UNIT 7 Flashcards
(58 cards)
Accommodate
Verb: /əˈkɒmədeɪt/ - /ə-kom-ə-deyt/
The hotel can accommodate 200 guests.
TO
Konaklamak / Yerleştirmek
Otel, 200 misafiri ağırlayabilir.
Annual
Adjective: /ˈænjuəl/ - /an-yu-əl/
The annual meeting will be held next month.
Annually
Adverb: /ˈænjuəli/ - /an-yu-ə-li/
The event is held annually in spring.
Yıllık
Yıllık toplantı gelecek ay yapılacak.
Yıllık Olarak
Etkinlik her yıl baharda düzenlenir.
Claim
Verb: /kleɪm/ - /kleym/
She claims that the product is effective.
TO DO/BE
Claim
Noun: /kleɪm/ - /kleym/
He made a claim for compensation after the accident.
İddia Etmek
Ürünün etkili olduğunu iddia ediyor.
İddia
Kaza sonrası tazminat için bir iddiada bulundu.
Conflict
Verb: /ˈkɒnflɪkt/ - /kon-flikt/
They often conflict with each other on various issues.
OF
Conflict
Noun: /ˈkɒnflɪkt/ - /kon-flikt/
The conflict between the two countries has lasted for years.
Conflicting
Adjective: /kənˈflɪktɪŋ/ - /kon-flik-ting/
They have conflicting opinions on the matter.
Çatışmak
Farklı konularda sık sık birbirleriyle çatışıyorlar.
Çatışma
İki ülke arasındaki çatışma yıllardır sürüyor.
Çelişkili
Bu konuda çelişkili görüşlere sahipler.
Controversy over about
Noun: /ˈkɒntrəvɜːsi/ - /kon-truh-ver-si/
The controversy surrounding the decision lasted for weeks.
TO
Controversial
Adjective: /ˌkɒntrəˈvɜːʃəl/ - /kon-truh-ver-shuhl/
The new policy is highly controversial.
Controversially
Adverb: /ˌkɒntrəˈvɜːʃəli/ - /kon-truh-ver-shuh-lee/
The proposal was controversially rejected by the committee.
Tartışma
Karar etrafındaki tartışma haftalarca sürdü.
Tartışmalı
Yeni politika son derece tartışmalı.
Tartışmalı Bir Şekilde
Öneri, komite tarafından tartışmalı bir şekilde reddedildi.
Dramatic
Adjective: /drəˈmætɪk/ - /druh-mat-ik/
The dramatic change in the weather surprised everyone.
TO
Dramatically
Adverb: /drəˈmætɪkli/ - /druh-mat-ik-lee/
The economy has improved dramatically in recent years.
Dramatik
Hava durumundaki dramatik değişiklik herkesi şaşırttı.
Dramatik Bir Şekilde
Ekonomi son yıllarda dramatik bir şekilde iyileşti.
Ecology
Noun: /ɪˈkɒlədʒi/ - /i-kol-uh-jee/
The study of ecology helps us understand the relationships between organisms and their environment.
Ecological
Adjective: /ˌiːkəˈlɒdʒɪkəl/ - /ee-kol-uh-jik-uhl/
The ecological impact of the new project is being carefully assessed.
OF
Ecologically
Adverb: /ˌiːkəˈlɒdʒɪkli/ - /ee-kol-uh-jik-lee/
The city is striving to develop ecologically sustainable practices.
Ekoloji
Ekoloji çalışmaları, organizmalar ile çevreleri arasındaki ilişkileri anlamamıza yardımcı olur.
Ekolojik
Yeni projenin ekolojik etkisi dikkatlice değerlendirilmektedir.
Ekolojik Olarak
Şehir, ekolojik olarak sürdürülebilir uygulamalar geliştirmeye çalışıyor.
Empirical
Adjective: /ɪmˈpɪrɪkəl/ - /im-pir-i-kuhl/
Based on observation or experience rather than theory or logic.
Example: The empirical evidence supported the hypothesis.
Empirically
Adverb: /ɪmˈpɪrɪkli/ - /im-pir-i-klee/
In a way that is based on practical experience or observation.
Example: The results were empirically validated through experiments.
Ampirik
Gözlem veya deneyime dayalı, teori veya mantıktan ziyade.
Örnek: Ampirik veriler hipotezi destekledi.
Ampirik Olarak
Pratik deneyim veya gözlem temeline dayalı bir şekilde.
Örnek: Sonuçlar ampirik olarak deneylerle doğrulandı.
Estimate
Verb: /ˈɛstɪmeɪt/ - /es-tı-meyt/
They estimate that the project will be completed by next year.
Estimation of
Noun: /ˌɛstɪˈmeɪʃən/ - /es-tı-mey-şın/
The estimation of the cost is around $5,000.
Estimated
Adjective: /ˈɛstɪmeɪtɪd/ - /es-tı-mey-tıd/
The estimated time for the project is three months.
Tahmin Etmek
Projelerin gelecek yıl tamamlanacağı tahmin ediliyor.
Tahmin
Maliyet tahmini yaklaşık 5.000 dolar civarındadır.
Tahmin Edilen
Projenin tahmin edilen süresi üç aydır.
Estimation
Noun: /ˌɛstɪˈmeɪʃən/ - /es-tı-mey-şın/
The estimation of the damage was higher than expected.
Tahmin
Hasarın tahmini beklenenden daha yüksekti.
Evolve
Verb: /ɪˈvɒlv/ - /i-voolv/
Species evolve over time to adapt to their environments.
İNTO OUT OF FROM
Evolution of
Noun: /ˌiːvəˈluːʃən/ - /ee-vuh-loo-shən/
The theory of evolution explains how species change over time.
Evolutionary
Adjective: /ˌiːvəˈluːʃənəri/ - /ee-vuh-loo-shə-ne-ree/
The evolutionary process is slow but leads to significant changes.
Evrimleşmek
Türler zamanla çevrelerine uyum sağlamak için evrimleşir.
Evrim
Evrim teorisi, türlerin zaman içinde nasıl değiştiğini açıklar.
Evrimsel
Evrimsel süreç yavaş olsa da önemli değişikliklere yol açar.
Examine
Verb: /ɪɡˈzæmɪn/ - /ig-zam-in/
The doctor will examine the patient to determine the cause of the illness.
TO
Examination
Noun: /ɪɡˌzæmɪˈneɪʃən/ - /ig-zam-i-ney-shən/
The examination of the evidence took several hours.
İncelemek
Doktor, hastanın rahatsızlığının nedenini belirlemek için hastayı inceleyecek.
İnceleme
Kanıtların incelenmesi birkaç saat sürdü.
Generate
Verb: /ˈdʒɛnəreɪt/ - /jen-uh-reyt/
The company plans to generate more power with renewable energy.
TO
Generation
Noun: /ˌdʒɛnəˈreɪʃən/ - /jen-uh-rey-shuhn/
This generation is more tech-savvy than the previous one.
Üretmek
Şirket, yenilenebilir enerjiyle daha fazla güç üretmeyi planlıyor.
Nesil
Bu nesil, bir önceki nesilden daha teknolojiye yatkındır.
Imply
Verb: /ɪmˈplaɪ/ - /ım-play/
Her words implied that she was not happy with the decision.
TO
Implication
Noun: /ˌɪmplɪˈkeɪʃən/ - /ım-pli-key-şın/
The implication of the new policy is still unclear.
AN
Implicit
Adjective: /ɪmˈplɪsɪt/ - /ım-plı-sıt/
He gave an implicit approval of the plan by remaining silent.
Implicitly
Adverb: /ɪmˈplɪsɪtli/ - /ım-plı-sıt-li/
She implicitly trusted him despite the risks.
İma Etmek
Onun sözleri, kararından memnun olmadığını ima etti.
Çıkarım
Yeni politikanın çıkarımı hala net değil.
Dolaylı
Planı sessiz kalarak dolaylı bir şekilde onayladı.
Dolaylı Olarak
Risklere rağmen ona dolaylı olarak güvendi.
Indicate
Verb: /ˈɪndɪkeɪt/ - /in-di-keyt/
The results indicate that the new method is more efficient.
as an Indication of
Noun: /ˌɪndɪˈkeɪʃən/ - /in-di-key-şın/
The indication of a problem was clear from the initial tests.
Indicator
Noun: /ˈɪndɪkeɪtə(r)/ - /in-di-key-tır/
The thermometer is an important indicator of temperature.
Göstermek
Sonuçlar, yeni yöntemin daha verimli olduğunu göstermektedir.
Gösterge
Bir sorun belirtisi, ilk testlerden belli oldu.
Gösterge
Termometre, sıcaklık göstergelerinin önemli bir aracıdır.
Efficiency
Noun: /ɪˈfɪʃənsi/ - /i-fi-şın-si/
The efficiency of the new machine has increased significantly.
Efficient of
Adjective: /ɪˈfɪʃənt/ - /i-fi-şınt/
She is an efficient worker who always meets deadlines.
Inefficient
Adjective: /ˌɪnɪˈfɪʃənt/ - /i-ni-fi-şınt/
The old system was inefficient and needed to be replaced.
Efficiently
Adverb: /ɪˈfɪʃəntli/ - /i-fi-şınt-li/
The team worked efficiently to complete the project ahead of schedule.
Inefficiently
Adverb: /ˌɪnɪˈfɪʃəntli/ - /i-ni-fi-şınt-li/
The tasks were completed inefficiently due to poor planning.
Verimlilik
Yeni makinenin verimliliği önemli ölçüde arttı.
Verimli
O, her zaman son teslim tarihlerine uyan verimli bir çalışandır.
Verimsiz
Eski sistem verimsizdi ve değiştirilmesi gerekiyordu.
Verimli bir şekilde
Ekip, projeyi planlanandan önce tamamlamak için verimli bir şekilde çalıştı.
Verimsiz bir şekilde
Görevler, kötü planlama nedeniyle verimsiz bir şekilde tamamlandı.
Intervene in
Verb: /ɪnˈtɜːviːn/ - /in-tur-veen/
The teacher decided to intervene when the students started arguing.
Intervention to do
Noun: /ˌɪntəˈvɛnʃən/ - /in-tur-ven-şın/
The intervention of the police helped calm the situation.
Müdahale etmek
Öğretmen, öğrenciler tartışmaya başlayınca müdahale etmeye karar verdi.
Müdahale
Polisin müdahalesi durumu sakinleştirmeye yardımcı oldu.
Investigate
Verb: /ɪnˈvɛstɪɡeɪt/ - /in-ves-ti-geyt/
The authorities will investigate the incident thoroughly.
AN
Investigation
Noun: /ɪnˌvɛstɪˈɡeɪʃən/ - /in-ves-ti-gey-şın/
The investigation revealed new evidence about the case.
Investigator
Noun: /ɪnˈvɛstɪɡeɪtər/ - /in-ves-ti-gey-tır/
The investigator worked tirelessly to uncover the truth.
Araştırmak
Yetkililer olayı kapsamlı bir şekilde araştıracak.
Araştırma
Araştırma, dava hakkında yeni kanıtlar ortaya koydu.
Araştırmacı
Araştırmacı, gerçeği ortaya çıkarmak için yorulmadan çalıştı.
Permit
Verb: /pərˈmɪt/ - /pır-mıt/
The teacher will permit the students to leave early.
Permission for without
Noun: /pərˈmɪʃən/ - /pır-mi-şın/
You need permission to enter the restricted area.
Permit
Noun: /ˈpɜːrmɪt/ - /pır-mıt/
She showed her permit to park in the designated area.
İzin Vermek
Öğretmen, öğrencilerin erken çıkmasına izin verecek.
İzin
Kısıtlı alana girmek için izin gereklidir.
İzin
Belirtilen alanda park etmek için iznini gösterdi.
Preserve
Verb: /prɪˈzɜːv/ - /pri-zörv/
The museum works to preserve ancient artifacts.
FOR
Preservation
Noun: /ˌprɛzərˈveɪʃən/ - /prez-ər-vey-şın/
The preservation of wildlife is crucial for the environment.
Koruma
Müze, antik eserleri korumak için çalışıyor.
Koruma
Vahşi yaşamın korunması, çevre için çok önemlidir.
Propose
Verb: /prəˈpoʊz/ - /prı-pouz/
She will propose a new idea during the meeting.
TO DO
Proposal
Noun: /prəˈpoʊzl/ - /prı-pouz-əl/
The proposal for the new project was accepted by the committee.
Önerme
Toplantı sırasında yeni bir fikir önerecek.
Öneri
Yeni proje önerisi komite tarafından kabul edildi.
Prove
Verb: /pruːv/ - /pruuv/
She will prove her theory with strong evidence.
TO
Proof
Noun: /pruːf/ - /pruuf/
The scientist provided solid proof of the experiment’s success.
Proven
Adjective: /ˈpruːvən/ - /pruuv-ın/
The method has been proven effective over the years.
Kanıtlamak
Teorisini güçlü kanıtlarla kanıtlayacak.
Kanıt
Bilim insanı, deneyin başarısını gösteren sağlam bir kanıt sundu.
Kanıtlanmış
Bu yöntem yıllar içinde etkili olduğu kanıtlanmıştır.
Remain
Verb: /rɪˈmeɪn/ - /ri-meyn/
She will remain at the office until late tonight.
in
Remains of
Noun: /rɪˈmeɪnz/ - /ri-meynz/
The remains of the ancient city were discovered during the excavation.
Remaining
Adjective: /rɪˈmeɪnɪŋ/ - /ri-mey-niŋ/
There is only one remaining piece of cake.
Kalmak
O, bu gece geç saate kadar ofiste kalacak.
Kalıntılar
Antik şehrin kalıntıları kazı sırasında keşfedildi.
Kalan
Sadece bir parça kek kaldı.
of Resource
Noun: /ˈriːsɔːrs/ - /ri-sors/
The company is investing in new resources to expand its business.
Resourceful
Adjective: /rɪˈsɔːrsfl/ - /ri-sors-fuhl/
She is very resourceful and can solve any problem with ease.
Kaynak
Şirket, işini genişletmek için yeni kaynaklara yatırım yapıyor.
Çözüm Üretici
O, çok çözüm üretici biridir ve herhangi bir sorunu kolayca çözebilir.