UNIT 5 Flashcards
(58 cards)
Access (Verb) /ˈækses/ - /æk-ses/
You can access the website using this link.
in to
Access (Noun) /ˈækses/ - /æk-ses/
The library provides access to thousands of online resources.
Accessibility (Noun) /əkˌsɛsəˈbɪləti/ - /ak-se-si-bi-li-ti/
The building’s accessibility for wheelchair users has improved.
Accessible (Adjective) /əkˈsɛsəbəl/ - /ak-se-sı-bıl/
The museum is easily accessible by public transport.
Inaccessible (Adjective) /ˌɪnəkˈsɛsəbəl/ - /in-ak-se-sı-bıl/
The remote village is inaccessible during the winter months.
Erişmek (Fiil)
Bu bağlantıyı kullanarak web sitesine erişebilirsiniz.
Erişim (İsim)
Kütüphane, binlerce çevrimiçi kaynağa erişim sağlar.
Erişilebilirlik (İsim)
Bina, tekerlekli sandalye kullanıcıları için erişilebilirliği artırdı.
Erişilebilir (Sıfat)
Müze toplu taşıma ile kolayca erişilebilir.
Erişilemez (Sıfat)
Uzak köy kış aylarında erişilemez durumda.
Approach (Noun/Verb) /əˈproʊtʃ/ - /a-proç/
The teacher’s approach to explaining the topic was very effective. (Noun)
We need to approach this problem from a different perspective. (Verb)
to an
Approachable (Adjective) /əˈproʊtʃəbl/ - /a-pro-ça-bıl/
The new manager is very approachable and willing to listen to suggestions.
Yaklaşım (İsim)/Yaklaşmak (Fiil)
Öğretmenin konuyu açıklama yaklaşımı çok etkiliydi. (İsim)
Bu soruna farklı bir bakış açısıyla yaklaşmamız gerekiyor. (Fiil)
Yaklaşılabilir (Sıfat)
Yeni müdür çok yaklaşılabilir ve önerilere açık.
Attempt (Noun/Verb) /əˈtɛmpt/ - /e-tempt/
She made an attempt to climb the mountain but failed. (Noun)
in an
He attempted to fix the computer but couldn’t solve the problem. (Verb)
Teşebbüs (İsim)/Denemek (Fiil)
Dağa tırmanma teşebbüsünde bulundu ama başarısız oldu. (İsim)
Bilgisayarı tamir etmeyi denedi ama sorunu çözemedi. (Fiil)
Benefit (Noun/Verb) /ˈbɛnɪfɪt/ - /be-nı-fıt/
The new policy will bring significant benefits to the employees. (Noun)
He benefited greatly from the training program. (Verb)
from
Beneficial (Adjective) /ˌbɛnɪˈfɪʃəl/ - /be-nı-fi-şıl/
Regular exercise is beneficial for your health.
Beneficially (Adverb) /ˌbɛnɪˈfɪʃəli/ - /be-nı-fi-şı-li/
The program has been beneficially implemented in many schools.
Fayda (İsim)/Fayda Sağlamak (Fiil)
Yeni politika, çalışanlara önemli faydalar sağlayacak. (İsim)
Eğitim programından büyük ölçüde fayda sağladı. (Fiil)
Faydalı (Sıfat)
Düzenli egzersiz, sağlığınız için faydalıdır.
Faydalı Bir Şekilde (Zarf)
Program, birçok okulda faydalı bir şekilde uygulanmıştır.
Challenge (Noun/Verb) /ˈtʃælɪndʒ/ - /ça-lınc/
The project was a real challenge, but we managed to complete it. (Noun)
She challenged him to solve the puzzle in under a minute. (Verb)
Challenging (Adjective) /ˈtʃælɪndʒɪŋ/ - /ça-lın-cing/
Learning a new language can be challenging but rewarding.
Zorluk (İsim)/Meydan Okumak (Fiil)
Proje gerçek bir zorluktu, ancak tamamlamayı başardık. (İsim)
Ona bulmacayı bir dakikadan kısa sürede çözmesi için meydan okudu. (Fiil)
Zorlayıcı (Sıfat)
Yeni bir dil öğrenmek zorlayıcı ama ödüllendirici olabilir.
Complexity (Noun) /kəmˈplɛksɪti/ - /kım-plek-sı-ti/OF
The complexity of the problem made it hard to solve.
(Problemin karmaşıklığı çözmeyi zorlaştırdı.)
Complex (Adjective) /ˈkɑmplɛks/ - /kom-pleks/
The instructions for assembling the furniture were too complex to follow.
(Mobilyayı monte etme talimatları takip etmek için çok karmaşıktı.)
Karmaşıklık (İsim)
Durumun karmaşıklığı, bir çözüm bulmayı zorlaştırdı.
Karmaşık (Sıfat)
Bu, dikkatli düşünmeyi gerektiren karmaşık bir karardı.
Consume (Verb) /kənˈsjuːm/ - /kın-süüm/
She consumes a lot of water every day.
Consumer (Noun) /kənˈsjuːmər/ - /kın-sü-mır/
The consumer has many choices in the market.
Consumption (Noun) /kənˈsʌmpʃən/ - /kın-sam-şın/
The consumption of sugar should be reduced.
Consumerism (Noun) /kənˈsjuːmɪzəm/ - /kın-sü-mı-zım/
Consumerism promotes the constant purchase of goods.
Tüketmek
Her gün çok su tüketiyor.
Tüketici
Tüketicinin pazarda birçok seçeneği vardır.
Tüketim
Şeker tüketimi azaltılmalıdır.
Tüketimcilik
Tüketimcilik, malların sürekli satın alınmasını teşvik eder.
Deficiency (Noun) /dɪˈfɪʃənsi/ - /di-fi-şın-sı/
The doctor diagnosed a deficiency in vitamin D.
FROM
Deficient (Adjective) /dɪˈfɪʃənt/ - /di-fi-şınt/
His diet was deficient in essential nutrients.
Eksiklik
Doktor, D vitamini eksikliği teşhisi koydu.
Eksik
Onun diyeti, temel besinlerden eksikti.
Digest (Verb) /daɪˈdʒɛst/ - /day-gest/
It takes time for the body to digest food properly.
Digestion (Noun) /daɪˈdʒɛstʃən/ - /day-jes-şın/
Proper digestion is essential for good health.
Sindirmek
Vücudun yiyecekleri düzgün bir şekilde sindirmesi zaman alır.
Sindirim
Düzgün sindirim, iyi sağlık için çok önemlidir.
Eliminate (Verb) /ɪˈlɪmɪneɪt/ - /i-li-mı-neyt/ FROM
The company decided to eliminate unnecessary expenses.
Elimination (Noun) /ɪˌlɪmɪˈneɪʃən/ - /i-li-mı-ney-şın/
Elimination of waste is an important step in recycling.
Ortadan Kaldırmak
Şirket, gereksiz harcamaları ortadan kaldırmaya karar verdi.
Ortadan Kaldırma
Atıkların ortadan kaldırılması, geri dönüşümde önemli bir adımdır.
Finding (Noun) /ˈfaɪndɪŋ/ - /faynd-ing/
The findings of the study were surprising.
Bulgular
Çalışmanın bulguları şaşırtıcıydı.
Gene (Noun) /dʒiːn/ - /cin/
Genes are passed down from parents to offspring.
Genetics (Noun) /dʒəˈnɛtɪks/ - /cı-ne-tiks/
She studied genetics to understand how traits are inherited.
Genetic (Adjective) /dʒəˈnɛtɪk/ - /cı-ne-tik/
Genetic diseases can be passed from parents to children.
Genetically (Adverb) /dʒəˈnɛtɪkli/ - /cı-ne-tik-li/
Humans are genetically similar to other primates.
Gen
Genler, ebeveynlerden yavrulara aktarılır.
Genetik
O, özelliklerin nasıl miras alındığını anlamak için genetiği inceledi.
Genetik
Genetik hastalıklar, ebeveynlerden çocuklara geçebilir.
Genetik Olarak
İnsanlar, diğer primatlarla genetik olarak benzerler.
Identify (Verb) /aɪˈdɛntɪfaɪ/ - /ay-den-tı-fay/
Can you identify the person in this photo?
Identification (Noun) /aɪˌdɛntɪfɪˈkeɪʃən/ - /ay-den-tı-fı-key-şın/
He showed his identification to the security guard.
Identity (Noun) /aɪˈdɛntɪti/ - /ay-den-tı-ti/
Her identity was verified before she entered the building.
Identified (Adjective) /aɪˈdɛntɪfaɪd/ - /ay-den-tı-fayd/
The identified suspect was arrested by the police.
Unidentified (Adjective) /ˌʌnɪˈdɛntɪfaɪd/ - /an-ı-den-tı-fayd/
The unidentified object in the sky remained a mystery.
Tanımlamak
Bu fotoğraftaki kişiyi tanımlayabilir misiniz?
Kimlik Belgesi
Güvenlik görevlisine kimlik belgesini gösterdi.
Kimlik
Binaya girmeden önce kimliği doğrulandı.
Tanımlanmış
Tanımlanan şüpheli polis tarafından tutuklandı.
Tanımlanamayan
Gökyüzündeki tanımlanamayan nesne gizem olarak kaldı.
Initial (Adjective) /ɪˈnɪʃəl/ - /i-ni-şıl/
The initial response to the proposal was positive.
Initially (Adverb) /ɪˈnɪʃəli/ - /i-ni-şı-li/
Initially, we thought it would be a simple task, but it turned out to be more difficult.
İlk
Teklifin ilk yanıtı olumlu oldu.
Başlangıçta
Başlangıçta bunun basit bir görev olacağını düşündük, ancak daha zor olduğunu fark ettik.
Nutrition (Noun) /njuːˈtrɪʃən/ - /nu-tri-şın/
A balanced diet is essential for good nutrition. OF
Nutrient (Noun) /ˈnjuːtrɪənt/ - /nu-tri-ınt/
Fruits and vegetables are rich in essential nutrients.
Nutritious (Adjective) /njuːˈtrɪʃəs/ - /nu-tri-şıs/
Eating a variety of nutritious foods helps maintain good health.
Beslenme
Dengeli bir diyet, iyi beslenme için önemlidir.
Besin Öğesi
Meyveler ve sebzeler, önemli besin öğeleri bakımından zengindir.
Besleyici
Çeşitli besleyici gıdalar yemek, iyi sağlığı korumaya yardımcı olur.
Nutrition (Noun) /njuːˈtrɪʃən/ - /nu-tri-şın/
A balanced diet is essential for good nutrition.
İN
Nutrient (Noun) /ˈnjuːtrɪənt/ - /nu-tri-ınt/
Fruits and vegetables are rich in essential nutrients.
Nutritious (Adjective) /njuːˈtrɪʃəs/ - /nu-tri-şıs/
Eating a variety of nutritious foods helps maintain good health.
Beslenme
Dengeli bir diyet, iyi beslenme için önemlidir.
Besin Öğesi
Meyveler ve sebzeler, önemli besin öğeleri bakımından zengindir.
Besleyici
Çeşitli besleyici gıdalar yemek, iyi sağlığı korumaya yardımcı olur.
Process (Noun) /ˈprəʊsɛs/ - /pro-ses/
The manufacturing process is highly efficient.
AN
Process (Verb) /ˈprəʊsɛs/ - /pro-ses/
The company processes orders quickly and accurately.
Processed (Adjective) /ˈprəʊsɛst/ - /pro-sest/
Processed foods often contain preservatives and additives.
Süreç (İsim)
Üretim süreci oldukça verimlidir.
İşlemek (Fiil)
Şirket, siparişleri hızlı ve doğru bir şekilde işler.
İşlenmiş (Sıfat)
İşlenmiş gıdalar genellikle koruyucu maddeler ve katkı maddeleri içerir.
Promise (Noun) /ˈprɒmɪs/ - /pro-mıs/
She made a promise to help him with the project.
Promise (Verb) /ˈprɒmɪs/ - /pro-mıs/
He promised to return the book by tomorrow.
Promising (Adjective) /ˈprɒmɪsɪŋ/ - /pro-mis-ing/
The new project looks very promising and could lead to great success.
Söz (İsim)
Projeye yardımcı olacağına dair bir söz verdi.
Söz Vermek (Fiil)
Kitabı yarına kadar geri getireceğine söz verdi.
Ümit Verici (Sıfat)
Yeni proje çok ümit verici görünüyor ve büyük bir başarıya yol açabilir.
Represent (Verb) /ˌrɛprɪˈzɛnt/ - /re-pre-zent/
She represents the company at international conferences.
AS AN
Representation (Noun) /ˌrɛprɪˈzɛntəʃən/ - /re-pre-zen-tey-şın/
The painting is a representation of the artist’s vision.
Representative (Noun) /ˌrɛprɪˈzɛntətɪv/ - /re-pre-ze-nı-tev/
He is the representative of the local community in the government.
Representative (Adjective) /ˌrɛprɪˈzɛntətɪv/ - /re-pre-ze-nı-tev/
She gave a representative example of the results during the meeting.
Temsil Etmek (Fiil)
O, uluslararası konferanslarda şirketi temsil ediyor.
Temsil (İsim)
Tablo, sanatçının vizyonunun bir temsilidir.
Temsilci (İsim)
O, hükümette yerel topluluğun temsilcisidir.
Temsilci (Sıfat)
Toplantı sırasında sonuçların temsilci bir örneğini verdi.
Represent (Verb) /ˌrɛprɪˈzɛnt/ - /re-pre-zent/
She represents the company at international conferences.
AS
Representation (Noun) /ˌrɛprɪˈzɛntəʃən/ - /re-pre-zen-tey-şın/
The painting is a representation of the artist’s vision.
Representative (Noun) /ˌrɛprɪˈzɛntətɪv/ - /re-pre-ze-nı-tev/
He is the representative of the local community in the government.
Representative (Adjective) /ˌrɛprɪˈzɛntətɪv/ - /re-pre-ze-nı-tev/
She gave a representative example of the results during the meeting.
Temsil Etmek
O, uluslararası konferanslarda şirketi temsil ediyor.
Temsil
Tablo, sanatçının vizyonunun bir temsilidir.
Temsilci
O, hükümette yerel topluluğun temsilcisidir.
Temsilci
Toplantı sırasında sonuçların temsilci bir örneğini verdi.
Respond (Verb) /rɪˈspɒnd/ - /ri-spond/
He responded quickly to the email.
TO
Response (Noun) /rɪˈspɒns/ - /ri-spons/
Her response to the question was thoughtful and well-articulated.
Responsive (Adjective) /rɪˈspɒnsɪv/ - /ri-spons-iv/
The new software is highly responsive and easy to use.
Cevap Vermek
E-postaya hızlı bir şekilde cevap verdi.
Yanıt
Soruyu yanıtı düşünceli ve iyi bir şekilde açıklandı.
Duyarlı
Yeni yazılım son derece duyarlı ve kullanımı kolaydır.
Sense (Noun) /sɛns/ - /sens/
She had a strong sense of responsibility.
OF
Sense (Verb) /sɛns/ - /sens/
He could sense that something was wrong.
Sensible (Adjective) /ˈsɛnsɪbəl/ - /sen-sı-bıl/
It was a sensible decision to bring an umbrella.
Sensibly (Adverb) /ˈsɛnsɪbli/ - /sen-sı-bli/
She sensibly avoided driving in the storm.
Anlam
O, güçlü bir sorumluluk duygusuna sahipti.
Hissetmek
Bir şeylerin ters gittiğini hissedebiliyordu.
Mantıklı
Şemsiye getirmek mantıklı bir karardı.
Mantıklı Bir Şekilde
Fırtınada araba kullanmaktan mantıklı bir şekilde kaçındı.
Signify (Verb) /ˈsɪɡnɪfaɪ/ - /sig-nı-fay/
The red light signifies that you must stop.
Significance (Noun) /sɪɡˈnɪfɪkəns/ - /sig-nı-fı-kıns/
The significance of the discovery was not understood at the time.
Significant (Adjective) /sɪɡˈnɪfɪkənt/ - /sig-nı-fı-kınt/
The meeting had a significant impact on the project’s direction.FOR TO
Insignificant (Adjective) /ˌɪnsɪɡˈnɪfɪkənt/ - /in-sig-nı-fı-kınt/
The error was insignificant and didn’t affect the outcome.
Significantly (Adverb) /sɪɡˈnɪfɪkəntli/ - /sig-nı-fı-kınt-li/
The results improved significantly after the changes were made.
Anlamına Gelmek
Kırmızı ışık, durmanız gerektiğini belirtir.
Önem
Keşfin önemi o zamanlar anlaşılmamıştı.
Önemli
Toplantı, projenin yönü üzerinde önemli bir etki yarattı.
Önemsiz
Hata önemsizdi ve sonucu etkilemedi.
Önemli Bir Şekilde
Sonuçlar, değişiklikler yapıldıktan sonra önemli ölçüde iyileşti.
Ultimate (Adjective) /ˈʌltəmət/ - /ʌl-tı-mıt/
The ultimate goal of the project is to improve customer satisfaction.
Ultimately (Adverb) /ˈʌltəmətli/ - /ʌl-tı-mıt-li/
Ultimately, the decision rests with the board of directors.
Son
Projenin nihai amacı müşteri memnuniyetini artırmaktır.
Sonunda
Sonuçta, karar yönetim kurulu tarafından verilecektir.