book 36 Flashcards

1
Q

solemnity

A

solemnity

i. ciddiyet, ağırbaşlılık, tören, dini tören, dinsel tören

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

vice

A

vice
i. ahlaksızlık, kötülük, özür, kusur, zaaf, çapkınlık, huysuzluk (at), mengene, vekil

ed. yerine

ök. ikinci, yardımcı

Examples
Why do men behave like Apes and vice versa?
insanlar niçin maymun gibi davranıyor yada tam tersi?
He would leave the job to his vice president.
işi başkan yardımcısına bırakacaktı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

composure

A

composure
i. sakinlik, dinginlik, huzur, rahat

Examples
He soon recovered his composure.
Kısa sürede soğukkanlılığını geri kazandı.
Tom lost his composure.
Tom soğukkanlılığını kaybetti.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

confounded

A

confounded
s. kafasını karışmış, şaşırmış; kahrolası, baş belâsı

Examples
A great city is not to be confounded with a populous one.
Aristotle
Büyük bir şehir, yoğun nüfuslu olanıyla karıştırılmamalıdır.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

assert

A

assert
f. söylemek, iddia etmek, ileri sürmek, öne sürmek, savunmak (hak)

Examples
Tom knows how to assert himself.
Tom kendini nasıl savunacağını biliyor.
He knows how to assert himself.
O kendini nasıl savunacağını biliyor.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

stolidly

A

duyarsızca

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

granted

A

granted
s. imtiyazlı, diyelim ki

Examples
Lincoln granted liberty to slaves.
Lincoln kölelere özgürlük verdi.
The defendant was granted an appeal.
Sanığa bir başvuru verildi.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

assent

A

assent
f. kabul etmek, razı olmak

i. kabul, rıza, onay

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

merit

A

merit
f. değmek, layık olmak, hak etmek

i. değer, erdem, meziyet, fazilet, yararlık

Examples
At the meeting I pointed out the plan’s merit.
Toplantıda planın liyakatını belirttim.
But in spite of the merits of being single, they do want to get married some day.
Fakat bekar olmanın yararlarına rağmen, onlar birgün evlenmek istiyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

exceedingly

A

exceedingly
zf. son derece, fazlasıyla

Examples
Ann is exceedingly fond of chocolate.
Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.
I thought that went exceedingly well.
Onun son derece iyi gittiğini düşünüyordum
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

calamity

A

calamity
i. belâ, felâket, musibet, afet, sefalet, yoksulluk

Examples
It is an unfortunate calamity however that we need not accept.
Kabul etmek zorunda olmasak da, bu talihsiz bir faciadır.
Calamity Jane lived in California.
Calamity Jane, California’da yaşadı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

distinguished

A

distinguished
s. seçkin, güzide; farkedilebilir, görülebilir; ünlü, tanınmış; sivrilmiş

Examples
Can you distinguish silver from tin?
Kalayı gümüşten ayırt edebilir misin?
Dogs can't distinguish between colors.
Köpekler renkler arasında ayrım yapamazlar.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

consent

A

consent
f. razı olmak, kabul etmek, izin vermek

i. izin, rıza, uygun bulma

Examples
He consented to help the old lady.
Yaşlı bayana yardımcı olmaya razı oldu.
I interpreted his silence as consent.
Onun sessizliğini razı oluş kabul ettim
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

conscientiously

A

conscientiously

özenle
itina ile

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

adorn

A

adorn
f. süslemek, bezemek, güzelleştirmek, renk katmak

Examples
I’ve never heard Lefferts so abound in the sentiments that adorn Christian manhood.
Lefferts’in Hıristiyanlık ilkelerine böyle derinden bağlı olduğunu bilmiyordum.
A slew of corporate logos adorned the entrance to the soccer match.
Bir takım şirket logoları futbol maçının girişini süsledi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

attain

A

attain
f. ulaşmak, erişmek, varmak, gelmek, elde etmek, kazanmak

Examples
She attained her success through hard work.
Başarısına çok çalışarak ulaştı.
All that spirits desire, spirits attain.
Kahlil Gibran
Ruhların arzuladığı her şeyi, ruhlar elde ederler.
more

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

pretext

A

pretext
i. bahane, kulp

Examples
He came to my house on the pretext of seeing me.
O, beni görme bahanesiyle evime geldi.
He did not come on the pretext of sickness.
O, hastalık bahanesiyle gelmedi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

soothe

A

soothe
f. yatıştırmak, sakinleştirmek, dindirmek, teskin etmek

Examples
This medicine will soothe your headache.
Bu ilaç baş ağrınızı yatıştıracaktır.
He tried to soothe the angry man.
Öfkeli adamı yatıştırmaya çalıştı.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

irrefutable

A

irrefutable
s. inkâr edilemez, çürütülemez, su götürmez, reddedilemez

Examples
Even today his theory remains practically irrefutable.
Bugün bile onun teorisi neredeyse inkar edilemez olarak kalmaya devam etmektedir.
The proof is irrefutable.
Kanıt reddedilemez.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

spirited

A

spirited
snk. huylu, sever, ruhuna sahip, ruh haline sahip, tabiatlı

s. huylu, cesur, mizaçlı, canlı, neşeli, hevesli, heyecanlı, güçlü, esprili, nükteli

Examples
My husband is in high spirits today.
Bugün kocamın keyfi yerinde.
They were weak and broken in spirit.
Onlar zayıftı ve ruhen çökmüştü.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

buck up

A

buck up

f. acele etmek, çabuk olmak, canlanmak, neşelenmek, neşelendirmek

22
Q

newfangled

A

newfangled

s. yeni çıkmış, yeni model

23
Q

whip out

A

whip out

birden çekmek, çekivermek

24
Q

bemoan

A

bemoan
f. yakınmak, sızlanmak, şikâyet etmek

Examples
When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules.
Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.

25
Q

unveil

A

unveil
f. peçesini kaldırmak, örtüsünü açmak, ortaya çıkarmak, açılışını yapmak, açığa vurmak, açıklamak, açılışı yapılmak

Examples
At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder.
Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.
The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow.
Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

26
Q

tantalize

A

tantalize
[tantalize (Amer.) ] f. gösterip de vermemek, umutlandırıp vermemek

Examples
Don’t tantalize me.
Bana boşuna ümit verme.

27
Q

dialect

A

dialect
i. lehçe, ağız, diyalekt

Examples
They were speaking in a Southern dialect.
Onlar Güney Lehçesi ile konuşuyorlardı.
It’s hard to understand the Osaka dialect.
Osaka lehçesini anlamak zordur.

28
Q

renowned

A

renowned
s. ünlü, meşhur, şöhretli, şanlı

Examples
A renowned tactician, Christopher Columbus once downed an entire pirate fleet by stealing all of their fruits and vegetables, thus giving them scurvy.
Bir ünlü taktisyen, Christopher Columbus bir zamanlar onların tüm sebze ve meyvelerini çalarak, böylece onlara iskorbüt vererek tüm korsan filosunu yok etti.
He was renowned to be a very good pilot.
O çok iyi bir pilot olduğu için ünlüydü.

29
Q

tame

A

tame
f. evcilleştirmek, işlemek, ehlileştirmek, uslandırmak, yumuşatmak, ekmek, işlemek (toprak), cesaretini kırmak

s. evcil, ehli, uysal, uslu, tatsız, ekili

Examples
Nicholas caught a wolf and tried to tame it.
Nicholas bir kurt yakaladı ve onu evcilleştirmeye çalıştı.
The bear is quite tame and doesn’t bite.
Ayı tamamen uysal ve ısırmaz.

30
Q

suffrage

A

suffrage
i. oy, oy hakkı, seçme hakkı

Examples
The will of the people shall be the basis of the authority of government; this will shall be expressed in periodic and genuine elections which shall be by universal and equal suffrage and shall be held by secret vote or by equivalent free voting procedures.
Halkın iradesi kamu otoritesinin esasıdır; bu irade, gizli şekilde veya serbestliği sağlayacak muadil bir usul ile cereyan edecek, genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak olan devri ve dürüst seçimlerle ifade edilir.

31
Q

precipice

A

precipice
i. uçurum, yar, sarp kayalık

Examples
Pleasure is the carrot dangled to lead the ass to market; or the precipice.
Robinson Jeffers
Zevk bir eşeği markete götürmek için uzatılan havuçtur yada uçurumdur.

32
Q

frivolous

A

frivolous
s. fingirdek, hoppa, uçarı, hafif, anlamsız, boş, adaleti yanıltıcı

Examples
Art cannot result from sophisticated, frivolous, or superficial effects.
Hans Hofmann
Sanat, çok yönlü, anlamsız ya da yüzeysel etkiler sonucu olamaz.

33
Q

penmanship

A

penmanship
i. hattatlık, yazarlık

Examples
Her penmanship is horrible.
Onun hattatlığı berbat.
I want to improve my penmanship.
Hattatlığımı geliştirmek istiyorum.
34
Q

deceptive

A

deceptive
s. aldatıcı, aldatan

Examples
Appearances can be deceptive.
Görünümler yanıltıcı olabilir.
Tom is being deliberately deceptive.
Tom kasten aldatıcı oluyor.
35
Q

creek

A

creek
i. dere; çay; koy; küçük körfez

Examples
He’s the one that drove his truck into Silver Creek, and saved a town.
O, kamyonunu Silver Creek’e süren ve kenti kurtaran kişi.
The Flesh Fair is in Barn Creek and the hounds are out hunting for strays
İnsan panayırı ahırda. Creek ve av köpekleri dışarıda sürüden ayrılan hayvanları avlıyorlar.

36
Q

tantalizing promise

A

kışkırtıcı vaat

37
Q

elusive

A

elusive
s. yakalanması zor, akla gelmeyen, anlaşılmaz, güvenilmez, kaypak

Examples
In fact, the more you try to recall details, the more elusive they’II become.
Aslında, ayrıntıları hatırlamak için ne kadar çok uğraşırsan, o kadar çok belirsiz hale gelirler.
- They are elusive things the moment we name them their meaning disappears, melts, dissolve like a jellyfish in the sun.
- Onlar, onları isimlendirdiğimiz anda anlamları kaybolan, yok olan, güneşte kalmış bir deniz anası gibi eriyen tarifi zor şeyler.

38
Q

fret

A

fret
f. aşındırmak, kemirmek, yıpratmak, eskitmek, yiyip bitirmek, üzmek, endişelendirmek, sinirlendirmek, kızmak, üzülmek, kendi kendini yemek, endişelenmek

i. aşınma, yenme, üzüntü, sıkıntı, endişe, perde [müz.], kenar süsü, kafesli süs

Examples
A great lie is like a great fish on dry land; it may fret and fling and make a frightful bother, but it cannot hurt you. You have only to keep still, and it will die of itself.
Benjamin Crabbe
Büyük bir yalan kuru topraktaki büyük bir balık gibidir; endişelendirebilir, düşündürebilir ve çok can sıkabilir fakat sizi acıtmaz. Sadece öylece bırakmalısınız ve o kendi kendine ölecektir.

39
Q

sustenance

A

sustenance

i. besin, gıda yaşatma, destek, yardım, besleyici değer, besleme,

40
Q

reckoning

A

reckoning
i. hesap, hesaplama, sayma, hesaplaşma, hesap pusulası, konum hesabı, yer belirleme

Examples
The benefits of science are not to be reckoned only in terms of the physical.
Henry Taube
Bilimin faydaları sadece fiziksel açıdan hesaplanmaz.
He’s a leader of the strike at the factory there. I reckon they’re both a pair of commies.
Oradaki fabrikadaki grevin lideri. Sanırım onların ikisi de komünist.

41
Q

elude

A

elude
f. kurtulmak, kaçamak yapmak, sıyrılmak, kaçınmak, anlayamamak, aklına gelmemek, çağrıştırmamak

Examples
Dan eluded police for almost two years.
Dan neredeyse iki yıl boyunca polisi atlatmış.

42
Q

avalanche

A

avalanche
i. çığ; heyelan

Examples
A small snowball is capable of starting an avalanche.
Küçük bir kartopu, bir çığı başlatabilir.
As soon as you contact your friends, tell them that an avalanche is coming.
Arkadaşlarınla iletişim kurar kurmaz onlara bir çığ geldiğini söyle.

43
Q

indecent

A

indecent
s. uygunsuz, açık saçık, edepsiz, gereksiz, yersiz

Examples
According to Vladimir Chizhov, the word ‘pussy’ is indecent.
Vladimir Chizhov’a göre ‘pussy’ sözcüğü uygunsuzdur.
It’s an indecent proposition.
Bu uygunsuz bir öneri.

44
Q

decent

A

decent
s. terbiyeli, nazik, edepli, saygın, hoşgörülü, iyi kâlpli, alçakgönüllü; uygun, yeterli; iyi; adam gibi

Examples
I’d like to live in a decent house.
iyi bir evde yaşamak istiyorum.
Nicholas can’t seem to find a decent job.
Nicholas iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.

45
Q

propensity

A

propensity
i. eğilim, meyil, istek

Examples
Tom had a propensity for looking the other way when spoken to.
Tom’un, kendisiyle konuşulduğunda başka bir tarafa bakma huyu vardı.

46
Q

degrade

A

degrade
f. indirmek, indirgemek, düşmek; rütbesini indirmek; küçük düşürmek, onurunu kırmak; rengini açmak, aşınmaya uğramak, gerilemek

Examples
Our sample was degraded in the initial study. We need more of the orchid.
Numunemiz iilk çalışmada zarar görmüş. Daha fazla orkideye ihtiyacımız var.
There are songs that I find degrading as a woman.
Bir kadın olarak aşağılayıcı bulduğum şarkılar var

47
Q

clench

A

clench
f. sıkmak, sıkıca yakalamak, perçinlemek, kenetlemek, yapışmak, tutmak; kavramak

Examples
My stomach is clenched with hunger.
Midem açlıktan yapıştı.
Tom clenched his fists.
Tom yumruklarını sıktı.
48
Q

bravado

A

bravado

i. meydan okuma, cesaret gösterisi, kabadayılık; kurusıkı atma

49
Q

grieve

A

grieve
f. üzmek, kederlendirmek, dert vermek, üzülmek

Examples
I can’t say I go around grieving.Of course he’s left a gap but it’s no good fretting.
Etrafta kederli bir halde dolaştığımı pek de söyleyemem. Elbette onun gidişi hayatımda bir boşluk yarattı ama üzülmenin kimseye faydası yok.
Everyone is grieving.
Herkes kederli.

50
Q

plunder

A

plunder
f. yağmalamak, talan etmek, soymak, çalmak

i. yağmacılık, yağma, ganimet, avanta, çapul

Examples
After the conquest and plundering of the Inca empire by Spain, the Indians invented the legend of El Dorado.
İspanya tarafından İnka imparatorluğunun fethi ve yağmalanmasından sonra, Kızılderililer El Dorado (altın şehir) efsanesini uydurdular.
Thieves plundered the museum.
Hırsızlar müzeyi soydular.