Verben Flashcards
(168 cards)
aufrichten
- Almanca: aufrichten
Türkçe anlamı:
• dik konuma getirmek, doğrultmak
• moral vermek, teselli etmek
İngilizce anlamları:
• to straighten up / to erect (in physical sense)
• to encourage / to console / to uplift (in emotional sense)
⸻
- Almanca Zıt ve Benzer Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• erheben (yükseltmek)
• aufbauen (inşa etmek, moral vermek)
• trösten (teselli etmek)
• hochheben (kaldırmak)
• ermutigen (cesaret vermek)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• niederreißen (yıkmak)
• niederdrücken (moralsizleştirmek, bastırmak)
• umwerfen (devirmek)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- Nach dem schweren Verlust konnte sie sich nur langsam wieder aufrichten.
→ Ağır kayıptan sonra kendini ancak yavaş yavaş toparlayabildi. - Der Zimmermann richtete die Holzbalken präzise auf, bevor das Dach gedeckt wurde.
→ Marangoz, çatı kaplanmadan önce ahşap kirişleri dikkatle dikleştirdi. - Es bedurfte großer innerer Stärke, sich nach so vielen Rückschlägen erneut aufzurichten.
→ Bu kadar çok aksilikten sonra yeniden toparlanmak büyük içsel güç gerektirdi. - Die freundlichen Worte ihres Lehrers richteten sie nach dem schlechten Prüfungsergebnis wieder auf.
→ Öğretmeninin nazik sözleri, kötü sınav sonucundan sonra ona moral verdi. - Beim Richtfest wurde der Baum auf dem Dachstuhl aufgerichtet, um den Baufortschritt zu feiern.
→ Richtfest’te, inşaatın ilerlemesini kutlamak için çatıya bir ağaç dikildi.
- Nach dem schweren Verlust konnte sie sich nur langsam wieder aufrichten.
⸻
beinhalten
⸻
**1. Almanca: beinhalten (düzenli fiil / schwaches Verb)
Türkçesi:
• içermek
• kapsamak
• bünyesinde barındırmak
İngilizce anlamları:
• to contain
• to include
• to comprise
• to encompass
Not: „beinhalten“ genellikle resmî, akademik ve yazılı dilde tercih edilir.
Konuşma dilinde bazen „enthalten“ ya da „umfassen“ fiilleriyle benzer şekilde kullanılır.
⸻
- Almanca Zıt ve Benzer Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• enthalten (içermek)
• umfassen (kapsamak)
• einschließen (dahil etmek, içine almak)
• bestehen aus (–den oluşmak)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• ausschließen (hariç tutmak)
• auslassen (atlamak, bırakmak)
• vermeiden (kaçınmak)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- Das Dokument beinhaltet alle relevanten Informationen zum Projektverlauf.
→ Belge, proje süreciyle ilgili tüm önemli bilgileri içermektedir. - Die Aufgabe beinhaltet sowohl theoretische als auch praktische Elemente.
→ Görev, hem teorik hem de pratik unsurları kapsamaktadır. - Die neue Verordnung beinhaltet strengere Umweltauflagen für Unternehmen.
→ Yeni yönetmelik, şirketler için daha sıkı çevre kurallarını içermektedir. - Ein gesundes Leben beinhaltet mehr als nur ausgewogene Ernährung.
→ Sağlıklı bir yaşam sadece dengeli beslenmeden fazlasını kapsar. - Das Konzept des Kurses beinhaltet interaktive Methoden und Gruppenarbeit.
→ Kursun konsepti, etkileşimli yöntemleri ve grup çalışmalarını içermektedir.
- Das Dokument beinhaltet alle relevanten Informationen zum Projektverlauf.
⸻
empfinden
⸻
- Almanca: empfinden (fiil / Verb)
Türkçesi:
• hissetmek
• duymak
• algılamak
• sezmek
• düşünmek (belirli bir şey hakkında)
İngilizce anlamları:
• to feel
• to sense
• to perceive
• to experience
• to think (in a particular way about something)
„Empfinden“ fiili, genellikle duygusal, fiziksel veya zihinsel hisler için kullanılır ve bir kişinin duyusal algılarını ifade eder.
⸻
- Almanca Zıt ve Benzer Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• fühlen (hissetmek)
• wahrnehmen (algılamak)
• vernehmen (duymak, işitmek)
• spüren (hissetmek, sezmek)
• denken (düşünmek, bir şeye inanmak)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• ignorieren (göz ardı etmek)
• abstreiten (inkar etmek)
• leugnen (inkar etmek, reddetmek)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- Ich empfinde große Freude, wenn ich mit meinen Freunden zusammen bin.
→ Arkadaşlarımla birlikte olduğumda büyük bir mutluluk hissediyorum. - Er empfindet den Schmerz intensiver als andere Menschen.
→ O, acıyı diğer insanlardan daha yoğun hissediyor. - Die meisten Menschen empfinden Angst vor der Ungewissheit.
→ Çoğu insan belirsizlikten korku hisseder. - Ich empfinde seine Meinung als sehr unvernünftig.
→ Onun görüşünü çok mantıksız buluyorum. - Wenn man einen Film schaut, kann man die Emotionen der Charaktere stark empfinden.
→ Bir film izlerken karakterlerin duygularını güçlü bir şekilde hissedebilirsiniz.
- Ich empfinde große Freude, wenn ich mit meinen Freunden zusammen bin.
⸻
nachdenken
⸻
- Almanca: nachdenken (düşünmek, kafa yormak – ayrılabilir fiil)*
Türkçesi:
• Düşünmek
• Kafa yormak
• Derinlemesine düşünmek
• Üzerine düşünmek
İngilizce anlamları:
• to think (about)
• to reflect
• to contemplate
• to ponder
• to consider
„Nachdenken“, yüzeysel değil, bir konu üzerinde bilinçli ve dikkatli şekilde düşünmek anlamına gelir. Genellikle “über + Akkusativ” ile kullanılır.
⸻
- Fiilin Gramatikal Bilgisi
• Infinitiv: nachdenken
• Präsens (3. Pers. Sg.): er/sie denkt nach
• Präteritum: er/sie dachte nach
• Perfekt: er/sie hat nachgedacht
• Trennbares Verb: „nach-“ ayrılır (örneğin: Ich denke über das Problem nach.)
⸻
- Almanca Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• überlegen (düşünüp taşınmak)
• sich Gedanken machen (kafa yormak)
• reflektieren (derinlemesine düşünmek)
• erwägen (göz önünde bulundurmak)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• unüberlegt handeln (düşünmeden hareket etmek)
• spontan entscheiden (doğrudan karar vermek)
• ignorieren (göz ardı etmek)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- Ich muss noch über dein Angebot nachdenken, bevor ich eine Entscheidung treffe.
→ Karar vermeden önce teklifin hakkında biraz düşünmem gerek. - Man sollte gut nachdenken, bevor man wichtige Lebensentscheidungen trifft.
→ Önemli yaşam kararları vermeden önce iyice düşünülmelidir. - Sie hat lange über ihre Zukunft nachgedacht und sich schließlich für ein Studium entschieden.
→ Geleceği üzerine uzun süre düşündü ve sonunda üniversite okumaya karar verdi. - Nach dem Gespräch musste ich ernsthaft über meine Einstellung nachdenken.
→ Konuşmadan sonra tutumum hakkında ciddi şekilde düşünmem gerekti. - Es lohnt sich, über die Konsequenzen gründlich nachzudenken.
→ Sonuçları detaylıca düşünmek gerçekten faydalı olur.
- Ich muss noch über dein Angebot nachdenken, bevor ich eine Entscheidung treffe.
⸻
ablehnen
„ablehnen“ Almanca’da bir fiildir ve Türkçesi “reddetmek”, “kabul etmemek”, “geri çevirmek” anlamına gelir. Genellikle bir teklif, talep, davet, öneri, fikir ya da kişiyi nazik ya da kesin bir şekilde reddetmek için kullanılır.
⸻
- Fiilin Özellikleri
• Grundform (mastarı): ablehnen
• Präsens (şimdiki zaman): ich lehne ab, du lehnst ab, er/sie/es lehnt ab…
• Präteritum (geçmiş): ich lehnte ab
• Perfekt (yakın geçmiş): ich habe abgelehnt
• Tür: trennbares Verb (ayrılabilir fiil)
⸻
- İngilizce Anlamları
• to reject
• to refuse
• to decline
• to turn down
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• zurückweisen (geri çevirmek)
• absagen (iptal etmek / hayır demek)
• verweigern (reddetmek – daha sert bir ifade)
• verneinen (olumsuzlamak)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• annehmen (kabul etmek)
• zustimmen (onaylamak)
• einwilligen (razı olmak)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Der Vorschlag wurde aus wirtschaftlichen Gründen abgelehnt.“
→ Öneri ekonomik nedenlerle reddedildi. - „Ich musste leider die Einladung zur Konferenz ablehnen.“
→ Ne yazık ki konferans davetini reddetmek zorunda kaldım. - „Das Unternehmen lehnte die Forderungen der Gewerkschaft ab.“
→ Şirket sendikanın taleplerini reddetti. - „Sie lehnte das Angebot höflich, aber bestimmt ab.“
→ Teklifi kibar ama kararlı bir şekilde reddetti. - „Er hat es abgelehnt, an dem Projekt teilzunehmen.“
→ Projeye katılmayı reddetti.
- „Der Vorschlag wurde aus wirtschaftlichen Gründen abgelehnt.“
⸻
begehen
„begehen“ Almanca’da çok anlamlı (polysem) bir fiildir ve anlamı bağlama göre değişir. En yaygın anlamları:
1. (bir suçu/hatalı davranışı) işlemek
2. (bir yeri veya yolu) yürüyerek geçmek
3. (bir günü, olayı) kutlamak, anmak
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamları
• (eine Straftat) begehen → suç işlemek
• (einen Fehler) begehen → hata yapmak
• (einen Weg) begehen → bir yolda yürümek
• (ein Jubiläum) begehen → bir yıl dönümünü kutlamak/anmak
⸻
- İngilizce Anlamları
• to commit (a crime / mistake)
• to walk along / to tread (a path)
• to celebrate / to mark (an occasion)
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (je nach Bedeutung):
• verüben (bir suçu işlemek)
• feiern (kutlamak)
• begehen = sich bewegen (bir yolda yürümek)
Zıt Anlamlılar:
• vermeiden (kaçınmak)
• unterlassen (yapmamak / vazgeçmek)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Er hat eine schwere Straftat begangen und wurde verurteilt.“
→ Ağır bir suç işledi ve mahkûm edildi. - „Wer einen Fehler begeht, sollte auch die Verantwortung übernehmen.“
→ Kim bir hata yaparsa, sorumluluğunu da üstlenmelidir. - „Der Wanderweg kann nur zu Fuß begangen werden.“
→ Yürüyüş yolu sadece yaya olarak geçilebilir. - „Das 50-jährige Firmenjubiläum wurde feierlich begangen.“
→ Şirketin 50. yıl dönümü törenle anıldı/kutlandı. - „Man sollte sich gut überlegen, bevor man eine Dummheit begeht.“
→ İnsan, aptallık yapmadan önce iyi düşünmelidir.
- „Er hat eine schwere Straftat begangen und wurde verurteilt.“
⸻
umschreiben
„umschreiben“ Almanca’da çok anlamlı (polysem) bir fiildir ve bağlama göre farklı anlamlara gelir. En yaygın iki kullanımı:
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamları
a) Neu formulieren / anders ausdrücken
→ başka kelimelerle anlatmak, farklı şekilde ifade etmek, yeniden yazmak
Bu anlamda genelde düşünce ya da metinleri yeniden formüle etmek için kullanılır.
b) (offiziell) übertragen oder ändern lassen
→ (resmi bir kaydı) başka bir isme geçirmek / belgeyi değiştirmek
Örneğin: Araç ruhsatını başka bir kişiye üzerine almak
⸻
- İngilizce Anlamları
• to rephrase / to paraphrase
• to rewrite
• to transfer (officially)
• to reassign (e.g., vehicle registration)
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (je nach Bedeutung):
• anders ausdrücken (başka şekilde ifade etmek)
• neu formulieren (yeniden formüle etmek)
• übertragen (devretmek – resmi işlemlerde)
Zıt Anlamlılar:
• direkt zitieren (doğrudan alıntılamak)
• original lassen (orijinal haliyle bırakmak)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Bitte umschreiben Sie diesen Absatz in eigenen Worten.“
→ Lütfen bu paragrafı kendi cümlelerinizle yeniden yazınız. - „Der Lehrer bat ihn, den komplizierten Satz verständlicher umschreiben.“
→ Öğretmen, karmaşık cümleyi daha anlaşılır şekilde ifade etmesini istedi. - „Das Auto wurde auf den neuen Besitzer umgeschrieben.“
→ Araba, yeni sahibin üzerine geçirildi. - „Sie musste ihren Lebenslauf komplett umschreiben.“
→ Özgeçmişini tamamen yeniden yazmak zorunda kaldı. - „Man kann denselben Gedanken auch eleganter umschreiben.“
→ Aynı düşünce daha zarif bir şekilde de ifade edilebilir.
- „Bitte umschreiben Sie diesen Absatz in eigenen Worten.“
⸻
durchführen
„durchführen“ Almanca’da çok yönlü bir fiildir ve genellikle bir planı, görevi veya faaliyeti uygulamak, yerine getirmek anlamında kullanılır.
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamı
→ Gerçekleştirmek, uygulamak, yürütmek, icra etmek
• ein Projekt durchführen → bir projeyi yürütmek
• eine Untersuchung durchführen → bir inceleme yapmak
• eine Schulung durchführen → bir eğitim gerçekleştirmek
⸻
- İngilizce Anlamı
• to carry out
• to conduct
• to implement
• to perform
• to execute (a plan, test, experiment, etc.)
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• ausführen
• umsetzen
• realisieren
• veranstalten (daha çok etkinlik bağlamında)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• abbrechen (yarıda kesmek)
• vermeiden (kaçınmak)
• unterlassen (yapmamak)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Die Forscher haben eine umfassende Studie zum Thema Gesundheit durchgeführt.“
→ Araştırmacılar sağlık konulu kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdi. - „Die Polizei führte in der Nacht eine Kontrolle durch.“
→ Polis gece boyunca bir denetim yaptı. - „Das Unternehmen wird nächste Woche eine Mitarbeiterschulung durchführen.“
→ Şirket gelecek hafta bir çalışan eğitimi yapacak. - „Um den Plan erfolgreich durchzuführen, benötigen wir mehr Ressourcen.“
→ Planı başarıyla uygulamak için daha fazla kaynağa ihtiyacımız var. - „Die Umfrage wurde online unter 1000 Teilnehmenden durchgeführt.“
→ Anket çevrim içi olarak 1000 katılımcı arasında yapıldı.
- „Die Forscher haben eine umfassende Studie zum Thema Gesundheit durchgeführt.“
⸻
zitieren
„zitieren“ Almanca’da özellikle akademik ve yazılı anlatımlarda kullanılan önemli bir fiildir. Başkasının söylediği veya yazdığı bir şeyi alıntı yapmak, aktarmak anlamına gelir.
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamı
→ Alıntı yapmak, aktarmak, alıntıyla belirtmek
• eine Quelle zitieren → bir kaynağı alıntılamak
• wörtlich zitieren → doğrudan (kelimesi kelimesine) alıntı yapmak
⸻
- İngilizce Anlamı
• to quote
• to cite
• to reference (in academic context)
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• anführen (örnek olarak göstermek)
• wiedergeben (yeniden aktarmak)
• erwähnen (bahsetmek)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• verschweigen (gizlemek)
• verfälschen (çarpıtmak)
• ignorieren (göz ardı etmek)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „In wissenschaftlichen Arbeiten muss man alle Quellen korrekt zitieren.“
→ Bilimsel çalışmalarda tüm kaynaklar doğru şekilde alıntılanmalıdır. - „Er zitierte ein bekanntes Zitat von Albert Einstein.“
→ O, Albert Einstein’ın bilinen bir sözünü alıntıladı. - „Wenn man falsch zitiert, kann das als Plagiat gelten.“
→ Yanlış alıntı yapmak intihal olarak kabul edilebilir. - „Die Autorin zitierte mehrere Studien, um ihre These zu stützen.“
→ Yazar tezini desteklemek için birçok çalışmadan alıntı yaptı. - „Bitte zitieren Sie den Text wortgetreu.“
→ Lütfen metni kelimesi kelimesine alıntılayın.
- „In wissenschaftlichen Arbeiten muss man alle Quellen korrekt zitieren.“
⸻
sich anmelden
„sich anmelden“ Almanca’da hem resmi hem günlük hayatta çok sık kullanılan bir dönüşlü fiildir. Bir yere kayıt olmak, başvurmak, bildirmek gibi anlamlara gelir.
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamı
→ Kayıt olmak, başvurmak, bildirmek, giriş yapmak (bağlama göre)
• sich für einen Kurs anmelden → bir kursa kayıt olmak
• sich online anmelden → çevrim içi giriş yapmak
• den Wohnsitz anmelden → ikamet adresini bildirmek
⸻
- İngilizce Anlamı
• to register (for something)
• to sign up
• to enroll
• to log in (for websites/systems)
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sich einschreiben (özellikle üniversiteye kayıt)
• sich registrieren
• sich eintragen
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• sich abmelden (kayıt silmek, çıkış yapmak)
• kündigen (abonelik, üyelik vb. iptali)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Ich habe mich rechtzeitig für das Seminar angemeldet.“
→ Seminere zamanında kayıt oldum. - „Man muss sich beim Bürgeramt anmelden, wenn man umzieht.“
→ Taşındığında nüfus dairesine kayıt yaptırmak gerekir. - „Viele Teilnehmer konnten sich online für den Wettbewerb anmelden.“
→ Pek çok katılımcı yarışma için çevrim içi kayıt olabildi. - „Bevor du das Forum nutzen kannst, musst du dich anmelden.“
→ Forumdan yararlanmadan önce giriş yapmalısın. - „Sie hat sich freiwillig für das Projekt angemeldet.“
→ Projeye gönüllü olarak kaydoldu.
- „Ich habe mich rechtzeitig für das Seminar angemeldet.“
⸻
mitschreiben
„mitschreiben“ Almanca’da çok kullanılan bir fiildir ve özellikle derslerde ya da sınavlarda geçen durumları ifade eder. Bir şeyi yazarak not almak veya bir sınava katılarak yazılı olarak yanıtlamak anlamına gelir.
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamı
→ (dinlerken) not almak, yazılı sınava katılmak, birlikte yazmak
• im Unterricht mitschreiben → derste not almak
• eine Klausur mitschreiben → yazılı sınava katılmak
• bei der Besprechung mitschreiben → toplantıda not tutmak
⸻
- İngilizce Anlamı
• to take notes
• to write along (e.g., during a lecture)
• to sit/take a written exam
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• notieren
• protokollieren
• aufschreiben
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• zuhören (sadece dinlemek)
• ignorieren (görmezden gelmek)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Während der Vorlesung hat sie fleißig mitgeschrieben.“
→ Ders sırasında düzenli olarak not aldı. - „Ich konnte nicht mitschreiben, weil der Dozent zu schnell gesprochen hat.“
→ Not alamadım çünkü öğretim görevlisi çok hızlı konuştu. - „Alle Studierenden müssen die Klausur mitschreiben.“
→ Tüm öğrenciler yazılı sınava katılmak zorunda. - „Er hat das Protokoll des Treffens mitgeschrieben.“
→ Toplantı tutanağını birlikte yazdı. - „Bitte schreiben Sie wichtige Punkte mit!“
→ Lütfen önemli noktaları not edin!
- „Während der Vorlesung hat sie fleißig mitgeschrieben.“
austauschen
„austauschen“ Almanca’da oldukça yaygın bir fiildir ve bir şeyi başka bir şeyle değiştirmek, karşılıklı paylaşmak ya da yerine koymak gibi anlamlara gelir. Hem teknik hem de sosyal bağlamda kullanılır.
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamı
→ Değiş tokuş etmek, yerine koymak, paylaşmak, değiştirmek
• Erfahrungen austauschen → deneyim paylaşmak
• eine kaputte Lampe austauschen → bozuk bir lambayı değiştirmek
• Informationen austauschen → bilgi alışverişi yapmak
⸻
- İngilizce Anlamı
• to exchange
• to replace
• to swap
• to share (in the sense of ideas or thoughts)
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• ersetzen (yerine koymak)
• wechseln (değiştirmek)
• teilen (paylaşmak, sosyal bağlamda)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• behalten (saklamak, kendinde tutmak)
• zerstören (bozmak)
• ignorieren (yok saymak)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Die Studierenden konnten sich nach dem Vortrag über ihre Eindrücke austauschen.“
→ Öğrenciler sunumdan sonra izlenimlerini birbirleriyle paylaştılar. - „Wir müssen den alten Monitor durch einen neuen austauschen.“
→ Eski monitörü yenisiyle değiştirmeliyiz. - „Die beiden Länder haben beschlossen, regelmäßig Informationen auszutauschen.“
→ İki ülke düzenli olarak bilgi paylaşmaya karar verdi. - „Im Team ist es wichtig, sich offen auszutauschen.“
→ Ekipte açıkça fikir alışverişi yapmak önemlidir. - „Kannst du bitte die leere Batterie austauschen?“
→ Boş pili değiştirebilir misin lütfen?
- „Die Studierenden konnten sich nach dem Vortrag über ihre Eindrücke austauschen.“
⸻
auswählen
„auswählen“ Almanca’da çok sık kullanılan bir fiildir ve anlamı seçmektir. Birden fazla seçenek arasından bilinçli olarak birini tercih etmek anlamında kullanılır.
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamı
→ Seçmek, tercih etmek
• ein Produkt auswählen → bir ürün seçmek
• einen Kandidaten auswählen → bir adayı seçmek
⸻
- İngilizce Anlamı
• to choose
• to select
• to pick out
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• entscheiden (karar vermek)
• aussuchen (seçmek, daha günlük dilde)
• bestimmen (belirlemek)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• ablehnen (reddetmek)
• ausschließen (hariç tutmak)
• ignorieren (görmezden gelmek)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Die Teilnehmer konnten aus verschiedenen Workshops auswählen.“
→ Katılımcılar çeşitli atölyeler arasından seçim yapabildi. - „Bitte wählen Sie eine Sprache aus.“
→ Lütfen bir dil seçin. - „Es ist nicht leicht, das richtige Thema für die Präsentation auszuwählen.“
→ Sunum için doğru konuyu seçmek kolay değil. - „Wir haben sorgfältig einen geeigneten Ort für das Treffen ausgewählt.“
→ Buluşma için uygun bir yeri özenle seçtik. - „Der Lehrer lässt die Schüler ihre Projekte selbst auswählen.“
→ Öğretmen, öğrencilerin projelerini kendilerinin seçmesine izin veriyor.
- „Die Teilnehmer konnten aus verschiedenen Workshops auswählen.“
⸻
zusammenstellen
„zusammenstellen“ Almanca’da çok yönlü bir fiildir ve anlamı bir şeyi bir araya getirmek, oluşturmak, düzenlemek ya da derlemek şeklindedir. Genellikle liste, ekip, menü, dosya gibi şeyleri hazırlamak için kullanılır.
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamı
→ Hazırlamak, bir araya getirmek, oluşturmak, toplamak
• ein Team zusammenstellen → bir ekip kurmak
• eine Liste zusammenstellen → bir liste oluşturmak
• Unterlagen zusammenstellen → belgeleri derlemek
⸻
- İngilizce Anlamı
• to compile
• to put together
• to assemble
• to arrange
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• organisieren (düzenlemek)
• kombinieren (birleştirmek)
• strukturieren (yapılandırmak)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• trennen (ayırmak)
• zerlegen (parçalamak)
• auflösen (çözmek/dağıtmak)
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Die Lehrerin hat für jeden Schüler ein individuelles Übungspaket zusammengestellt.“
→ Öğretmen, her öğrenci için bireysel bir alıştırma paketi hazırladı. - „Für das Event müssen wir noch ein kompetentes Team zusammenstellen.“
→ Etkinlik için hâlâ yetkin bir ekip kurmamız gerekiyor. - „Ich habe eine Playlist mit ruhiger Musik zusammengestellt.“
→ Huzurlu müziklerden oluşan bir çalma listesi oluşturdum. - „Die Dokumente wurden sorgfältig für die Präsentation zusammengestellt.“
→ Belgeler sunum için özenle derlendi. - „Das Menü wurde vom Küchenchef persönlich zusammengestellt.“
→ Menü şefin kendisi tarafından hazırlandı.
- „Die Lehrerin hat für jeden Schüler ein individuelles Übungspaket zusammengestellt.“
⸻
sich wandeln
„sich wandeln“ Almanca’da değişmek, dönüşmek anlamına gelen dönüşlü bir fiildir. Zamanla bir şeyin ya da bir kişinin biçim, nitelik veya yapı değiştirmesini anlatır. Genellikle soyut değişimler için kullanılır.
⸻
- Almanca – Türkçe Anlamı
→ Değişmek
→ Dönüşmek
→ Başkalaşmak
→ Farklı bir hale gelmek
⸻
- İngilizce Anlamı
• to change
• to transform
• to shift
• to evolve
⸻
- Kullanım Açıklaması
Bu fiil reflexiv (dönüşlü) olduğu için „sich“ ile birlikte kullanılır:
„Die Gesellschaft wandelt sich ständig.“
→ Toplum sürekli değişiyor.
Şimdiki zaman çekimi örneği (Präsens):
• ich wandle mich
• du wandelst dich
• er/sie/es wandelt sich
• wir wandeln uns
• ihr wandelt euch
• sie/Sie wandeln sich
⸻
- Benzer ve Zıt Anlamlılar
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sich verändern (değişmek)
• sich entwickeln (gelişmek/dönüşmek)
• sich umwandeln
• transformieren (daha teknik)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• gleich bleiben (aynı kalmak)
• konstant bleiben
• sich nicht verändern
⸻
- C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
- „Unsere Gesellschaft wandelt sich durch die Digitalisierung tiefgreifend.“
→ Toplumumuz dijitalleşme sayesinde köklü bir şekilde değişiyor. - „Die Arbeitswelt wandelt sich in Richtung Flexibilität und Mobilität.“
→ İş dünyası esneklik ve hareketlilik yönünde değişiyor. - „Das Klima wandelt sich schneller, als viele erwartet haben.“
→ İklim, birçok kişinin beklediğinden daha hızlı değişiyor. - „Mit der Zeit wandelt sich oft auch die persönliche Einstellung zu bestimmten Themen.“
→ Zamanla, bazı konulara karşı kişisel tutum da değişir. - „Die Rolle der Frau in der Gesellschaft hat sich im Laufe der Jahrzehnte stark gewandelt.“
→ Kadının toplumdaki rolü on yıllar boyunca büyük ölçüde değişti.
- „Unsere Gesellschaft wandelt sich durch die Digitalisierung tiefgreifend.“
⸻
Jucken
Kelime: jucken (düzenli fiil)
Türkçe Anlamı: Kaşınmak, kaşıntı yapmak
İngilizce Anlamı: To itch, to tickle
⸻
Almanca Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• beruhigen (yatıştırmak)
• lindern (hafifletmek)
Almanca Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• kribbeln (karıncalanmak)
• reizen (tahriş etmek)
• brennen (yanmak)
⸻
Konjugation – jucken (Präsens / Präsens Perfekt / Präteritum):
Kişi Präsens Präteritum Perfekt
ich jucke juckte habe gejuckt
du juckst jucktest hast gejuckt
er/sie/es juckt juckte hat gejuckt
wir jucken juckten haben gejuckt
ihr juckt jucktet habt gejuckt
sie/Sie jucken juckten haben gejuckt
⸻
C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle:
1. Mich juckt der Mückenstich am Bein schon den ganzen Tag.
(Bacağımdaki sivrisinek ısırığı bütün gün boyunca kaşındı.)
2. Es juckt mich nicht, was andere Leute über mich denken. (Deyimsel kullanım)
(Başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü umurumda değil.)
3. Wenn die Haut zu trocken ist, beginnt sie häufig zu jucken.
(Cilt çok kuru olduğunda genellikle kaşınmaya başlar.)
4. Die allergische Reaktion juckte so stark, dass ich mir die Haut aufkratzte.
(Alerjik reaksiyon o kadar kaşındı ki cildimi kanatacak kadar kaşıdım.)
5. Sein Verhalten juckt mich überhaupt nicht – er kann tun, was er will. (mecaz)
(Onun davranışı beni hiç ilgilendirmiyor – ne isterse yapabilir.)
⸻
krachen
Kelime: krachen (düzenli/ayrık olmayan fiil)
Türkçe Anlamı: Gürlemek, çatırdamak, patlamak, büyük bir ses çıkarmak
İngilizce Anlamı: To crash, to bang, to crack, to boom
⸻
Almanca Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• schweigen (sessiz olmak)
• flüstern (fısıldamak)
• leise sein (sessiz olmak)
Almanca Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• knallen (patlamak, şiddetle çarpmak)
• bersten (patlayarak kırılmak)
• donnern (gürlemek)
• zerbrechen (kırılmak – sesli biçimde)
⸻
Konjugation – krachen (Präsens / Präteritum / Perfekt):
Kişi Präsens Präteritum Perfekt
ich krach(e) krachte habe gekracht
du krachst krachtest hast gekracht
er/sie/es kracht krachte hat gekracht
wir krachen krachten haben gekracht
ihr kracht krachtet habt gekracht
sie/Sie krachen krachten haben gekracht
⸻
C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle:
1. Mitten in der Nacht krachte ein Ast auf das Dach und weckte die ganze Familie.
(Gecenin ortasında bir dal çat diye çatıya düştü ve tüm aileyi uyandırdı.)
2. Das Auto krachte mit voller Wucht gegen die Leitplanke.
(Araba tam güçle bariyere çarptı.)
3. Als der Blitz einschlug, krachte es so laut, dass die Fenster zitterten.
(Yıldırım düştüğünde öyle yüksek bir ses çıktı ki pencereler titredi.)
4. Die beiden Kontrahenten krachten im Streit heftig aufeinander. (Mecaz – çatışmak)
(İki rakip, tartışma sırasında şiddetle birbirine girdi.)
5. Beim Öffnen der alten Tür krachte das Holz und gab ein unheimliches Geräusch von sich.
(Eski kapı açılırken ahşap çatırdadı ve ürkütücü bir ses çıkardı.)
⸻
beseitigen
Verb: beseitigen (düzenli fiil – zayıf fiil, “-t” takısıyla çekimlenir)
⸻
Türkçe Anlamları:
• ortadan kaldırmak
• gidermek
• temizlemek
• yok etmek (soyut veya somut bir şeyi)
• çözmek (bir sorunu)
İngilizce Anlamları:
• to remove
• to eliminate
• to clear away
• to get rid of
• to solve (a problem)
⸻
Konjugation von „beseitigen“ (Präsens / Präteritum / Perfekt):
Kişi Präsens Präteritum Perfekt
ich beseitige beseitigte habe beseitigt
du beseitigst beseitigtest hast beseitigt
er/sie/es beseitigt beseitigte hat beseitigt
wir beseitigen beseitigten haben beseitigt
ihr beseitigt beseitigtet habt beseitigt
sie/Sie beseitigen beseitigten haben beseitigt
⸻
Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• entfernen → çıkarmak, uzaklaştırmak
• aus dem Weg räumen → yolundan kaldırmak
• eliminieren → elemek, yok etmek
• beheben → gidermek (özellikle sorunlar için)
Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• bewahren → korumak
• behalten → elde tutmak
• zulassen → izin vermek, bırakmak
⸻
C1 Düzeyinde 5 Almanca Beispielsätze + Türkçe Anlamları:
1. Die Regierung hat Maßnahmen ergriffen, um das Problem dauerhaft zu beseitigen.
(Hükûmet, sorunu kalıcı olarak ortadan kaldırmak için önlemler aldı.)
2. Der Techniker konnte die Störung innerhalb weniger Minuten beseitigen.
(Teknisyen arızayı birkaç dakika içinde giderebildi.)
3. Die Polizei versucht, alle Spuren am Tatort zu beseitigen.
(Polis, olay yerindeki tüm izleri ortadan kaldırmaya çalışıyor.)
4. Wenn wir die Missverständnisse nicht bald beseitigen, eskaliert der Konflikt.
(Yanlış anlamaları yakında gidermezsek, çatışma büyüyecek.)
5. Um den Müll zu beseitigen, braucht man spezielle Geräte.
(Çöpü ortadan kaldırmak için özel ekipman gerekir.)
⸻
İstersen “beseitigen” fiilinin yer aldığı kısa bir paragraf ya da hikâyecik yazabilirim. Yardımcı olmamı ister misin?
auflösen
Verb: auflösen (trennbares Verb – “löste auf, hat aufgelöst”)
⸻
✅ Türkçe Anlamı:
• çözmek (bir şeyi – fiziksel, kimyasal, zihinsel)
• feshetmek (bir sözleşmeyi, grubu, meclisi vb.)
• dağıtmak (bir topluluğu, organizasyonu)
• çözülmek (bir sıvı içinde bir şeyin erimesi)
• sonlandırmak (resmî bir durumu)
⸻
✅ İngilizce Anlamları:
• to dissolve (salt or sugar in water, or a group)
• to disband (a team, organization)
• to break up (a meeting, a demonstration)
• to cancel / terminate (a contract or relationship)
• to solve (a mystery or puzzle)
⸻
📘 Açıklama:
„Auflösen“ çok yönlü bir fiildir. Anlamı, bağlantıları sona erdirmek, bir şeyi yok etmek veya çözmek olabilir.
Kullanım yeri bağlama göre değişir:
1. Kimyasal/fiziksel: Salz im Wasser auflösen.
2. Yasal/resmî: Einen Vertrag auflösen.
3. Topluluklar/gruplar: Eine Versammlung auflösen.
4. Soyut/mecazi: Ein Rätsel auflösen.
⸻
🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• beenden → sona erdirmek
• abschaffen → kaldırmak, feshetmek
• zersetzen → çözünmek, ayrışmak
• entschlüsseln → çözmek (şifre, bilmece)
🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• gründen → kurmak
• vereinigen → birleştirmek
• stabilisieren → sabitlemek
• erhalten → korumak
⸻
✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Beispielsätze + Türkçe Anlamları:
1. Die Polizei löste die Demonstration wegen Sicherheitsbedenken auf.
(Polis, güvenlik endişeleri nedeniyle gösteriyi dağıttı.)
2. Der Zucker löst sich im heißen Wasser schnell auf.
(Şeker sıcak suda çabucak çözünür.)
3. Sie haben den Vertrag einvernehmlich aufgelöst.
(Sözleşmeyi karşılıklı anlaşarak feshettiler.)
4. Nach 20 Jahren Ehe beschlossen sie, ihre Beziehung aufzulösen.
(20 yıllık evlilikten sonra ilişkilerini bitirmeye karar verdiler.)
5. Der Detektiv konnte das Rätsel schließlich auflösen.
(Dedektif sonunda bilmecenin çözümünü buldu.)
⸻
gewährleisten
⸻
✅ Türkçe Anlamı:
• garanti edilmiş
• güvence altına alınmış
• sağlanmış
• teminat altına alınmış
📌 Genellikle resmî ve teknik dilde kullanılır: bir hakkın, işleyişin veya güvenliğin kesin olarak sağlandığını ifade eder.
⸻
✅ İngilizce Anlamları:
• guaranteed
• ensured
• secured
• warranted
• provided for
⸻
📘 Açıklama zu „gewährleisten“ (fiil):
„etwas gewährleisten“ = bir şeyin gerçekleşmesini ya da varlığını garanti altına almak, kesin olarak sağlamak demektir.
→ Genellikle hukuk, güvenlik, kalite yönetimi, insan hakları gibi alanlarda geçer.
⸻
🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sichern → güvenceye almak
• garantieren → garanti etmek
• ermöglichen → mümkün kılmak
• absichern → korumak, emniyete almak
🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• gefährden → tehlikeye atmak
• verweigern → reddetmek
• nicht garantieren → garanti etmemek
• nicht sicherstellen → güvenceye almamak
⸻
✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Beispielsätze + Türkçe Anlamları:
1. Die Datensicherheit ist durch modernste Technik gewährleistet.
(Veri güvenliği en modern teknolojiyle garanti altına alınmıştır.)
2. Die Einhaltung der Menschenrechte muss in jedem Fall gewährleistet sein.
(İnsan haklarına uyum her durumda sağlanmış olmalıdır.)
3. Die Qualität der Produkte wird durch regelmäßige Kontrollen gewährleistet.
(Ürünlerin kalitesi düzenli denetimlerle güvence altına alınır.)
4. Durch diese Maßnahmen wird ein reibungsloser Ablauf gewährleistet.
(Bu önlemlerle sorunsuz bir süreç garanti edilir.)
5. Eine schnelle Lieferung ist bei Online-Bestellungen nicht immer gewährleistet.
(Online siparişlerde hızlı teslimat her zaman garanti edilemez.)
⸻
İstersen bu kelimeyi içeren teknik, resmî veya sözleşme metni örneği yazabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
abmahnen
📘 Verb: abmahnen (regelmäßiges Verb)
⸻
✅ Türkçe Anlamları:
• uyarmak (resmî olarak)
• ihtar etmek
• kınamak (hukukî veya iş bağlamında)
• ikaz etmek (özellikle yazılı)
• disiplin uyarısı vermek
Almanca’da “abmahnen”, çoğunlukla bir çalışana, öğrenciye ya da şirkete kuralları ihlal ettiği için resmî bir uyarı verilmesi anlamına gelir.
Ayrıca telif hakkı ihlali gibi hukuki konularda da çok kullanılır.
⸻
✅ İngilizce Anlamları:
• to give a warning
• to issue a warning notice
• to caution (formally)
• to reprimand
• to serve a written warning
⸻
🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• verwarnen → uyarmak
• ermahnen → nasihat vermek / ikaz etmek
• tadeln → azarlamak / kınamak
• rügen → resmî olarak kınamak
• bestrafen → cezalandırmak (daha güçlü)
🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• loben → övmek
• belohnen → ödüllendirmek
• tolerieren → tolere etmek
• ignorieren → görmezden gelmek
⸻
✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „abmahnen“ + Türkçe Anlamları:
1. Der Mitarbeiter wurde wegen wiederholter Unpünktlichkeit abgemahnt.
(Çalışan, tekrar eden geç kalmalar nedeniyle resmî olarak uyarıldı.)
2. Der Lehrer mahnte den Schüler ab, weil er mehrfach den Unterricht störte.
(Öğretmen, dersi defalarca bölen öğrenciyi uyardı.)
3. Die Firma wurde abgemahnt, weil sie gegen das Urheberrecht verstoßen hat.
(Şirket, telif hakkını ihlal ettiği için uyarı aldı.)
4. Wenn er nochmals negativ auffällt, bekommt er eine zweite Abmahnung.
(Eğer bir kez daha olumsuz dikkat çekerse, ikinci bir ihtar alacak.)
5. Man darf nicht ohne rechtliche Grundlage abmahnen – das kann teuer werden.
(Hukuki dayanak olmadan ihtar vermek yasaktır – bu pahalıya patlayabilir.)
⸻
İstersen “abmahnen” fiilini içeren bir işyeri diyaloğu, bir hukuk metni ya da örnek bir ihtar mektubu da oluşturabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
vorgeschoben
📘 Adjektiv / Partizip II: vorgeschoben
⸻
✅ Türkçe Anlamları:
1. öne sürülmüş
2. bahane olarak gösterilmiş
3. ileri alınmış / öne taşınmış
4. gerçek olmayan / uydurma (mazeret)
🎯 “vorgeschoben” sözcüğü, hem mecaz hem gerçek anlamda kullanılabilir:
– Gerçek anlamda: fiziksel olarak bir şeyin öne doğru yer değiştirmesi.
– Mecaz anlamda: bir bahane, gerekçe veya sebebin aslında gerçek neden olmaması, sadece göstermelik olarak öne sürülmesi.
⸻
✅ İngilizce Anlamları:
• (literal): pushed forward, advanced, shifted ahead
• (figurative): pretended, pretextual, made-up (excuse), alleged, bogus
⸻
🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme – mecaz anlamda):
• angeblich → sözde
• scheinbar → görünüşte
• vorgetäuscht → numara yapılmış
• erfunden → uydurulmuş
• vorgeschoben (Excuse) = Ausrede → bahane
🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• echt → gerçek
• wahr → doğru
• ehrlich → dürüst
• nachvollziehbar → anlaşılır, mantıklı
⸻
✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „vorgeschoben“ + Türkçe Anlamları:
1. Als vorgeschobener Grund für die Absage wurde ein angeblicher Terminkonflikt genannt.
(İptal için öne sürülen bahane sözde bir randevu çakışmasıydı.)
2. Die vorgeschobenen Argumente konnten den wahren Hintergrund nicht verbergen.
(Öne sürülen gerekçeler asıl nedeni gizleyemedi.)
3. Er benutzte die Krankheit seines Hundes als vorgeschobene Entschuldigung.
(Köpeğinin hastalığını bahane olarak kullandı.)
4. In der Debatte wurden viele vorgeschobene Fakten präsentiert, um Kritik abzuwehren.
(Tartışmada, eleştiriyi savuşturmak için birçok uydurma bilgi sunuldu.)
5. Das vorgeschobene Sicherheitsargument diente nur dazu, den Protest zu unterdrücken.
(Öne sürülen güvenlik gerekçesi sadece protestoyu bastırmak içindi.)
⸻
entstehen
📘 Verb: entsteht
(3. tekil şahıs, Präsens – fiilin mastar hâli: entstehen)
⸻
✅ Türkçe Anlamları:
• oluşur / meydana gelir
• ortaya çıkar
• doğar / gelişir
• baş gösterir
“Entstehen”, bir şeyin önceden var olmayan bir şekilde ortaya çıkmasını, kendiliğinden gelişmesini veya meydana gelmesini ifade eder.
⸻
✅ İngilizce Anlamları:
• arises
• emerges
• develops
• originates
• comes into being
• is created
⸻
🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sich entwickeln → gelişmek
• sich bilden → oluşmak
• hervorgehen → ortaya çıkmak
• sich ergeben → sonuçlanmak / doğmak
• aufkommen → belirmek
🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• verschwinden → kaybolmak
• vergehen → geçmek
• zerfallen → dağılmak
• sich auflösen → çözülmek, yok olmak
• abnehmen → azalmak
⸻
✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „entsteht“ + Türkçe Anlamları:
1. Durch den Klimawandel entsteht immer häufiger extreme Wetterlage.
(İklim değişikliği nedeniyle giderek daha sık aşırı hava olayları meydana geliyor.)
2. Wenn zwei Kulturen aufeinandertreffen, entsteht oft etwas Neues und Einzigartiges.
(İki kültür bir araya geldiğinde genellikle yeni ve benzersiz bir şey ortaya çıkar.)
3. Bei der Verbrennung entsteht Kohlendioxid als Nebenprodukt.
(Yanma sırasında yan ürün olarak karbondioksit oluşur.)
4. Ein Missverständnis entsteht oft durch mangelnde Kommunikation.
(Yanlış anlaşılmalar genellikle iletişim eksikliğinden doğar.)
5. Aus der Idee entstand schließlich ein erfolgreiches Unternehmen.
(Bu fikirden sonunda başarılı bir şirket doğdu.)
⸻
sich irren
📘 Reflexives Verb: sich irren
⸻
✅ Türkçe Anlamları:
• yanılmak
• hata yapmak
• yanlış düşünmek
• aldanmak
„Sich irren“ genellikle bir konuda doğru bildiğimiz bir şeyin yanlış çıkması durumunda kullanılır. Kibar bir şekilde “Hata yaptım” ya da “Haklıymışsın” demek için çok kullanışlıdır.
⸻
✅ İngilizce Anlamları:
• to be mistaken
• to be wrong
• to be in error
• to be incorrect
⸻
🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sich täuschen → aldanmak
• sich verrechnen → hesap hatası yapmak
• falsch liegen → yanlış düşünmek
• danebenliegen → yanılmak
• einen Fehler machen → hata yapmak
🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• recht haben → haklı olmak
• korrekt sein → doğru olmak
• richtig liegen → doğru tahmin etmek
• im Recht sein → haklı konumda olmak
⸻
✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „sich irren“ + Türkçe Anlamları:
1. Ich muss zugeben, dass ich mich in dieser Angelegenheit geirrt habe.
(Bu konuda yanıldığımı itiraf etmeliyim.)
2. Falls ich mich irre, korrigieren Sie mich bitte.
(Eğer yanılıyorsam, lütfen beni düzeltin.)
3. Er dachte, das Meeting sei um 10 Uhr – aber er hatte sich geirrt.
(Toplantının saat 10’da olduğunu sanıyordu – ama yanılmıştı.)
4. Manchmal irrt man sich, selbst wenn man sich ganz sicher ist.
(İnsan bazen çok emin olsa bile yanılabilir.)
5. Du irrst dich, wenn du glaubst, dass Geld allein glücklich macht.
(Sadece paranın mutlu ettiğini sanıyorsan, yanılıyorsun.)
⸻