2. Ünite Flashcards
(16 cards)
EÇÖZE’nin Kuramsal Temelleri
Erken çocukluk özel eğitiminin kökenleri özel eğitim, erken çocukluk eğitimindeki eğilimler ve gelişmelere, Head Start gibi destekleyici/tamamlayıcı eğitim programlarına dayanır. EÇÖZE uygulamaları; yapısal, davranışsal ve işlevsel yaklaşım olmak üzere 3 kuramsal temele dayalıdır. Uygulamalarda davranışçı kuram, sosyal bilişsel öğrenme kuramı, yapılandırmacı yaklaşım, biyoekolojik kuram, transaksiyonel/karşılıklı etkileşim modeli, aile merkezli yaklaşım gibi kuramların yansımaları görülür.
Yapısal kuramda
zihnin fikirlerin birleşiminden oluştuğu ve zihnin karmaşıklığını araştırmak için bu birleşimleri ayrı ayrı fikirlere dönüştürmek gerektiği söylenir. Bu kuramda; bilinç, akıl, zihinsel süreç gibi soyut kavramların yapısı ele alınmıştır.
İşlevsel kuram yapısalcılığa karşı olarak ortaya atılmıştır.
İşlevsel kuram
yapısalcılığa karşı olarak ortaya atılmıştır. Akıl, bilinç, düşünme gibi zihinsel süreçlerin nasıl çalıştığı, neye yaradığı ve çevresel koşullara göre nasıl değişiklik gösterdiği üzerinde durulmuştur. Bu kuramda zihinle bedenin birbiriyle etkileşim halinde olan yapılar olarak ele alınması gerektiği ileri sürülür.
Davranışçı yaklaşımda
yapısalcılık ve işlevselcilik kapsamına öne sürülen görüşlere karşı olarak gelişme göstermiştir. Bu noktada 60’lı ve 70’li yıllardaki Skinner ve Pavlov’un geleneksel davranışsal yaklaşımının, Bandura’nın sosyal bilişsel öğrenme kuramının, bağlaşımcılık ve davranış analizinin bileşimini içeren nörodavranışsal yaklaşımın etkilerinin EÇÖZE’de önemli yer tuttuğu görülmüştür. EÇÖZE, pek çok farklı kuramın ya da yaklaşımın bütünleştirilebildiği bir alan olması özelliğiyle hibrit ya da eklektik bir yaklaşımdır denilebilir.
EÇE’nin EÇÖZE’ye Etkileri
EÇE ile EÇÖZE birbiriyle ilişkili alanlardır. EÇE çocuğun yaşaması, büyümesi, gelişmesi ve bakımıyla ilgili olarak yapılacakların bütünü olarak adlandırılır. EÇE kavramı okulöncesi kavramının yerine kullanılır. Her 2 alan da erkenlik ilkesini temel almaktadır.
BENZERLİKLER
Her 2 alan da “erkenlik” ilkesini temel alır. Her 2 alan da çocuğun erken eğitim hizmetlerinden yararlanması gerektiğini söyler.
FARKLILIKLAR
EÇÖZE’yle EÇE alanlarının ailelerle çalışması süreçleri farklıdır. Her 2 alanda da aile katılımı önemlidir. EÇÖZE’de aile daha karar verici roldedir ve aile merkezli uygulamalar EÇÖZE’nin odağını oluşturur.
Her 2 alan da doğrudan küçük çocuklara ve ailelerine disiplinler arası ya da ötesi yaklaşım sunar.
EÇÖZE gelişmekte olan yeni bir alanken EÇE’nin geçmişi çok uzun yıllara dayanmaktadır.
Her 2 alan da uygulamalarını “gelişime uygun uygulamalara” dayandırarak yürütür.
İkisi de aynı kuramsal temellere dayanır. Ancak EÇÖZE’de davranışçı kuramın ve uygulamalı davranış analizinin ilkeleri doğrultusunda davranış değiştirme yaklaşımlarının etkilerine EÇÖZE uygulamalarında yoğun yer verilir.
Gelişim Kuramları
Bireylerin nasıl bir gelişim gösterdiğini inceleyen çalışmalar bütünüdür. 5 ana başlık altında tanımlanır: Biyolojik, Psikanalitik, Davranışçı, Bilişsel, İlişkisel/Biyoekolojik. Biyolojik kuram Arnold Gessel’in önderliğinde, Psikanalitik kuram Sigmund Freud önderliğinde, Davranışçı kuram Skinner ve Watson önderliğinde, bilişsel kuram Piaget ve Vygotsky önderliğinde, biyoekolojik kuram Bronfenbenner önderliğinde geliştirilmiştir.
Öğrenme Kuramları
Bireyin öğrenme sürecinin nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışan çalışmalar bütünüdür. 6 ana başlık altında toplanır: Klasik Koşullanma kuramı Pavlov, Skinner edimsel koşullanma, bağlaşımcılık, Bandura sosyal bilişsel öğrenme kuramı, Vygotsky’nın yapılandırmacı yaklaşımı.
Davranışçı kuram(Skinner ve Watson)
İnsan zihninin işleyiş biçimi, felsefe ve psikoloji olmak üzere pek çok alanın temel inceleme konusu arasında yer alır. Davranışçılığın inceleme konusu davranıştır ve bilincin psikolojinin araştırma alanına girdiğini reddeder. Watson, psikolojinin güvenilir olması için gözlenebilen birimler üstünde çalışması gerektiğini söyler. Bu birim, “davranış”tır. Kuram insan davranışlarının büyük ölçüde çevre tarafından şekillendirildiğini savunur. Kuramın temel yöntemleri arasında gözlem ve deney yer alır. Öğrenme uyaran-tepki bağının oluşmasıyla güçlendirilir. Davranış; uyaranın verilmesiyle oluşan tepkinin ortaya çıkmasıyla oluşur. İstenilen davranış sonucunda pekiştireç sunulması tekrarı arttırır düşüncesi vardır. Davranışçı kuram, 3 tür öğrenme süreci üzerinde durur: Klasik koşullanma, edimsel koşullanma ve sosyal öğrenme.
Klasik Koşullanma(İvan Pavlov)
Uyaran tepki ilişkisini temel alır. Laboratuvar ortamında hayvanlar üzerinde yaptığı çalışmalar, klasik koşullanmanın öğrenme ilkelerini açıklar niteliktedir. Kurama göre, doğal bir uyaranın hoşa giden bir uyaranla eştirilmesi sonucu davranış değişikliğinin meydana geleceği ileri sürülür. Süreci açıklayan en önemli deney Pavlov’un köpek deneyidir. Kurama göre öğrenmenin doğumdan sonraki birkaç gün içinde meydana gelebileceği ancak öğrenmenin yanlızca çok sayıda denemeden sonra gerçekleşeceği savunulmaktadır.
Edimsel Koşullanma(Skinner)
Skinner, 2 tür davranış olduğunu ileri sürer: Tepkisel davranış ve edimsel koşullanma. Bir uyarıcı tarafından oluşturulan davranışlar tepkisel davranışlardır. Tepkisel davranışlar tüm refleksleri kapsar. Organizma tarafından oluşturulan ve bilinen bir uyarıcı tarafından oluşturulmadan kendiliğinden ortaya çıkan davranışlar edimsel davranıştır. Örnek olarak çocuğun ayağa kalkması, yürümesi, konuşması gibi insan davranışlarının çoğu edimsel davranıştır. Tepkisel koşullanma Pavlov’un klasik koşullanmasıyla aynıdır. Tepkisel koşullanmada pekiştireç, tepkiye bağlı olarak verilen değil de tepkiden önce verilen koşulsuz uyarıcıdır. Edimseldeyse tepki önemlidir. Tepki doğru olduğu taktirde pekiştireç verilir. Böylece pekiştirilen davranışın tekrar edilme olasılığının daha fazla olacağı pekiştirilmeyenlerinse ileride tekrarlanma olasılığının azalacağı ileri sürülür. Skinner’in alana getirdiği en önemli katkı davranış sonrasında oluşan olayların davranış üzerindeki etkileri konusunda olmuştur. Edimsel koşullanma kuramında önemli nokta; davranış ve sonuçtur. Bu süreç kuramda ABC formülü ile alınır. Yani öncül, davranış, sonuç şeklinde ÖDS olarak ele alınır. Öncülü ve sonucu değiştirerek davranış değişikliği sağlanabileceğini ileri sürer. Bu çalışmalar sonucunda uygulamalı davranış analizi(UDA) özel bir çalışma alanı olarak ortaya çıkmıştır.
Sosyal Bilişsel Öğrenme Kuramı(Bandura)
Bandura, kuramda, öğrenmenin pekiştirmeye gerek duymadan sürekli olarak meydana geldiğini ancak o bilgiye ihtiyaç duyulduğunda gözlenebilir davranış olarak ortaya çıktığını savunur. Bandura’ya göre çocuklar yeni davranışları başkalarını gözlemleyerek öğrenir. Çoğu öğrenmenin açık, deneme yanılma davranışlarından çok gözlem yoluyla ve eğitimle gerçekleştiğini ileri sürer. Çocuklar gözlem yoluyla öğrendiklerini çok uzun süre göstermeyebilir ve çocuğun mutlaka pekiştirilmesine gerek yoktur. Bandura, davranışçılığın öğrenmeyi açıklamada sınırlılıkları olduğunu söyler. Bu sınırlılıklar; davranışçılığın doğal ortamlarda meydana gelen olay veya olguları temsil etmede sınırlı olduğu, ilk tepkilerin nasıl kazanıldığını açıklamada sınırlı kaldığı gibi iddialardır.
Yapılandırmacı Yaklaşım
Yaklaşımın temel ilkeleri şu şekildedir:
Bilgi çevreden etkin bir şekilde alınır.
Bilgiye ulaşmak bireyin yaşamını düzenleyen bir uyum sürecidir.
Bilgi, bireysel ve toplumsal olarak oluşturulur.
Bilginin doğal ortamda öğrenilmesi öğrenme ve kalıcılık düzeylerini arttırır.
Bilginin öğrenilmesi akranlarla bir arada olunmasıyla ilgilidir.
Yaklaşımın öğrenme ortamları doğal ortamlardır.
Piaget’in bilişsel gelişim kuramına ilişkin görüşleri
Bireyin çevresindeki dünyayı anlamasını ve öğrenmesini sağlayan zihinsel faaliyetlere bilişsel gelişim denmektedir. Bu kavramın en iyi tanımlaması Piaget tarafından yapılmıştır. Çocuklarla yaptığı gözlemler sonucunda “Bilişsel Gelişim Kuramı” adı verilen kendi kuramını geliştirmiştir. Kuramın en önemli özelliği çocukların bilişsel becerilerinin nasıl ve hangi sırada ortaya çıktığına dair açıklamalar yapmasıdır. Ona göre bilişsel gelişim, beyin ve sinir sisteminin olgunlaşmasıyla bireyin çevresine uyum sağlamasına yardımcı olan deneyimlerinin bir bileşimidir ve bilişsel gelişim bütünsel bir şekilde gelişir. O, bir bebeğin bilişsel yapılarını “şema” olarak adlandırmaktadır. Şemalar; ilkel bilişsel yapılar, bilginin en temel birimleridir. Çok sayıda, karmaşık ve çeşitlidir. Ona göre, çocuklar bu bilişsel yapıları aktif bir şekilde oluşturur. Şemalarda, çocukların özümleme ve uyumsama olmak üzere 2 yolla dünyaya adapte olduklarını ileri sürer. Özümleme, çocuğun sahip olduğu düşünce ve alışkanlıkların içine yeni nesneleri dahil etmesi anlamına gelir. Uyumsamaysa yeni bir nesneye yeni bir anlam getirerek yeni nesneyi kendine uydurmasıdır.
Vygotsky’nin sosyo-kültürel gelişim kuramına ilişkin görüşleri
Vygotsky, çocuğun gelişiminde ve öğrenmesinde içinde bulunduğu çevrenin ve kuracağı etkileşimin çok önemli bir yeri olduğunu söyler. Ona göre çocuklar çevresinden ve sosyal dünyalarından öğrenmeye başlarlar. Çocuğun edindiği becerilerin, davranışların temel kaynağı sosyal çevredir. Ayrıca, çocuğun bilişsel gelişimini etkilemede “yetişkin rolünün önemi” çok büyüktür.
Biyoekolojik Kuram(Bronfenbrenner)
Bu kuram, insan gelişiminin ekolojisi üzerine odaklanan ve gelişim sürecinde insanın ekolojik çevresinin önemine vurgu yapar. Bronfenbrenner, çocukların kendi dünyaları bağlamında nasıl gelişim gösterdikleri açıklamak üzere ekolojik çevreyi 4 alt sistem(mikro, mezo,egzo, makro sistem) içinde ele almış ve bu sistemlerin birbirleriyle karşılıklı etkileşimleri olduğunu ileri sürmüştür. Hem çevresel hem de biyolojik etmenlerin çocuğun gelişimini ve çıktılarını şekillendirdiğini ileri sürmüştür. Mikrosistem çocuğun günlük yaşamını etkileyen çevre özelliklerini içerir. Mezosistem çocuğun yaşamındaki mikrosistemlerin yani ev, okul, iş gibi yerlerin etkileşimidir. Egzosistem, ebeveynlerin işyerinin kalitesi, sosyal medya ve gayri resmi sosyal ağlar gibi çocuğun hayatı üzerinde daha az görünür ve daha uzak etkileri olan etmenleri vurgular. Maktrosistemde, geniş kültürel bağlamı ifade eder. Yani kültürel düzeyde meydana gelen etkilerdir.
Transaksiyonel/Karşılıklı Etkileşim Modeli
Çevrenin çocuk gelişimi üzerindeki dinamik etkisini açıklar. Çocuğun içinde bulunduğu çevreyle bir bütün olarak ele alınması ve birbirlerini etkileyen, karşılıklı dinamiklerin çocuğun gelişimi üzerinde rol oynadığı ileri sürülmüştür.