book 18 Flashcards

1
Q

tamper

A

tamper
f. karışmak, kurcalamak, rüşvetle kandırmak

Examples
The documents were tampered with.
Belgeler tahrif edildi.
Be careful not to tamper with it.
Onu tahrif etmemeye dikkat et.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

litany

A

litany

i. ayin, dualar etme

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

perish

A

perish
f. ölmek, can vermek, çürümek, bozulmak, yok olmak, donmak, kırağı çalmak

Examples
All those who take up the sword shall perish by the sword.
Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
- Please don’t be shy! We owe so much to both of you. Without your help, my humble project would perish. How can I show my appreciation? Any other business?
- Lütfen utanmayın! İkinize de çok şey borçluyuz. Sizin yardımınız olmadan, mütevazi projem mahvolurdu. Minnettarlığımı nasıl gösterebilirim? Başka bir iş?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

indifferent

A

indifferent
s. kayıtsız, ilgisiz, aldırışsız, şöyle böyle, vasat, berbat, kötü, farksız, lakayt, önemsiz, hissiz

Examples
Jason is indifferent about his clothes.
Jason elbiseleri hakkında kayıtsız.
He seems to be indifferent to politics.
Politikaya kayıtsız görünüyor.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

parlor

A

parlor
i. salon, oturma odası

Examples
The funeral parlor is next to the cemetery.
Cenaze evi mezarlığa yakındı.
He will be at your funeral parlour in one hour. Be there to greet him.
Bir saat içinde cenaze salonunda olacak. Orada olun.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

everlasting

A

everlasting
s. ebedi, devamlı, ölümsüz, bitmek bilmeyen, uzun süren, sık sık tekrarlanan

i. ebediyet, sonsuzluk, kurutulabilen çiçek

Examples
Ever since, I’ve wandered aimlessly in the everlasting night of your eyes.
O zamandan beri, gözlerindeki sonsuz gecede amaçsızca dolaştım.
Everlasting fear, everlasting peace.
Sonsuz korku, sonsuz barış.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

fickle

A

fickle
s. kararsız, dönek, değişken, maymun iştahlı, gelgeç

Examples
Than have a fickle-minded Real live girl
Oynak gönüllü, gerçekten yaşayan bir Kız bul
Fashion is a fickle thing.
Moda değişken bir şeydir.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

over-inflated

A

aşırı şişirilmiş over-inflated

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

delusion

A

delusion
i. düş, hayal, kuruntu, vesvese; yanılgı

Examples
because that’s…
that’s just delusion.
Çünkü bu… Bu bir hayal.
When I was a kid, I thought that if I died the world would just disappear. What a childish delusion! I just couldn’t accept that the world could continue to exist without me.
Çocukken ,ölürsem dünyanın hemen ortadan kaybolacağını düşündüm.Ne çocukça bir aldanma!Ben sadece dünyanın bensiz devam edip var olacağını kabullenemiyordum.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

whine

A

whine
f. sızlanmak, mızırdanmak, mızmızlanmak

i. mızırdanma, mızmızlanma, halinden şikâyet etme, sızlanma

Examples
Nicholas can’t put up with Mary’s whining any longer.
Nicholas Mary’nin sızlanmalarına daha fazla katlanamıyor.
- I am spending too much money on clothes… trying to look like maybe I’m under 3o so somebody will hire me… and you’re sitting in here, whining like an idiot. I will get a job, all right?
kıyafetlere çok para harcıyorum…30’un altında göstermeye çalışıyorum belki biri bu şekilde beni işe alır diye…ve sen burada oturup bir aptal gibi sızlanıyorsun. Ben bir iş bulacağım, tamam mı?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

malfunctioning

A

malfunctioning
hata
Arızalı

Examples
This clock seems to be malfunctioning.
Bu saat arızalı görünüyor.
Regulatory and supervisory authorities are established in order to regulate different types of markets, and to supervise and monitor market activities in accordance with these regulations or malfunctions that may occur.
Düzenleme ve denetleme kurumları, farklı piyasaların düzenlenmesi, piyasa faaliyetlerinin bu düzenlemelere uygunluklarının veya oluşabilecek aksaklıkların denetim ve takibi için oluşturulmuştur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

hump

A

hump
f. kamburlaştırmak, sırtında taşımak, sırtına almak, gayret etmek, huzursuz etmek, rahatsız etmek, ilişki kurmak, cinsel ilişkiye girmek

i. kambur, hörgüç, tümsek, tepe, huzursuzluk

Examples
The dromedary is a camel that has one hump on its back.
Hecin, sırtında bir tek hörgücü olan bir devedir.
Some camels have two humps on their backs.
Bazı develerin sırtlarında iki hörgüç bulunur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

chalk

A

chalk
f. tebeşirle yazmak, tebeşirle çizmek, beyazlatmak, tebeşir katmak

i. tebeşir, kireç taşı; veresiye verilen şey için koyulan işaret, tebeşirle çizilen çizgi

Examples
I like to write on the blackboard with chalk.
Karatahtaya tebeşirle yazmak hoşuma gider.
Please bring me two pieces of chalk.
Lütfen bana iki parça tebeşir getir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

intestine

A

intestine
i. bağırsak, iç, ülke içi

Examples
Your request is like your intestine. Stinky and dangerous.
İsteğin bağırsakların gibi. Kokuşmuş ve tehlikeli.
Hookworm is a worm, a parasite of man, that sticks to the small intestine.
Kancalı kurt bir kurttur, ince bağırsağa yapışan bir insan paraziti.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

gravy

A

gravy
i. et suyu, etin pişerken saldığı su, sos, kolay kazanç, açıktan para

Examples
Have you put the gravy on yet?
Üstüne sos koydun mu?
If he keeps that job, he will be on the gravy train.
Eğer bu işi alabilirse avantadan/havadan/kolayca zengin olacak.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

drift

A

drift
f. sürüklenmek, kendini koyvermek, hayatın akışına bırakmak, gayesiz yaşamak, yığılmak, toplanmak, sürüklemek, yığmak

i. sürüklenme, göç, akıntıya kapılma, sapma, eğilim, gidişat, erek, amaç, düşünme, anlama, akıntı, etki, belirsizlik

Examples
The boat drifted down the stream.
Tekne akıntıyla sürüklendi.
Nicholas drifted in and out of a coma.
Nicholas komaya girip çıkıyordu.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

eyelash

A

eyelash
i. kirpik

Examples
Let me take an eyelash off your face. No, I didn’t get it.
Yüzünden kirpiği almama izin ver. Hayır, onu almadım.
- My roommate’s gone. All he left behind was an eyelash and three skin flakes.
- What’s the point?
- Oda arkadaşım gitti. Ardında bütün bıraktığı bir kirpik ve üç deri sıyrığı.
- Ne demek istiyorsun?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

pull out

A

pull out
çekip çıkarmak, dışarı çekmek, uzatmak, çıkmak, ayrılmak, park yerinden çıkmak, kaçmak, uzamak, tüymek

Examples
I must get a bad tooth pulled out.
Çürümüş bir dişi çektirmeliyim.
I had a tooth pulled out last week.
Geçen hafta bir dişimi çektirdim.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

whatsoever

A

whatsoever
zm. ne, her ne, herhangi

s. hangi, ne, hiç

Examples
I have no interest whatsoever in eating English food.
Herhangi bir ingiliz yemeğini yemeğe ilgim yok.
- You stay right here. I’ve gotta check out this compartment, all right? We’ll stay in voice contact. You hold tight the end of this rope here. You have any problem whatsoever, you tug twice.
- I got it.
- Tam burada kal. Bu kompartımanı kontrol etmeliyim, tamam mı? Ses temasında kalacağız. İpin sonundan tam buradan sıkıca kavra. Bir problemin olduğunda, her ne olursa, iki kere çek.
- Anladım.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

bracket

A

bracket
f. paranteze almak, hedefi makas içine almak (Argo), aynı kategoriye almak

i. destek, dirsek, raf, köşebent, kademe; makas (topçuluk)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

catch on

A

catch on
anlamak, kavramak, tutulmak, moda olmak

Examples
I couldn’t catch on to the joke he told us.
Onun bize anlattığı şakayı anlayamadım.
Nicholas’ a beginner but he catches on fast.
Nicholas yeni başladı fakat çabuk anlıyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

flavor

A

flavor
f. tat vermek, lezzet katmak, çeşni vermek

[flavor (Amer.) ] i. tat, lezzet, koku, çeşni, tad, tat veren şey, hava

Examples
What’s your favorite flavor of ice cream?
Favori dondurma çeşnin nedir?
The only flavor ice cream that Nicholas eats is vanilla.
Nicholas’ın yediği tek çeşnili dondurma vanilyadır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

submit

A

submit
f. sunmak, ibraz etmek, arzetmek, önermek, öne sürmek, boyun eğmek, itaat etmek, kendini adamak, teslim etmek

Examples
I submitted the application myself.
Başvurumu kendim sundum.
They submitted the case to the court.
Davayı mahkemeye sundular.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

ammunition

A

ammunition
i. cephane, koz, saldırı fırsatı

Examples
He only wanted guns and ammunition.
Sadece silah ve mühimmat istedi.
The hunter put ammunition in the gun.
Avcı silaha cephane koydu.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
Q

twirly

A

moruk

26
Q

stomp

A

stomp
f. yere vurmak, ayağıyla ezmek, basmak, tepinmek

Examples
After slapping Nicholas’ right cheek Mary stomped on his left foot.
Mary Nicholas’ın sağ yanağına tokat attıktan sonra sol ayağının üstünde tepindi.
After slapping Tom’s right cheek, Mary stomped on his left foot.
Mary, Tom’un sağ yanağına tokat attıktan sonra, sol ayağının üstünde tepindi.

27
Q

tempt

A

tempt
f. baştan çıkarmak, ayartmak, özendirmek, kışkırtmak, meydan okumak

Examples
Nothing would tempt me to deceive him.
Hiçbir şey onu kandırmama teşvik etmedi.
Nicholas was tempted to tell Mary the truth.
Mary’ye gerçeği söylemesi için Nicholas kışkırtıldı.

28
Q

queuing

A

queuing
[queue] f. kuyruğa girmek, sıra olmak

Examples
The spectators have been waiting in the queue all day.
Seyirciler bütün gündür kuyrukta bekliyorlar.
British people are used to standing in queues.
ingilizler kuyrukta durmaya alışkın.

29
Q

wrist

A

wrist
i. bilek, krank pimi, piston pimi

Examples
I broke my wrist when I fell on it.
Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
The man caught the girl by the wrist.
Adam kızı bileğinden yakaladı.
30
Q

minion

A

minion

i. emir altındaki kimse, köle, gözde, uydu, peyk, dalkavuk

31
Q

f. karışmak, kurcalamak, rüşvetle kandırmak

Examples
The documents were tampered with.
Belgeler tahrif edildi.
Be careful not to tamper with it.
Onu tahrif etmemeye dikkat et.
A

tamper

32
Q

i. ayin, dualar etme

A

litany

33
Q

f. ölmek, can vermek, çürümek, bozulmak, yok olmak, donmak, kırağı çalmak

A

perish

34
Q

s. kayıtsız, ilgisiz, aldırışsız, şöyle böyle, vasat, berbat, kötü, farksız, lakayt, önemsiz, hissiz

A

indifferent

35
Q

i. salon, oturma odası

A

parlor

36
Q

s. ebedi, devamlı, ölümsüz, bitmek bilmeyen, uzun süren, sık sık tekrarlanan
i. ebediyet, sonsuzluk, kurutulabilen çiçek

A

everlasting

37
Q

s. kararsız, dönek, değişken, maymun iştahlı, gelgeç

A

fickle

38
Q

aşırı şişirilmiş

A

over-inflated

39
Q

i. düş, hayal, kuruntu, vesvese; yanılgı

A

delusion

40
Q

f. sızlanmak, mızırdanmak, mızmızlanmak

i. mızırdanma, mızmızlanma, halinden şikâyet etme, sızlanma

A

whine

41
Q

hata

Arızalı

A

malfunctioning

42
Q

f. kamburlaştırmak, sırtında taşımak, sırtına almak, gayret etmek, huzursuz etmek, rahatsız etmek, ilişki kurmak, cinsel ilişkiye girmek
i. kambur, hörgüç, tümsek, tepe, huzursuzluk

A

hump

43
Q

f. tebeşirle yazmak, tebeşirle çizmek, beyazlatmak, tebeşir katmak
i. tebeşir, kireç taşı; veresiye verilen şey için koyulan işaret, tebeşirle çizilen çizgi

A

chalk

44
Q

i. bağırsak, iç, ülke içi

A

intestine

45
Q

i. et suyu, etin pişerken saldığı su, sos, kolay kazanç, açıktan para

A

gravy

46
Q

f. sürüklenmek, kendini koyvermek, hayatın akışına bırakmak, gayesiz yaşamak, yığılmak, toplanmak, sürüklemek, yığmak
i. sürüklenme, göç, akıntıya kapılma, sapma, eğilim, gidişat, erek, amaç, düşünme, anlama, akıntı, etki, belirsizlik

A

drift

47
Q

i. kirpik

A

eyelash

48
Q

çekip çıkarmak, dışarı çekmek, uzatmak, çıkmak, ayrılmak, park yerinden çıkmak, kaçmak, uzamak, tüymek

A

pull out

49
Q

zm. ne, her ne, herhangi

s. hangi, ne, hiç

A

whatsoever

50
Q

f. paranteze almak, hedefi makas içine almak (Argo), aynı kategoriye almak
i. destek, dirsek, raf, köşebent, kademe; makas (topçuluk)

A

bracket

51
Q

anlamak, kavramak, tutulmak, moda olmak

A

catch on

52
Q

f. tat vermek, lezzet katmak, çeşni vermek

[flavor (Amer.) ] i. tat, lezzet, koku, çeşni, tad, tat veren şey, hava

A

flavor

53
Q

f. sunmak, ibraz etmek, arzetmek, önermek, öne sürmek, boyun eğmek, itaat etmek, kendini adamak, teslim etmek

A

submit

54
Q

i. cephane, koz, saldırı fırsatı

A

ammunition

55
Q

moruk

A

twirly

56
Q

f. yere vurmak, ayağıyla ezmek, basmak, tepinmek

A

stomp

57
Q

f. baştan çıkarmak, ayartmak, özendirmek, kışkırtmak, meydan okumak

A

tempt

58
Q

f. kuyruğa girmek, sıra olmak

A

queue

59
Q

i. bilek, krank pimi, piston pimi

A

wrist

60
Q

i. emir altındaki kimse, köle, gözde, uydu, peyk, dalkavuk

A

minion