book 30 Flashcards

1
Q

indicated on

A

belirtilen
indicated
[indicate] f. göstermek, belirtmek, işaret etmek, bildirmek, çıtlatmak, gerektirmek

Examples
The sign indicates the way to go.
Sinyal gidecek yolu gösterir.
A closed fist can indicate stress.
Kapalı bir yumruk stres gösterebilir.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

underemployment

A

eksik istihtam

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

creation

A

creation
i. yaradılış, hilkat, kreasyon; alem, evren; atama; eser; oluşum; buluş

i. dünyanın yaradılışı

Examples
The world is blessed with beautiful, valuable, elegant, and priceless creations, and you are a good example
Dünya güzel, değerli, zarif ve eşsiz şeylerle bezeli ve sen bunların en iyi örneğisin.
The pope said recently that the theory of evolution–is not reconcilable–with the doctrine of creation.
Papa geçenlerde, evrim teorisinin yaratılış doktrini ile uzlaştırılabilir olmadığını söyledi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

interdependent

A

interdependent

s. birbirine bağlı, bağımlı

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

intrigue

A

intrigue
f. İlgisini Çekmek entrika çevirmek, gizlice sevişmek, ilgisini çekmek, ayartmak, kandırmak, şaşırtmak

i. entrika, dolap, fesat, dalavere

Examples
It’s got mystery, intrigue, romance.
Bir romantizmi, entrikaları ve gizemi var.
Lawrence was the talkative type who would never take no for an answer, and Nancy was rather intrigued by the whole matter so she decided to meet Kay Bartok.
Lawrence öyle konuşkan bir insandı ki, ona asla hayır diyemiyordu insan. Bu mesele Nancy’nin fazlasıyla ilgisini çekmişti ve Kay Bartok’la tanışmaya karar verdi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

prodigious

A

prodigious

s. müthiş, şaşılacak, olağanüstü, harika, kocaman

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

sophisticated

A

sophisticated
s. sofistike, bilgili, içerikli, bilge, entellektüel, kültürlü, tecrübeli, çok yönlü, gelişmiş, ileri, komplike, kaşarlanmış, pişkin, çokbilmiş, yapmacık, düşünceli

Examples
He looks quite sophisticated for his age.
Yaşına göre oldukça sofistike görünüyor.
Art cannot result from sophisticated, frivolous, or superficial effects.
Hans Hofmann
Sanat, çok yönlü, anlamsız ya da yüzeysel etkiler sonucu olamaz.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

mounted

A

mounted
s. atlı, binmiş, takılı, mukavvaya yapıştırılmış, kakma

Examples
Nicholas mounted his horse and rode off.
Nicholas atına bindi ve yola çıktı.
He was the first man that climbed Mount Everest.
Everest Dağı'na tırmanan ilk insandı.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

rear

A

rear
f. yetiştirmek, büyütmek, kaldırmak, yukarı kaldırmak, dikmek, inşa etmek, şahlanmak, yükseltmek

i. arka, geri, arka taraf, ters taraf, geri plân, kıç, popo, tuvalet
s. arka, geri, arkadaki, art

Examples
Please move to the rear of the bus.
Lütfen otobüsün arkasına doğru ilerleyin.
The hijackers moved to the rear of the plane.
Korsanlar uçağın arkasına ilerledi

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

ejection

A

ejection

i. dışarı atma, çıkarma, tahliye, çıkan şey, fırlama

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

applied

A

applied
s. uygulamalı, pratik

Examples
You should apply for that job.
Bu işe başvurmalısın.
She applied a bandage to the wound.
Yaraya bir bandaj uyguladı.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

inextricably

A

Ayrılmaz

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

incendiary

A

incendiary
i. kışkırtıcı kundakçı, yangın çıkaran kimse, kışkırtıcı, yangın bombası

s. yangın çıkaran, kundakçı, kışkırtıcı, tahrik edici

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

projectile

A

projectile
i. mermi, kurşun, roket

s. fırlatıcı, atıcı, itici, atma

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

repel

A

repel
f. itmek, itelemek, püskürtmek, geri çevirmek, reddetmek, defetmek, geçirmemek, iğrendirmek, itici gelmek

i. geri itme

Examples
They say that garlic repels mosquitoes.
Onlar sarımsağın sivrisinekleri ittiğini söylüyor.
There are plants that repel insects.
Böcekleri uzaklaştıran bitkiler var.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

sabre

A

sabre
f. kılıçtan geçirmek, kılıçla kesmek, kılıçla vurmak

i. kılıç, süvari kılıcı, eskrim kılıcı

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

crossbow

A

crossbow
i. yaylı tüfek

Examples
Nicholas shot at Mary with a crossbow.
Nicholas Mary'yi yaylı tüfekle vurdu.
Tom shot at Mary with a crossbow.
Tom Mary'yi yaylı tüfekle vurdu.
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

descent

A

descent
i. iniş, alçalma; baskın; çöküş, düşme; madene inme; yokuş; nesil, köken; miras kalma; üşüşme

Examples
For years many of my constituents have been of Italian descent.
Yıllar boyunca seçmenlerim İtalyanlar olmuştur.
Ladies and gentlemen, we are about to begin our descent.
Bayanlar ve baylar yakında inişimize başlamak üzereyiz.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

heft

A

kitapçık

broşür

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

wobble

A

wobble
f. sendelemek, sallanmak, bocalamak, tereddüd etmek, titremek, yalpalamak

i. sendeleme, sallanma, bocalama, tereddüd, yalpalama

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

bring out

A

bring out
yayımlamak, çıkarmak, ortaya çıkarmak

Examples
He was a very, very difficult man. Very guarded and cagey. I brought out something tender in him.
Çok, çok geçimsiz bir adamdı. Çok tedbirli ve ağzı sıkıydı. İçindeki sevecen bir şeyi ortaya çıkardım.
Do you wanna try it? Good! Mari, bring out the new bottle and some glasses too. Cheers!
Şunu denemek ister misin? İyi! Mari, yeni şişe ve birkaç da bardak çıkar. Şerefe!

22
Q

liable

A

liable
s. sorumlu, olası, mesul, yükümlü, eğilimli, duyarlı, muhtemel

Examples
We are all liable to make mistakes.
Hepimiz hata yapmaya karşı yükümlüyüz.
You could get hurt. This thing’s liable to explode and blow your ears off.
Yaralanabilirdin. Bu nesne patlamaya ve kulaklarını uçurmaya eğilimlidir.

23
Q

self-conscious

A

self-conscious
s. içine kapanık, sıkılgan kendini bilen, ne yaptığını bilen,

Examples
She had always been shy, self conscious, and often unhappy about her appearance.
Her zaman utangaç, kendi halinde ve genellikle görünüşünden mutsuzdu.
Tom is very self-conscious.
Tom çok içine kapanık.

24
Q

defect

A

defect
f. döneklik etmek, ayrılmak; kaçmak; iltica etmek, sığınmak

i. eksiklik, kusur, noksan; özür, sakatlık; bozukluk, arıza

Examples
They checked the machine for defects.
Arızalar için makineyi kontrol ettiler.
He defected to the Soviet Union in the 1950’s.
1950’lerde Sovyetler Birliğine iltica etti.

25
Q

quote - unquote

A

Tırnak açmak
Tırnak Kapatmak
Alıntı yapmak

26
Q

Fiddlesticks!

A

fiddlesticks

ünl. saçma, zırva

27
Q

courteous

A

courteous
s. kibar, nazik, ince, saygılı

Examples
I like him not because he’s courteous but because he’s honest.
Onu nazik olduğu için değil fakat dürüst olduğu için seviyorum.
I think Tom is courteous.
Tom’un saygılı olduğunu düşünüyorum.

28
Q

cherub

A

cherub

i. melek, melek çocuk, melek çocuk resmi; nur yüzlü kimse, nurtopu gibi çocuk

29
Q

needy

A

needy
s. muhtaç, yoksul, fakir

Examples
Free social care for the most needy and a legal obligation to halve the budget deficit are to be outlined in the Queen’s Speech.
Fakirler için ücretsiz sosyal bakım ve bütçe açığını yarıya indirme zorunluluğu Kraliçe’nin konuşmasında genel olarak geçecek.
He is the founder of Brothers in Unity which has now extended its work to needy children from Iraq and Jordan.
O, Irak ve Ürdün’deki fakirlere yardım eli uzatacak Kardeşlerin Birliği derneğinin kurucusudur.

30
Q

clingy

A

clingy
s. yapışan, yapışkan, sarılan

Examples
Why are you so clingy?
Neden bu kadar ilgi meraklısısın?

31
Q

unsettling

A

unsettle
f. yerinden çıkarmak, huzurunu kaçırmak, sarsmak, heyecanlandırmak, düzenini bozmak, karıştırmak

Examples
They left the situation unsettled.
Durumu askıda bıraktılar.
We shouldn't leave the matter unsettled.
Konuyu halletmeden bırakmamalıyız.
32
Q

astute

A

astute
s. zeki, akıllı, cin gibi, kurnaz, açıkgöz

Examples
You’re very astute.
Çok zekisin.
An astute reader should be willing to weigh everything they read, including anonymous sources.
Akıllı bir okuyucu, anonim kaynaklar dahil, okudukları her şeyi tartmak için istekli olmalıdır.

33
Q

obnoxious

A

obnoxious
s. çirkin, iğrenç, pis, kötü, uygunsuz

Examples
- I really hate a man with an obnoxious dog. I don’t hate just the dog, I hate the owner.
- Sevimsiz köpeği olan adamlardan gerçekten nefret ediyorum. Sadece köpekten nefret etmiyorum. Sahibinden de nefret ediyorum.
Do people ever accuse you of being obnoxious?
İnsanlar seni hiç iğrenç olmakla suçluyorlar mı?

34
Q

viable

A

viable
s. yaşayabilir, yaşar, geçerli

Examples
-The task is risky, though not impossible And the most vital thing to do is to free the elevators
But I’ll come to that after we’ve fixed the crack
-Your opinion Theoretically viable, but no one has ever tried it
-İlk görev riskli, ama yapılması imkansız değil. Ve yapılması gereken en önemli şey, asansörlerin serbest bırakılması. Ama bu konuya daha sonra geleceğim.
-Fikriniz. Teorik olarak geçerli, ama bunu hiç kimse denemedi şimdiye dek.
The first person at a crime scene often turns out to be a viable suspect.
Olay yerinde görülen ilk kişi, genellikle en geçerli şüpheli olarak çıkar karşımıza.

35
Q

enabling

A

enabling
[enable] f. yetki vermek, olanak vermek, olanak tanımak, izin vermek

Examples
The scholarship enabled her to study abroad.
Burs onun yurt dışında eğitim yapmasını sağladı.
The scholarship enabled him to study abroad.
Burs onun yurt dışında eğitim yapmasını sağladı.

36
Q

implications

A

etkileri
implication
i. bulaştırma, içine sokma, dolaşma, içerme, ima etme, dolaylı anlatma

Examples
Now freeze image Diaz just stole the mind control software The global implication of this theft are enormous, and our government wants these disks back in safe hands.
Halihazırda donuk suratlı Diaz zihin kontrol yazılımını çalmıştı, bu hırsızlığın küresel sonuçları muazzam olduğundan, hükümetimiz disklerin güven altına alınmasını istemektedir.
Hearing (from Anna) peculiar stories, sometimes with tragicomic implications - typical of a well-rooted Greek culture, where everyday life combines itself with well-being, glee and bothers – I have discovered a city that has no parallel in the world.
Bazen içinde sağlıklı, keyifli, sıkıntılı, günlük hayatın birleştirildiği köklü Yunan kültürünün tipik trajikomik sonuçların olduğu özgün hikayeler dinleyerek (Anna’dan) dünyada benzeri olmayan bir şehir keşfettim.

37
Q

perceive

A

perceive
f. algılamak, hissetmek, sezmek, kavramak, kestirmek, idrak etmek, farketmek, seçmek

Examples
Beauty, whether moral or natural, is felt, more properly than perceived.
David Hume
Güzellik, ister ahlaki ister doğal olsun, algılanandan daha doğru hissedilir.
To understand is to perceive patterns.
Isaiah Berlin
Anlamak, kalıpları algılamaktır. Isaiah Berlin

38
Q

enhanced

A

enhanced
Gelişmiş

[enhance] f. artırmak, yükseltmek, büyütmek, abartmak

Examples
Irene’s sister, conscious of her inability to compete with the beauty and enhancing manner of Irene was perfectly content to be only a pale reflection of our yellow-haired commander.
İrene’nin gelişen tavırları ve güzelliğiyle rekabet edemeyeceğinin farkında olan İrene’nin kardeşi, bizim sarı saçlı komutanımızın sadece soluk bir yansıması olmaktan tamamen memnundu.
If you have a good garden, it will enhance the value of your house.
Eğer iyi bir bahçeniz varsa, o, evinizin değerini artıracaktır.

39
Q

I have been through interesting situation

A

İlginç bir durum yaşadım

40
Q

affirmative

A

affirmative
i. olumlu cevap

s. olumlu, doğrulayıcı, doğrulayan

Examples
Affirmative, sir.
Olumlu, efendim.
Tom answered in the affirmative.
Tom olumlu cevap verdi.
41
Q

concise

A

concise
s. kısa, özlü, veciz

Examples
The practice of writing poetry, combined with the time constraints of production, engendered Southey’s concise style of prose
Üretmenin verdiği baskının yanısıra, şiir yazma alışkanlığı Southey’in az ve öz olan düzyazı stilinin oluşmasını sağladı.
I’ll be brief and concise.
Kısa ve özlü olacağım.

42
Q

top-notch

A

birinci sınıf

43
Q

dashing

A

dashing
s. canlı; cesur; atak; havalı, şık, gösterişli

Examples
Mother called and I dashed home.
Annem çağırınca hemen eve koştum.
He dashed to catch the last train.
Son trene yetişmek için hızlı koştu.
44
Q

remedy

A

remedy
f. tedavi etmek, iyileştirmek, çare bulmak, çözüm getirmek, düzeltmek, onarmak

i. ilaç, tedavi, deva, çare, derman, çözüm

Examples
What is the best remedy for colds?
Soğuk algınlıkları için en iyi ilaç nedir?
Hot lemon with honey is a good remedy for colds.
Ballı sıcak limon soğuk algınlığı için iyi bir ilaçtır.

45
Q

insularity

A

insularity

i. dar görüşlülük adalı olma, tecrit, ayırma,

46
Q

insatiable

A

insatiable
s. açgözlü, doymak bilmez, doyumsuz, gözü aç

Examples
A brief visit to Nepal started my insatiable love for Asian art.
Richard Ernst
Nepal’e kısa bir ziyaret, Asya sanatına karşı doymak bilmez aşkımı başlattı.
He’s insatiable.
O açgözlüdür.

47
Q

affinity

A

affinity

i. akrabalık, dünürlük, benzerlik, yakınlık, ilişki, benzeşme, çekicilik, ilgi, birleşme eğilimi [kim.]

48
Q

Resurrection

A

resurrection
i. hazreti İsa’nın dirilişi

i. diriliş, diriltme, yeniden canlanma, yeniden ortaya çıkma, kıyamet

Examples
‘‘l am the resurrection and the life,’ sayeth the Lord.
‘‘Ben, yeniden diriliş ve yaşamım,’ der, Tanrı.
Easter is an important Christian holiday celebrating the resurrection of Jesus Christ.
Paskalya İsa Mesih’in dirilişini kutlayan önemli bir Hıristiyan bayramıdır.

49
Q

inalienable

A

inalienable

s. elden çıkarılamaz, devredilemez

50
Q

legitimately

A

meşru