Çevirisi : Sinek, bit, fare ve hamam böceğinin tümü parazit olarak nitelendirilebilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Parasites, pest #Diğer Halleri : Verminous (adj)###
209
Unilateral
adj#Tek taraflı #Örnek Cümle : The party leader has actually declared her support for unilateral nuclear######
210
Vacuum
n#Boşluk, hava boşluğu #Örnek Cümle : Edison knew that he had to create a vacuum inside the lightbulb. #Çevirisi : Edison ampulun içinde bir hava boşluğu bırakması gerektiğini biliyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Empty space #Zıt Anlamlılar : Occupied #Diğer Halleri : Vacuum (v)##
211
Acquire
v#Elde etmek #Örnek Cümle : He began to acquire a reputation during the 16th century. #Çevirisi : O 16. yüzyılda ün kazanmaya başladı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Gain, obtain, earn, win, attain, achieve, get #Zıt Anlamlılar : Lose, surrender, miss #Diğer Halleri : Acquirable (adj), acquisition (n)##
212
Adopt
v#Benimsemek, kabul etmek, evlat edinmek #Örnek Cümle 1 : They've adopted a baby girl. #Çevirisi : Onlar, küçük bir kız çoçuğu evlat edindi. #Örnek Cümle 2 : I think it's time to adopt a different strategy. #Çevirisi : Sanırım farklı bir strateji uygulamanın zamanı geldi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assume, approve, accept, foster, support #Zıt Anlamlılar : Reject, deny, abandon #Diğer Halleri : Adoption (n)
213
Clumsy
adj#Beceriksiz, yeteneksiz, sakar #Örnek Cümle : That's the third glass you've smashed this week, - you're so clumsy! #Çevirisi : Bu, bu hafta kırdığın üçüncü bardak, çok sakarsın! #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Awkward, unskilled #Zıt Anlamlılar : Talented, gifted #Diğer Halleri : Clumsily (adv), clumsiness (n)##
214
Excavate
v#Kazmak #Örnek Cümle : Tintagel Castle, the reputed birthplace of King Arthur, is being excavated for the first time. #Çevirisi : Kral Arthur’un ünlü doğum yeri olan Tintagel kalesi ilk kez kazılıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dig, dig up #Zıt Anlamlılar : Inter, bury #Diğer Halleri : Excavation (n)##
215
Enlighten
v#Aydınlatmak #Örnek Cümle : I don't understand this. Could you enlighten me on this issue? #Çevirisi : Bunu anlamadım. Beni bu konuda aydınlatabilir misin? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shed light on, illuminate #Zıt Anlamlılar : Darken #Diğer Halleri : Enlightened (adj), enlightenment (n)##
216
Diverge
v#Sapmak, yön değiştirmek #Örnek Cümle : They walked along the road together until they reached the village, but then their paths diverged. #Çevirisi : Köye ulaşana kadar yol boyunca beraber yürüdüler ancak daha sonra yolları#####
217
Rampant
adj#Yaygın, aşırı boyutlara varmış, her tarafa yayılmış #Örnek Cümle : Disease is quite rampant in overcrowded cities. #Çevirisi : Kalabalık şehirlerde hastalık oldukça yaygın. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Widespread, increasing, prevalent####
218
Perplex
v#Şaşırtmak, kafasını karıştırmak #Örnek Cümle : The disease has continued to perplex doctors. #Çevirisi : Hastalık doktorları şaşırtmaya devam ediyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bewilder, confuse, astonish #Diğer Halleri : Perplexing (adj), perplexity (n)###
219
REBEL against
v#Ayaklanmak, isyan etmek, karşı gelmek#Örnek Cümle :The people rebelled against the new government.#Çevirisi :İnsanlar yeni hükümete karşı ayaklandılar.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Revolt, rise up#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :Rebellious (adj), rebellion (n)##
220
Massive
adj#Büyük, kocaman #Örnek Cümle : They've got a massive house. #Çevirisi : Devasa bir evleri var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Huge, immense #Zıt Anlamlılar : Small, slight #Diğer Halleri : Massively (adv), massiveness (n)##
221
Renown
n#Ün, şöhret #Örnek Cümle : Her renown spread across the country. #Çevirisi : Onun ünü ülkede her yere yayıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fame, reputation #Diğer Halleri : Renowned (adj)###
222
Neat
adj#Temiz, düzenli #Örnek Cümle : She likes everything neat and tidy. #Çevirisi : Herşeyin düzenli ve temiz olmasını ister. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tidy #Zıt Anlamlılar : Untidy #Diğer Halleri : Neaten (v), neatly (adv)##
223
Quality
n#Nitelik, vasıf, kalite #Örnek Cümle : Their products are of high quality. #Çevirisi : Onların ürünleri çok yüksek kalitededir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Characteristic, property, excellence #Diğer Halleri : Quality (adj), qualitative (adj), qualitatively (adv)###
224
Plain
adj#Sade, yalın #Örnek Cümle : We've chosen a plain carpet and patterned curtains. #Çevirisi : Biz sade bir halı ve desenli perdeler seçtik. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Simple #Zıt Anlamlılar : Complex #Diğer Halleri : Plainly (adv)##
225
Glitter
v#Işıldamak #Örnek Cümle : Her diamond necklace glittered brilliantly under the spotlights. #Çevirisi : Onun elmas kolyesi ışıklar altında parlıyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shine #Diğer Halleri : Glitter (n), glittering (adj)###
226
GAZE at
v#Gözünü dikip bakmak, seyretmek#Örnek Cümle :He spends hours gazing out of the window when he should be working.#Çevirisi :Çalışması gerekirken camdan dışarı barakak saatler harcıyor.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Stare, look#Zıt Anlamlılar :Ignore#Diğer Halleri :Gaze (n)##
227
Impulsive
adj#Ani, içgüdüsel, fevri #Örnek Cümle : Don't be so impulsive – think before you act. #Çevirisi : Bu kadar fevri olma – hareket etmeden önce düşün. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Instinctive, intuitive, sudden #Zıt Anlamlılar : Cautious, reluctant #Diğer Halleri : Impulsively (adv), impulse (v)##
228
Hitherto
adv#Şu ana kadar #Örnek Cümle : She has hitherto improved her English considerably. #Çevirisi : Şu ana kadar İngilizce’sini oldukça geliştirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Up till now, so far, to date, thus far####
229
Diligent
adj#Çalışkan, başarılı #Örnek Cümle : Their lawyer was extremely diligent in preparing their case. #Çevirisi : Onların avukatı davalarını hazırlama konusunda oldukça başarılıydı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hardworking, studious, industrious #Zıt Anlamlılar : Lazy #Diğer Halleri : Diligence (n)##
230
Encounter
v#Karşılaşmak #Örnek Cümle : When did you first encounter these difficulties? #Çevirisi : Bu zorluklarla ilk kez ne zaman karşılaştın? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Face, confront #Zıt Anlamlılar : Escape###
231
Evaporate
v#Buharlaşmak, yok olmak #Örnek Cümle : Plants keep cool during the summer by evaporating water from their leaves. #Çevirisi : Bitkiler yaz aylarında yapraklarından suyu buharlaştırarak serin kalır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vanish, dissolve, disappear #Zıt Anlamlılar : Solidify, harden #Diğer Halleri : Evaporation (n)##
232
Evoke
v#Akla getirmek, hatırlatmak #Örnek Cümle : This smell always evokes me my old school. #Çevirisi : Bu koku bana hep eski okulumu hatırlatıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bring to mind, remind #Zıt Anlamlılar : Prevent, stop #Diğer Halleri : Evocation (n), evocative (adj)##
233
Fallacy
n#Yanılgı, yanılsama #Örnek Cümle : It is a common fallacy that women are worse drivers than men. #Çevirisi : Bayanların erkeklerden daha kötü sürücü oldukları yaygın bir yanılgıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : False notion, deception, mistake #Zıt Anlamlılar : Truth, fact #Diğer Halleri : Fallible (adj)##
234
Concede
v#Kabul etmek #Örnek Cümle : The student conceded that his term-paper was inadequate. #Çevirisi : Öğrenci dönem ödevinin eksik olduğunu kabul etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Admit, accept #Zıt Anlamlılar : Refuse, reject, deny #Diğer Halleri : Concession (n), conceder (n)##
235
Curb
v#Kontrol altına almak #Örnek Cümle : The Government should act to curb tax evasion. #Çevirisi : Hükümet vergi kaçırmayı kontrol altına almak için harekete geçmeli. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Control, check #Diğer Halleri : Curb (n)###
236
Allocate
v#Ayırmak, tahsis etmek #Örnek Cümle : The government will allocate 10 million dollars for health education. #Çevirisi : Hükümet sağlık eğitimi için 10 milyon dolar ayıracak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assign, allot, set apart #Zıt Anlamlılar : Withold, retain #Diğer Halleri : Allocation (n)##
237
Bustle
n#Hareketlilik, canlılık #Örnek Cümle : I sat in a café and watched the bustle of the street outside. #Çevirisi : Bir kafede oturdum ve caddedeki hareketliliği izledim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Movement, vividness #Zıt Anlamlılar : Recession, stability #Diğer Halleri : Bustle (v), bustling (adj)##
238
Apparent
adj#Görünürde, belli olan #Örnek Cümle : Her unhappiness was apparent to everyone. #Çevirisi : Mutsuzluğu herkesçe görülüyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obvious, clear, noticable #Zıt Anlamlılar : Gloomy, covered #Diğer Halleri : Apparently (adv)##
239
ASSOCIATE with
v#İlişkilendirmek, bağlantı kurmak#Örnek Cümle :Most people associate this brand with good quality.#Çevirisi :Birçok kişi bu markayı iyi kalite ile bir tutar (ilişkilendirir).#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Connect, relate, link, join, combine#Zıt Anlamlılar :Disconnect#Diğer Halleri :Associate (n), assocation (n)##
240
Asset
n#Kazanç, mal varlığı, artı yön #Örnek Cümle : Knowledge of foreign languages is a real asset in this sort of work. #Çevirisi : Böyle bir işte yabancı dil bilmek gerçekten bir avantajdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Advantage, benefit, possession #Zıt Anlamlılar : Harm, deficit###
241
Austere
adj#Sert, ciddi, katı #Örnek Cümle : He experienced an austere childhood during the war. #Çevirisi : Savaş sırasında zor bir çocukluk geçirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Severe, serious, strict, stern, hard, harsh, rigid #Zıt Anlamlılar : Soft, indulgent #Diğer Halleri : Austerity (n)##
242
Bluntly
adv#Açık, dürüst bir şekilde #Örnek Cümle : To put it bluntly, you have to improve your English. #Çevirisi : Açık olmak gerekirse, İngilizceni geliştirmek zorundasın. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Frankly, honestly #Zıt Anlamlılar : Indirectly, by implying #Diğer Halleri : Blunt (adj)##
243
Anticipate
v#Beklemek, ummak #Örnek Cümle : They anticipate having several applications for the job. #Çevirisi : İş için birçok başvuru olacağını umuyorlar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Expect, await, foresee, forecast #Zıt Anlamlılar : Unforesee #Diğer Halleri : Anticipation (n)##
244
Ailment
n#Hastalık #Örnek Cümle : Nurses can treat minor ailments themselves. #Çevirisi : Hemşireler küçük hastalıkları kendileri tedavi edebilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Illness, disease, complaint, disorder, malfunction #Zıt Anlamlılar : Health, peace #Diğer Halleri : Ailing (adj)##
245
Accompany
v#Eşlik etmek #Örnek Cümle 1 : Would you like me to accompany you? #Çevirisi : Size eşlik etmemi ister misiniz? #Örnek Cümle 2 : Depression is always accompanied by insomnia. #Çevirisi : Depresyon her zaman uykusuzluğu beraberinde getirir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Go with, escort, attend, follow #Zıt Anlamlılar : Abandon, leave, quit, desert #Diğer Halleri : Accomplice (n), accompanying (adj)
246
Accordingly
adv#Uygun şekilde, bu nedenle, -e bağlı olarak #Örnek Cümle : She's an expert in her field, and is well- paid accordingly. #Çevirisi : Alanında uzman, buna bağlı olarak da iyi maaş alıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Appropriately, consequently, therefore, hence, as a result #Zıt Anlamlılar : Inconsistently, conversely #Diğer Halleri : Accord (n), accord (v)##
247
Abduct
v#Kaçırmak #Örnek Cümle : They abducted the little innocent girl. #Çevirisi : Onlar küçük, masum kızı kaçırdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Kidnap, seize, drag away #Zıt Anlamlılar : Restore, reinstate #Diğer Halleri : Abduction (n), abductor (n)##
248
Shift
v#Değişmek, değiştirmek, kımıldamak #Örnek Cümle : The wind is expected to shift to the east tomorrow. #Çevirisi : Rüzgarın yarın doğuya yönelmesi bekleniyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Change, alter, modify #Zıt Anlamlılar : Conserve, preserve #Diğer Halleri : Shift (n)##
249
Secular
adj#Laik #Örnek Cümle : We live in an increasingly secular society, in which religion has less and less influence on our daily lives. #Çevirisi : Dinin günlük hayatımızda çok az etkisinin olduğu, gittikçe daha da laikleşen bir toplumda yaşıyoruz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Worldly #Zıt Anlamlılar : Religious #Diğer Halleri : Secularism (n), secularist (adj), secularize (v)##
250
Course
n#Seyir, akış, yol, yön #Örnek Cümle : The pilot avoided a collision by changing course. #Çevirisi : Pilot istikameti değiştirerek bir çarpışmayı önledi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Route, way, direction, drift####
251
Depart
v#Ayrılmak, hareket etmek #Örnek Cümle : The train for London departs from Platform 2. #Çevirisi : Londra treni 2. perondan hareket edecek. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Leave, set off #Zıt Anlamlılar : Arrive, come #Diğer Halleri : Departure (n)##
252
Constrain
v#Zorlamak, baskı altına almak, sınırlamak #Örnek Cümle : The company's progress was constrained by the managers who refused to look forward. #Çevirisi : Şirketin gelişimi, ileriyi görmek istemeyen yöneticiler yüzünden sınırlandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force, compel, limit #Diğer Halleri : Constraint (n), constrained (adj)###
253
Deviate
v#Sapmak, yön değiştirmek #Örnek Cümle : The road deviates both to the right and left. #Çevirisi : Yol hem sağa hem de sola doğru sapıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Move away, diverge #Diğer Halleri : Deviation (n)###
254
Devout
adj#Dindar #Örnek Cümle : He is a devout person who always goes to church. #Çevirisi : O daima kiliseye giden dindar birisi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Religious #Zıt Anlamlılar : Irreligious, indifferent #Diğer Halleri : Devoutly (adv), devoutness (n)##
255
Drought
n#Kuraklık #Örnek Cümle : This year a severe drought has ruined the crops. #Çevirisi : Bu yıl ciddi bir kuraklık ekinleri mahvetti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dry season #Zıt Anlamlılar : Wet season, precipitation###
256
Eligible
adj#Uygun, seçilebilir #Örnek Cümle : Only people over 18 are eligible to vote. #Çevirisi : Sadece 18 yaşın üzerindekiler oy verebilir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Suitable, appropriate #Zıt Anlamlılar : Ineligible, ordinary #Diğer Halleri : Eligibility (n)##
257
Fulfill
v#Yerine getirmek #Örnek Cümle : School fails if it does not fulfil the needs of its pupils. #Çevirisi : Okul eğer öğrencilerin beklentilerini yerine getirmezse başarısız olur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Execute, carry out, implement #Zıt Anlamlılar : Neglect, ignore, falsify #Diğer Halleri : Fulfilling (adj), fulfillment (n)##
258
Harass
v#Taciz etmek #Örnek Cümle : Stop harassing me with your words! #Çevirisi : Laflarınla beni taciz etmeyi kes! #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bother, pester #Diğer Halleri : Harassed (adj), harassment (n)###
259
Peak
n#Zirve #Örnek Cümle : The climbers reached the peak in the end. #Çevirisi : Dağcılar sonunda zirveye ulaştı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Summit, zenith #Zıt Anlamlılar : Bottom #Diğer Halleri : Peak (v), peak (adj)##
260
Outweigh
v#Daha ağır basmak, daha önemli olmak #Örnek Cümle : The benefits of this treatment far outweigh any risk. #Çevirisi : Bu tedavinin faydaları herhangi bir riskten çok daha ağır basmaktadır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Be greater in weight, be more than####
261
Precise
adj#Kesin, kati, tam #Örnek Cümle : He caught me at the precise moment that I fainted. #Çevirisi : Tam bayıldığım anda beni yakaladı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exact, definite #Zıt Anlamlılar : Vague, ambigious #Diğer Halleri : Precision (n), precisely (adv)##
262
Raise
v#Artırmak, yükselmek, gündeme getirmek #Örnek Cümle : The government is planning to raise taxes. #Çevirisi : Hükümet vergileri artırmayı planlıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Increase, rear, bring up, mention #Zıt Anlamlılar : Decrease, abate###
263
Gratify
v#Memnun etmek, tatmin etmek #Örnek Cümle : He was gratified to see how well his students had done. #Çevirisi : Öğrencilerinin ne kadar iyi olduklarını görmek onu memnun etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Please, satisfy #Zıt Anlamlılar : Displease #Diğer Halleri : Gratification (n)##
264
Illicit
adj#Yasa dışı #Örnek Cümle : The illicit trade in stolen vehicles is a controversial issue. #Çevirisi : Çalıntı arabaların yasadışı ticareti tartışmalı bir konu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : illegal, unlawful #Zıt Anlamlılar : Legal #Diğer Halleri : illicitly (adv)##
265
Insult
v#Aşağılamak, hakaret etmek #Örnek Cümle : She made several insults about my appearance. #Çevirisi : Benim görünüşümle ilgili birkaç hakarette bulundu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Offend, look down on, humiliate #Zıt Anlamlılar : Honor, praise #Diğer Halleri : Insult (n), insulting (adj)##
266
Cite
v#Bahsetmek #Örnek Cümle : The lawyer cited two similar cases. #Çevirisi : Avukat benzer iki olaydan bahsetti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Mention, talk about, refer to #Zıt Anlamlılar : Keep silent #Diğer Halleri : Citation (n)##
267
Defeat
v#Yenmek, bozguna uğratmak #Örnek Cümle : If we can defeat the Italian team, we'll be through to the final. #Çevirisi : Eğer İtalyan takımını yenersek finale çıkacağız. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Beat, overcome #Zıt Anlamlılar : Win, gain #Diğer Halleri : Defeat (n)##
268
Decree
v#İlan etmek, duyurmak, buyurmak #Örnek Cümle : The local council has decreed that the hospital should be closed. #Çevirisi : Konsey hastanenin kapatılmasını kararlaştırdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Declare, announce, order #Diğer Halleri : Decree (n)###
269
Convince
v#İkna etmek #Örnek Cümle : He managed to convince the jury of his innocence. #Çevirisi : Jüriyi masum olduğuna dair ikna etmeyi başardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Persuade, win over, bring round #Zıt Anlamlılar : Deter #Diğer Halleri : Convinced (adj)##
270
Revoke
v#İptal etmek, feshetmek, geri almak #Örnek Cümle : The authorities have revoked their original decision to allow development of this rural area. #Çevirisi : Yetkililer bu kırsal alanın gelişmesini sağlayacak asıl kararlarını iptal etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cancel, annul, repeal #Diğer Halleri : Revocation (n)###
271
WIPE OUT
v#Silip süpürmek, kökünü kazımak#Örnek Cümle :One bad harvest could wipe out all of a grower's profits for the previous two years.#Çevirisi :Kötü bir hasat çitçinin önceki iki yılda elde ettiği karın tümünü silip süpürebilir.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Destroy, exterminate#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
272
Wisdom
n#Bilgelik, akıl, sağduyu #Örnek Cümle : He's got a weekly radio programme in which he dispenses wisdom on a variety of subjects. #Çevirisi : Çeşitli konularda akıl verdiği haftalık bir radyo programı var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Common sense, prudence, insight #Zıt Anlamlılar : Folly, idiocy, imbecility #Diğer Halleri : Wise (adj)##
273
Withdraw
v#Geri çekmek #Örnek Cümle : The UN has withdrawn its troops from the country. #Çevirisi : BM askerlerini ülkeden çekti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Take back, pull back, extract #Zıt Anlamlılar : Advance, enter, penetrate #Diğer Halleri : Withdrawal (n)##
274
Unique
adj#Eşsiz, benzersiz #Örnek Cümle : Each person's genetic code is unique except in the case of identical twins. #Çevirisi : Tek yumurta ikizleri hariç, her insanın gen yapısı benzersizdir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exclusive, only, single #Zıt Anlamlılar : Common, ordinary #Diğer Halleri : Uniqueness (n), uniquely (adv)##
275
Prey
n#Av, kurban #Örnek Cümle : A hawk hovers in the air before swooping on its prey. #Çevirisi : Bir şahin avına saldırmadan önce havada süzülür. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Victim####
276
Unrest
n#Huzursuzluk #Örnek Cümle : It is feared that the civil unrest we are now witnessing could lead######
277
Verge
n#Eşik, kenar #Örnek Cümle : They set up camp on the verge of the desert. #Çevirisi : Çölün kenarına kamp kurdular. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Edge, threshold #Zıt Anlamlılar : Centre, midst###
278
Trend
n#Eğilim, moda #Örnek Cümle : There's been a downward trend in sales in the last few years. #Çevirisi : Son birkaç yılda satışlarda aşağı doğru bir eğilim var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tendency, fashion #Diğer Halleri : Trendy (adj)###
279
Amass
v#Biriktirmek, toplamak #Örnek Cümle : She has amassed a huge fortune through her novels. #Çevirisi : Romanları sayesinde büyük bir servet biriktirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accumulate, gather up, heap up, pile up #Zıt Anlamlılar : Disperse, scatter, waste, dissipate #Diğer Halleri : Amasser (n)##
280
Bother
v#Sıkıntı vermek, zahmet vermek #Örnek Cümle : Don't bother making the bed - I'll do it later. #Çevirisi : Yatağı yapmaya zahmet etme, ben sonra yaparım. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trouble #Zıt Anlamlılar : Relieve #Diğer Halleri : Bother (n)##
281
Adequate
adj#Yeterli #Örnek Cümle 1 : I didn't have adequate time to prepare. #Çevirisi : Hazırlanmak için yeteri kadar vaktim olmadı. #Örnek Cümle 2 : Is there any language adequate to describe my feelings? #Çevirisi : Duygularımı ifade etmeye yetecek herhangi bir dil var mı? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Competent, sufficient, capable, satisfactory, enough #Zıt Anlamlılar : Inferior, useless, incompetent, insufficient #Diğer Halleri : Adequately (adv), adequacy (n)
282
Thrive
v#Gelişmek, büyümek #Örnek Cümle : His business thrived in the years before the war. #Çevirisi : İşi savaştan önceki yıllarda büyüdü. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prosper, flourish #Zıt Anlamlılar : Fail, decline #Diğer Halleri : Thriving (adj)##
283
Contradict
v#Aksini söylemek, çelişmek #Örnek Cümle : He kept contradicting himself when we were arguing. #Çevirisi : Tartışırken kendisiyle sürekli çelişti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Counter, oppose #Zıt Anlamlılar : Accept #Diğer Halleri : Contradiction (n)##
284
Defer
v#Ertelemek #Örnek Cümle : Can we defer making a decision until next week? #Çevirisi : Karar verme sürecini gelecek haftaya kadar erteleyebilir miyiz? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Put off, postpone, delay #Zıt Anlamlılar : Hurry, hasten, quicken #Diğer Halleri : Deferment (n)##
285
Deceit
n#Aldatma, dolandırma #Örnek Cümle : When the newspapers published the full story, all his earlier deceits were######
286
Delay
v#Gecik(tir)mek #Örnek Cümle : My plane was delayed for an hour. #Çevirisi : Uçağım 1 saat rötar yaptı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Defer, put off, postpone #Zıt Anlamlılar : Advance, hasten #Diğer Halleri : Delay (n), delayed (adj)##
287
Compulsion
n#Zorlama, baskı #Örnek Cümle : He was under compulsion when he was forced to talk. #Çevirisi : Konuşmaya zorlandığında baskı altındaydı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force, urge #Diğer Halleri : Compulse (v)###
288
CONCERN with
v#İlgilenmek, ilgili olmak#Örnek Cümle :You had better not concern yourself with my problems.#Çevirisi :Benim problemlerimle ilgilenmesen iyi olur.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Be related to/with, be interested in#Zıt Anlamlılar :be not related, ignore#Diğer Halleri :Concerned (adj), concerning (prep)##
289
Concession
n#İmtiyaz, hak, ödün, taviz #Örnek Cümle : The government has granted concessions to three private telephone companies. #Çevirisi : Hükümet üç telefon şirketine imtiyaz tanıdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compromise, giving in #Diğer Halleri : Concessional (adj), concessionary (adj)###
290
Exterminate
v#Yok etmek #Örnek Cümle : Millions of Jewish people were exterminated in concentration camps in the Second World War. #Çevirisi : Milyonlarca Yahudi İkinci Dünya Savaşında toplama kamplarında yok edildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Destroy, eradicate #Zıt Anlamlılar : Establish, found, invent #Diğer Halleri : Extermination (n)##
291
Evasive
adj#Kaçamaklı, kaçamak hareket #Örnek Cümle : By the time the pilot realised how close the plane was to the building, it was too######
292
Eminent
adj#Seçkin, ünlü, bilinen, saygın #Örnek Cümle : He is thought to be an eminent historian. #Çevirisi : Seçkin bir tarihçi olduğu düşünülüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Famous, well-known, reputed, prominent #Zıt Anlamlılar : Notorious, mediocre #Diğer Halleri : Eminence (n)##
293
Inquisitive
adj#Meraklı #Örnek Cümle : She could see inquisitive faces looking out from the windows next door. #Çevirisi : Yan daireden dışarı bakan meraklı yüzleri görebiliyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Curious, inquiring #Zıt Anlamlılar : Uninterested #Diğer Halleri : Inquire (v), Inquisitively (adv), inquisitiveness (n)##
294
Fatigue
n#Aşırı yorgunluk, bitkinlik, aşınma #Örnek Cümle : She was suffering from fatigue and a stress-related illness. #Çevirisi : O, yorgunluk ve stres kaynaklı bir hastalıktan muzdaripti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extreme tiredness, exhaustion #Zıt Anlamlılar : Freshness, vigour #Diğer Halleri : Fatigue (v), fatigued (adj)##
295
Fetch
v#Alıp getirmek, kapmak #Örnek Cümle : I have to fetch my mother from the station. #Çevirisi : Gidip, annemi istasyondan almak zorundayım. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Go and bring #Zıt Anlamlılar : Put away, throw away###
296
Spill
v#Dökmek, devirmek #Örnek Cümle : I spilt coffee on my silk shirt. #Çevirisi : İpek gömleğime kahve döktüm. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Leak, overturn, splash about #Diğer Halleri : Spill (n), spillage (n)###
297
Manufacture
v#Üretmek, imal etmek #Örnek Cümle : He works for a company that manufactures car parts. #Çevirisi : Araba parçaları üreten bir firmada çalışıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make, produce, generate #Diğer Halleri : Manufacture (n), manufacturer###
298
Option
n#Seçenek, tercih #Örnek Cümle : The best option would be to cancel the trip altogether. #Çevirisi : En iyi seçenek turu tamamıyla iptal etmek. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Choice, alternative, preference #Diğer Halleri : Optional (adj)###
299
Necessary
adj#Gerekli #Örnek Cümle : He lacks the necessary skills for the job. #Çevirisi : İş için gerekli becerilerden yoksun. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Essential #Zıt Anlamlılar : Unnecessary #Diğer Halleri : Necessitate (v), necessarily (adv)##
300
Magnificent
adj#Büyüleyici,görkemli, ihtişamlı, büyük, fevkalade #Örnek Cümle : They live in a magnificent Tudor house. #Çevirisi : Büyüleyici bir Tudor evinde yaşıyorlar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Splendid, impressive #Zıt Anlamlılar : Ordinary, tiny #Diğer Halleri : Magnificently (adv), magnificence (n)##
301
Nourish
v#Beslemek #Örnek Cümle : Children need plenty of good fresh food to nourish them. #Çevirisi : Çocukların beslenmeleri için bol miktarda taze yiyeceğe ihtiyaçları vardır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Feed, nurture #Zıt Anlamlılar : Starve #Diğer Halleri : Nourishement (n), nourishing (adj)##
302
Passion
n#Tutku, hırs #Örnek Cümle : Football arouses a good deal of passion among its supporters. #Çevirisi : Futbol, taraftarlar arasında çok fazla tutku yaratır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Love, desire, greed #Zıt Anlamlılar : Hatred, anger #Diğer Halleri : Passionate (adj)##
303
Penetrate
v#Girmek, nüfuz etmek #Örnek Cümle : Amazingly, the bullet did not penetrate his brain. #Çevirisi : Şaşırtıcı şekilde, mermi beynine girmedi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enter, go in #Zıt Anlamlılar : Exit, leave, set off #Diğer Halleri : Penetration (n)##
304
Perennially
adv#Sürekli, kalıcı #Örnek Cümle : We perennially face the problem of not having enough money. #Çevirisi : Sürekli yeteri kadar paraya sahip olamama sıkıntısıyla yüz yüzeyiz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Constantly, always #Zıt Anlamlılar : Temporarily #Diğer Halleri : Perennial (adj)##
305
Recurrence
n#(hastalık) depreşme, nüksetme, tekrarlama, yineleme #Örnek Cümle : The doctor told him to go to the hospital if there was a recurrence of his symptoms. #Çevirisi : Doktor ona eğer belirtileri nüksederse hastaneye gitmesini söyledi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reappearance, repetition #Diğer Halleri : Recur (v)###
306
Succeed
v#İzlemek, yerini almak #Örnek Cümle : During the succeeding months he began to wonder if he had made a mistake. #Çevirisi : Takip eden aylar içerisinde hata yapıp yapmadığını merak etmeye başladı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Follow, come after #Diğer Halleri : Succeeding (adj), succession (n), successive (adj), successively (adv)###
307
FAR-FETCHED
adj#İnanılmaz, gerçekten uzak#Örnek Cümle :He told us a far-fetched story.#Çevirisi :Bize inanılmaz bir hikaye anlattı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Incredible, fantastic, unbelievable#Zıt Anlamlılar :Credible#Diğer Halleri :##
308
Ingenious
adj#Hünerli, marifetli, akıllı #Örnek Cümle : Johnny is so ingenious. He can make most remarkable sculptures from the most ordinary materials. #Çevirisi : Johny çok marifetli. En sıradan malzemelerle bile çok güzel heykeller#####
309
Inhabit
v#Yaşamak #Örnek Cümle : These remote islands are inhabited only by birds and small animals. #Çevirisi : Bu uzak adalarda sadece kuşlar ve küçük hayvanlar yaşar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Live on #Diğer Halleri : Inhabitant (n), inhabitable (adj)###
310
Detect
v#Farketmek, tespit etmek #Örnek Cümle : Some sounds cannot be detected by the human ear. #Çevirisi : Bazı sesler insan kulağıyla duyulamaz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Notice, discover #Zıt Anlamlılar : Ignore #Diğer Halleri : Detection (n), detectable (adj), detection (n), detector (n)##
311
Upheaval
n#Ani değişiklik, kargaşa, isyan, baş kaldırı #Örnek Cümle : The long garbage strike in 1970 caused much political upheaval. #Çevirisi : 1970’deki uzun çöp grevi büyük politik kargaşaya sebep oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Uprising, rebellion, disruption, turmoil####
312
Utmost
adj#En üstün, azami #Örnek Cümle : Speed was of the utmost importance. #Çevirisi : Hız en önemli şeydi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Greatest, maximum, highest #Zıt Anlamlılar : Minor, lowly #Diğer Halleri : Utmost (n)##
313
Wrangle
v#Tartışmak #Örnek Cümle : They had been wrangling with the authorities about/over parking spaces. #Çevirisi : Yetkililerle park alanları yüzünden tartışıyorlardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dispute, argue #Diğer Halleri : Wrangle (n), wrangling (adj)###
314
Witness
v#Tanık olmak, görmek #Örnek Cümle : They were staying in the capital at the time of the riots and witnessed several######
315
YIELD to/in
v#Boyun eğmek, teslim olmak#Örnek Cümle :Despite renewed pressure to give up the occupied territory, they will not yield.#Çevirisi :İşgal ettikleri bölgeden vazgeçmeleri için yeniden başlayan baskılara ragmen boyun eğmeyecekler.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Give in to, accept#Zıt Anlamlılar :Stand against, oppose, confront#Diğer Halleri :##
316
Yell
v#Bağırmak, haykırmak #Örnek Cümle : Our neighbours were yelling to each other this morning. #Çevirisi : Komşularımız bu sabah birbirlerine bağırıyorlardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shout, cry, scream #Zıt Anlamlılar : Whisper###
317
Senseless
adj#Anlamsız #Örnek Cümle : A senseless argument was started by the chairman. #Çevirisi : Başkan tarafından anlamsız bir münakaşa başlatıldı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Pointless, meaningless #Zıt Anlamlılar : Meaningful, sensible #Diğer Halleri : Sense (n), sensible (adj), sensibly (adv)##
318
Sentiment
n#Duygu, his, aşırı duyarlılık, fikir, düşünce #Örnek Cümle : Nationalist sentiment has increased in the area since the bombing. #Çevirisi : Bombalamadan beri bölgede milli duyarlılık arttı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Feeling #Diğer Halleri : Sentimental (adj)###
319
Sever
v#Bağını kopartmak, kesmek, ayırmak #Örnek Cümle : Electricity cables have been severed by the storm. #Çevirisi : Elektrik telleri fırtına nedeniyle koptu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cut off, break #Zıt Anlamlılar : Join, connect #Diğer Halleri : Severance (n)##
320
Accomplish
v#Başarmak #Örnek Cümle : He accomplished the mission in less than five minutes. #Çevirisi : Beş dakikadan kısa bir sürede işi başarıyla tamamladı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Achieve, perform, complete, succeed in doing #Zıt Anlamlılar : Fail #Diğer Halleri : Accomplished (adj), accomplishment (n)##
321
Accede
v#Kabul etmek, onaylamak, razı olmak #Örnek Cümle : He acceded to our offer. #Çevirisi : Teklifimizi kabul etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assent to, agree to, accept, comply, approve #Zıt Anlamlılar : Decline, oppose, refuse, reject, dissent, turn down###
322
Accelerate
v#Hızlan(dır)mak #Örnek Cümle : The government is to accelerate its privatisation programme. #Çevirisi : Hükümet özelleştirme programını hızlandırması lazım. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Increase in rate/amount/extent, speed up #Zıt Anlamlılar : Delay, impede, hinder, drag, obstruct #Diğer Halleri : Acceleration (n), accelerator (n)##
323
Ambiguous
adj#Belirsiz, şüpheli #Örnek Cümle : The government is still ambiguous on this issue. #Çevirisi : Hükümet bu konu hakkında hala kararsız. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Doubtful, dubious, unclear, uncertain, indefinite, vague, obscure #Zıt Anlamlılar : Obvious, plain, clear, lucid #Diğer Halleri : Ambiguity (n), ambigiously (adv)##
324
Seize
v#Kavramak, yakalamak, ele geçirmek #Örnek Cümle : Troops yesterday seized control of the broadcasting station. #Çevirisi : Birlikler dün televizyon istasyonunun kontrolünü ele geçirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Capture, grab #Zıt Anlamlılar : Release #Diğer Halleri : Seizure (n)##
325
Reward
n#Ödül #Örnek Cümle : There's a reward for whoever finishes first. #Çevirisi : Her kim ilk bitirirse onun için bir ödül var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prize #Diğer Halleri : Reward (v)###
326
Wield
v#Kullanmak, sahip olmak #Örnek Cümle : She was confronted by a man wielding a knife. #Çevirisi : Bıçaklı bir adamla karşı karşıya geldi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Employ, exercise, use, have####
327
Verdict
n#karar, hüküm #Örnek Cümle : The jury reached a verdict of not guilty after six hours of deliberation. #Çevirisi : Jüri 6 saatlik müzakereden sonra onun suçlu olmadığı hükmüne vardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decision####
328
Unsubstantiated
adj#Kanıtlanmamış, onaylanmamış #Örnek Cümle : Sunday World made unsubstantiated allegations against Berti Ahem. #Çevirisi : Sunday World, Berti Ahern’e karşı henüz kanıtlanmamış iddialarda bulundu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unproven, unconfirmed, questionable #Zıt Anlamlılar : Substantiated, confirmed, doubtless###
329
Tangible
adj#Elle tutulur, somut #Örnek Cümle : We need tangible evidence if we're going to take legal action. #Çevirisi : Yasal işlem başlatmak için somut delillere iihtiyacımız var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Can be touched, concrete #Zıt Anlamlılar : Imperceptible, abstract #Diğer Halleri : Tangibly (adv)##
330
Tender
adj#Yumuşak, şefkatli #Örnek Cümle : What you need is some tender loving care. #Çevirisi : İhtiyacın olan şey biraz şefkatli, sevgi dolu bir yaklaşım. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Soft, gentle #Zıt Anlamlılar : Hard, tough #Diğer Halleri : Tenderness (n)##
331
Distinctive
adj#Belirgin, ayrı, farklı #Örnek Cümle : She's got a very distinctive voice. #Çevirisi : Çok farklı bir sese sahip. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unique, distinguishing #Zıt Anlamlılar : Indefinite, vague #Diğer Halleri : Distinction (n)##
332
Enterprise
n#Girişim, teşebbüs #Örnek Cümle : Don't forget this is a commercial enterprise - we're here to make money. #Çevirisi : Bunun ticari bir girişim olduğunu unutma. Para kazanmak için buradayız. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Venture, project #Diğer Halleri : Enterprising (adj)###
333
Exceed
v#Aşmak, geçmek #Örnek Cümle : The success of our campaign has exceeded our expectations. #Çevirisi : Kampanyamızın başarısı bizim beklentilerimizi aştı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Surpass, surmount #Zıt Anlamlılar : Fall behind #Diğer Halleri : Exceeding (adj)##
334
Exclusive
adj#Özel, seçkin #Örnek Cümle : This room is for the exclusive use of guests. #Çevirisi : Bu oda misafirlerin özel kullanımı için. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Special, private, unique #Zıt Anlamlılar : Common, shared #Diğer Halleri : Exclusively (adv)##
335
Concisely
adv#Kısaca, öz #Örnek Cümle : He has written his report clearly and concisely. #Çevirisi : Raporunu kısa ve öz bir şekilde yazdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Briefly, shortly, in brief #Zıt Anlamlılar : In detail #Diğer Halleri : Concise (adj), conciseness (n)##
336
Conflict
n#Anlaşmazlık, çatışma #Örnek Cümle : There was a lot of conflict between him and his father. #Çevirisi : Babasıyla arasında çok fazla anlaşmazlık vardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hostility #Zıt Anlamlılar : Agreement #Diğer Halleri : Conflicting (adj)##
337
Chief
adj#Başlıca #Örnek Cümle : The chief problem we have in the area now is the spread of the disease. #Çevirisi : Şu anda bölgedeki asıl problemimiz hastalığın yayılması. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Main, principal, leading, major #Zıt Anlamlılar : Minor, inferior #Diğer Halleri : Chiefly (adv)##
338
Crude
adj#Ham, işlenmemiş, basit #Örnek Cümle : The soldiers used crude weapons. #Çevirisi : Askerler basit silahlar kullandılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Raw, unrefined, unprocessed, simple #Zıt Anlamlılar : Refined, processed #Diğer Halleri : Crudely (adv), crudeness (n)##
339
Indispensable
adj#Vazgeçilemez, gerekli #Örnek Cümle : This book is an indispensable resource for researchers. #Çevirisi : Bu kitap araştırmacılar için vazgeçilmez bir kaynak. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Necessary, essential #Zıt Anlamlılar : Dispensable #Diğer Halleri : Indispensability (n)##
340
RANGE from...to
v#Arasında farklılık göstermek#Örnek Cümle :Prices range between $50 and $250.#Çevirisi :Fiyatlar 50 ve 250 dolar arasında değişmektedir.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Vary#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :Range (n)##
341
Proponent
n#Savunucu, taraftar #Örnek Cümle : He is one of the leading proponents of capital punishment. #Çevirisi : O, idam cezasının önde gelen savunucularındandır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Advocate, defender, exponent #Zıt Anlamlılar : Rival, opponent###
342
Surmount
v#Üstesinden gelmek #Örnek Cümle : They managed to surmount all objections to their plans. #Çevirisi : Planlarına karşı olan tüm itirazların üstesinden gelmeyi başardılar. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Overcome, conquer #Zıt Anlamlılar : Fail #Diğer Halleri : Surmountable (adj)##
343
Intuition
n#Sezgi #Örnek Cümle : I can't explain how I knew - I just had an intuition that you'd been involved in an accident. #Çevirisi : Nasıl bildiğimi açıklayamam, yalnızca bir kazaya karıştığına dair sezgim vardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Instinctive knowledge #Diğer Halleri : Intuitive (adj), intuit (v), intuitively (adv)###
344
Intimacy
n#Yakınlık, samimiyet #Örnek Cümle : Intimacy between teachers and students is not recommended. #Çevirisi : Öğretmen ve öğrenciler arasında samimiyet pek önerilmez. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Closeness, sincerity #Zıt Anlamlılar : Distance #Diğer Halleri : Intimate (adj), intimately (adv), intimate (adj)##
345
Fertile
adj#Verimli, üretken #Örnek Cümle : The soil is very fertile in this area. #Çevirisi : Bu bölgede topraklar çok verimlidir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Productive, rich, fruitful, prolific #Zıt Anlamlılar : Unproductive, fruitless #Diğer Halleri : Fertility (n), fertilize (v)##
346
Retain
v#Tutmak, alıkoymak, muhafaza etmek #Örnek Cümle : He managed to retain his dignity throughout the performance. #Çevirisi : Gösteri boyunca ağırbaşlılığını korudu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Keep, maintain, preserve, hold #Zıt Anlamlılar : Release #Diğer Halleri : Retainer (n)##
347
Odd
adj#Garip, tuhaf #Örnek Cümle : Her father was an odd man. #Çevirisi : Babası garip bir adamdı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Strange, weird, peculiar #Zıt Anlamlılar : Usual, normal, logical #Diğer Halleri : Oddity (n)##
348
Lucrative
adj#Karlı, kazançlı, yararlı #Örnek Cümle : The merger proved to be very lucrative for both companies. #Çevirisi : Ortaklık her iki şirket için de faydalı oldu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Profitable, remunerative #Diğer Halleri : Lucratively (adv), lucrativeness (n)###
349
Lay
v#Koymak #Örnek Cümle : She laid the baby on the bed and made her sleep. #Çevirisi : Bebeği yatağa koydu ve uyuttu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Put down #Zıt Anlamlılar : Lift up###
350
Consume
v#Tüketmek #Örnek Cümle : He consumes vast quantities of chips with every meal. #Çevirisi : Her öğünde çok fazla miktarda cips tüketiyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Use up, deplete, expend #Zıt Anlamlılar : Produce, manufacture #Diğer Halleri : Consumption (n), consumer (n)##
351
Explicit
adj#Açık, yalın #Örnek Cümle : I gave her very explicit directions how to get here. #Çevirisi : Buraya nasıl geleceğini çok açık bir şekilde anlattım. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clear, unambiguous #Zıt Anlamlılar : Implicit, vague, ambigious #Diğer Halleri : Explicitly (adv), explicitness (n)##
352
Unanimously
adv#Oy birliğiyle #Örnek Cümle : All four proposals to the committee were unanimously approved. #Çevirisi : Komiteye sunulan 4 teklifin tümü oybirliğiyle kabul edildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Collectively #Diğer Halleri : Unanimous (adj), unanimity (n)###
353
Venture
n#Tehlikeli iş #Örnek Cümle : His most recent business venture ended in bankruptcy. #Çevirisi : En son iş macerası iflasla sonuçlandı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Business enterprise #Diğer Halleri : Venture (v)###
354
VICE VERSA
n#Tam tersi#Örnek Cümle :Andy doesn't trust Kate, and vice versa#Çevirisi :Andy Kate’e güvenmiyor, Kate de Andy’ye.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Conversely, reversely#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
355
VICIOUS CYCLE
n#Kısır döngü#Örnek Cümle :Many people get trapped in a vicious cycle of dieting and weight gain.#Çevirisi :Birçok insan kilo alma ve diyet yapma döngüsüne kısılıp kalıyor.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Vicious circle#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
356
Wage
v#Yürütmek, yapmak #Örnek Cümle : We have been waging a desperate campaign against the drug addicts. #Çevirisi : Uyuşturucu bağımlılarına karşı müthiş bir kampanya yürütüyoruz. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Conduct, carry on #Diğer Halleri : Wage (n : haftalık)###
357
WARD OFF
v#Önlemek#Örnek Cümle :In the winter I take vitamin C to ward off colds.#Çevirisi :Kışın soğuk algınlığını önlemek için C vitamini alırım.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Prevent, hinder#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
358
Sane
adj#Aklı başında #Örnek Cümle : It was a sane decision and one we all respected. #Çevirisi : Akıllıca ve hepimizin s aygı duyduğu bir karardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Plausible, sensible, sound, reasonable #Zıt Anlamlılar : Insane #Diğer Halleri : Sanity (n)##
359
Asylum
n#Sığınak, barınak, akıl hastanesi, iltica #Örnek Cümle 1 : He was seeking for political asylum. #Çevirisi : Siyasi iltica arayışındaydı. #Örnek Cümle 2 : He was sent to asylum for treatment. #Çevirisi : Tedavi için akıl hastanesine gönderildi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shelter, protection##
360
Appraise
v#Değerlendirmek, değer biçmek #Örnek Cümle : The experts will appraise the individuals’ needs. #Çevirisi : Uzmanlar bireylerin ihtiyaçlarını değerlendirecek. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assess, evaluate, estimate, value, rate #Zıt Anlamlılar : Undervalue, discard #Diğer Halleri : Appraisal (n)##
361
Brilliant
adj#Zeki, dahice #Örnek Cümle 1 : The idea was quite brilliant. #Çevirisi : Fikir dahiceydi. #Örnek Cümle 2 : Her mother was a brilliant journalist. #Çevirisi : Annesi başarılı bir gazeteciydi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clever, smart, intelligent #Zıt Anlamlılar : Stupid #Diğer Halleri : Brilliantly (adv), brilliance (n)
362
Aggravate
v#Kötüleştirmek, şiddetlendirmek #Örnek Cümle : The treatment only aggravated the condition. #Çevirisi : Tedavi durumu daha da kötüleştirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Worsen, intensify, deteriorate #Zıt Anlamlılar : Diminish, lessen, flourish #Diğer Halleri : Aggravating (adj), aggravation (n)##
363
Affect
v#Etkilemek #Örnek Cümle : Both buildings were badly affected by the fire. #Çevirisi : Her iki bina da yangından kötü etkilendi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Influence, impact, impress #Diğer Halleri : Effect (n)###
364
Acclaim
v#Övmek, beğenmek #Örnek Cümle : Though it was acclaimed, the novel did not sell well. #Çevirisi : Övülmesine rağmen kitap iyi satmadı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Praise, extol, commend #Zıt Anlamlılar : Criticize, denounce, condemn #Diğer Halleri : Acclamation (n)##
365
Enthusiastic
adj#İstekli, hevesli #Örnek Cümle : You don't seem very enthusiastic about the party - don't you want to go tonight? #Çevirisi : Parti konusunda pek istekli görünmüyorsun. Bu gece gitmek istemiyor musun? #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Eager, earnest #Zıt Anlamlılar : Unwilling, reluctant #Diğer Halleri : Enthusiastically (adv), enthusiasm (n)##
366
Entire
adj#Bütün, tüm #Örnek Cümle : He'd spent the entire journey sleeping. #Çevirisi : Tüm seyahati uyuyarak geçirdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Whole, complete #Zıt Anlamlılar : Partial, incomplete, broken #Diğer Halleri : Entirely (adv)##
367
Destiny
n#Kader #Örnek Cümle : The destiny of our nation depends on this vote. #Çevirisi : Milletimizin kaderi bu oylara bağlıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fate, lot, fortune #Diğer Halleri : Destination (n)###
368
Consequence
n#Sonuç, etki #Örnek Cümle : If you insist on eating so much, you'll have to take the consequences! #Çevirisi : Çok yemek yemekte ısrar edersen, sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaksın. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Result, effect #Zıt Anlamlılar : Cause #Diğer Halleri : Consequent (adj), consequently (adv)##
369
Client
n#Müşteri, müvekkil #Örnek Cümle : Mr. Black has been a client of this firm for many years. #Çevirisi : Mr. Black yıllardır bu şirketin müşterisidir. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Customer, consumer #Zıt Anlamlılar : Producer, manufacturer #Diğer Halleri : Clientele (n)##
370
Dazzle
v#Şaşırtmak, etkilemek #Örnek Cümle : I was dazzled by his good looks. #Çevirisi : Onun güzel bakışlarından etkilendim. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Impress, astonish, surprise, perplex #Diğer Halleri : Dazzling (adj)###
371
Contrive
v#İcat etmek, yaratmak, başarmak #Örnek Cümle : Somehow she contrived to get tickets for the concert. #Çevirisi : Bir şekilde konser için bilet almayı başardı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Invent, devise, manage #Zıt Anlamlılar : Fail #Diğer Halleri : Contrivance (n)##
372
Loath
adj#İsteksiz #Örnek Cümle : I'm loath to spend it all at once. #Çevirisi : Hepsini bir defada harcamak istemiyorum. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unwilling, reluctant #Zıt Anlamlılar : Eager, enthusiastic###
373
Obscure
adj#Belirsiz, karanlık, silik #Örnek Cümle : There are obscure islands in the Pacific. #Çevirisi : Pasifik’de bilinmeyen adalar mevcut. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vague, ambigious #Zıt Anlamlılar : Definite, clear #Diğer Halleri : Obscurity (n)##
374
Paramount
adj#Son derece önemli #Örnek Cümle : There are many priorities, but reducing the budget deficit is of paramount importance. #Çevirisi : Birçok öncelik var, ancak bütçe açığını kapatmak son derece önemli #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Supreme #Zıt Anlamlılar : Trivial, unimportant###
375
Foster
v#Teşvik etmek, büyütmek, bakmak #Örnek Cümle : I'm trying to foster an interest in classical music in my children. #Çevirisi : Çocuklarımı klasik müzikle ilgilenmeleri için teşvik etmeye çalışıyorum. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Encourage, nurture, bring up #Zıt Anlamlılar : Discourage###
376
Fancy
v#Hayal etmek, sanmak, -den hoşlanmak, istemek #Örnek Cümle : I fancied you were angry. #Çevirisi : Senin kızgın olduğunu sandım. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Imagine, suppose #Diğer Halleri : Fancy (adj), fancy (n)###
377
Handle
v#Ele almak, baş etmek #Örnek Cümle : I think that he has handled the situation very well. #Çevirisi : Durumla gayet iyi başa çıktığını düşünüyorum. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deal with, manage, direct #Diğer Halleri : Handler (n)###
378
Infringe
v#Çiğnemek, ihlal etmek #Örnek Cümle : They infringed building regulations. #Çevirisi : İnşa düzenlemelerini ihlal ettiler. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Break, violate, disobey #Zıt Anlamlılar : Keep, obey, comply with, conform to, abide by #Diğer Halleri : Infringement (n)##
379
Interact
v#Etkileşimde bulunmak #Örnek Cümle : Dominique's teacher says that she interacts well with the other children. #Çevirisi : Dominique’in öğretmeni onun diğer çocuklarla iyi bir etkileşim kurduğunu söylüyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Act on each other #Diğer Halleri : Interaction (n), interactive (adj), interactively (adv)###
380
Prohibit
v#Yasaklamak, menetmek #Örnek Cümle : Motor vehicles are prohibited from driving in the town centre. #Çevirisi : Motorlu araçların şehir merkezine girişi yasaktır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ban, forbid #Zıt Anlamlılar : Allow, let #Diğer Halleri : Prohibition (n), prohibited (adj)##
381
Submit
v#Teslim etmek, sunmak #Örnek Cümle : You must submit your application before January 1st. #Çevirisi : 1 Ocak’tan önce başvurunu vermek zorundasın. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hand in, present #Diğer Halleri : Submission (n)###
382
Flair
n#Yetenek #Örnek Cümle : He has a flair for learning languages. #Çevirisi : Dil öğrenmeye yeteneği var. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ability, talent, gift, knack #Diğer Halleri : Flair (adj)###
383
Mishap
n#Aksilik, kaza #Örnek Cümle : The parade was very well organised and passed without mishap. #Çevirisi : Gösteri çok güzel organize edilmişti ve bir aksilik olmadan sona erdi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Misfortune, unfortunate accident####
384
Relevant
adj#İlgili, alakalı, konuyla ilgili, yerinde, -e uygun #Örnek Cümle : Education should be relevant to the child's needs. #Çevirisi : Eğitim çocuğun ihtiyaçlarına uygun olmalıdır. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Related, pertinent #Zıt Anlamlılar : Irrelevant #Diğer Halleri : Relevance (n)##
385
REFRAIN from
v#den kaçınmak, -den çekinmek#Örnek Cümle :We refrained from talking until we knew that the room was safe.#Çevirisi :Odanın güvenli olduğuna kanaat getirene kadar konuşmaktan kaçındık.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Abstain from, avoid doing sth.#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##
386
Legacy
n#Miras #Örnek Cümle : An elderly cousin left her a small legacy. #Çevirisi : Büyük bir kuzeni ona bir miktar miras bıraktı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inheritance, bequest####
387
Legible
adj#Okunaklı, okunabilir #Örnek Cümle : Her handwriting is barely legible. #Çevirisi : El yazısı zar zor okunuyor. Diğer Halleri : Legibly (adv) #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Well-written #Zıt Anlamlılar : illegible###
388
Crucial
adj#Önemli #Örnek Cümle : It is crucial that the problem be tackled immediately. #Çevirisi : Problemin hemen halledilmesi önem arz ediyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Important, vital, significant #Zıt Anlamlılar : Trivial, unimportant #Diğer Halleri : Crucially (adv)##
389
CULMINATE in
v#Zirveye ulaşmak, son bulmak, ile sonuçlanmak#Örnek Cümle :Their many years of research have finally culminated in a cure for the disease.#Çevirisi :Onların yıllar süren araştırması sonunda hastalığa bir tedavi bulunmasıyla sonuçlandı.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Reach the top, finalize#Zıt Anlamlılar :Come to the bottom, fall#Diğer Halleri :Culmination (n)##
390
Delinquency
n#Suçluluk #Örnek Cümle : There is a high rate of juvenile delinquency in this area. #Çevirisi : Bu bölgede çocuk suçları oranı yüksek. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Misdeed, misconduct #Zıt Anlamlılar : Innocence #Diğer Halleri : Delinquent (adj)##
391
Circumstantial
adj#İkinci derecede, durumla ilgili, ayrıntılı #Örnek Cümle : The case against her was circumstantial. #Çevirisi : Onun aleyhine olan dava kesin kanıtlar içermiyordu. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Secondary, indirect #Zıt Anlamlılar : Initial, first, direct###
392
Confirm
v#Doğrulamak, teyit etmek #Örnek Cümle : Six people have confirmed that they will be attending but ten haven't replied yet. #Çevirisi : 6 kişi katılacaklarını teyit etti ama 10 kişi henüz cevap vermedi. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Verify, substantiate, approve, endorse #Zıt Anlamlılar : Cancel, annul #Diğer Halleri : Confirmation (n)##
393
Condense
v#Yoğunlaştırmak #Örnek Cümle : Water vapour in the air condenses into fog. #Çevirisi : Havadaki su buharı yoğunlaşıp sise dönüşür. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compress, compact #Diğer Halleri : Condensation (n)###
394
Disparity
n#Farklılık, fark, boşluk, uçurum #Örnek Cümle : The disparity between rich and poor is growing. #Çevirisi : Zengin ve fakirler arasındaki uçurum giderek artıyor. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Difference, gap #Zıt Anlamlılar : Similarity###
395
Admit
v#Kabul etmek, itiraf etmek. #Örnek Cümle 1 : She admitted that she had made a mistake. #Çevirisi : Hata yaptığını kabul etti. #Örnek Cümle 2 : At first he denied stealing the money, but he later admitted it. #Çevirisi : İlk başta parayı çaldığını inkar etti ancak sonradan kabul etti. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accept, acknowledge, approve, confess #Zıt Anlamlılar : Deny, reject, refuse, turn down #Diğer Halleri : Admission (n), admittedly (adv)
396
Artificial
adj#Yapay, doğal olmayan #Örnek Cümle : Her smile was rather artificial. #Çevirisi : Gülümseyişi oldukça yapmacıktı. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unnatural, unreal, synthetic #Zıt Anlamlılar : Natural, genuine #Diğer Halleri : Artificiality (n), artificially (adv)##
397
Aspire
v#Arzu etmek, istemek #Örnek Cümle : Few people who aspire to fame ever achieve it. #Çevirisi : Ünlü olmayı isteyen çok az kişi başarılı olur. #Eş ya da Yakın Anlamlılar : Desire, long for, hope, wish #Zıt Anlamlılar : Be unwilling, be reluctant #Diğer Halleri : Aspiration (n)##
398
Sanction
n#Yaptırım #Örnek Cümle : Economic sanctions will only be lifted when the aggressor nation withdraws its troops. #Çevirisi : Ekonomik yaptırımlar ancak saldıran ülke askerlerini geri çektiğinde#####
399
TEND to
v#Eğilimli olmak#Örnek Cümle :We tend to get cold winters and warm, dry summers in this part of the country.#Çevirisi :Ülkenin bu bölgesinde genellikle soğuk kışlar ve sıcak, kurak yazlar yaşanır.#Eş ya da Yakın Anlamlılar :Be inclined to, apt to#Zıt Anlamlılar :#Diğer Halleri :##