Verben Flashcards

(168 cards)

1
Q

aufrichten

A
  1. Almanca: aufrichten

Türkçe anlamı:
• dik konuma getirmek, doğrultmak
• moral vermek, teselli etmek

İngilizce anlamları:
• to straighten up / to erect (in physical sense)
• to encourage / to console / to uplift (in emotional sense)

  1. Almanca Zıt ve Benzer Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• erheben (yükseltmek)
• aufbauen (inşa etmek, moral vermek)
• trösten (teselli etmek)
• hochheben (kaldırmak)
• ermutigen (cesaret vermek)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• niederreißen (yıkmak)
• niederdrücken (moralsizleştirmek, bastırmak)
• umwerfen (devirmek)

  1. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. Nach dem schweren Verlust konnte sie sich nur langsam wieder aufrichten.
      → Ağır kayıptan sonra kendini ancak yavaş yavaş toparlayabildi.
    2. Der Zimmermann richtete die Holzbalken präzise auf, bevor das Dach gedeckt wurde.
      → Marangoz, çatı kaplanmadan önce ahşap kirişleri dikkatle dikleştirdi.
    3. Es bedurfte großer innerer Stärke, sich nach so vielen Rückschlägen erneut aufzurichten.
      → Bu kadar çok aksilikten sonra yeniden toparlanmak büyük içsel güç gerektirdi.
    4. Die freundlichen Worte ihres Lehrers richteten sie nach dem schlechten Prüfungsergebnis wieder auf.
      → Öğretmeninin nazik sözleri, kötü sınav sonucundan sonra ona moral verdi.
    5. Beim Richtfest wurde der Baum auf dem Dachstuhl aufgerichtet, um den Baufortschritt zu feiern.
      → Richtfest’te, inşaatın ilerlemesini kutlamak için çatıya bir ağaç dikildi.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
2
Q

beinhalten

A

**1. Almanca: beinhalten (düzenli fiil / schwaches Verb)

Türkçesi:
• içermek
• kapsamak
• bünyesinde barındırmak

İngilizce anlamları:
• to contain
• to include
• to comprise
• to encompass

Not: „beinhalten“ genellikle resmî, akademik ve yazılı dilde tercih edilir.
Konuşma dilinde bazen „enthalten“ ya da „umfassen“ fiilleriyle benzer şekilde kullanılır.

  1. Almanca Zıt ve Benzer Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• enthalten (içermek)
• umfassen (kapsamak)
• einschließen (dahil etmek, içine almak)
• bestehen aus (–den oluşmak)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• ausschließen (hariç tutmak)
• auslassen (atlamak, bırakmak)
• vermeiden (kaçınmak)

  1. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. Das Dokument beinhaltet alle relevanten Informationen zum Projektverlauf.
      → Belge, proje süreciyle ilgili tüm önemli bilgileri içermektedir.
    2. Die Aufgabe beinhaltet sowohl theoretische als auch praktische Elemente.
      → Görev, hem teorik hem de pratik unsurları kapsamaktadır.
    3. Die neue Verordnung beinhaltet strengere Umweltauflagen für Unternehmen.
      → Yeni yönetmelik, şirketler için daha sıkı çevre kurallarını içermektedir.
    4. Ein gesundes Leben beinhaltet mehr als nur ausgewogene Ernährung.
      → Sağlıklı bir yaşam sadece dengeli beslenmeden fazlasını kapsar.
    5. Das Konzept des Kurses beinhaltet interaktive Methoden und Gruppenarbeit.
      → Kursun konsepti, etkileşimli yöntemleri ve grup çalışmalarını içermektedir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
3
Q

empfinden

A

  1. Almanca: empfinden (fiil / Verb)

Türkçesi:
• hissetmek
• duymak
• algılamak
• sezmek
• düşünmek (belirli bir şey hakkında)

İngilizce anlamları:
• to feel
• to sense
• to perceive
• to experience
• to think (in a particular way about something)

„Empfinden“ fiili, genellikle duygusal, fiziksel veya zihinsel hisler için kullanılır ve bir kişinin duyusal algılarını ifade eder.

  1. Almanca Zıt ve Benzer Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• fühlen (hissetmek)
• wahrnehmen (algılamak)
• vernehmen (duymak, işitmek)
• spüren (hissetmek, sezmek)
• denken (düşünmek, bir şeye inanmak)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• ignorieren (göz ardı etmek)
• abstreiten (inkar etmek)
• leugnen (inkar etmek, reddetmek)

  1. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. Ich empfinde große Freude, wenn ich mit meinen Freunden zusammen bin.
      → Arkadaşlarımla birlikte olduğumda büyük bir mutluluk hissediyorum.
    2. Er empfindet den Schmerz intensiver als andere Menschen.
      → O, acıyı diğer insanlardan daha yoğun hissediyor.
    3. Die meisten Menschen empfinden Angst vor der Ungewissheit.
      → Çoğu insan belirsizlikten korku hisseder.
    4. Ich empfinde seine Meinung als sehr unvernünftig.
      → Onun görüşünü çok mantıksız buluyorum.
    5. Wenn man einen Film schaut, kann man die Emotionen der Charaktere stark empfinden.
      → Bir film izlerken karakterlerin duygularını güçlü bir şekilde hissedebilirsiniz.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
4
Q

nachdenken

A

  1. Almanca: nachdenken (düşünmek, kafa yormak – ayrılabilir fiil)*

Türkçesi:
• Düşünmek
• Kafa yormak
• Derinlemesine düşünmek
• Üzerine düşünmek

İngilizce anlamları:
• to think (about)
• to reflect
• to contemplate
• to ponder
• to consider

„Nachdenken“, yüzeysel değil, bir konu üzerinde bilinçli ve dikkatli şekilde düşünmek anlamına gelir. Genellikle “über + Akkusativ” ile kullanılır.

  1. Fiilin Gramatikal Bilgisi
    • Infinitiv: nachdenken
    • Präsens (3. Pers. Sg.): er/sie denkt nach
    • Präteritum: er/sie dachte nach
    • Perfekt: er/sie hat nachgedacht
    • Trennbares Verb: „nach-“ ayrılır (örneğin: Ich denke über das Problem nach.)

  1. Almanca Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• überlegen (düşünüp taşınmak)
• sich Gedanken machen (kafa yormak)
• reflektieren (derinlemesine düşünmek)
• erwägen (göz önünde bulundurmak)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• unüberlegt handeln (düşünmeden hareket etmek)
• spontan entscheiden (doğrudan karar vermek)
• ignorieren (göz ardı etmek)

  1. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. Ich muss noch über dein Angebot nachdenken, bevor ich eine Entscheidung treffe.
      → Karar vermeden önce teklifin hakkında biraz düşünmem gerek.
    2. Man sollte gut nachdenken, bevor man wichtige Lebensentscheidungen trifft.
      → Önemli yaşam kararları vermeden önce iyice düşünülmelidir.
    3. Sie hat lange über ihre Zukunft nachgedacht und sich schließlich für ein Studium entschieden.
      → Geleceği üzerine uzun süre düşündü ve sonunda üniversite okumaya karar verdi.
    4. Nach dem Gespräch musste ich ernsthaft über meine Einstellung nachdenken.
      → Konuşmadan sonra tutumum hakkında ciddi şekilde düşünmem gerekti.
    5. Es lohnt sich, über die Konsequenzen gründlich nachzudenken.
      → Sonuçları detaylıca düşünmek gerçekten faydalı olur.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
5
Q

ablehnen

A

„ablehnen“ Almanca’da bir fiildir ve Türkçesi “reddetmek”, “kabul etmemek”, “geri çevirmek” anlamına gelir. Genellikle bir teklif, talep, davet, öneri, fikir ya da kişiyi nazik ya da kesin bir şekilde reddetmek için kullanılır.

  1. Fiilin Özellikleri
    • Grundform (mastarı): ablehnen
    • Präsens (şimdiki zaman): ich lehne ab, du lehnst ab, er/sie/es lehnt ab…
    • Präteritum (geçmiş): ich lehnte ab
    • Perfekt (yakın geçmiş): ich habe abgelehnt
    • Tür: trennbares Verb (ayrılabilir fiil)

  1. İngilizce Anlamları
    • to reject
    • to refuse
    • to decline
    • to turn down

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• zurückweisen (geri çevirmek)
• absagen (iptal etmek / hayır demek)
• verweigern (reddetmek – daha sert bir ifade)
• verneinen (olumsuzlamak)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• annehmen (kabul etmek)
• zustimmen (onaylamak)
• einwilligen (razı olmak)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Der Vorschlag wurde aus wirtschaftlichen Gründen abgelehnt.“
      → Öneri ekonomik nedenlerle reddedildi.
    2. „Ich musste leider die Einladung zur Konferenz ablehnen.“
      → Ne yazık ki konferans davetini reddetmek zorunda kaldım.
    3. „Das Unternehmen lehnte die Forderungen der Gewerkschaft ab.“
      → Şirket sendikanın taleplerini reddetti.
    4. „Sie lehnte das Angebot höflich, aber bestimmt ab.“
      → Teklifi kibar ama kararlı bir şekilde reddetti.
    5. „Er hat es abgelehnt, an dem Projekt teilzunehmen.“
      → Projeye katılmayı reddetti.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
6
Q

begehen

A

„begehen“ Almanca’da çok anlamlı (polysem) bir fiildir ve anlamı bağlama göre değişir. En yaygın anlamları:
1. (bir suçu/hatalı davranışı) işlemek
2. (bir yeri veya yolu) yürüyerek geçmek
3. (bir günü, olayı) kutlamak, anmak

  1. Almanca – Türkçe Anlamları
    • (eine Straftat) begehen → suç işlemek
    • (einen Fehler) begehen → hata yapmak
    • (einen Weg) begehen → bir yolda yürümek
    • (ein Jubiläum) begehen → bir yıl dönümünü kutlamak/anmak

  1. İngilizce Anlamları
    • to commit (a crime / mistake)
    • to walk along / to tread (a path)
    • to celebrate / to mark (an occasion)

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (je nach Bedeutung):
• verüben (bir suçu işlemek)
• feiern (kutlamak)
• begehen = sich bewegen (bir yolda yürümek)

Zıt Anlamlılar:
• vermeiden (kaçınmak)
• unterlassen (yapmamak / vazgeçmek)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Er hat eine schwere Straftat begangen und wurde verurteilt.“
      → Ağır bir suç işledi ve mahkûm edildi.
    2. „Wer einen Fehler begeht, sollte auch die Verantwortung übernehmen.“
      → Kim bir hata yaparsa, sorumluluğunu da üstlenmelidir.
    3. „Der Wanderweg kann nur zu Fuß begangen werden.“
      → Yürüyüş yolu sadece yaya olarak geçilebilir.
    4. „Das 50-jährige Firmenjubiläum wurde feierlich begangen.“
      → Şirketin 50. yıl dönümü törenle anıldı/kutlandı.
    5. „Man sollte sich gut überlegen, bevor man eine Dummheit begeht.“
      → İnsan, aptallık yapmadan önce iyi düşünmelidir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
7
Q

umschreiben

A

„umschreiben“ Almanca’da çok anlamlı (polysem) bir fiildir ve bağlama göre farklı anlamlara gelir. En yaygın iki kullanımı:

  1. Almanca – Türkçe Anlamları

a) Neu formulieren / anders ausdrücken

→ başka kelimelerle anlatmak, farklı şekilde ifade etmek, yeniden yazmak

Bu anlamda genelde düşünce ya da metinleri yeniden formüle etmek için kullanılır.

b) (offiziell) übertragen oder ändern lassen

→ (resmi bir kaydı) başka bir isme geçirmek / belgeyi değiştirmek

Örneğin: Araç ruhsatını başka bir kişiye üzerine almak

  1. İngilizce Anlamları
    • to rephrase / to paraphrase
    • to rewrite
    • to transfer (officially)
    • to reassign (e.g., vehicle registration)

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (je nach Bedeutung):
• anders ausdrücken (başka şekilde ifade etmek)
• neu formulieren (yeniden formüle etmek)
• übertragen (devretmek – resmi işlemlerde)

Zıt Anlamlılar:
• direkt zitieren (doğrudan alıntılamak)
• original lassen (orijinal haliyle bırakmak)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Bitte umschreiben Sie diesen Absatz in eigenen Worten.“
      → Lütfen bu paragrafı kendi cümlelerinizle yeniden yazınız.
    2. „Der Lehrer bat ihn, den komplizierten Satz verständlicher umschreiben.“
      → Öğretmen, karmaşık cümleyi daha anlaşılır şekilde ifade etmesini istedi.
    3. „Das Auto wurde auf den neuen Besitzer umgeschrieben.“
      → Araba, yeni sahibin üzerine geçirildi.
    4. „Sie musste ihren Lebenslauf komplett umschreiben.“
      → Özgeçmişini tamamen yeniden yazmak zorunda kaldı.
    5. „Man kann denselben Gedanken auch eleganter umschreiben.“
      → Aynı düşünce daha zarif bir şekilde de ifade edilebilir.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
8
Q

durchführen

A

„durchführen“ Almanca’da çok yönlü bir fiildir ve genellikle bir planı, görevi veya faaliyeti uygulamak, yerine getirmek anlamında kullanılır.

  1. Almanca – Türkçe Anlamı

→ Gerçekleştirmek, uygulamak, yürütmek, icra etmek
• ein Projekt durchführen → bir projeyi yürütmek
• eine Untersuchung durchführen → bir inceleme yapmak
• eine Schulung durchführen → bir eğitim gerçekleştirmek

  1. İngilizce Anlamı
    • to carry out
    • to conduct
    • to implement
    • to perform
    • to execute (a plan, test, experiment, etc.)

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• ausführen
• umsetzen
• realisieren
• veranstalten (daha çok etkinlik bağlamında)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• abbrechen (yarıda kesmek)
• vermeiden (kaçınmak)
• unterlassen (yapmamak)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Die Forscher haben eine umfassende Studie zum Thema Gesundheit durchgeführt.“
      → Araştırmacılar sağlık konulu kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdi.
    2. „Die Polizei führte in der Nacht eine Kontrolle durch.“
      → Polis gece boyunca bir denetim yaptı.
    3. „Das Unternehmen wird nächste Woche eine Mitarbeiterschulung durchführen.“
      → Şirket gelecek hafta bir çalışan eğitimi yapacak.
    4. „Um den Plan erfolgreich durchzuführen, benötigen wir mehr Ressourcen.“
      → Planı başarıyla uygulamak için daha fazla kaynağa ihtiyacımız var.
    5. „Die Umfrage wurde online unter 1000 Teilnehmenden durchgeführt.“
      → Anket çevrim içi olarak 1000 katılımcı arasında yapıldı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
9
Q

zitieren

A

„zitieren“ Almanca’da özellikle akademik ve yazılı anlatımlarda kullanılan önemli bir fiildir. Başkasının söylediği veya yazdığı bir şeyi alıntı yapmak, aktarmak anlamına gelir.

  1. Almanca – Türkçe Anlamı

→ Alıntı yapmak, aktarmak, alıntıyla belirtmek
• eine Quelle zitieren → bir kaynağı alıntılamak
• wörtlich zitieren → doğrudan (kelimesi kelimesine) alıntı yapmak

  1. İngilizce Anlamı
    • to quote
    • to cite
    • to reference (in academic context)

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• anführen (örnek olarak göstermek)
• wiedergeben (yeniden aktarmak)
• erwähnen (bahsetmek)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• verschweigen (gizlemek)
• verfälschen (çarpıtmak)
• ignorieren (göz ardı etmek)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „In wissenschaftlichen Arbeiten muss man alle Quellen korrekt zitieren.“
      → Bilimsel çalışmalarda tüm kaynaklar doğru şekilde alıntılanmalıdır.
    2. „Er zitierte ein bekanntes Zitat von Albert Einstein.“
      → O, Albert Einstein’ın bilinen bir sözünü alıntıladı.
    3. „Wenn man falsch zitiert, kann das als Plagiat gelten.“
      → Yanlış alıntı yapmak intihal olarak kabul edilebilir.
    4. „Die Autorin zitierte mehrere Studien, um ihre These zu stützen.“
      → Yazar tezini desteklemek için birçok çalışmadan alıntı yaptı.
    5. „Bitte zitieren Sie den Text wortgetreu.“
      → Lütfen metni kelimesi kelimesine alıntılayın.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
10
Q

sich anmelden

A

„sich anmelden“ Almanca’da hem resmi hem günlük hayatta çok sık kullanılan bir dönüşlü fiildir. Bir yere kayıt olmak, başvurmak, bildirmek gibi anlamlara gelir.

  1. Almanca – Türkçe Anlamı

→ Kayıt olmak, başvurmak, bildirmek, giriş yapmak (bağlama göre)
• sich für einen Kurs anmelden → bir kursa kayıt olmak
• sich online anmelden → çevrim içi giriş yapmak
• den Wohnsitz anmelden → ikamet adresini bildirmek

  1. İngilizce Anlamı
    • to register (for something)
    • to sign up
    • to enroll
    • to log in (for websites/systems)

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sich einschreiben (özellikle üniversiteye kayıt)
• sich registrieren
• sich eintragen

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• sich abmelden (kayıt silmek, çıkış yapmak)
• kündigen (abonelik, üyelik vb. iptali)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Ich habe mich rechtzeitig für das Seminar angemeldet.“
      → Seminere zamanında kayıt oldum.
    2. „Man muss sich beim Bürgeramt anmelden, wenn man umzieht.“
      → Taşındığında nüfus dairesine kayıt yaptırmak gerekir.
    3. „Viele Teilnehmer konnten sich online für den Wettbewerb anmelden.“
      → Pek çok katılımcı yarışma için çevrim içi kayıt olabildi.
    4. „Bevor du das Forum nutzen kannst, musst du dich anmelden.“
      → Forumdan yararlanmadan önce giriş yapmalısın.
    5. „Sie hat sich freiwillig für das Projekt angemeldet.“
      → Projeye gönüllü olarak kaydoldu.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
11
Q

mitschreiben

A

„mitschreiben“ Almanca’da çok kullanılan bir fiildir ve özellikle derslerde ya da sınavlarda geçen durumları ifade eder. Bir şeyi yazarak not almak veya bir sınava katılarak yazılı olarak yanıtlamak anlamına gelir.

  1. Almanca – Türkçe Anlamı

→ (dinlerken) not almak, yazılı sınava katılmak, birlikte yazmak
• im Unterricht mitschreiben → derste not almak
• eine Klausur mitschreiben → yazılı sınava katılmak
• bei der Besprechung mitschreiben → toplantıda not tutmak

  1. İngilizce Anlamı
    • to take notes
    • to write along (e.g., during a lecture)
    • to sit/take a written exam

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• notieren
• protokollieren
• aufschreiben

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• zuhören (sadece dinlemek)
• ignorieren (görmezden gelmek)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Während der Vorlesung hat sie fleißig mitgeschrieben.“
      → Ders sırasında düzenli olarak not aldı.
    2. „Ich konnte nicht mitschreiben, weil der Dozent zu schnell gesprochen hat.“
      → Not alamadım çünkü öğretim görevlisi çok hızlı konuştu.
    3. „Alle Studierenden müssen die Klausur mitschreiben.“
      → Tüm öğrenciler yazılı sınava katılmak zorunda.
    4. „Er hat das Protokoll des Treffens mitgeschrieben.“
      → Toplantı tutanağını birlikte yazdı.
    5. „Bitte schreiben Sie wichtige Punkte mit!“
      → Lütfen önemli noktaları not edin!
How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
12
Q

austauschen

A

„austauschen“ Almanca’da oldukça yaygın bir fiildir ve bir şeyi başka bir şeyle değiştirmek, karşılıklı paylaşmak ya da yerine koymak gibi anlamlara gelir. Hem teknik hem de sosyal bağlamda kullanılır.

  1. Almanca – Türkçe Anlamı

→ Değiş tokuş etmek, yerine koymak, paylaşmak, değiştirmek
• Erfahrungen austauschen → deneyim paylaşmak
• eine kaputte Lampe austauschen → bozuk bir lambayı değiştirmek
• Informationen austauschen → bilgi alışverişi yapmak

  1. İngilizce Anlamı
    • to exchange
    • to replace
    • to swap
    • to share (in the sense of ideas or thoughts)

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• ersetzen (yerine koymak)
• wechseln (değiştirmek)
• teilen (paylaşmak, sosyal bağlamda)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• behalten (saklamak, kendinde tutmak)
• zerstören (bozmak)
• ignorieren (yok saymak)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Die Studierenden konnten sich nach dem Vortrag über ihre Eindrücke austauschen.“
      → Öğrenciler sunumdan sonra izlenimlerini birbirleriyle paylaştılar.
    2. „Wir müssen den alten Monitor durch einen neuen austauschen.“
      → Eski monitörü yenisiyle değiştirmeliyiz.
    3. „Die beiden Länder haben beschlossen, regelmäßig Informationen auszutauschen.“
      → İki ülke düzenli olarak bilgi paylaşmaya karar verdi.
    4. „Im Team ist es wichtig, sich offen auszutauschen.“
      → Ekipte açıkça fikir alışverişi yapmak önemlidir.
    5. „Kannst du bitte die leere Batterie austauschen?“
      → Boş pili değiştirebilir misin lütfen?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
13
Q

auswählen

A

„auswählen“ Almanca’da çok sık kullanılan bir fiildir ve anlamı seçmektir. Birden fazla seçenek arasından bilinçli olarak birini tercih etmek anlamında kullanılır.

  1. Almanca – Türkçe Anlamı

→ Seçmek, tercih etmek
• ein Produkt auswählen → bir ürün seçmek
• einen Kandidaten auswählen → bir adayı seçmek

  1. İngilizce Anlamı
    • to choose
    • to select
    • to pick out

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• entscheiden (karar vermek)
• aussuchen (seçmek, daha günlük dilde)
• bestimmen (belirlemek)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• ablehnen (reddetmek)
• ausschließen (hariç tutmak)
• ignorieren (görmezden gelmek)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Die Teilnehmer konnten aus verschiedenen Workshops auswählen.“
      → Katılımcılar çeşitli atölyeler arasından seçim yapabildi.
    2. „Bitte wählen Sie eine Sprache aus.“
      → Lütfen bir dil seçin.
    3. „Es ist nicht leicht, das richtige Thema für die Präsentation auszuwählen.“
      → Sunum için doğru konuyu seçmek kolay değil.
    4. „Wir haben sorgfältig einen geeigneten Ort für das Treffen ausgewählt.“
      → Buluşma için uygun bir yeri özenle seçtik.
    5. „Der Lehrer lässt die Schüler ihre Projekte selbst auswählen.“
      → Öğretmen, öğrencilerin projelerini kendilerinin seçmesine izin veriyor.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
14
Q

zusammenstellen

A

„zusammenstellen“ Almanca’da çok yönlü bir fiildir ve anlamı bir şeyi bir araya getirmek, oluşturmak, düzenlemek ya da derlemek şeklindedir. Genellikle liste, ekip, menü, dosya gibi şeyleri hazırlamak için kullanılır.

  1. Almanca – Türkçe Anlamı

→ Hazırlamak, bir araya getirmek, oluşturmak, toplamak
• ein Team zusammenstellen → bir ekip kurmak
• eine Liste zusammenstellen → bir liste oluşturmak
• Unterlagen zusammenstellen → belgeleri derlemek

  1. İngilizce Anlamı
    • to compile
    • to put together
    • to assemble
    • to arrange

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• organisieren (düzenlemek)
• kombinieren (birleştirmek)
• strukturieren (yapılandırmak)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• trennen (ayırmak)
• zerlegen (parçalamak)
• auflösen (çözmek/dağıtmak)

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Die Lehrerin hat für jeden Schüler ein individuelles Übungspaket zusammengestellt.“
      → Öğretmen, her öğrenci için bireysel bir alıştırma paketi hazırladı.
    2. „Für das Event müssen wir noch ein kompetentes Team zusammenstellen.“
      → Etkinlik için hâlâ yetkin bir ekip kurmamız gerekiyor.
    3. „Ich habe eine Playlist mit ruhiger Musik zusammengestellt.“
      → Huzurlu müziklerden oluşan bir çalma listesi oluşturdum.
    4. „Die Dokumente wurden sorgfältig für die Präsentation zusammengestellt.“
      → Belgeler sunum için özenle derlendi.
    5. „Das Menü wurde vom Küchenchef persönlich zusammengestellt.“
      → Menü şefin kendisi tarafından hazırlandı.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
15
Q

sich wandeln

A

„sich wandeln“ Almanca’da değişmek, dönüşmek anlamına gelen dönüşlü bir fiildir. Zamanla bir şeyin ya da bir kişinin biçim, nitelik veya yapı değiştirmesini anlatır. Genellikle soyut değişimler için kullanılır.

  1. Almanca – Türkçe Anlamı

→ Değişmek
→ Dönüşmek
→ Başkalaşmak
→ Farklı bir hale gelmek

  1. İngilizce Anlamı
    • to change
    • to transform
    • to shift
    • to evolve

  1. Kullanım Açıklaması

Bu fiil reflexiv (dönüşlü) olduğu için „sich“ ile birlikte kullanılır:

„Die Gesellschaft wandelt sich ständig.“
→ Toplum sürekli değişiyor.

Şimdiki zaman çekimi örneği (Präsens):
• ich wandle mich
• du wandelst dich
• er/sie/es wandelt sich
• wir wandeln uns
• ihr wandelt euch
• sie/Sie wandeln sich

  1. Benzer ve Zıt Anlamlılar

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sich verändern (değişmek)
• sich entwickeln (gelişmek/dönüşmek)
• sich umwandeln
• transformieren (daha teknik)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• gleich bleiben (aynı kalmak)
• konstant bleiben
• sich nicht verändern

  1. C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları
    1. „Unsere Gesellschaft wandelt sich durch die Digitalisierung tiefgreifend.“
      → Toplumumuz dijitalleşme sayesinde köklü bir şekilde değişiyor.
    2. „Die Arbeitswelt wandelt sich in Richtung Flexibilität und Mobilität.“
      → İş dünyası esneklik ve hareketlilik yönünde değişiyor.
    3. „Das Klima wandelt sich schneller, als viele erwartet haben.“
      → İklim, birçok kişinin beklediğinden daha hızlı değişiyor.
    4. „Mit der Zeit wandelt sich oft auch die persönliche Einstellung zu bestimmten Themen.“
      → Zamanla, bazı konulara karşı kişisel tutum da değişir.
    5. „Die Rolle der Frau in der Gesellschaft hat sich im Laufe der Jahrzehnte stark gewandelt.“
      → Kadının toplumdaki rolü on yıllar boyunca büyük ölçüde değişti.

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
16
Q

Jucken

A

Kelime: jucken (düzenli fiil)
Türkçe Anlamı: Kaşınmak, kaşıntı yapmak
İngilizce Anlamı: To itch, to tickle

Almanca Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• beruhigen (yatıştırmak)
• lindern (hafifletmek)

Almanca Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• kribbeln (karıncalanmak)
• reizen (tahriş etmek)
• brennen (yanmak)

Konjugation – jucken (Präsens / Präsens Perfekt / Präteritum):

Kişi Präsens Präteritum Perfekt
ich jucke juckte habe gejuckt
du juckst jucktest hast gejuckt
er/sie/es juckt juckte hat gejuckt
wir jucken juckten haben gejuckt
ihr juckt jucktet habt gejuckt
sie/Sie jucken juckten haben gejuckt

C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle:
1. Mich juckt der Mückenstich am Bein schon den ganzen Tag.
(Bacağımdaki sivrisinek ısırığı bütün gün boyunca kaşındı.)
2. Es juckt mich nicht, was andere Leute über mich denken. (Deyimsel kullanım)
(Başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü umurumda değil.)
3. Wenn die Haut zu trocken ist, beginnt sie häufig zu jucken.
(Cilt çok kuru olduğunda genellikle kaşınmaya başlar.)
4. Die allergische Reaktion juckte so stark, dass ich mir die Haut aufkratzte.
(Alerjik reaksiyon o kadar kaşındı ki cildimi kanatacak kadar kaşıdım.)
5. Sein Verhalten juckt mich überhaupt nicht – er kann tun, was er will. (mecaz)
(Onun davranışı beni hiç ilgilendirmiyor – ne isterse yapabilir.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
17
Q

krachen

A

Kelime: krachen (düzenli/ayrık olmayan fiil)
Türkçe Anlamı: Gürlemek, çatırdamak, patlamak, büyük bir ses çıkarmak
İngilizce Anlamı: To crash, to bang, to crack, to boom

Almanca Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• schweigen (sessiz olmak)
• flüstern (fısıldamak)
• leise sein (sessiz olmak)

Almanca Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• knallen (patlamak, şiddetle çarpmak)
• bersten (patlayarak kırılmak)
• donnern (gürlemek)
• zerbrechen (kırılmak – sesli biçimde)

Konjugation – krachen (Präsens / Präteritum / Perfekt):

Kişi Präsens Präteritum Perfekt
ich krach(e) krachte habe gekracht
du krachst krachtest hast gekracht
er/sie/es kracht krachte hat gekracht
wir krachen krachten haben gekracht
ihr kracht krachtet habt gekracht
sie/Sie krachen krachten haben gekracht

C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle:
1. Mitten in der Nacht krachte ein Ast auf das Dach und weckte die ganze Familie.
(Gecenin ortasında bir dal çat diye çatıya düştü ve tüm aileyi uyandırdı.)
2. Das Auto krachte mit voller Wucht gegen die Leitplanke.
(Araba tam güçle bariyere çarptı.)
3. Als der Blitz einschlug, krachte es so laut, dass die Fenster zitterten.
(Yıldırım düştüğünde öyle yüksek bir ses çıktı ki pencereler titredi.)
4. Die beiden Kontrahenten krachten im Streit heftig aufeinander. (Mecaz – çatışmak)
(İki rakip, tartışma sırasında şiddetle birbirine girdi.)
5. Beim Öffnen der alten Tür krachte das Holz und gab ein unheimliches Geräusch von sich.
(Eski kapı açılırken ahşap çatırdadı ve ürkütücü bir ses çıkardı.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
18
Q

beseitigen

A

Verb: beseitigen (düzenli fiil – zayıf fiil, “-t” takısıyla çekimlenir)

Türkçe Anlamları:
• ortadan kaldırmak
• gidermek
• temizlemek
• yok etmek (soyut veya somut bir şeyi)
• çözmek (bir sorunu)

İngilizce Anlamları:
• to remove
• to eliminate
• to clear away
• to get rid of
• to solve (a problem)

Konjugation von „beseitigen“ (Präsens / Präteritum / Perfekt):

Kişi Präsens Präteritum Perfekt
ich beseitige beseitigte habe beseitigt
du beseitigst beseitigtest hast beseitigt
er/sie/es beseitigt beseitigte hat beseitigt
wir beseitigen beseitigten haben beseitigt
ihr beseitigt beseitigtet habt beseitigt
sie/Sie beseitigen beseitigten haben beseitigt

Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• entfernen → çıkarmak, uzaklaştırmak
• aus dem Weg räumen → yolundan kaldırmak
• eliminieren → elemek, yok etmek
• beheben → gidermek (özellikle sorunlar için)

Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• bewahren → korumak
• behalten → elde tutmak
• zulassen → izin vermek, bırakmak

C1 Düzeyinde 5 Almanca Beispielsätze + Türkçe Anlamları:
1. Die Regierung hat Maßnahmen ergriffen, um das Problem dauerhaft zu beseitigen.
(Hükûmet, sorunu kalıcı olarak ortadan kaldırmak için önlemler aldı.)
2. Der Techniker konnte die Störung innerhalb weniger Minuten beseitigen.
(Teknisyen arızayı birkaç dakika içinde giderebildi.)
3. Die Polizei versucht, alle Spuren am Tatort zu beseitigen.
(Polis, olay yerindeki tüm izleri ortadan kaldırmaya çalışıyor.)
4. Wenn wir die Missverständnisse nicht bald beseitigen, eskaliert der Konflikt.
(Yanlış anlamaları yakında gidermezsek, çatışma büyüyecek.)
5. Um den Müll zu beseitigen, braucht man spezielle Geräte.
(Çöpü ortadan kaldırmak için özel ekipman gerekir.)

İstersen “beseitigen” fiilinin yer aldığı kısa bir paragraf ya da hikâyecik yazabilirim. Yardımcı olmamı ister misin?

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
19
Q

auflösen

A

Verb: auflösen (trennbares Verb – “löste auf, hat aufgelöst”)

✅ Türkçe Anlamı:
• çözmek (bir şeyi – fiziksel, kimyasal, zihinsel)
• feshetmek (bir sözleşmeyi, grubu, meclisi vb.)
• dağıtmak (bir topluluğu, organizasyonu)
• çözülmek (bir sıvı içinde bir şeyin erimesi)
• sonlandırmak (resmî bir durumu)

✅ İngilizce Anlamları:
• to dissolve (salt or sugar in water, or a group)
• to disband (a team, organization)
• to break up (a meeting, a demonstration)
• to cancel / terminate (a contract or relationship)
• to solve (a mystery or puzzle)

📘 Açıklama:

„Auflösen“ çok yönlü bir fiildir. Anlamı, bağlantıları sona erdirmek, bir şeyi yok etmek veya çözmek olabilir.
Kullanım yeri bağlama göre değişir:
1. Kimyasal/fiziksel: Salz im Wasser auflösen.
2. Yasal/resmî: Einen Vertrag auflösen.
3. Topluluklar/gruplar: Eine Versammlung auflösen.
4. Soyut/mecazi: Ein Rätsel auflösen.

🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• beenden → sona erdirmek
• abschaffen → kaldırmak, feshetmek
• zersetzen → çözünmek, ayrışmak
• entschlüsseln → çözmek (şifre, bilmece)

🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• gründen → kurmak
• vereinigen → birleştirmek
• stabilisieren → sabitlemek
• erhalten → korumak

✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Beispielsätze + Türkçe Anlamları:
1. Die Polizei löste die Demonstration wegen Sicherheitsbedenken auf.
(Polis, güvenlik endişeleri nedeniyle gösteriyi dağıttı.)
2. Der Zucker löst sich im heißen Wasser schnell auf.
(Şeker sıcak suda çabucak çözünür.)
3. Sie haben den Vertrag einvernehmlich aufgelöst.
(Sözleşmeyi karşılıklı anlaşarak feshettiler.)
4. Nach 20 Jahren Ehe beschlossen sie, ihre Beziehung aufzulösen.
(20 yıllık evlilikten sonra ilişkilerini bitirmeye karar verdiler.)
5. Der Detektiv konnte das Rätsel schließlich auflösen.
(Dedektif sonunda bilmecenin çözümünü buldu.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
20
Q

gewährleisten

A

✅ Türkçe Anlamı:
• garanti edilmiş
• güvence altına alınmış
• sağlanmış
• teminat altına alınmış

📌 Genellikle resmî ve teknik dilde kullanılır: bir hakkın, işleyişin veya güvenliğin kesin olarak sağlandığını ifade eder.

✅ İngilizce Anlamları:
• guaranteed
• ensured
• secured
• warranted
• provided for

📘 Açıklama zu „gewährleisten“ (fiil):

„etwas gewährleisten“ = bir şeyin gerçekleşmesini ya da varlığını garanti altına almak, kesin olarak sağlamak demektir.
→ Genellikle hukuk, güvenlik, kalite yönetimi, insan hakları gibi alanlarda geçer.

🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sichern → güvenceye almak
• garantieren → garanti etmek
• ermöglichen → mümkün kılmak
• absichern → korumak, emniyete almak

🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• gefährden → tehlikeye atmak
• verweigern → reddetmek
• nicht garantieren → garanti etmemek
• nicht sicherstellen → güvenceye almamak

✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Beispielsätze + Türkçe Anlamları:
1. Die Datensicherheit ist durch modernste Technik gewährleistet.
(Veri güvenliği en modern teknolojiyle garanti altına alınmıştır.)
2. Die Einhaltung der Menschenrechte muss in jedem Fall gewährleistet sein.
(İnsan haklarına uyum her durumda sağlanmış olmalıdır.)
3. Die Qualität der Produkte wird durch regelmäßige Kontrollen gewährleistet.
(Ürünlerin kalitesi düzenli denetimlerle güvence altına alınır.)
4. Durch diese Maßnahmen wird ein reibungsloser Ablauf gewährleistet.
(Bu önlemlerle sorunsuz bir süreç garanti edilir.)
5. Eine schnelle Lieferung ist bei Online-Bestellungen nicht immer gewährleistet.
(Online siparişlerde hızlı teslimat her zaman garanti edilemez.)

İstersen bu kelimeyi içeren teknik, resmî veya sözleşme metni örneği yazabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
21
Q

abmahnen

A

📘 Verb: abmahnen (regelmäßiges Verb)

✅ Türkçe Anlamları:
• uyarmak (resmî olarak)
• ihtar etmek
• kınamak (hukukî veya iş bağlamında)
• ikaz etmek (özellikle yazılı)
• disiplin uyarısı vermek

Almanca’da “abmahnen”, çoğunlukla bir çalışana, öğrenciye ya da şirkete kuralları ihlal ettiği için resmî bir uyarı verilmesi anlamına gelir.
Ayrıca telif hakkı ihlali gibi hukuki konularda da çok kullanılır.

✅ İngilizce Anlamları:
• to give a warning
• to issue a warning notice
• to caution (formally)
• to reprimand
• to serve a written warning

🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• verwarnen → uyarmak
• ermahnen → nasihat vermek / ikaz etmek
• tadeln → azarlamak / kınamak
• rügen → resmî olarak kınamak
• bestrafen → cezalandırmak (daha güçlü)

🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• loben → övmek
• belohnen → ödüllendirmek
• tolerieren → tolere etmek
• ignorieren → görmezden gelmek

✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „abmahnen“ + Türkçe Anlamları:
1. Der Mitarbeiter wurde wegen wiederholter Unpünktlichkeit abgemahnt.
(Çalışan, tekrar eden geç kalmalar nedeniyle resmî olarak uyarıldı.)
2. Der Lehrer mahnte den Schüler ab, weil er mehrfach den Unterricht störte.
(Öğretmen, dersi defalarca bölen öğrenciyi uyardı.)
3. Die Firma wurde abgemahnt, weil sie gegen das Urheberrecht verstoßen hat.
(Şirket, telif hakkını ihlal ettiği için uyarı aldı.)
4. Wenn er nochmals negativ auffällt, bekommt er eine zweite Abmahnung.
(Eğer bir kez daha olumsuz dikkat çekerse, ikinci bir ihtar alacak.)
5. Man darf nicht ohne rechtliche Grundlage abmahnen – das kann teuer werden.
(Hukuki dayanak olmadan ihtar vermek yasaktır – bu pahalıya patlayabilir.)

İstersen “abmahnen” fiilini içeren bir işyeri diyaloğu, bir hukuk metni ya da örnek bir ihtar mektubu da oluşturabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
22
Q

vorgeschoben

A

📘 Adjektiv / Partizip II: vorgeschoben

✅ Türkçe Anlamları:
1. öne sürülmüş
2. bahane olarak gösterilmiş
3. ileri alınmış / öne taşınmış
4. gerçek olmayan / uydurma (mazeret)

🎯 “vorgeschoben” sözcüğü, hem mecaz hem gerçek anlamda kullanılabilir:
– Gerçek anlamda: fiziksel olarak bir şeyin öne doğru yer değiştirmesi.
– Mecaz anlamda: bir bahane, gerekçe veya sebebin aslında gerçek neden olmaması, sadece göstermelik olarak öne sürülmesi.

✅ İngilizce Anlamları:
• (literal): pushed forward, advanced, shifted ahead
• (figurative): pretended, pretextual, made-up (excuse), alleged, bogus

🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme – mecaz anlamda):
• angeblich → sözde
• scheinbar → görünüşte
• vorgetäuscht → numara yapılmış
• erfunden → uydurulmuş
• vorgeschoben (Excuse) = Ausrede → bahane

🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• echt → gerçek
• wahr → doğru
• ehrlich → dürüst
• nachvollziehbar → anlaşılır, mantıklı

✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „vorgeschoben“ + Türkçe Anlamları:
1. Als vorgeschobener Grund für die Absage wurde ein angeblicher Terminkonflikt genannt.
(İptal için öne sürülen bahane sözde bir randevu çakışmasıydı.)
2. Die vorgeschobenen Argumente konnten den wahren Hintergrund nicht verbergen.
(Öne sürülen gerekçeler asıl nedeni gizleyemedi.)
3. Er benutzte die Krankheit seines Hundes als vorgeschobene Entschuldigung.
(Köpeğinin hastalığını bahane olarak kullandı.)
4. In der Debatte wurden viele vorgeschobene Fakten präsentiert, um Kritik abzuwehren.
(Tartışmada, eleştiriyi savuşturmak için birçok uydurma bilgi sunuldu.)
5. Das vorgeschobene Sicherheitsargument diente nur dazu, den Protest zu unterdrücken.
(Öne sürülen güvenlik gerekçesi sadece protestoyu bastırmak içindi.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
23
Q

entstehen

A

📘 Verb: entsteht

(3. tekil şahıs, Präsens – fiilin mastar hâli: entstehen)

✅ Türkçe Anlamları:
• oluşur / meydana gelir
• ortaya çıkar
• doğar / gelişir
• baş gösterir

“Entstehen”, bir şeyin önceden var olmayan bir şekilde ortaya çıkmasını, kendiliğinden gelişmesini veya meydana gelmesini ifade eder.

✅ İngilizce Anlamları:
• arises
• emerges
• develops
• originates
• comes into being
• is created

🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sich entwickeln → gelişmek
• sich bilden → oluşmak
• hervorgehen → ortaya çıkmak
• sich ergeben → sonuçlanmak / doğmak
• aufkommen → belirmek

🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• verschwinden → kaybolmak
• vergehen → geçmek
• zerfallen → dağılmak
• sich auflösen → çözülmek, yok olmak
• abnehmen → azalmak

✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „entsteht“ + Türkçe Anlamları:
1. Durch den Klimawandel entsteht immer häufiger extreme Wetterlage.
(İklim değişikliği nedeniyle giderek daha sık aşırı hava olayları meydana geliyor.)
2. Wenn zwei Kulturen aufeinandertreffen, entsteht oft etwas Neues und Einzigartiges.
(İki kültür bir araya geldiğinde genellikle yeni ve benzersiz bir şey ortaya çıkar.)
3. Bei der Verbrennung entsteht Kohlendioxid als Nebenprodukt.
(Yanma sırasında yan ürün olarak karbondioksit oluşur.)
4. Ein Missverständnis entsteht oft durch mangelnde Kommunikation.
(Yanlış anlaşılmalar genellikle iletişim eksikliğinden doğar.)
5. Aus der Idee entstand schließlich ein erfolgreiches Unternehmen.
(Bu fikirden sonunda başarılı bir şirket doğdu.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
24
Q

sich irren

A

📘 Reflexives Verb: sich irren

✅ Türkçe Anlamları:
• yanılmak
• hata yapmak
• yanlış düşünmek
• aldanmak

„Sich irren“ genellikle bir konuda doğru bildiğimiz bir şeyin yanlış çıkması durumunda kullanılır. Kibar bir şekilde “Hata yaptım” ya da “Haklıymışsın” demek için çok kullanışlıdır.

✅ İngilizce Anlamları:
• to be mistaken
• to be wrong
• to be in error
• to be incorrect

🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme):
• sich täuschen → aldanmak
• sich verrechnen → hesap hatası yapmak
• falsch liegen → yanlış düşünmek
• danebenliegen → yanılmak
• einen Fehler machen → hata yapmak

🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme):
• recht haben → haklı olmak
• korrekt sein → doğru olmak
• richtig liegen → doğru tahmin etmek
• im Recht sein → haklı konumda olmak

✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „sich irren“ + Türkçe Anlamları:
1. Ich muss zugeben, dass ich mich in dieser Angelegenheit geirrt habe.
(Bu konuda yanıldığımı itiraf etmeliyim.)
2. Falls ich mich irre, korrigieren Sie mich bitte.
(Eğer yanılıyorsam, lütfen beni düzeltin.)
3. Er dachte, das Meeting sei um 10 Uhr – aber er hatte sich geirrt.
(Toplantının saat 10’da olduğunu sanıyordu – ama yanılmıştı.)
4. Manchmal irrt man sich, selbst wenn man sich ganz sicher ist.
(İnsan bazen çok emin olsa bile yanılabilir.)
5. Du irrst dich, wenn du glaubst, dass Geld allein glücklich macht.
(Sadece paranın mutlu ettiğini sanıyorsan, yanılıyorsun.)

How well did you know this?
1
Not at all
2
3
4
5
Perfectly
25
inszenieren
🎭 Verb: inszenieren ⸻ ✅ Türkçe Anlamları: • sahnelemek • canlandırmak (bir olayı ya da hikâyeyi) • yönetmek (tiyatro, film, gösteri) • dikkat çekecek şekilde düzenlemek / planlamak • kurgulamak / ayarlamak (mecaz anlamda) Hem tiyatro/film gibi sanatsal bağlamlarda, hem de siyasi veya toplumsal olayların kamuoyuna gösterilme şekliyle ilgili mecaz anlamda kullanılır. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to stage (a play or event) • to direct (a performance) • to orchestrate (an event or situation) • to dramatize • to showcase ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • aufführen → sahneye koymak • darstellen → canlandırmak • arrangieren → düzenlemek • organisieren → organize etmek • ins Bild setzen → sahneye taşımak (mecaz) 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verbergen → gizlemek • verschweigen → saklamak • zurückhalten → geri tutmak • ignorieren → göz ardı etmek ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „inszenieren“ + Türkçe Anlamları: 1. Der Regisseur inszenierte das Stück auf eine völlig neue und moderne Weise. (Yönetmen oyunu tamamen yeni ve modern bir şekilde sahneledi.) 2. Die Politikerin verstand es, sich selbst stets geschickt in Szene zu inszenieren. (Kadın politikacı, kendini sürekli ustalıkla ön plana çıkarmayı biliyordu.) 3. Die Medien warfen ihm vor, die Krise bewusst inszeniert zu haben. (Medya, krizi bilinçli olarak kurguladığını iddia etti.) 4. Das Theaterstück wurde beeindruckend inszeniert und vom Publikum begeistert aufgenommen. (Tiyatro oyunu etkileyici şekilde sahnelendi ve seyirciler tarafından büyük beğeni topladı.) 5. Er inszenierte seinen Abgang dramatischer, als es nötig gewesen wäre. (Ayrılışını gerekenden daha dramatik bir şekilde kurguladı.) ⸻
26
zulässt
📘 Verbform: zulässt (3. tekil şahıs şimdiki zaman – fiilin mastar hâli: zulassen) ⸻ ✅ Türkçe Anlamları: • izin verir • müsaade eder • olanak tanır • kabul eder • hoş görür “zulässt”, bir kişinin ya da bir sistemin bir şeye izin verdiğini, bir şeyi engellemediğini ifade eder. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • (he/she/it) allows • permits • admits • tolerates • approves ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • erlauben → izin vermek • genehmigen → onaylamak • dulden → katlanmak, hoşgörmek • freigeben → serbest bırakmak • akzeptieren → kabul etmek 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verbieten → yasaklamak • untersagen → men etmek • ablehnen → reddetmek • verhindern → engellemek • ausschließen → hariç tutmak ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „zulässt“ + Türkçe Anlamları: 1. Die Schule lässt keine Mobiltelefone während des Unterrichts zu. (Okul, ders sırasında cep telefonlarına izin vermiyor.) 2. Solange das Wetter es zulässt, findet das Konzert draußen statt. (Hava izin verdiği sürece konser dışarıda yapılacak.) 3. Die Firma lässt keine Ausnahmen bei der Bewerbung zu. (Şirket, başvuru sürecinde hiçbir istisnaya izin vermiyor.) 4. Er lässt keine Kritik an seiner Arbeit zu. (Yaptığı işe yönelik eleştiriye hiç izin vermiyor.) 5. Die Lage lässt im Moment keinen Spielraum für Fehler zu. (Mevcut durum, şu anda hataya yer bırakmıyor.) ⸻ İstersen bu fiilin tüm zamanlarda çekim tablosunu (Präsens, Präteritum, Perfekt, Konjunktiv II vs.) ve ayrılabilir fiil olduğu için dikkat edilmesi gereken noktalara göre bir özet de verebilirim. Hazırlamamı ister misin? 📊📚✅
27
beurteilen
📘 Verb: beurteilen (regelmäßiges, transitives Verb – „etwas beurteilen“) ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: • değerlendirmek • yargılamak (nesnel bir şekilde) • hakkında hüküm vermek • bir şeyin niteliğini belirlemek 🔹 „Beurteilen“ fiili genellikle bir kişi, durum, fikir ya da performans hakkında analiz yaparak bir değerlendirme anlamında kullanılır. 🔹 Özneldir, ama akılcı temellere dayanır. 🔹 Hukuk, eğitim, bilim ve iş dünyasında sıkça yer alır. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to assess • to evaluate • to judge • to appraise • to rate • to review ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • einschätzen → tahmin/değerlendirme yapmak • bewerten → değerlendirmek • begutachten → uzman görüşüyle değerlendirmek • analysieren → analiz etmek • prüfen → incelemek, kontrol etmek 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • ignorieren → görmezden gelmek • übersehen → gözden kaçırmak • nicht beachten → dikkate almamak • unbeurteilt lassen → değerlendirmemek • neutral bleiben → tarafsız kalmak (bazen zıt bağlamda) ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „beurteilen“ + Türkçe Anlamları: 1. Es ist schwierig, die Lage objektiv zu beurteilen, wenn man emotional involviert ist. (Duygusal olarak işin içindeyken durumu nesnel olarak değerlendirmek zordur.) 2. Die Jury beurteilt die Kandidaten nach festgelegten Kriterien. (Jüri adayları belirlenen kriterlere göre değerlendiriyor.) 3. Ich kann seine Leistungen im Projekt nicht beurteilen, da ich nicht direkt beteiligt war. (Projede doğrudan yer almadığım için onun performansını değerlendiremiyorum.) 4. Bevor wir die Idee verwerfen, sollten wir sie gründlich beurteilen. (Fikri reddetmeden önce onu iyice değerlendirmeliyiz.) 5. Der Lehrer beurteilt nicht nur die Ergebnisse, sondern auch den Lernprozess. (Öğretmen sadece sonuçları değil, öğrenme sürecini de değerlendiriyor.) ⸻
28
unterschätzen
📘 Verb: unterschätzen (regelmäßiges, transitives Verb – „etwas / jemanden unterschätzen“) ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: • küçümsemek • hafife almak • gereğinden az değer biçmek • değerini ya da etkisini olduğundan düşük görmek 🔹 Genellikle bir kişinin yeteneği, bir durumun tehlikesi ya da bir olayın sonucu yanlış değerlendirildiğinde kullanılır. 🔹 Olumsuz sonuçlara yol açabilen yaygın bir hata olarak ele alınır. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to underestimate • to underrate • to undervalue • to misjudge • to minimize ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • gering schätzen → az değer vermek • verkennen → yanlış değerlendirmek • missachten → önemsememek • ignorieren → görmezden gelmek (yakın bağlamda) 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • überschätzen → abartmak • überbewerten → gereğinden fazla önem atfetmek • hoch einschätzen → yüksek değer biçmek • würdigen → takdir etmek • realistisch einschätzen → gerçekçi değerlendirmek ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „unterschätzen“ + Türkçe Anlamları: 1. Man sollte nie die Wirkung von kleinen Gesten unterschätzen. (Küçük jestlerin etkisi asla hafife alınmamalıdır.) 2. Er hat die Komplexität des Problems völlig unterschätzt. (Sorunun karmaşıklığını tamamen hafife aldı.) 3. Die Firma unterschätzte den Widerstand der Bevölkerung gegen das Bauprojekt. (Şirket, halkın inşaat projesine karşı direncini hafife aldı.) 4. Ich glaube, du unterschätzt dein eigenes Potenzial. (Sanırım kendi potansiyelini küçümsüyorsun.) 5. Die Politiker unterschätzten die Bedeutung sozialer Medien bei der Wahl. (Politikacılar seçimde sosyal medyanın önemini küçümsediler.) ⸻
29
einsetzen
📘 Verb: einsetzen (trennbares Verb – ayrılabilir fiil) ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: Kullanıldığı yere göre birçok anlamı vardır. En yaygınları: 1. kullanmak / devreye sokmak 2. görevlendirmek / atamak 3. başlamak (doğal olaylar, süreçler) 4. yerine koymak / takmak / yerleştirmek 5. çaba harcamak / kendini adamak (sich einsetzen) ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to use / to deploy • to appoint / to assign • to set in / to begin • to insert / to fit in • (sich einsetzen) → to commit oneself / to advocate for sth ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • verwenden → kullanmak • starten → başlatmak • anwenden → uygulamak • engagieren → görev almak • sich engagieren → kendini adamak 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • entfernen → çıkarmak • beenden → sonlandırmak • unterlassen → yapmamak • abschalten → devre dışı bırakmak • verzichten → vazgeçmek ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Beispielsätze mit „einsetzen“ + Türkçe Anlamları: 1. In Krisenzeiten muss man alle verfügbaren Ressourcen gezielt einsetzen. (Kriz zamanlarında tüm mevcut kaynaklar hedefli şekilde kullanılmalıdır.) 2. Die Regierung setzte zusätzliche Polizisten in der Innenstadt ein. (Hükümet şehir merkezinde ek polis görevlendirdi.) 3. Nach dem plötzlichen Temperatursturz setzte starker Schneefall ein. (Ani sıcaklık düşüşünden sonra yoğun kar yağışı başladı.) 4. Sie setzt sich aktiv für den Umweltschutz ein. (Çevre koruma için aktif olarak çaba harcıyor.) 5. Bitte setzen Sie das fehlende Wort in die Lücke ein. (Lütfen eksik olan kelimeyi boşluğa yerleştirin.) ⸻
30
vermehren
📘 Verb: vermehren ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: • artırmak, • çoğaltmak, • üretmek, • (reflexiv haliyle: çoğalmak, üremek) Genellikle sayıca artış için kullanılır: insan, hayvan, bakteri, bilgi, servet vb. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to increase • to multiply • to breed • to reproduce (özellikle canlılar için) ⸻ 🧠 Reflexiv Kullanım: sich vermehren • sich vermehren → kendiliğinden artmak, çoğalmak Örn: „Die Kaninchen vermehren sich schnell.“ → Tavşanlar hızla çoğalır. ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • vergrößern → büyütmek • steigern → yükseltmek • ausweiten → genişletmek • züchten → (hayvan/plants) yetiştirmek, üretmek • vervielfältigen → çoğaltmak (özellikle belgeler/fikirler için) 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verringern → azaltmak • reduzieren → düşürmek • schrumpfen → küçülmek • abnehmen → azalmak ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: 1. Die Informationen im Internet vermehren sich in rasantem Tempo. (İnternetteki bilgiler çok hızlı bir şekilde çoğalıyor.) 2. Die Bakterien vermehren sich unter idealen Bedingungen explosionsartig. (Bakteriler ideal koşullarda patlayıcı biçimde çoğalır.) 3. Durch geschickte Investitionen konnte er sein Vermögen erheblich vermehren. (Akıllıca yatırımlarla servetini önemli ölçüde artırabildi.) 4. Die Kritik an der Regierung vermehrte sich nach den jüngsten Skandalen. (Son skandallardan sonra hükümete yönelik eleştiriler arttı.) 5. Manche Pflanzen vermehren sich sowohl über Samen als auch über Ableger. (Bazı bitkiler hem tohumla hem de yan sürgünlerle çoğalır.) ⸻
31
gestatten
📘 Verb: gestatten ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: • izin vermek • müsaade etmek • (resmî veya kibar bir ifadedir) Genellikle resmî yazışmalarda, kibar konuşmalarda veya dilek/istek sunarken kullanılır. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to permit • to allow • to grant permission ⸻ 🧠 Yaygın Kalıplar: • Gestatten Sie? → (Nazikçe:) İzin verir misiniz? • Gestatten Sie mir eine Frage? → Bir soru sormama izin verir misiniz? • Ich gestatte es nicht. → Buna izin vermiyorum. • Gestatten, [Name] → Tanışma sırasında: “İzin verirseniz, ben [Ad]…” ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • erlauben → izin vermek (daha genel ve yaygın) • freigeben → serbest bırakmak, erişime açmak • bewilligen → resmî izin vermek (resmî onayla) • dulden → hoşgörmek, katlanmak (izin vermeye yakın) 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verbieten → yasaklamak • verwehren → mahrum bırakmak, izin vermemek • untersagen → yasaklamak (resmî) ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: 1. Gestatten Sie, dass ich Ihnen einige Informationen über das Projekt überreiche? (Size proje hakkında bazı bilgiler vermeme izin verir misiniz?) 2. Aus Sicherheitsgründen wird es nicht gestattet, das Gebäude zu betreten. (Güvenlik nedenleriyle binaya girilmesine izin verilmemektedir.) 3. Der Professor gestattete den Studierenden, ihre Präsentationen online zu halten. (Profesör, öğrencilerin sunumlarını çevrim içi yapmalarına izin verdi.) 4. Das System gestattet keinen Zugriff ohne gültige Berechtigung. (Sistem geçerli yetki olmadan erişime izin vermez.) 5. Ich gestatte mir die Bemerkung, dass Ihre Aussage nicht ganz korrekt ist. (Sizin ifadenizin tamamen doğru olmadığını belirtmeme müsaade edin.) ⸻
32
züchten
📘 Verb: züchten ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: • yetiştirmek (özellikle hayvan veya bitki) • üretmek (bilinçli olarak tür geliştirmek) • ıslah etmek (türleri geliştirme amacıyla) Genellikle hayvanlar, bitkiler, mikroorganizmalar ve laboratuvar ortamında üretilen canlılar için kullanılır. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to breed • to cultivate • to raise (hayvanlar için) • to grow (bitkiler/mikroorganizmalar için) ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • aufziehen → büyütmek (özellikle çocuklar veya hayvanlar için) • heranziehen → yetiştirmek, eğitmek • kultivieren → kültürlemek, yetiştirmek (bitki/mikroorganizma) • vermehren → çoğaltmak 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • vernachlässigen → ihmal etmek • ausrotten → soyu tükenene kadar yok etmek • töten → öldürmek • zerstören → yok etmek ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: 1. In speziellen Labors werden Bakterien gezüchtet, um neue Medikamente zu entwickeln. (Yeni ilaçlar geliştirmek amacıyla özel laboratuvarlarda bakteriler üretilmektedir.) 2. Der Biologe züchtet seltene Orchideenarten unter kontrollierten Bedingungen. (Biyolog, nadir orkide türlerini kontrollü koşullar altında yetiştiriyor.) 3. Die Bauern züchten Rinder nicht nur zur Fleischproduktion, sondern auch für Milch. (Çiftçiler sığırları sadece et üretimi için değil, süt için de yetiştiriyorlar.) 4. Durch jahrzehntelange Selektion wurde eine besonders widerstandsfähige Getreidesorte gezüchtet. (On yıllar süren seçilim sayesinde özellikle dayanıklı bir tahıl türü yetiştirildi.) 5. Einige Züchter versuchen, aggressive Verhaltensweisen aus bestimmten Hunderassen herauszuzüchten. (Bazı yetiştiriciler, belirli köpek ırklarındaki saldırgan davranışları ortadan kaldırmaya çalışıyor.) ⸻
33
vergeuden
📘 Verb: vergeuden ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: • boşa harcamak • israf etmek • ziyan etmek Genellikle zaman, enerji, para, yetenek gibi değerli şeylerin etkisiz veya boş yere kullanılması anlamında kullanılır. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to waste • to squander • to throw away (figüratif anlamda) ⸻ 🧠 Fiil Bilgisi: • regelmäßiges Verb (düzenli fiil) • Partizip II: vergeudet • Hilfsverb: haben • Örnek: Ich habe meine Zeit vergeudet. ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • verschwenden → harcamak, israf etmek • verplempern (umgangssprachlich) → boşa harcamak • aus dem Fenster werfen (idiom) → boşa gitmek • unnütz verbrauchen → boşuna tüketmek 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • sparen → tasarruf etmek • nutzen → değerlendirmek • sinnvoll verwenden → akıllıca kullanmak • investieren → yatırım yapmak ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: 1. Du solltest deine Talente nicht an sinnlose Projekte vergeuden. (Yeteneklerini anlamsız projelere harcamamalısın.) 2. Er hat in seiner Jugend viel Zeit mit belanglosen Aktivitäten vergeudet. (Gençliğinde önemsiz aktivitelerle çok zaman harcadı.) 3. Es wäre schade, so eine Gelegenheit zu vergeuden. (Böyle bir fırsatı ziyan etmek yazık olurdu.) 4. Wenn wir uns weiter streiten, vergeuden wir nur Energie. (Eğer tartışmaya devam edersek sadece enerjimizi boşa harcamış oluruz.) 5. Das Unternehmen vergeudete Millionen in ineffektive Werbekampagnen. (Şirket, etkisiz reklam kampanyalarına milyonlarca para harcadı.) ⸻
34
sich asusruhen
📘 Reflexives Verb: sich ausruhen (trennbares reflexives Verb – günlük hayatta çok sık kullanılır) ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: • dinlenmek • istirahat etmek • rahatlamak Genelde yorgunluk sonrası bedensel ve zihinsel olarak gevşemek anlamında kullanılır. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to rest • to relax • to take a break • to recuperate ⸻ 🧠 Gramer Özeti: • Infinitiv: sich ausruhen • Präteritum: ruhte sich aus • Partizip II: sich ausgeruht • Hilfsverb: haben • Reflexivpronomen: • ich ruhe mich aus • du ruhst dich aus • er/sie/es ruht sich aus • wir ruhen uns aus • ihr ruht euch aus • sie/Sie ruhen sich aus ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • entspannen (rahatlamak) • pausieren (ara vermek) • sich erholen (iyileşmek/dinlenmek) • relaxen (rahatlamak – daha gündelik) 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • sich anstrengen (çabalamak, zorlamak) • arbeiten (çalışmak) • aktiv sein (aktif olmak) ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: 1. Nach dem langen Spaziergang musste sie sich erst einmal ausruhen. (Uzun yürüyüşten sonra önce biraz dinlenmesi gerekti.) 2. Du solltest dich vor dem nächsten Meeting kurz ausruhen. (Bir sonraki toplantıdan önce biraz dinlenmelisin.) 3. Er hat sich am Wochenende gut ausgeruht und neue Energie getankt. (Hafta sonu güzelce dinlendi ve yeni enerji topladı.) 4. Nach der Operation braucht der Patient viel Ruhe, um sich auszuruhen. (Ameliyattan sonra hasta dinlenmek için bolca sessizliğe ihtiyaç duyar.) 5. Ich ruhe mich aus, damit ich später konzentrierter arbeiten kann. (Daha sonra daha odaklı çalışabilmek için şimdi dinleniyorum.) ⸻
35
verfilmen
🎬 Verb: verfilmen (nicht trennbar – genellikle kitap, olay veya hikâyeyi filme uyarlamak anlamında kullanılır) ⸻ ✅ Türkçe Anlamı: • filme uyarlamak / sinemaya uyarlamak • film yapmak • çekmek (roman/hikâye üzerine film) Genellikle bir kitabın, gerçek olayın ya da tiyatro eserinin filme dönüştürülmesini ifade eder. ⸻ ✅ İngilizce Anlamları: • to adapt into a film • to make into a movie • to film / to screen-adapt • to cinematize (daha edebi/formal) ⸻ 🧠 Gramer Özeti: • Infinitiv: verfilmen • Präteritum: verfilmte • Partizip II: verfilmt • Hilfsverb: haben • Trennbar mı? ❌ Hayır – nicht trennbar ⸻ 🟦 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • verfilmen ↔ verfilmt darstellen • auf die Leinwand bringen • ins Kino bringen • verfilmen ≈ filmisch umsetzen 🟥 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • unfilmisch lassen (filme çevirmemek) • nur als Buch herausgeben • literarisch bleiben ⸻ ✳️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: 1. Der Bestseller-Roman wurde erfolgreich verfilmt und kam weltweit in die Kinos. (Çok satan roman başarıyla filme uyarlandı ve dünya çapında sinemalarda gösterime girdi.) 2. Nicht jede Geschichte eignet sich dazu, verfilmt zu werden. (Her hikâye filme uyarlanmaya uygun değildir.) 3. Die Regisseurin plant, das Leben der Künstlerin in einer Doku zu verfilmen. (Yönetmen, sanatçının hayatını bir belgeselde filme almayı planlıyor.) 4. Die originalgetreu verfilmte Serie erhielt zahlreiche Auszeichnungen. (Orijinaline sadık kalarak çekilen dizi birçok ödül aldı.) 5. Das Theaterstück wurde bereits mehrfach verfilmt – zuletzt mit internationaler Besetzung. (Tiyatro eseri daha önce defalarca filme uyarlandı – en son uluslararası oyuncu kadrosuyla.) ⸻
36
sich befassen mit
🟢 Türkçesi: • ilgilenmek • bir konuya eğilmek / ele almak • uğraşmak 🔵 İngilizcesi: • to deal with • to concern oneself with • to engage in • to address (a topic) ⸻ ⚠️ Not: • Genellikle reflexiv yani „sich befassen mit …“ şeklinde kullanılır. ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: Kullanım Açıklama sich mit etwas befassen Belirli bir konuya odaklanmak, bu konuda çalışmak, meşgul olmak eine Aufgabe befassen Bir görev ya da mesele ile ilgilenmek (daha resmi kullanım) ⸻ 🟢 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • sich beschäftigen mit • sich auseinandersetzen mit • behandeln (bir konuyu ele almak) • sich widmen (bir şeye kendini adamak) 🔴 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • ignorieren • vernachlässigen (ihmal etmek) • außer Acht lassen (göz ardı etmek) ⸻ 🧾 C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçeleri: 1. „In dem Seminar befassen wir uns mit den Herausforderungen der künstlichen Intelligenz.“ (Bu seminerde yapay zekâ alanındaki zorluklarla ilgileniyoruz.) 2. „Er befasst sich seit Jahren intensiv mit mittelalterlicher Literatur.“ (O, yıllardır Orta Çağ edebiyatıyla derinlemesine ilgileniyor.) 3. „Das Gericht muss sich nun mit dem Fall befassen.“ (Mahkeme artık bu davayla ilgilenmek zorunda.) 4. „Die Kommission befasst sich aktuell mit der Reform des Gesundheitssystems.“ (Komisyon şu anda sağlık sistemi reformuyla ilgileniyor.) 5. „Bevor wir eine Entscheidung treffen, sollten wir uns gründlich mit dem Problem befassen.“ (Karar vermeden önce sorunla iyice ilgilenmeliyiz.) ⸻ 📌 Ekstra Bilgi: • „sich befassen mit …“ yapısı akademik yazılarda ve resmi konuşmalarda sık kullanılır. • Bu fiil, bir konunun ciddiyetle ele alındığını veya derinlemesine incelendiğini ima eder. ⸻
37
sich entfalten
🌸 „sich entfalten“ – Almanca Fiil Analizi ⸻ ✅ Grundform: sich entfalten 🟢 Türkçesi: • kendini geliştirmek / potansiyelini ortaya koymak • açılmak (çiçek gibi) • serpilmek • gelişmek • kendini ifade etmek 🔵 İngilizcesi: • to develop (oneself) • to unfold (one’s abilities) • to blossom / to thrive • to come into one’s own ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „sich entfalten“ fiili hem fiziksel hem de soyut anlamda kullanılır: 1. Fiziksel olarak: Bir şeyin açılması, yayılması (örneğin bir çiçeğin açması). 2. Soyut olarak: Bir kişinin yeteneklerini geliştirmesi, potansiyelini sergilemesi. ⸻ 🟢 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • sich entwickeln • sich verwirklichen • zur Entfaltung kommen • sich ausdrücken • aufblühen 🔴 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • sich zurückziehen (geri çekilmek) • unterdrückt werden (bastırılmak) • stagnieren (durmak, gelişmemek) ⸻ 🧾 C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçeleri: 1. „In einer unterstützenden Umgebung kann sich ein Kind frei entfalten.“ (Destekleyici bir ortamda bir çocuk özgürce gelişebilir.) 2. „Die Künstlerin konnte sich erst im Ausland richtig entfalten.“ (Sanatçı ancak yurtdışında gerçek anlamda kendini ifade edebildi.) 3. „Die Blume entfaltete langsam ihre Blüten in der Morgensonne.“ (Çiçek sabah güneşinde yavaşça açtı.) 4. „Er fühlte sich im alten Job eingeengt und konnte sich nicht entfalten.“ (Eski işinde kendini kısıtlanmış hissediyor ve gelişemiyordu.) 5. „Durch das neue Projekt haben viele Mitarbeiter die Möglichkeit, sich kreativ zu entfalten.“ (Yeni projeyle birçok çalışan yaratıcı olarak kendini geliştirme fırsatı buldu.) ⸻ ✨ Bonus Bilgi: • Bu fiil özellikle kişisel gelişim, özgürlük, yaratıcılık ve öz ifadenin önemsendiği konularda çok kullanılır. • Akademik ve psikolojik metinlerde sıkça yer alır. • Türkçeye bazen „serpilmek“, bazen de „yeteneğini açığa çıkarmak“ şeklinde çevrilir. ⸻
38
errichten
🏗️ „errichten“ – Almanca Fiil Analizi ⸻ ✅ Grundform: errichten 🟢 Türkçesi: • inşa etmek • kurmak • dikmek • oluşturmak • tesis etmek 🔵 İngilizcesi: • to build • to erect • to establish • to construct • to set up ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „errichten“, fiziksel ya da soyut bir şeyin kurulmasını veya inşa edilmesini ifade eder. Kullanım alanları: • Binalar, anıtlar → fiziksel inşa • Devlet, düzen, sistem → soyut yapı kurmak ⸻ 🟢 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • aufbauen (kurmak) • erbauen (inşa etmek) • gründen (kurmak) • etablieren (yerleştirmek, kurmak) • installieren (yerleştirmek, monte etmek) 🔴 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • zerstören (yıkmak) • niederreißen (söküp atmak) • abbauen (sökmek, yıkmak) ⸻ 🧾 C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçeleri: 1. „Die Regierung plant, ein neues Krankenhaus in der Region zu errichten.“ (Hükümet, bölgede yeni bir hastane inşa etmeyi planlıyor.) 2. „Im Mittelalter wurden viele Burgen auf Hügeln errichtet.“ (Orta Çağ’da birçok kale tepelerde inşa edilmiştir.) 3. „Nach dem Krieg wurde ein völlig neues politisches System errichtet.“ (Savaştan sonra tamamen yeni bir siyasi sistem kuruldu.) 4. „Die Firma hat in nur sechs Monaten ein modernes Werk errichtet.“ (Şirket yalnızca altı ayda modern bir fabrika kurdu.) 5. „Zum Gedenken an die Opfer wurde ein Denkmal errichtet.“ (Kurmanlar anısına bir anıt dikildi.) ⸻ 📌 Ek Notlar: • „errichten“ genellikle resmi veya ciddi bağlamlarda kullanılır. • Yapılar, sistemler, devlet kurumları, anıtlar gibi önemli ve kalıcı şeyler için tercih edilir.
39
entstehen
🌱 „entstehen“ – Almanca Fiil Analizi ⸻ ✅ Grundform: entstehen 🟢 Türkçesi: • oluşmak • meydana gelmek • ortaya çıkmak • doğmak (soyut anlamda) 🔵 İngilizcesi: • to arise • to emerge • to come into being • to be created • to develop ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „entstehen“ fiili genellikle bir şeyin zamanla doğal olarak ortaya çıkması veya gelişmesi anlamında kullanılır. Hem soyut kavramlar (bir fikir, anlaşmazlık, ilişki) hem de somut sonuçlar (bir yangın, hasar, yapı) için geçerlidir. ⚠️ Önemli: entstehen geçişsiz bir fiildir → nesne almaz. Yani: „Es entsteht etwas.“ deriz, ama „jemand entsteht etwas“ denmez! ⸻ 🟢 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • sich entwickeln (gelişmek) • auftauchen (belirmek) • sich bilden (oluşmak) • hervorgehen (…den doğmak) 🔴 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verschwinden (yok olmak) • sich auflösen (çözülmek, dağılmak) • vergehen (geçip gitmek) ⸻ 🧾 C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçeleri: 1. „Zwischen den beiden Ländern ist ein ernsthafter Konflikt entstanden.“ (İki ülke arasında ciddi bir çatışma ortaya çıktı.) 2. „Durch den Sturm entstanden enorme Schäden an den Gebäuden.“ (Fırtına nedeniyle binalarda büyük hasarlar oluştu.) 3. „Die Idee zu diesem Projekt entstand während einer Diskussion mit Freunden.“ (Bu projenin fikri arkadaşlarla yapılan bir tartışma sırasında doğdu.) 4. „In der Stadt entsteht ein neues Kulturzentrum.“ (Şehirde yeni bir kültür merkezi oluşuyor / inşa ediliyor.) 5. „Manche Emotionen entstehen, ohne dass man sie bewusst wahrnimmt.“ (Bazı duygular insan farkına varmadan oluşur.) ⸻ 🧩 Ek Bilgiler: • Perfekt zamanı: ist entstanden 👉 „Ein Problem ist entstanden.“ • Bu fiil, resmi yazılarda, akademik metinlerde ve açıklayıcı metinlerde çok sık geçer.
40
fortsetzen
🔄 „fortsetzen“ – Almanca Fiil Analizi ⸻ ✅ Grundform: fortsetzen 🟢 Türkçesi: • devam ettirmek • sürdürmek • kaldığı yerden devam etmek 🔵 İngilizcesi: • to continue • to resume • to carry on ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „fortsetzen“, bir süreci, eylemi ya da konuşmayı kaldığı yerden devam ettirmek anlamına gelir. Hem somut (örneğin bir dizi, yolculuk) hem soyut (örneğin bir tartışma, ilişki) şeyler için kullanılır. 💡 Perfekt: hat fortgesetzt 💡 Yardımcı fiil: haben 💡 Ayrılabilen fiil: „setzen … fort“ ⸻ 🟢 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • weitermachen • weiterführen • fortfahren mit • verlängern 🔴 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • abbrechen (yarıda kesmek) • aufhören (bitirmek) • beenden (sona erdirmek) ⸻ 🧾 C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçeleri: 1. „Nach der Pause setzten sie die Diskussion fort.“ (Ara verdikten sonra tartışmaya devam ettiler.) 2. „Das Projekt wird trotz der Schwierigkeiten fortgesetzt.“ (Projeye zorluklara rağmen devam ediliyor.) 3. „Er möchte seine Studien im Ausland fortsetzen.“ (Yurt dışında eğitimine devam etmek istiyor.) 4. „Die Verhandlungen wurden am nächsten Tag fortgesetzt.“ (Görüşmelere ertesi gün devam edildi.) 5. „Sie hat beschlossen, die Tradition ihrer Familie fortzusetzen.“ (Ailesinin geleneğini sürdürmeye karar verdi.) ⸻ 📌 Ek Not: • „fortsetzen“ resmi metinlerde ve yazışmalarda sıkça görülür. • Dizi, film, müzakere, eğitim, proje gibi bağlamlarda yaygındır. ⸻ İstersen bu kelimeyle mini bir paragraf veya alıştırma da hazırlayabilirim. Yardım edeyim mi? ✍️😊
41
garen
🍲 garen – Almanca’da pişirme fiili ⸻ ✅ Grundform: garen Fiil türü: düzenli (weak verb) Perfekt: hat gegart Präteritum: garte Partizip II: gegart ⸻ 🟢 Türkçesi: • pişirmek (özellikle: buharda, hafif ısıda, yavaşça) • kendi suyunda pişmesini sağlamak • yavaş pişirme yöntemiyle yumuşatmak ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to cook (genel anlamda) • to simmer • to steam • to poach • to slow-cook ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „Garen“, özellikle yiyeceklerin hafif ateşte, buharda veya düşük ısıda pişirilmesini ifade eder. Fırında, tencerede ya da vakumlu torbalarda (sous-vide gibi) yavaş pişirme süreci için de kullanılır. Yüksek ısıda kızartma ya da kavurma anlamına gelmez. ⸻ 🧾 5 C1 Düzeyinde Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: 1. „Das Gemüse sollte nur kurz gegart werden, damit die Vitamine erhalten bleiben.“ (Sebzeler sadece kısa süre pişirilmeli ki vitaminler korunabilsin.) 2. „Fleisch lässt sich besonders zart garen, wenn man es bei niedriger Temperatur zubereitet.“ (Et, düşük sıcaklıkta pişirildiğinde özellikle yumuşak olur.) 3. „In der modernen Küche wird oft sous-vide gegart, um perfekte Ergebnisse zu erzielen.“ (Modern mutfakta genellikle mükemmel sonuçlar için sous-vide yöntemiyle pişirme yapılır.) 4. „Durch das sanfte Garen entfaltet der Fisch seinen vollen Geschmack.“ (Nazik pişirme yöntemiyle balık tüm lezzetini ortaya çıkarır.) 5. „Die Pasta muss exakt auf den Punkt gegart werden – weder zu hart noch zu weich.“ (Makarna tam kıvamında pişirilmeli – ne çok sert ne de çok yumuşak.) ⸻ 🟣 Benzer ve Zıt Anlamlılar: Benzer Anlamlılar: • kochen (kaynatmak / pişirmek) • dünsten (buharda pişirmek) • simmern (kısık ateşte pişirmek) • poelieren (kendi suyunda yavaş pişirmek) Zıt Anlamlılar: • braten (kızartmak) • frittieren (yağda kızartmak) • grillen (ızgarada pişirmek) • anbraten (hafifçe kavurmak) ⸻ İstersen bu fiille ilgili yemek tarifi örneği veya mutfak diyalogu da hazırlayabilirim 😋 Yardımcı olayım mı?
42
betrachten
🔍 betrachten – Almanca fiilin detaylı analizi (C1 düzeyi) ⸻ ✅ Grundform (Infinitiv): • betrachten → bakmak, değerlendirmek, olarak görmek ⸻ 🟢 Türkçesi: • bakmak (dikkatli, düşünerek) • incelemek • değerlendirmek • olarak görmek / saymak 🟨 Hem fiziksel olarak bir şeye dikkatlice bakmak anlamında, hem de soyut anlamda bir şeyi belli bir şekilde değerlendirmek veya yorumlamak anlamında kullanılır. ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to consider • to regard (as) • to view (as) • to look at • to observe ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „Betrachten“ fiili bağlama göre iki farklı şekilde kullanılır: 1. Fiziksel gözlem anlamında: → Bir şeyi dikkatlice izlemek, incelemek „Er betrachtete das Bild lange.“ (Resme uzun uzun baktı.) 2. Soyut / değerlendirme anlamında: → Bir kişiyi ya da durumu belirli bir açıdan yorumlamak, değerlendirmek „Ich betrachte das als persönliche Beleidigung.“ (Bunu kişisel hakaret olarak görüyorum.) ⸻ 🧾 C1 düzeyinde 5 örnek cümle ve Türkçe anlamları: 1. „Viele Experten betrachten die aktuelle Entwicklung mit Sorge.“ (Pek çok uzman mevcut gelişmeyi endişeyle değerlendiriyor.) 2. „Er betrachtet sie schon lange mit Interesse, traut sich aber nicht, sie anzusprechen.“ (Uzun zamandır ona ilgiyle bakıyor ama konuşmaya cesaret edemiyor.) 3. „Man kann das Problem auch aus einer anderen Perspektive betrachten.“ (Bu problemi başka bir açıdan da değerlendirebiliriz.) 4. „Sie betrachtete das Kunstwerk voller Bewunderung.“ (Sanat eserine hayranlıkla baktı.) 5. „Wir betrachten es als unsere Pflicht, Ihnen zu helfen.“ (Size yardım etmeyi görevimiz olarak görüyoruz.) ⸻ 🟣 Benzer ve zıt anlamlılar: 🔸 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • anschauen (bakmak) • ansehen (göz atmak) • beobachten (gözlemlemek) • beurteilen (değerlendirmek) • einschätzen (tahmin etmek, değerlendirmek) • wahrnehmen (algılamak) 🔹 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • ignorieren (görmezden gelmek) • übersehen (gözden kaçırmak) • missachten (hiçe saymak) ⸻
43
ausgehen von
🔍 ausgehen von – Almanca fiil yapısı ⸻ ✅ Grundform: ausgehen von (trennbares Verb + Präposition „von“) kelime kelime: bir yerden/hareket noktasından çıkmak ⸻ 🟢 Türkçesi: • -den yola çıkmak • varsaymak / kabul etmek • -den kaynaklanmak / ileri gelmek • -den hareketle düşünmek 👉 Hangi anlamda kullanıldığı cümleye bağlıdır. ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to assume (that) • to be based on • to originate from • to proceed from ⸻ 🧠 Anlam Açıklamaları (Deutsch): 1. Etwas annehmen / vermuten: „Ich gehe davon aus, dass du kommst.“ → Senin geleceğini varsayıyorum. 2. Ursprung haben: „Das Feuer ging von einem Kurzschluss aus.“ → Yangın bir kısa devreden kaynaklandı. 3. Basis oder Grundlage sein: „Der Vorschlag geht von der Idee aus, dass…“ → Öneri şu fikre dayanıyor: … ⸻ 🧾 5 C1-Beispiele mit Türkisch: 1. „Ich gehe davon aus, dass du die Unterlagen bereits gelesen hast.“ (Belgeleri çoktan okuduğunu varsayıyorum.) 2. „Man muss von realistischen Annahmen ausgehen, um sinnvolle Prognosen zu erstellen.“ (Mantıklı tahminler yapmak için gerçekçi varsayımlardan yola çıkmak gerekir.) 3. „Die Explosion ging von einem defekten Ventil aus.“ (Patlama, arızalı bir vanadan kaynaklandı.) 4. „Wir gehen davon aus, dass sich die Situation bald beruhigt.“ (Durumun yakında sakinleşeceğini düşünüyoruz.) 5. „Das neue Konzept geht von einem ganzheitlichen Bildungsansatz aus.“ (Yeni konsept, bütünsel bir eğitim yaklaşımından yola çıkıyor.) ⸻ 🔄 Benzer ifadeler: • annehmen, dass… = … olduğunu varsaymak • zurückführen auf … = … ile açıklamak • basieren auf … = … üzerine kurulmak ⸻
44
etwas untermauern
🧱 etwas untermauern – Almanca deyimsel fiil ⸻ ✅ Grundform: • etwas untermauern → bir düşünceyi, iddiayı, fikri sağlam kanıtlarla desteklemek ⸻ 🟢 Türkçesi: • bir şeyi kanıtlarla desteklemek • delillendirmek • bir görüşü temellendirmek / güçlendirmek • altını doldurmak ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to support something with evidence • to back up (an argument) • to substantiate • to reinforce ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması (Deutsch): „Etwas untermauern“ bedeutet, eine Behauptung, Meinung oder These durch Fakten, Beispiele, Zahlen oder Argumente glaubwürdiger und stabiler zu machen. Kökeni inşaattan gelir: Ein Fundament unter eine Mauer setzen, yani sağlamlaştırmak. ⸻ 🧾 5 C1-Beispielsätze mit Türkisch: 1. „Seine These wurde durch zahlreiche Studien untermauert.“ (Tezi, çok sayıda araştırmayla desteklendi.) 2. „Du solltest deine Argumente besser untermauern, wenn du überzeugen willst.“ (Eğer ikna etmek istiyorsan, argümanlarını daha iyi desteklemelisin.) 3. „Die Zahlen untermauern den wirtschaftlichen Erfolg der Firma.“ (Rakamlar, şirketin ekonomik başarısını kanıtlıyor.) 4. „Er konnte seine Kritik nicht mit Fakten untermauern.“ (Eleştirisini gerçeklerle destekleyemedi.) 5. „Die historische Bedeutung des Ortes wird durch alte Dokumente untermauert.“ (Bu yerin tarihî önemi eski belgelerle kanıtlanıyor.) ⸻ 🔄 Benzer ifadeler: • belegen → belgelemek, kanıtlamak • nachweisen → ispat etmek • stützen → dayandırmak (örneğin bir görüşe) • argumentieren → savunmak, gerekçelendirmek ⸻ İstersen bir paragraf yazabiliriz; içinde “untermauern” fiilini doğru şekilde kullanarak. Yardımcı olayım mı? 😊
45
ausgreifen
🕊️ ausgreifen – Almanca fiil (daha edebî / teknik kullanım) ⸻ ✅ Grundform: • ausgreifen → geniş bir alana yayılmak, uzanmak, sarkmak, ileriye doğru yayılmak ⸻ 🟢 Türkçesi: • yayılmak (fiziksel ya da mecazî olarak) • ileri doğru uzanmak • sarkmak / dışa taşmak • sınırlarını aşmak ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to reach out • to spread out • to extend far • to stretch (outward) • to protrude ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması (Deutsch): „Ausgreifen“ beschreibt eine Bewegung, die weit über das Zentrum hinausgeht. Es kann sich auf körperliche Bewegungen, geografische Ausbreitung oder auch abstrakte Entwicklungen beziehen. Fiil genelde edebî, bilimsel veya felsefi metinlerde kullanılır. ⸻ 🧾 5 C1-Beispielsätze mit Türkisch: 1. „Die Reben greifen weit über die Pergola aus.“ (Asmalar, pergolanın çok ötesine kadar uzanıyor.) 2. „Die Flammen griffen auf benachbarte Häuser aus.“ (Alevler, komşu binalara da sıçradı.) 3. „Die Debatte greift weit über das eigentliche Thema hinaus.“ (Tartışma, esas konunun çok ötesine geçiyor.) 4. „Mit ausgreifenden Schritten durchquerte er das Feld.“ (Geniş adımlarla tarlayı geçti.) 5. „Die Auswirkungen der Krise greifen tief in die Gesellschaft aus.“ (Krizin etkileri topluma derinden yayılıyor.) ⸻ 🔄 Benzer Almanca Verben: • sich ausbreiten → yayılmak • hinausgreifen → dışarı taşmak • übergreifen → sıçramak (örneğin yangın) • vordringen → ileriye doğru ilerlemek / nüfuz etmek ⸻ İstersen bu fiili kullanarak kısa bir edebî cümle ya da paragraf da yazabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
46
überwinden
🧗‍♂️ überwinden – Almanca fiil ⸻ ✅ Grundform & Konjugation: • Infinitiv: überwinden • Präteritum: überwand • Perfekt: hat überwunden ⸻ 🟢 Türkçesi: • üstesinden gelmek • yenmek • aşmak • atlatmak • başa çıkmak ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to overcome • to conquer • to get over • to master (a difficulty) • to surmount ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması (Deutsch): „Überwinden“ bedeutet, eine Schwierigkeit, ein Hindernis oder ein Problem erfolgreich zu bewältigen. Es kann sowohl körperlich als auch emotional oder mental gemeint sein. ⸻ 🧾 5 C1-Beispielsätze mit Türkisch: 1. „Sie hat ihre Angst vor dem Fliegen endlich überwunden.“ (Uçma korkusunun sonunda üstesinden geldi.) 2. „Die Gesellschaft muss viele Vorurteile überwinden.“ (Toplum birçok önyargının üstesinden gelmeli.) 3. „Nach der Niederlage fiel es ihm schwer, den Frust zu überwinden.“ (Mağlubiyetten sonra hayal kırıklığını aşması zor oldu.) 4. „Es bedarf großer Kraft, um eine schwere Krankheit zu überwinden.“ (Ağır bir hastalığı atlatmak büyük bir güç gerektirir.) 5. „Wir müssen politische Differenzen überwinden, um gemeinsame Lösungen zu finden.“ (Ortak çözümler bulmak için siyasi farklılıkları aşmalıyız.) ⸻ 🔄 Almanca Synonyme (Benzer Anlamlılar): • bewältigen → başa çıkmak • besiegen → yenmek • hinter sich lassen → geride bırakmak • durchstehen → dayanıp geçirmek ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili bir paragraf, alıştırma veya kısa bir hikâye de yazabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
47
gestehen
⸻ 🟢 Türkçesi: • itiraf etmek • açıkça söylemek / kabul etmek • (mahkeme veya özel hayat bağlamında kullanılabilir) ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to confess • to admit • to acknowledge ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „gestehen“ fiili, genellikle bir hata, suç ya da duyguyu açıkça itiraf etmek anlamında kullanılır. Hem resmi (örneğin polis sorgusu) hem de günlük hayatta kullanılabilir. ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Der Angeklagte hat die Tat schließlich vor Gericht gestanden.“ (Sanık nihayet suçu mahkemede itiraf etti.) 2. „Ich muss gestehen, dass ich deine Nachricht komplett übersehen habe.“ (İtiraf etmeliyim ki mesajını tamamen gözden kaçırdım.) 3. „Sie gestand ihm ihre wahren Gefühle nach Jahren des Schweigens.“ (Yıllar süren sessizlikten sonra ona gerçek duygularını itiraf etti.) 4. „Er hat unter Druck ein Verbrechen gestanden, das er nicht begangen hatte.“ (Baskı altında, işlemediği bir suçu itiraf etti.) 5. „Manchmal muss man sich selbst gegenüber ehrlich sein und Fehler gestehen.“ (Bazen insan kendine karşı dürüst olmalı ve hatalarını kabul etmelidir.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • zugeben (itiraf etmek) • einräumen (kabul etmek) • bekennen (itiraf etmek, açıkça söylemek) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • leugnen (inkâr etmek) • verschweigen (gizlemek) • verheimlichen (saklamak) ⸻
48
anflehen
🙏 anflehen – Almanca Fiil (duygusal ve dramatik bir fiil) ⸻ 🟢 Türkçesi: • yalvarmak • diz çöküp istemek • ısrarla rica etmek ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to beg • to plead • to implore ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „anflehen“ fiili çok yoğun duygularla, çaresizce ve umutsuzca birinden bir şeyi yalvararak istemek anlamına gelir. Sıklıkla trajik, duygusal ya da dramatik durumlar için kullanılır. ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Sie flehte ihn an, nicht zu gehen, doch er hörte nicht auf sie.“ (Ona gitmemesi için yalvardı ama o onu dinlemedi.) 2. „Die Kinder flehten ihre Mutter an, ihnen die Wahrheit zu sagen.“ (Çocuklar annelerine gerçeği söylemesi için yalvardılar.) 3. „Ich flehe dich an – gib mir noch eine letzte Chance!“ (Sana yalvarıyorum – bana son bir şans ver!) 4. „Er flehte den Arzt an, alles zu tun, um seine Frau zu retten.“ (Eşini kurtarmak için her şeyi yapması konusunda doktora yalvardı.) 5. „Sie fiel auf die Knie und flehte um Gnade.“ (Dizlerinin üstüne çöktü ve merhamet için yalvardı.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • bitten (rica etmek) • betteln (dilenmek – genellikle olumsuz veya küçültücü bir anlamda) • ersuchen (resmî dilde rica etmek) • flehen (yalvarmak – „anflehen“in daha kısa hali) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verweigern (reddetmek) • ignorieren (görmezden gelmek) • ablehnen (geri çevirmek) ⸻ İstersen bu kelimeyi içeren kısa duygusal bir paragraf yazabilirim. Devam edelim mi? 😊
49
ersuchen
📨 ersuchen – Almanca Fiil (resmî ve yazılı dilde) ⸻ 🟢 Türkçesi: • rica etmek • talep etmek • istemek (resmî bağlamda) ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to request • to solicit • to petition • (genellikle resmi ya da ciddi bir istekte bulunmak için kullanılır) ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „ersuchen“, özellikle resmî yazışmalarda veya hukuki dillerde kullanılan ciddi bir istekte bulunmak fiilidir. „jemanden ersuchen, etwas zu tun“ yapısıyla kullanılır. Günlük dilde yaygın değildir, genelde belgelerde, resmi mektuplarda ve resmi konuşmalarda geçer. ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Wir ersuchen Sie höflich, die Unterlagen bis zum 15. Juli einzureichen.“ (Belgeleri 15 Temmuz’a kadar teslim etmenizi rica ediyoruz.) 2. „Der Anwalt ersuchte das Gericht um eine Fristverlängerung.“ (Avukat, mahkemeden süre uzatımı talep etti.) 3. „Ich ersuche um eine schriftliche Bestätigung Ihres Angebots.“ (Teklifinizin yazılı onayını rica ediyorum.) 4. „Die Organisation ersuchte die Regierung um finanzielle Unterstützung.“ (Kuruluş, devletten maddi destek talep etti.) 5. „Er wurde ersucht, an der Sitzung teilzunehmen.“ (Ondan toplantıya katılması istendi.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • bitten (rica etmek – daha genel ve günlük) • anfragen (talepte bulunmak) • beantragen (resmen başvurmak) • verlangen (talep etmek – daha güçlü tonlu) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • ablehnen (reddetmek) • verweigern (geri çevirmek, vermemek) • ignorieren (görmezden gelmek) ⸻ İstersen „ersuchen“ fiiliyle resmî bir e-posta örneği de hazırlayabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
50
sich verwirklichen
🌱 sich verwirklichen – Almanca Dönüşlü Fiil ⸻ 🟢 Türkçesi: • kendini gerçekleştirmek • potansiyelini ortaya koymak • hayallerini gerçekleştirmek ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to fulfill oneself • to realize oneself • to achieve self-actualization ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „sich verwirklichen“ ifadesi, bir kişinin kendi hayallerini, ideallerini veya yeteneklerini hayata geçirmesi, yani kendi potansiyelini gerçekleştirmesi anlamına gelir. Genellikle kişinin içsel gelişimiyle, tutkularıyla veya hedefleriyle ilgilidir. Bu ifade, kişisel gelişim, kariyer, yaratıcılık ya da hayal edilen bir yaşam tarzına ulaşma bağlamında kullanılır. ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „In seinem Beruf als Künstler konnte er sich endlich verwirklichen.“ (Sanatçı olarak çalışırken sonunda kendini gerçekleştirebildi.) 2. „Viele Menschen träumen davon, sich in einem kreativen Beruf zu verwirklichen.“ (Birçok insan yaratıcı bir meslekte kendini gerçekleştirmeyi hayal eder.) 3. „Sie hat ihren sicheren Job aufgegeben, um sich als Autorin zu verwirklichen.“ (Kendini yazar olarak gerçekleştirmek için güvenli işinden vazgeçti.) 4. „Ein erfülltes Leben bedeutet für mich, mich selbst verwirklicht zu haben.“ (Benim için dolu dolu bir hayat, kendimi gerçekleştirmiş olmam demektir.) 5. „Nicht jeder hat die Möglichkeit, sich beruflich zu verwirklichen.“ (Herkesin mesleki olarak kendini gerçekleştirme imkânı yoktur.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • sich entfalten (kendini geliştirmek, açığa çıkarmak) • Träume verwirklichen (hayalleri gerçekleştirmek) • Selbstverwirklichung erreichen (kişisel kendini gerçekleştirme) • Ziele erreichen (hedeflere ulaşmak) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • sich aufgeben (kendinden vazgeçmek) • scheitern (başarısız olmak) • unterdrückt leben (baskı altında yaşamak) ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili kısa bir kişisel gelişim metni veya konuşma hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
51
bestehen auf
✅ bestehen auf – Almanca Fiil (trennbares Verb mit Präposition) ⸻ 🟢 Türkçesi: • ısrar etmek (bir konuda) • üzerinde durmak • diretmek ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to insist on • to demand • to stand by something ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „bestehen auf + Dativ“ ifadesi, bir istekte, talepte ya da görüşte ısrar etmek anlamına gelir. Kişi bir fikre, bir kurala, bir hakkına veya bir davranışa sıkı sıkıya bağlı kalmak istediğinde kullanılır. 📌 Fiil yapısı: jemand besteht auf + Dativ Örnek: „Er besteht auf seinem Recht.“ (O, hakkı konusunda ısrar ediyor.) ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Der Anwalt besteht auf einer schriftlichen Entschuldigung.“ (Avukat, yazılı bir özür konusunda ısrar ediyor.) 2. „Ich bestehe auf meiner Meinung, auch wenn sie unpopulär ist.“ (Görüşüm pek popüler olmasa da onun üzerinde ısrar ediyorum.) 3. „Sie bestand darauf, dass das Treffen pünktlich beginnt.“ (Toplantının zamanında başlamasında ısrar etti.) 4. „Der Kunde bestand auf eine sofortige Rückerstattung.“ (Müşteri derhal geri ödeme yapılmasında ısrar etti.) 5. „Trotz aller Argumente bestand er auf seiner Forderung.“ (Tüm argümanlara rağmen talebinde ısrar etti.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • beharren auf (daha resmî, katı bir ısrar) • fordern (talep etmek) • pochen auf (ısrarla istemek – daha duygusal) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • nachgeben (boyun eğmek, geri adım atmak) • verzichten auf (vazgeçmek) • sich fügen (uyum sağlamak) ⸻ İstersen bu kalıbı içeren bir kısa diyalog ya da resmi bir yazışma örneği de hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
52
bestehen aus
🔍 bestehen aus – Almanca Fiil (Präpositionalverb) ⸻ 🟢 Türkçesi: • -den oluşmak • -den meydana gelmek • -içermek ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to consist of • to be made up of • to be composed of ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „bestehen aus + Dativ“ ifadesi, bir şeyin hangi parçalardan, elemanlardan ya da bileşenlerden oluştuğunu belirtmek için kullanılır. 📌 Fiil yapısı: etwas besteht aus + Dativ Örnek: „Der Kuchen besteht aus Mehl, Zucker und Eiern.“ (Kek, un, şeker ve yumurtadan oluşur.) ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Der menschliche Körper besteht zu einem Großteil aus Wasser.“ (İnsan vücudu büyük oranda sudan oluşur.) 2. „Das Gremium besteht aus Experten verschiedener Fachrichtungen.“ (Kurul, farklı uzmanlık alanlarından uzmanlardan oluşur.) 3. „Ein erfolgreicher Vortrag besteht aus klarer Struktur, überzeugendem Inhalt und guter Präsentation.“ (Başarılı bir sunum, net yapı, ikna edici içerik ve iyi bir sunumdan oluşur.) 4. „Die Prüfung besteht aus einem schriftlichen und einem mündlichen Teil.“ (Sınav, yazılı ve sözlü bir bölümden oluşur.) 5. „Die Mischung besteht aus natürlichen Zutaten ohne künstliche Zusatzstoffe.“ (Karışım, yapay katkı maddesi içermeyen doğal bileşenlerden oluşur.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • sich zusammensetzen aus (daha resmi veya akademik kullanım) • geformt sein aus (şekillenmek – daha edebi) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • auseinanderfallen (parçalanmak) • zerfallen (dağılmak, çözülmek) • getrennt sein (ayrı olmak) ⸻ İstersen bu kalıbı içeren bilimsel bir metin ya da paragraf da hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
53
ermüden
😴 ermüden – Almanca Fiil ⸻ 🟢 Türkçesi: • yorulmak • yormak • bitkin düşmek ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to tire • to fatigue • to exhaust • to wear out ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „ermüden“ fiili, fiziksel ya da zihinsel yorgunluk hissi oluşturmak veya hissetmek anlamına gelir. Hem insan hem de cansız varlıklar (örneğin: materyaller) için kullanılabilir. 📌 Hem dönüşlü hem de dönüşsüz kullanılabilir: • Ich ermüde schnell. (Çabuk yoruluyorum.) • Langes Zuhören ermüdet mich. (Uzun süre dinlemek beni yoruyor.) ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Nach dem stundenlangen Meeting fühlte sich das gesamte Team merklich ermüdet.“ (Saatler süren toplantının ardından tüm ekip belirgin şekilde yorgun hissediyordu.) 2. „Das monotone Geräusch der Maschine begann ihn zu ermüden.“ (Makinenin tekdüze sesi onu yormaya başladı.) 3. „Der Vortrag war so trocken, dass das Publikum sichtlich ermüdete.“ (Konferans o kadar sıkıcıydı ki dinleyiciler gözle görülür şekilde yoruldu.) 4. „Auch Materialien können durch ständige Belastung ermüden und Risse entwickeln.“ (Malzemeler de sürekli zorlanma sonucu yorulabilir ve çatlaklar oluşabilir.) 5. „Lernende sollten regelmäßig Pausen einlegen, um nicht zu ermüden.“ (Öğrenenler, yorulmamak için düzenli aralar vermelidir.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • müde werden (yorulmak – daha yaygın) • erschöpfen (tükenmek, bitkin düşmek) • ermattet sein (çok yorgun olmak – edebi) • auslaugen (tüketmek, bezdirmek) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • sich erholen (dinlenmek) • frisch sein (dinç olmak) • munter werden (canlanmak) • aufblühen (canlanmak, açılmak – daha mecazi) ⸻ İstersen teknik ya da tıbbi metinlerde „ermüden“ fiilinin kullanımına da örnekler verebilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
54
verständigen
🗣️ verständigen – Almanca Fiil ⸻ 🟢 Türkçesi: • haber vermek • iletişim kurmak • birbirini anlamak (dilsel olarak) • anlaşmak ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to notify • to inform • to make oneself understood • to come to an understanding ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „verständigen“ fiilinin farklı kullanımları vardır: 1. Jemanden verständigen → birine haber vermek / bilgilendirmek • Polizei, Arzt, Feuerwehr gibi resmi kurumlar için sıkça kullanılır. 2. sich verständigen → biriyle iletişim kurmak ya da anlaşmak • Özellikle farklı dil konuşan insanlar arasında veya anlaşmazlıkları çözmede kullanılır. ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Nach dem Unfall verständigte er sofort die Polizei.“ (Kaza sonrası hemen polisi haberdar etti.) 2. „Wir konnten uns trotz der Sprachbarriere gut verständigen.“ (Dil engeline rağmen iyi iletişim kurabildik.) 3. „Die beiden Parteien verständigten sich auf einen Kompromiss.“ (İki taraf bir uzlaşma üzerinde anlaştı.) 4. „Bitte verständigen Sie einen Arzt, es gibt einen medizinischen Notfall.“ (Lütfen bir doktora haber verin, tıbbi bir acil durum var.) 5. „Mit Gesten konnte sich der Tourist verständigen, obwohl er kein Deutsch sprach.“ (Turist, Almanca konuşmasa da jestlerle iletişim kurabildi.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • benachrichtigen (haber vermek, bilgilendirmek) • informieren (bilgi vermek) • sich abstimmen (uzlaşmak, görüş birliğine varmak) • sich einigen (anlaşmak) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • missverstehen (yanlış anlamak) • ignorieren (görmezden gelmek) • verwirren (kafasını karıştırmak) ⸻ İstersen fiilin resmi yazışmalardaki kullanımlarına veya „sich verständigen“ kalıbının detaylarına da değinebilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
55
steuern
🕹️ steuern – Almanca Fiil ⸻ 🟢 Türkçesi: • yönetmek, kontrol etmek, • kumanda etmek, • (vergi bağlamında) vergi ödemek ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to control • to steer • to direct • (finance) to pay taxes ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „steuern“ fiili, bir şeyi yönlendirmek, idare etmek ya da kontrol altına almak anlamında kullanılır. Hem fiziksel nesneler (örneğin bir araç), hem de soyut sistemler (örneğin bir proje, ekonomi, süreç) için kullanılabilir. Ayrıca vergi anlamı da taşır. ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Er steuert das Unternehmen seit über zehn Jahren erfolgreich durch alle Krisen.“ (On yılı aşkın süredir şirketi başarıyla tüm krizlerden geçirerek yönetiyor.) 2. „Die Regierung versucht, mit gezielten Maßnahmen die Wirtschaft zu steuern.“ (Hükümet, ekonomiyi belirli önlemlerle yönlendirmeye çalışıyor.) 3. „Das autonome Fahrzeug kann selbstständig durch den Verkehr steuern.“ (Otonom araç, trafiğin içinde kendi kendine yön alabiliyor.) 4. „Mit mentaler Stärke kann man auch seine Emotionen steuern.“ (Zihinsel güçle insan duygularını da kontrol edebilir.) 5. „Der Pilot steuerte das Flugzeug sicher durch das Gewitter.“ (Pilot, uçağı güvenli bir şekilde fırtınanın içinden geçirdi.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • lenken (yönlendirmek, özellikle araçlar için) • kontrollieren (kontrol etmek) • regulieren (düzenlemek) • führen (yönetmek, idare etmek) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • außer Kontrolle geraten (kontrolden çıkmak) • verlaufen lassen (akışına bırakmak) • vernachlässigen (ihmal etmek) ⸻
56
vermitteln
🔄 vermitteln – Almanca Fiil ⸻ 🟢 Türkçesi: • iletişim kurmak, • aracılık etmek, • aktarmak, • sağlamak, • kazandırmak (bilgi, beceri, duygu vb.) ⸻ 🔵 İngilizcesi: • to convey (duygu, bilgi vb.) • to mediate (aracılık yapmak) • to provide (sağlamak) • to impart (kazandırmak, öğretmek) ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: „vermitteln“ çok yönlü bir fiildir. Bir kişi iki taraf arasında aracılık ettiğinde, bir şeyi öğrettiğinde, bir bilgiyi ya da duyguyu aktardığında kullanılır. Hem somut (iş, konut, kurs) hem soyut (duygu, bilgi, izlenim) bağlamlarda kullanılır. ⸻ 🧾 5 C1-Düzeyinde Örnek Cümleler mit Türkisch: 1. „Der Lehrer konnte den komplexen Stoff auf verständliche Weise vermitteln.“ (Öğretmen karmaşık konuyu anlaşılır bir şekilde aktarabildi.) 2. „Der Dolmetscher vermittelte zwischen den beiden Gesprächspartnern.“ (Tercüman, iki konuşmacı arasında aracılık etti.) 3. „Der Film vermittelt eine tiefgründige Botschaft über menschliche Beziehungen.“ (Film, insan ilişkileri hakkında derin bir mesaj veriyor.) 4. „Sie versuchte, zwischen den streitenden Parteien zu vermitteln.“ (Tartışan taraflar arasında arabuluculuk yapmaya çalıştı.) 5. „Das Seminar soll den Teilnehmern praxisnahes Wissen vermitteln.“ (Seminer, katılımcılara uygulamalı bilgi kazandırmayı amaçlıyor.) ⸻ 🔄 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • übermitteln (iletmek, aktarmak) • weitergeben (başkasına iletmek) • lehren / beibringen (öğretmek) • moderieren (aracılık etmek, yönlendirmek) ⸻ 🚫 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verschweigen (gizlemek) • verhindern (engellemek) • verwirren (kafa karıştırmak) • unterbrechen (bölmek, kesmek) ⸻ İstersen bu kelimenin iş başvurusu, eğitim veya medya bağlamlarında özel kullanımlarını da gösterebilirim. Hangisini istersin? 😊
57
sich bereichern an
📌 Türkçesi: • bir şeyden faydalanarak zenginleşmek • … ile kendini zenginleştirmek • (genellikle maddi ya da manevi anlamda) kazanç sağlamak 📌 İngilizcesi: • to enrich oneself with/by • to profit from • to benefit from ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: Bu ifade, bir kişi ya da grubun bir şeyden (bilgi, tecrübe, maddi kaynak vb.) faydalanarak kendisini geliştirmesi veya zenginleştirmesi anlamına gelir. Olumlu ve bazen olumsuz (haksız kazanç sağlama) anlamda kullanılabilir. ⸻ ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Viele Kulturen können sich an dem Austausch von Ideen bereichern. (Birçok kültür, fikir alışverişinden zenginleşebilir.) 2. Er hat sich an den neuen Erfahrungen während seines Auslandsaufenthalts bereichert. (Yurtdışı kalışı sırasında yeni deneyimlerden zenginleşti.) 3. Manche Unternehmen bereichern sich an den Ressourcen anderer Länder. (Bazı şirketler diğer ülkelerin kaynaklarından faydalanarak zenginleşir.) 4. Das Team konnte sich an der Zusammenarbeit mit internationalen Experten bereichern. (Takım, uluslararası uzmanlarla işbirliğinden faydalanarak gelişti.) 5. Sie bereichert sich an der Vielfalt der Kulturen in der Stadt. (O, şehirdeki kültürel çeşitlilikten kendini zenginleştiriyor.) ⸻ 🟢 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • profitieren von • gewinnen durch • sich entwickeln durch 🔴 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • sich bereichern auf Kosten von (bir şeyin bedelini ödemeden zenginleşmek - genellikle olumsuz anlamda) • verlieren durch (bir şey yüzünden kaybetmek)
58
auf etw. hinauswollen
📌 Türkçesi: • bir şeyi ima etmek / demeye çalışmak • bir yere varmak istemek (konuşmada) • lafı nereye getirmek istemek • neye varmak istediğini anlatmak 📌 İngilizcesi: • to be getting at something • to imply something • to mean by something • to drive at something ⸻ 🧠 Anlam Açıklaması: Bu deyim, özellikle konuşma esnasında birinin dolaylı yoldan bir şeye işaret ettiği veya bir düşünceye varmak istediği durumlarda kullanılır. Birinin asıl anlatmak istediğini ya da ulaşmak istediği noktayı ifade eder. ⸻ ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Ich verstehe nicht ganz, worauf du hinauswillst. (Tam olarak ne demeye çalıştığını anlamıyorum.) 2. Kannst du bitte direkt sagen, worauf du hinauswillst? (Lütfen doğrudan söyleyebilir misin, ne demeye çalışıyorsun?) 3. Mit all diesen Andeutungen wollte sie auf etwas Bestimmtes hinaus. (Tüm bu imalarla belirli bir şeye işaret etmek istiyordu.) 4. Worauf der Professor mit seiner langen Erklärung hinauswollte, war die Bedeutung kritischen Denkens. (Profesör uzun açıklamasıyla varmak istediği nokta, eleştirel düşünmenin önemi idi.) 5. Er redet viel, aber ich weiß nie, worauf er eigentlich hinauswill. (Çok konuşuyor ama ne demek istediğini asla bilemiyorum.) ⸻ 🟢 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • etwas andeuten • etwas implizieren • auf etwas abzielen • eine Absicht haben 🔴 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • abschweifen (konudan sapmak) • ziellos sprechen (amaçsız konuşmak)
59
handeln
⸻ 📘 Wortart: Verb (fiil) 🔤 Grundform: handeln 🧠 Bedeutungen (Almanca): 1. aktiv werden / etwas tun: → „In einer Notlage muss man schnell handeln.“ 2. etwas verkaufen oder kaufen (Handel treiben): → „Er handelt mit Antiquitäten.“ 3. sich um etwas handeln: → „Es handelt sich um ein Missverständnis.“ (Bu ayrı bir yapıdır: **„es handelt sich um…“)* ⸻ 🇹🇷 Türkçesi: 1. harekete geçmek, davranmak, eylemde bulunmak 2. ticaret yapmak, alım satımda bulunmak 3. söz konusu olmak, mevzu bahis olmak (“es handelt sich um” yapısıyla) ⸻ 🇬🇧 Englisch: 1. to act / to take action 2. to trade / to deal (in goods) 3. to be about / to concern (in „es handelt sich um“) ⸻ 🔁 Synonyme (Benzer anlamlılar – Almanca): • agieren • sich verhalten • tätig sein • reagieren • verfahren ⸻ 🔃 Antonyme (Zıt anlamlılar): • untätig bleiben • zögern • abwarten ⸻ 💬 C1-Beispiele mit Übersetzung: 1. Die Regierung muss endlich handeln, bevor die Krise außer Kontrolle gerät. → Hükümetin, kriz kontrolden çıkmadan önce nihayet harekete geçmesi gerekiyor. 2. Als Arzt muss man auch in Stresssituationen überlegt handeln. → Bir doktor olarak stresli durumlarda bile düşünerek hareket etmek gerekir. 3. Sie handelt seit Jahren mit wertvollen Kunstwerken. → Yıllardır değerli sanat eserleriyle ticaret yapıyor. 4. Bei diesem Vorfall handelt es sich um ein schweres Verbrechen. → Bu olay ciddi bir suçla ilgilidir. / Bu olayda söz konusu olan şey ciddi bir suçtur. 5. Wenn du immer nur redest und nie handelst, ändert sich nichts. → Eğer hep konuşur ama hiç harekete geçmezsen, hiçbir şey değişmez.
60
steuern
📌 steuern Türkçesi: yönetmek, yönlendirmek, idare etmek, kontrol etmek Wortart: Verb (fiil) Konjugation: regelmäßig (düzenli) ⸻ 📚 Bedeutungen (Anlamları): 1. Ein Fahrzeug oder ein Gerät lenken oder bedienen: → Bir aracı veya cihazı yönlendirmek / sürmek Beispiel: Er steuert das Auto sicher durch den Verkehr. → Arabayı trafikte güvenli şekilde yönlendiriyor. 2. Kontrollieren, beeinflussen: → Bir süreci veya durumu kontrol etmek / etkilemek Beispiel: Die Zentralbank steuert die Inflation. → Merkez Bankası enflasyonu kontrol ediyor. 3. Auf ein Ziel hin arbeiten oder zusteuern: → Belirli bir hedefe yönelmek Beispiel: Wir steuern auf eine Entscheidung zu. → Bir karara doğru ilerliyoruz. ⸻ 🇬🇧 İngilizcesi: • to steer (araç, yönlendirmek) • to control (kontrol etmek) • to manage (yönetmek) • to direct (yönlendirmek) • to navigate (yolunu bulmak/yönetmek) ⸻ 🔄 Benzer anlamlılar (Synonyme): • lenken • kontrollieren • regulieren • führen • dirigieren ⸻ ❌ Zıt anlamlılar (Antonyme): • loslassen (bırakmak) • abgeben (elden çıkarmak, kontrolü devretmek) • sich treiben lassen (akıntıya kapılmak, yönsüz kalmak) ⸻ 🧠 C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçesi: 1. Die Regierung versucht, die Wirtschaft durch gezielte Maßnahmen zu steuern. → Hükümet, ekonomiyi hedefli önlemlerle yönlendirmeye çalışıyor. 2. Ein erfahrener Pilot kann das Flugzeug auch bei starkem Wind sicher steuern. → Deneyimli bir pilot, uçağı şiddetli rüzgârda bile güvenli şekilde kullanabilir. 3. Emotionen lassen sich nur schwer steuern, wenn der Druck zu groß wird. → Baskı çok arttığında duyguları kontrol etmek zordur. 4. Mit modernen Algorithmen kann man den Energieverbrauch effizient steuern. → Modern algoritmalarla enerji tüketimi verimli şekilde yönetilebilir. 5. Sie steuert das Unternehmen mit großem Geschick durch die Krise. → Şirketi büyük bir ustalıkla krizden geçiriyor.
61
drängen
drängen er/sie/es drängt → o itiyor, sıkıştırıyor, zorluyor ⸻ 📚 Grundform: drängen Türkçesi: itmek, sıkıştırmak, zorlamak, baskı yapmak Wortart: Verb (fiil) Konjugation: regelmäßig (düzenli) ⸻ 🧠 Hauptbedeutungen (Başlıca anlamlar): 1. Physisch drängen (fiziksel itmek / sıkıştırmak): → Kalabalıkta öne doğru itmek Beispiel: Die Menschenmenge drängt zum Ausgang. → Kalabalık çıkışa doğru itişiyor. 2. Jemanden zu etwas drängen (birini bir şeye zorlamak): → Israrla istemek, baskı yapmak Beispiel: Er drängt mich, eine Entscheidung zu treffen. → Karar vermem için bana baskı yapıyor. 3. Zeit oder Notwendigkeit drängt (bir şeyin aciliyeti): → Zaman baskısı veya zorunluluk hissi Beispiel: Die Zeit drängt – wir müssen sofort handeln! → Zaman daralıyor – hemen harekete geçmeliyiz! ⸻ 🇬🇧 İngilizcesi: • to push (itmek) • to press (baskı yapmak) • to urge (zorlamak, teşvik etmek) • to crowd (sıkıştırmak) • to pressure (baskı yapmak) ⸻ 🔄 Synonyme (Eş anlamlılar): • schieben (itmek) • nötigen (zorlamak) • bedrängen (rahatsız edecek kadar zorlamak) • druck ausüben (baskı yapmak) • fordern (talep etmek) ⸻ ❌ Antonyme (Zıt anlamlılar): • loslassen (bırakmak) • nachgeben (pes etmek, geri çekilmek) • entspannen (rahatlatmak) ⸻ 🧠 5 Örnek Cümle + Türkçesi: 1. Die Zeit drängt, wir müssen eine schnelle Entscheidung treffen. → Zaman daralıyor, hızlı bir karar vermeliyiz. 2. Die Fans drängen zum Eingang des Stadions. → Taraftarlar stadyumun girişine doğru itişiyor. 3. Sie drängt ihn ständig, einen besseren Job zu suchen. → Ona sürekli daha iyi bir iş araması için baskı yapıyor. 4. Die Schüler drängen sich um den Lehrer, um Fragen zu stellen. → Öğrenciler soru sormak için öğretmenin etrafını sarıyor. 5. Er drängt sich immer in den Vordergrund. → Kendini hep ön plana çıkarmaya çalışıyor.
62
über erzielen
✅ Kalıp: über … erzielen Bu yapı genellikle “bir şey üzerinden bir sonuç elde etmek” anlamında kullanılır. Ancak dikkat: Almanca’da “über” + “erzielen” yapısı doğrudan sık kullanılmaz. Fakat bazı özel ifadelerde, özellikle “über etwas Einigkeit / Einigung / Konsens erzielen” gibi kalıplarda geçer. ⸻ 📌 Yaygın Kullanım: ✅ über etwas Einigung / Konsens / Verständnis / Übereinstimmung erzielen → bir konuda uzlaşma / fikir birliği / anlayış elde etmek ⸻ 🧠 Gramatik: • über + Akkusativ + erzielen ⸻ 📝 Örnek Cümleler + Türkçeleri: 1. Die Parteien konnten über die Reformen keine Einigung erzielen. → Taraflar reformlar konusunda uzlaşma sağlayamadılar. 2. Es wurde über den Vertrag ein Konsens erzielt. → Sözleşme hakkında fikir birliğine varıldı. 3. Die beiden Länder haben über die Handelsbeziehungen eine Übereinkunft erzielt. → İki ülke, ticari ilişkiler konusunda bir anlaşmaya vardı. 4. Über das neue Gesetz konnte ein Kompromiss erzielt werden. → Yeni yasa hakkında bir uzlaşma sağlanabildi. ⸻ 🇹🇷 Kalıp anlamı özet: • über … erzielen → bir konu hakkında (üzerinde) anlaşmaya varmak / uzlaşmak / sonuç almak
63
sich sicherstellen
✅ sicherstellen → temin etmek, güvence altına almak, sağlamak ⸻ 🧠 Anlamı ve Kullanımı: “Sicherstellen” fiili, bir şeyin güvenli, eksiksiz ve planlandığı şekilde gerçekleşmesini veya korunmasını sağlamak anlamına gelir. Hem gündelik hem de resmî / teknik bağlamlarda kullanılır. ⸻ 📘 Almanca-Türkçe örnek cümleler: 🔹 Die Polizei stellte sicher, dass niemand das Gebäude betritt. → Polis, kimsenin binaya girmediğinden emin oldu. / Polis bunu güvence altına aldı. 🔹 Wir müssen sicherstellen, dass alle Informationen korrekt sind. → Tüm bilgilerin doğru olduğundan emin olmalıyız. 🔹 Das Unternehmen stellte sicher, dass die Lieferung pünktlich ankommt. → Şirket, teslimatın zamanında ulaşmasını sağladı. ⸻ 📌 Notlar: • Refleksiv kullanılmaz (yani “sich” ile değil). • “Sicherstellen” bazen “garantieren” ya da “gewährleisten” fiilleriyle benzer anlamda kullanılır ama daha pratik ya da fiilsel bir vurgu taşır. ⸻ İstersen bu fiilin farklı zaman kiplerindeki kullanımlarını ya da onunla birlikte kullanılan Redemittel kalıplarını da örnekleyebilirim.
64
sich unterlassen
✅ etwas unterlassen → (bilerek) yapmamak, kaçınmak, ihmal etmek, vazgeçmek ⸻ 🧠 Anlamı ve Kullanımı: “unterlassen”, resmî ve yazılı dilde sık kullanılan bir fiildir. Bir eylemi bilerek yapmamak, bundan vazgeçmek ya da kasıtlı olarak uzak durmak anlamına gelir. Özellikle hukuki ya da ciddi bağlamlarda kullanılır. ⸻ 📘 Almanca-Türkçe örnek cümleler: 🔹 Bitte unterlassen Sie das Rauchen im Gebäude. → Lütfen bina içinde sigara içmekten kaçının. 🔹 Er hat es unterlassen, die Polizei zu informieren. → Polisi bilgilendirmedi (bilerek yapmadı). 🔹 Sie sollte es besser unterlassen, solche Kommentare zu machen. → Böyle yorumlar yapmaktan vazgeçse iyi olur. ⸻ 🧩 Yapı: • etwas unterlassen → doğrudan nesne alır. • trennbar (ayrılabilir) değildir. • Perfekt zamanında: “hat unterlassen” ⸻ ⚖️ Hukuki Kullanım Örneği: 🔹 Unterlassungsklage → Yasaklama davası (bir eylemin yapılmamasını istemek için açılan dava) 🔹 Der Angeklagte hat es unterlassen, Erste Hilfe zu leisten. → Sanık, ilk yardım yapmaktan bilerek kaçındı. ⸻ İstersen bununla ilgili Redemittel veya benzer fiilleri (z.B. vermeiden, absehen von) de açıklayabilirim.
65
sich durchsetzen
✅ sich durchsetzen → (Türkçesi:) kendini kabul ettirmek, dediğini yaptırmak, etkili olmak, üstün gelmek ⸻ 📘 Bedeutung – Anlamı: „sich durchsetzen“, bir kişinin veya düşüncenin direnişe rağmen başarılı olması veya kabul görmesi anlamına gelir. Hem insanlar hem fikirler için kullanılabilir. ⸻ 🧠 Grammatik – Dilbilgisi: • Trennbares Verb (ayrılabilen fiil): durch|setzen • sich zamiriyle kullanılır: sich durchsetzen • Präsens: ich setze mich durch, er setzt sich durch • Perfekt: hat sich durchgesetzt ⸻ 💬 Beispiele – Örnek Cümleler: 🔹 Er konnte sich in der neuen Schule schnell durchsetzen. → Yeni okulda kendini çabucak kabul ettirebildi. 🔹 Ihre Idee hat sich schließlich durchgesetzt. → Onun fikri sonunda kabul edildi. 🔹 Es ist nicht leicht, sich gegen starke Konkurrenz durchzusetzen. → Güçlü rakiplere karşı kendini kabul ettirmek kolay değildir. ⸻ 📌 Ekstra: • sich durchsetzen gegen jemanden → birine karşı üstün gelmek → Sie hat sich gegen viele Mitbewerber durchgesetzt.
66
etwas bezeugen
✅ etwas bezeugen → (Türkçesi:) Bir şeyi tanıklık etmek, şahitlik etmek ⸻ 🟡 Erklärung (Açıklama): Bir olaya, duruma ya da gerçeğe tanıklık etmek ve bunu doğrulamak anlamına gelir. Genellikle resmî, hukuki ya da dini bağlamlarda kullanılır. ⸻ 📘 Beispielsätze (Örnek cümleler): • 🔹 „Ich kann seine Unschuld bezeugen.“ → Onun masumiyetine tanıklık edebilirim. • 🔹 „Zwei Zeugen bezeugen den Vorfall.“ → İki tanık olayı doğruluyor. • 🔹 „Die Urkunde bezeugt die Echtheit des Dokuments.“ → Belge, evrakın gerçekliğini kanıtlıyor. ⸻ 📎 Verwandte Begriffe (İlgili terimler): • bezeugen → tanıklık etmek • der Zeuge / die Zeugin → tanık • die Zeugenaussage → tanık ifadesi • etwas belegen / nachweisen → kanıtlamak ⸻ İstersen bu fiilin geçmiş zaman kullanımları ya da resmi yazılardaki formlarıyla ilgili örnekler de verebilirim.
67
weiterkommen
✅ weiterkommen → (Türkçesi:) İlerlemek, gelişmek, bir konuda yol katetmek ⸻ 🟡 Erklärung (Açıklama): Bir durumda, projede ya da hayatta ilerleme kaydetmek, gelişmek ya da bir sonraki aşamaya geçmek anlamında kullanılır. Hem kişisel gelişim hem de mesleki ya da akademik bağlamda kullanılabilir. ⸻ 📘 Beispielsätze (Örnek cümleler): • 🔹 „Ohne Fleiß kommt man im Leben nicht weiter.“ → Çaba olmadan hayatta ilerlenmez. • 🔹 „Ich bin mit meiner Hausarbeit gut weitergekommen.“ → Ödevimde iyi ilerledim. • 🔹 „Wenn du nicht offen bist, wirst du im Team nicht weiterkommen.“ → Açık olmazsan ekip içinde ilerleyemezsin. • 🔹 „Trotz aller Hindernisse ist sie in ihrer Karriere weitergekommen.“ → Tüm engellere rağmen kariyerinde ilerledi. ⸻ 📎 Verwandte Begriffe (İlgili terimler): • vorankommen → ileri gitmek, yol almak • Fortschritte machen → ilerleme kaydetmek • aufsteigen → yükselmek (iş, kariyer) • sich entwickeln → gelişmek ⸻ İstersen “weiterkommen” fiilini akademik bir bağlamda ya da iş hayatında nasıl kullanacağını da örneklerle açıklayabilirim.
68
versorgen
✅ versorgen → (Türkçesi:) bakmak, sağlamak, tedarik etmek, ihtiyaçlarını karşılamak ⸻ 🟡 Erklärung (Açıklama): “versorgen” fiili, bir kişiyi, hayvanı veya bir yeri gerekli olan şeylerle donatmak ya da bakımını sağlamak anlamında kullanılır. Nesneyle birlikte kullanılır (jemanden/etwas versorgen). ⸻ 🧾 Beispiele mit Übersetzung (Örnek cümleler): 1. 🔹 „Die Mutter versorgt das Baby.“ → Anne bebeğe bakıyor / bebeğin bakımını sağlıyor. 2. 🔹 „Das Krankenhaus versorgt die Patienten mit Medikamenten.“ → Hastane hastalara ilaç sağlıyor. 3. 🔹 „Er versorgt seine alte Großmutter.“ → Yaşlı büyükannesine bakıyor. 4. 🔹 „Die Firma versorgt viele Haushalte mit Strom.“ → Şirket birçok haneye elektrik sağlıyor. ⸻ 🧠 Not: Fiilin çeşitli kullanımları vardır: • mit + Dativ ile kullanılır → mit Lebensmitteln versorgen (yiyecek sağlamak) • sich versorgen genelde kullanılmaz (aktif anlamda özne başkasına bakım sağlar) ⸻ İstersen “verpflegen” ya da “pflegen” gibi benzer fiillerle karşılaştırmalı açıklamalar da yapabilirim.
69
vernichten
✅ vernichten → (Türkçesi:) yok etmek, imha etmek ⸻ 🟡 Erklärung (Açıklama): „vernichten“ fiili, bir şeyi tamamen yok etmek, ortadan kaldırmak anlamında kullanılır. Bu hem fiziksel (örneğin bir belge, bir ordu), hem de soyut şeyler (örneğin umutlar, duygular) için geçerli olabilir. ⸻ 🧾 Beispiele mit Übersetzung (Örnek cümleler): 1. 🔥 „Die Unterlagen wurden vernichtet.“ → Belgeler imha edildi. 2. 💣 „Die Explosion vernichtete das ganze Gebäude.“ → Patlama bütün binayı yok etti. 3. 💔 „Mit seinen Worten hat er all ihre Hoffnungen vernichtet.“ → Sözleriyle onun tüm umutlarını yok etti. 4. 🦠 „Der Impfstoff kann das Virus vernichten.“ → Aşı virüsü yok edebilir. ⸻ 🧠 Verwandte Wörter (İlgili kelimeler): • die Vernichtung → imha, yok etme → „Die Vernichtung der Natur schreitet voran.“ (Doğanın yok edilmesi ilerliyor.) • auslöschen, zerstören → benzer fiiller (yok etmek, silmek, tahrip etmek) İstersen bu kelimeyle deyimsel ifadeler veya Redemittel içeren örnekler de sunabilirim.
70
Jemanden anfüttern
⸻ 1. Kelimenin ve ifadenin Türkçe anlamı: • Jemanden anfüttern = birini (küçük miktarda) beslemek, biraz yiyecek vermek • Mecazi anlamda: birini (bilgi, ipucu, fırsat vb.) yavaş yavaş veya küçük dozlarda beslemek/vermek, gönlünü almak • Bazen “küçük bir şey verip daha fazlasını elde etmeye çalışmak” anlamında da kullanılır. ⸻ 2. Almanca açıklaması: • Jemanden anfüttern bedeutet, jemanden mit kleinen Mengen an Nahrung oder Informationen zu versorgen, oft um ihn zu locken oder an sich zu binden. • Im übertragenen Sinn kann es bedeuten, jemandem erste Hinweise oder Vorteile zu geben, um sein Vertrauen oder Interesse zu gewinnen. ⸻ 3. İngilizce anlamı: • To feed someone a little bit (literally) • To give someone a small amount as an incentive or to gain trust (figuratively) • To bait someone ⸻ 4. Benzer ve zıt anlamlı ifadeler: Benzer ifadeler: • Jemanden ködern (birini yemlemek, kandırmak) • Jemanden locken (birini çekmek) • Jemandem einen Vorgeschmack geben (birine küçük bir ön tat vermek) Zıt anlamlı ifadeler: • Jemanden abhärten (birini sertleştirmek, alıştırmak) • Jemanden ignorieren (birini görmezden gelmek) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca örnekler ve Türkçe anlamları: 1. Der Verkäufer fütterte den Kunden mit kleinen Rabatten an, um ihn zum Kauf zu bewegen. Satıcı, müşteriyi küçük indirimlerle yavaş yavaş satın almaya teşvik etti. 2. Politiker füttern die Öffentlichkeit oft mit ungenauen Informationen an, um Zustimmung zu gewinnen. Politikacılar, genellikle halkı onay almak için kesin olmayan bilgilerle yavaş yavaş besler. 3. In Verhandlungen ist es eine Taktik, den Gegner mit kleinen Zugeständnissen anzufüttern. Müzakerelerde, karşı tarafı küçük tavizlerle yavaş yavaş ikna etmek bir taktiktir. 4. Man sollte vorsichtig sein, wenn jemand versucht, dich anzufüttern, um mehr zu verlangen. Birinin seni daha fazlasını istemek için yavaş yavaş beslemeye çalıştığında dikkatli olmalısın. 5. Die Firma fütterte die Mitarbeiter mit Andeutungen über bevorstehende Beförderungen an. Firma, çalışanları yaklaşan terfiler hakkında ima ederek yavaş yavaş motive etti. ⸻ Başka bir kelime ya da ifade için detaylı açıklama ister misin?
71
anfixen
Tabii! İşte “anfixen” kelimesinin detaylı açıklaması: ⸻ 1. Kelimenin ve ifadenin Türkçe anlamı: • Anfixen = birini bir şeye (özellikle bir hobi, ilgi alanı veya modaya) heveslendirmek, birini bir şey için tutkuya kapılmasını sağlamak • Genellikle gençler arasında, biri birini bir trende, oyuna, müziğe, spora veya moda akımına “bağlamak” anlamında kullanılır. ⸻ 2. Almanca açıklaması: • Anfixen bedeutet, jemanden für etwas zu begeistern oder neugierig zu machen, sodass die Person „angefixt“ ist, also eine starke Motivation oder Lust für etwas entwickelt. • Umgangssprachlich oft im Sinne von „jemanden für etwas anstecken“ oder „jemanden süchtig machen“ verwendet. ⸻ 3. İngilizce anlamı: • To get someone hooked on something • To get someone excited or enthusiastic about something • To spark someone’s interest or passion ⸻ 4. Benzer ve zıt anlamlı ifadeler: Benzer ifadeler: • Begeistern (coşturmak, heveslendirmek) • Anstecken (bulaştırmak, ilgi uyandırmak) • Neugierig machen (merak uyandırmak) Zıt anlamlı ifadeler: • Abschrecken (soğutmak, caydırmak) • Desinteressieren (ilgisiz olmak) • Abstoßen (itmek, soğutmak) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca örnekler ve Türkçe anlamları: 1. Der neue Roman hat viele Jugendliche richtig angefixt und zum Lesen gebracht. Yeni roman birçok genci gerçekten heveslendirdi ve okumaya yöneltti. 2. Die Serie hat mich so angefixt, dass ich jede Folge sofort sehen wollte. Dizi beni öyle heveslendirdi ki her bölümü hemen izlemek istedim. 3. Social Media kann Menschen schnell anfixen und süchtig machen. Sosyal medya insanları çabucak heveslendirebilir ve bağımlı yapabilir. 4. Er wurde vom Computerspiel so angefixt, dass er kaum noch Zeit für andere Dinge hatte. Bilgisayar oyunu onu öyle heveslendirdi ki neredeyse başka şeylere vakti kalmadı. 5. Musikfestivals können junge Menschen für bestimmte Musikstile anfixen. Müzik festivalleri gençleri belirli müzik tarzları için heveslendirebilir. ⸻ Başka kelimeler veya ifadeler için detaylı açıklama ister misin?
72
gewähren
⸻ 1. Kelimenin Türkçe Anlamı: • Vermek • Sağlamak • İzin vermek • Tahsis etmek • Onaylamak ⸻ 2. Almanca Anlamı: • Gewähren bedeutet, jemandem etwas zu geben oder zu erlauben, oft im Sinne von Unterstützung, Zugang, Zeit oder Vergünstigungen. • Es kann sich auf finanzielle Unterstützung, Zutritt, Nachsicht oder auch einen Kredit beziehen. ⸻ 3. İngilizce Anlamları: • To grant • To allow • To give • To provide • To concede ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlıları: Benzer Ausdrücke: • Erlauben (izin vermek) • Gewähren (sağlamak) • Überlassen (emanet etmek) • Zugestehen (tahsis etmek) Zıt Ausdrücke: • Verweigern (reddetmek) • Ablehnen (kabul etmemek) • Verneinen (reddetmek) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Beispiele und ihre Türkische Bedeutungen: 1. Die Bank gewährte dem Kunden einen Kredit mit günstigen Konditionen. Banka müşteriye uygun koşullarda kredi verdi. 2. Der Staat gewährt Zuschüsse für umweltfreundliche Projekte. Devlet çevre dostu projelere destek sağlıyor. 3. Der Lehrer gewährte den Schülern zusätzliche Zeit für die Prüfung. Öğretmen öğrencilere sınav için ek süre verdi. 4. Das Unternehmen gewährte seinen Mitarbeitern Sonderurlaub für persönliche Angelegenheiten. Şirket çalışanlarına özel durumlar için izin verdi. 5. Im Vertrag wird dem Käufer das Recht auf Rückgabe gewährt. Sözleşmede alıcıya iade hakkı tanınmıştır. ⸻ Başka kelime veya ifadelerle ilgili yardımcı olabilir miyim?
73
Verweigern
⸻ 1. Kelimenin Türkçe Anlamı: • Reddetmek • Vermeyi ya da yapmayı reddetmek • İzin vermemek • Engellemek ⸻ 2. Almanca Anlamı: • Verweigern bedeutet, etwas nicht zu geben, zu erlauben oder zu tun. • Es drückt eine bewusste Ablehnung oder Weigerung aus. ⸻ 3. İngilizce Anlamları: • To refuse • To deny • To reject • To withhold ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlıları: Benzer Ausdrücke: • Ablehnen (reddetmek) • Verneinen (reddetmek) • Zurückweisen (geri çevirmek) Zıt Ausdrücke: • Gewähren (vermeyi sağlamak) • Erlauben (izin vermek) • Zulassen (müsade etmek) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Beispiele und ihre Türkische Bedeutungen: 1. Der Zeuge verweigerte die Aussage vor Gericht. Tanık mahkemede ifade vermeyi reddetti. 2. Die Behörde verweigerte die Genehmigung für das Bauprojekt. Yetkililer inşaat projesine onay vermedi. 3. Er verweigerte die Annahme des Angebots, weil die Bedingungen ungünstig waren. Koşullar elverişsiz olduğu için teklifi reddetti. 4. Manchmal verweigern Menschen aus Angst oder Misstrauen die Zusammenarbeit. Bazen insanlar korku veya güvensizlik nedeniyle iş birliğini reddeder. 5. Die Firma verweigerte den Zugang zum Gelände ohne gültigen Ausweis. Şirket, geçerli kimlik olmadan alana girişe izin vermedi. ⸻ Başka kelimeler veya ifadelerle ilgili açıklama ister misin?
74
darlegen / erklären
⸻ 1. Türkçe Anlamları: • darlegen: açıklamak, ortaya koymak, detaylı biçimde anlatmak • erklären: açıklamak, izah etmek, bir şeyi anlaşılır hale getirmek ⸻ 2. Almanca Anlamları: • darlegen: etwas ausführlich und strukturiert präsentieren oder erläutern, oft mit Argumenten oder Beweisen. • erklären: etwas verständlich machen, erläutern, oftmals auch einfacher oder umgangssprachlicher als „darlegen“. ⸻ 3. İngilizce Anlamları: • darlegen: to set forth, to present in detail, to explain comprehensively • erklären: to explain, to clarify, to make understandable ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlıları: Benzer: • Darlegen ≈ erläutern, darstellen • Erklären ≈ erläutern, beschreiben Zıt: • Verbergen (gizlemek) • Verschleiern (örtbas etmek) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Beispiele und Türkische Bedeutungen: darlegen: 1. Der Wissenschaftler legte seine Ergebnisse im Bericht ausführlich dar. Bilim insanı sonuçlarını raporda detaylıca ortaya koydu. 2. Im Vortrag legte sie die Ursachen des Problems klar dar. Konuşmasında sorunun nedenlerini net bir şekilde açıkladı. 3. Er musste dem Gericht seine Sichtweise darlegen. Mahkemeye kendi bakış açısını açıklamak zorundaydı. 4. Die Studie legt dar, wie sich das Klima in den letzten Jahrzehnten verändert hat. Çalışma, iklimin son on yıllarda nasıl değiştiğini ortaya koyuyor. 5. In der Diskussion legte sie ihre Argumente überzeugend dar. Tartışmada argümanlarını ikna edici biçimde açıkladı. erklären: 1. Der Lehrer erklärte den Schülern die komplexen Grammatikregeln. Öğretmen öğrencilere karmaşık dilbilgisi kurallarını açıkladı. 2. Kannst du mir bitte erklären, wie dieses Gerät funktioniert? Bana lütfen bu cihazın nasıl çalıştığını açıklayabilir misin? 3. Sie erklärte geduldig die Vorgehensweise. O, süreci sabırla açıkladı. 4. Im Kurs werden schwierige Konzepte einfach erklärt. Kurslarda zor kavramlar basitçe açıklanır. 5. Der Arzt erklärte dem Patienten die Behandlungsschritte. Doktor hastaya tedavi adımlarını açıkladı. ⸻ Özet: • Darlegen daha resmi, detaylı ve genellikle schriftlich (yazılı) ya da formell kullanılan bir kelimedir. • Erklären daha genel, günlük dilde daha sık kullanılan, bir şeyi anlaşılır kılmak anlamında daha geniş kapsamlıdır. ⸻ Başka kelime karşılaştırmaları ya da açıklamalar ister misin?
75
lindern
„gelindert“ kelimesi aslında, fiil kökü „lindern“ olan bir kelimenin Partizip II (geçmiş zaman biçimi) hâlidir. ⸻ ✅ Grundform: lindern → hafifletmek, yatıştırmak, dindirmek ✅ Partizip II: gelindert → hafifletildi, yatıştırıldı ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • gelindert: • hafifletilmiş • azaltılmış • dindirilmiş • yatıştırılmış 2. Almanca Anlamı: • „gelindert“ ist das Partizip II von „lindern“. Es bedeutet, dass etwas (z. B. Schmerzen, Not, Leid) weniger stark gemacht wurde. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • alleviated • eased • relieved • mitigated • reduced ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlıları: Benzer (Synonyme): • mildern (yumuşatmak) • abschwächen (zayıflatmak) • beruhigen (yatıştırmak) • dämpfen (hafifletmek, bastırmak) Zıt (Antonyme): • verschärfen (şiddetlendirmek) • verstärken (güçlendirmek) • verschlimmern (kötüleştirmek) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Die Schmerzen wurden durch das Medikament deutlich gelindert. İlaç sayesinde ağrılar belirgin şekilde hafifletildi. 2. Die Armut in der Region konnte nur teilweise gelindert werden. Bölgedeki yoksulluk sadece kısmen azaltılabildi. 3. Die Maßnahmen haben die wirtschaftlichen Folgen der Krise gelindert. Önlemler, krizin ekonomik sonuçlarını hafifletti. 4. Ihr Leid wurde durch die Unterstützung der Familie etwas gelindert. Ailesinin desteğiyle acısı biraz hafifledi. 5. Die Hitze wurde durch einen frischen Wind gelindert. Serin bir rüzgar sıcağı hafifletti. ⸻ İstersen lindern fiilinin çekimlerini ya da kullanıldığı deyimleri de açıklayabilirim. Başka bir kelimeye geçelim mi? 😊
76
büffeln
Harika seçim! Almanca’da „büffeln“ kelimesi özellikle gençler ve öğrenciler arasında çok sık kullanılan, konuşma diline ait bir fiildir. Hadi detaylıca inceleyelim: ⸻ ✅ büffeln 1. Türkçe Anlamı: • ineklemek • çok çalışmak (özellikle sınav için) • ezberleyerek çalışmak • deli gibi ders çalışmak ⸻ 2. Almanca Açıklama: • „büffeln“ ist ein umgangssprachliches Verb, das bedeutet: intensiv, meist mit viel Mühe und Wiederholung lernen – oft für Prüfungen. • Es drückt manchmal auch Stress oder Frust beim Lernen aus. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to cram (for an exam) • to swot (British slang) • to study hard • to mug up (informal) • to grind (slang) ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar: Benzer (Synonyme): • pauken (aynı şekilde ineklemek) • lernen (öğrenmek, çalışmak – daha genel) • auswendig lernen (ezberlemek) • hart arbeiten (çok çalışmak) Zıt (Antonyme): • faulenzen (tembellik etmek) • chillen (takılmak) • herumgammeln (boş boş dolanmak) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Vor der Abschlussprüfung musste ich nächtelang büffeln. Mezuniyet sınavı öncesinde gecelerce ineklemem gerekti. 2. Während andere feiern gingen, hat sie fürs Examen gebüffelt. Diğerleri eğlenmeye giderken o sınav için harıl harıl çalıştı. 3. Ich hasse es, Vokabeln zu büffeln – das bleibt einfach nicht hängen. Kelime ezberlemeyi nefretle yapıyorum – aklımda kalmıyor. 4. Er büffelt jeden Tag stundenlang in der Bibliothek. Her gün saatlerce kütüphanede inekliyor. 5. Manchmal bringt stures Büffeln weniger als gezieltes Lernen. Bazen körü körüne ineklemektense hedefli öğrenmek daha çok işe yarar. ⸻ 6. Ekstra Bilgi: • „büffeln“ fiilinin geçmiş zamanı: • ich habe gebüffelt → inekledim, çok çalıştım ⸻ İstersen „pauken“ ya da diğer öğrenme ile ilgili deyimsel ifadeleri de açıklayabilirim (örneğin: „durch die Prüfung rasseln“, „eine Lernpause machen“ gibi). Yeni kelimeyle devam edelim mi? 😊
77
schlucken
Tabii! Şimdi „schlücken“ fiilini detaylıca inceleyelim. ⸻ ✅ schlücken 1. Türkçe Anlamı: • Yutmak (özellikle küçük lokmalar veya yudumlar halinde) • (Bir şeyi) yutmak, içine çekmek • Genellikle istemeden ya da zorla yutmak (örneğin, kötü bir haberi veya tatsız bir durumu) ⸻ 2. Almanca Açıklama: • „schlücken“ bedeutet, etwas schnell und oft unachtsam zu schlucken, meist Flüssigkeiten oder kleine Mengen. • Es kann auch übertragen verwendet werden, z.B. eine unangenehme Wahrheit „schlucken“ müssen. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to swallow (often quickly or without chewing) • to gulp down • to swallow something unpleasant (figurative) • to take in (liquid) ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar: Benzer (Synonyme) Zıt (Antonyme) schlucken spucken (tükürmek) herunterschlucken ausspucken hinunterwerfen ausspucken runterkippen verweigern ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Er musste die bittere Pille schlucken, obwohl sie ihm nicht schmeckte. Hoşuna gitmese de acı hapı yutmak zorunda kaldı. 2. Sie schluckte nervös ihren Kaffee herunter. Gergin bir şekilde kahvesini yuttu. 3. Manchmal muss man unangenehme Wahrheiten schlucken. Bazen tatsız gerçekleri kabullenmek gerekir. 4. Er hat den Rest des Getränks in einem Zug geschluckt. İçeceğin kalanını tek seferde yuttu. 5. Das Kind schluckte das Medikament ohne Probleme. Çocuk ilacı sorunsuzca yuttu. ⸻ Başka fiil, kelime ya da deyimler hakkında bilgi ister misin? Yardımcı olmaktan mutluluk duyarım!
78
einschmieren
⸻ ✅ einschmieren 1. Türkçe Anlamı: • (Krem, yağ, losyon vb.) sürmek • (Vücuda) sürmek, kremlemek • Yağlamak, yağ sürmek ⸻ 2. Almanca Açıklama: • „einschmieren“ bedeutet, eine Creme, Salbe oder ein Öl auf eine Körperstelle oder Oberfläche aufzutragen und sanft einzureiben. • Oft benutzt man es z.B. für Sonnencreme, Heilsalben oder Hautpflegeprodukte. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to rub in (cream, lotion, ointment) • to apply (cream, ointment) • to smear on (e.g., ointment) ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar: Benzer (Synonyme) Zıt (Antonyme) auftragen abwaschen einreiben abwischen einmassieren entfernen ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Nach dem Sonnenbad solltest du dich gut mit Sonnencreme einschmieren. Güneşlenmeden sonra kendini iyi bir şekilde güneş kremi ile korumalısın. 2. Der Arzt riet ihr, die Salbe täglich einzuschmieren. Doktor, kremi her gün sürmesini tavsiye etti. 3. Vergiss nicht, deine Hände nach dem Einschmieren gründlich zu waschen. Krem sürdükten sonra ellerini iyice yıkamayı unutma. 4. Er schmierte sich die Heilcreme sorgfältig auf die betroffene Stelle ein. İlgili bölgeye iyileştirici kremi dikkatlice sürdü. 5. Bei trockener Haut ist es wichtig, regelmäßig einzucremen oder einzuschmieren. Kuru cilt için düzenli olarak krem sürmek veya sürtmek önemlidir. ⸻ Başka kelime ya da fiil açıklaması ister misin? Yardımcı olmaya devam edebilirim!
79
✅ pusten
⸻ ✅ pusten 1. Türkçe Anlamı: • Üflemek • Nefesle hafifçe hava vermek • (Mecazi) bir şeyi etkisiz hale getirmek, söndürmek (örneğin mum) ⸻ 2. Almanca Açıklama: • „pusten“ bedeutet, mit dem Mund Luft auszustoßen, um etwas zu bewegen oder auszublasen. • Es wird häufig benutzt, wenn man Kerzen ausbläst, Staub wegpustet oder Luft auf ein Feuer bläst. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to blow • to puff • to blow out (like a candle) ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar: Benzer (Synonyme) Zıt (Antonyme) blasen saugen (çekmek) ausblasen anzünden (yakmak) hauchen einsaugen ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Sie pustete die Kerzen auf der Geburtstagstorte aus. Doğum günü pastasındaki mumları üfledi. 2. Der Wind pustet die Blätter vom Gehweg. Rüzgar yaprakları kaldırımdan üflüyor. 3. Er pustete den Staub von dem alten Buch. Eski kitabın üzerindeki tozu üfledi. 4. Man soll nicht zu fest pusten, sonst zerbricht das Seifenblasenbild. Çok kuvvetli üflememelisin, yoksa sabun köpüğü patlar. 5. Die Feuerwehr pustet Rauch aus den verrauchten Räumen. İtfaiye, dumanlı odalardan dumanı dışarı üflüyor. ⸻ Başka günlük konuşma fiilleri ya da başka kelimeler öğrenmek ister misin? Yardımcı olmaktan mutluluk duyarım!
80
✅ nachweisen
⸻ 1. Türkçe Anlamı: • Kanıtlamak • İspat etmek • Delil sunmak • Belirtmek, göstermek ⸻ 2. Almanca Açıklama: • „nachweisen“ bedeutet, etwas durch Beweise oder Dokumente zu belegen oder zu bestätigen. • Es wird häufig in wissenschaftlichen, rechtlichen oder offiziellen Kontexten verwendet. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to prove • to demonstrate • to verify • to provide evidence ⸻ 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar: Benzer (Synonyme) Zıt (Antonyme) beweisen widerlegen dokumentieren bestreiten bestätigen leugnen ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Er konnte seine Unschuld vor Gericht eindeutig nachweisen. Mahkemede masumiyetini açıkça kanıtlayabildi. 2. Die Studie weist den positiven Effekt der Methode wissenschaftlich nach. Çalışma yöntemin olumlu etkisini bilimsel olarak kanıtlıyor. 3. Sie musste ihre Qualifikationen durch Zeugnisse nachweisen. Niteliklerini belgelerle kanıtlamak zorundaydı. 4. Es ist schwer, die Herkunft der Daten genau nachzuweisen. Verilerin kaynağını tam olarak kanıtlamak zordur. 5. Der Wissenschaftler konnte den Zusammenhang zwischen den Variablen nachweisen. Bilim insanı değişkenler arasındaki ilişkiyi kanıtlayabildi. ⸻ Başka çok anlamlı fiiller ya da akademik terimler hakkında bilgi ister misin? Yardımcı olmaktan memnuniyet duyarım!
81
überstanden
⸻ ✅ überstanden → Partizip II (geçmiş zaman hali) Grundform: überstehen (düzensiz fiil) ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • atlatmak • geçirmek (zor bir durumu) • sağ salim kurtulmak • üstesinden gelmek ⸻ 2. Almanca Açıklama: „überstanden“ ist das Partizip Perfekt von „überstehen“ und bedeutet: Eine schwierige, gefährliche oder belastende Situation hinter sich gebracht haben, also sie überlebt oder bewältigt haben. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • survived • got through • overcome • endured • made it through ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) bewältigt aufgegeben (pes etti) überlebt gescheitert (başarısız oldu) durchgestanden kapituliert (teslim oldu) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnekler: 1. Er hat die schwere Krankheit glücklicherweise überstanden. Zor hastalığı neyse ki atlattı. 2. Wir haben die Krise gemeinsam überstanden. Krizi birlikte atlattık. 3. Nach dem Unfall war sie erleichtert, dass ihr Sohn alles unbeschadet überstanden hat. Kaza sonrası, oğlunun her şeyi sağ salim atlatmasına sevindi. 4. Die Firma hat die wirtschaftliche Flaute erstaunlich gut überstanden. Şirket ekonomik durgunluğu şaşırtıcı derecede iyi atlattı. 5. Trotz vieler Rückschläge hat er das Studium schließlich überstanden. Birçok aksiliğe rağmen sonunda eğitimi bitirmeyi başardı. ⸻ İstersen bu kelimeyi içeren mini bir diyalog ya da kısa metin de yazabilirim. Ya da “durchstehen – überstehen – bestehen” gibi benzer anlamlı fiillerin farklarını da açıklayabilirim. Hangisini istersin? 😊
82
etwas überstehen
Harika, şimdi seninle “etwas überstehen” yapısını ayrıntılı şekilde inceleyelim. Bu yapı Almanca’da çok yaygındır ve özellikle zor, tehlikeli veya stresli bir durumu atlatmak anlamında kullanılır. ⸻ ✅ etwas überstehen 1. Türkçe Anlamı: • bir şeyi atlatmak • bir şeyin üstesinden gelmek • bir zorluğu geçirmek • (zor bir olayı) sağ salim atlatmak 🧠 Genelde hastalıklar, felaketler, krizler, duygusal acılar, sınavlar gibi durumlar için kullanılır. ⸻ 2. Almanca Açıklama: • „etwas überstehen“ bedeutet: Eine unangenehme, gefährliche oder schwierige Situation heil, erfolgreich oder lebendig hinter sich bringen. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to get through something • to overcome something • to survive something • to endure something ⸻ 4. Typische Kontexte / Kullanım alanları: • eine Krankheit überstehen → hastalığı atlatmak • eine Operation überstehen → ameliyatı sağ salim geçirmek • eine Krise überstehen → krizi aşmak • eine schwere Zeit überstehen → zor zamanı atlatmak • eine Trennung überstehen → ayrılığı atlatmak ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnekler: 1. Sie hat die Chemotherapie erstaunlich gut überstanden. Kemoterapiyi şaşırtıcı şekilde iyi atlattı. 2. Wir müssen den Sturm irgendwie überstehen. Fırtınayı bir şekilde atlatmalıyız. 3. Nach dem Tod seiner Mutter hat er lange gebraucht, um die Trauer zu überstehen. Annesinin ölümünden sonra yas sürecini atlatması uzun sürdü. 4. Die Firma hat die wirtschaftliche Krise mit Mühe überstanden. Şirket ekonomik krizi zorlukla atlattı. 5. Ob wir das Projekt rechtzeitig überstehen, hängt vom Team ab. Projeyi zamanında bitirip atlatıp atlatamayacağımız ekipten bağımsız değil. ⸻ 6. Gramer Notu: • überstehen → trennbares Verb değil (ayrılmayan fiil) • Perfekt hali: hat überstanden ✅ Doğru: Ich habe die Prüfung überstanden. ❌ Yanlış: Ich habe die Prüfung gestanden über. ⸻ İstersen bu fiille karıştırılan “durchstehen” ya da “überleben” gibi diğer benzer fiillerin farkını da anlatabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
83
ermitteln
⸻ ✅ Ermitteln ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • tespit etmek • araştırmak • belirlemek • soruşturmak • bulmak ⸻ 2. Almanca Açıklama: „Ermitteln“ bedeutet, durch Nachforschungen, Untersuchungen oder Analysen eine Tatsache, eine Ursache oder eine Information festzustellen oder herauszufinden. Es wird oft im Kontext von Polizei, Forschung oder Untersuchungen verwendet. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to determine • to investigate • to establish • to detect • to find out ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) herausfinden verbergen feststellen verheimlichen untersuchen ignorieren erforschen übersehen klären verschleiern ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Die Polizei ermittelt den Täter in einem komplizierten Fall. Polis karmaşık bir davada suçluyu tespit ediyor. 2. Die Wissenschaftler ermitteln die Ursache des Phänomens. Bilim insanları fenomenin nedenini araştırıyorlar. 3. Im Rahmen der Studie wurden verschiedene Faktoren ermittelt, die den Erfolg beeinflussen. Araştırma kapsamında başarıyı etkileyen çeşitli faktörler tespit edildi. 4. Die Behörde ermittelt derzeit, ob gegen die Vorschriften verstoßen wurde. Yetkili makamlar şu anda kurallara uyulup uyulmadığını soruşturuyor. 5. Das Unternehmen ermittelt die Marktpreise, um wettbewerbsfähig zu bleiben. Şirket, rekabetçi kalmak için piyasa fiyatlarını belirliyor. ⸻ 6. Kullanım Notları: • „Ermitteln“ wird oft in formellen, juristischen oder wissenschaftlichen Kontexten verwendet. • Es geht immer um das Beschaffen von Informationen durch systematische Recherche. • Im Alltag kann es auch bedeuten, etwas genau herauszufinden oder zu klären. ⸻ Başka bir kelime ya da deyim ister misin? Ya da bu kelimeyle ilgili daha fazla örnek cümle?
84
verurteilen
⸻ ✅ Verurteilen ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • yargılamak • mahkûm etmek • kınamak • hüküm vermek ⸻ 2. Almanca Açıklama: „Verurteilen“ bedeutet, ein Urteil über jemanden oder etwas zu fällen, oft im rechtlichen Sinne eine Strafe oder Schuld feststellen. Es kann aber auch moralisch oder sozial eine Kritik oder Missbilligung ausdrücken. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to condemn • to convict • to sentence • to judge ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) bestrafen freisprechen tadeln loben kritisieren anerkennen beurteilen entschuldigen ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Das Gericht verurteilte den Angeklagten zu fünf Jahren Haft. Mahkeme sanığı beş yıl hapis cezasına mahkûm etti. 2. Viele Menschen verurteilen andere vorschnell, ohne alle Fakten zu kennen. Birçok insan, tüm gerçekleri bilmeden başkalarını aceleyle yargılar. 3. Die Gesellschaft verurteilt Gewalt in jeglicher Form. Toplum her türlü şiddeti kınar. 4. Er wurde wegen Betrugs verurteilt und musste eine Geldstrafe zahlen. Dolandırıcılıktan mahkûm edildi ve para cezası ödemek zorunda kaldı. 5. Man sollte Menschen nicht nur nach ihren Fehlern verurteilen. İnsanları sadece hatalarına göre yargılamamalı. ⸻ 6. Kullanım Notları: • „Verurteilen“ wird oft im juristischen Kontext verwendet, aber auch im Alltag, wenn man jemandes Verhalten oder Handlung moralisch bewertet. • Es kann sowohl formell (Gericht) als auch informell (soziales Urteil) sein. ⸻ Başka kelime veya terimlerle ilgili detaylı açıklama ister misin?
85
schmuggeln
⸻ ✅ Schmuggeln ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • kaçakçılık yapmak • yasa dışı mal sokmak/taşımak • gizlice sınırdan geçirmek ⸻ 2. Almanca Açıklama: „Schmuggeln“ bedeutet, Waren oder Güter illegal und heimlich über Grenzen oder Kontrollen hinwegzubringen, meist um Steuern oder Verbote zu umgehen. Es ist eine Straftat. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to smuggle • to traffic illegally • to sneak contraband ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) illegal transportieren legal importieren/exportieren schmuggeln verzollen heimlich bringen anmelden ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Viele Kriminelle versuchen, Drogen über die Grenze zu schmuggeln. Birçok suçlu uyuşturucuları sınırdan kaçak olarak geçiriyor. 2. Die Polizei hat einen Mann erwischt, der Zigaretten schmuggelte. Polis, sigara kaçakçılığı yapan bir adamı yakaladı. 3. Es ist illegal, Waffen zu schmuggeln, und wird streng bestraft. Silah kaçakçılığı yapmak yasadışıdır ve ağır ceza gerektirir. 4. Schmuggeln gefährdet nicht nur die Wirtschaft, sondern auch die Sicherheit. Kaçakçılık sadece ekonomiyi değil, güvenliği de tehlikeye atar. 5. Die Grenzbeamten kontrollieren streng, um das Schmuggeln zu verhindern. Sınır görevlileri, kaçakçılığı önlemek için sıkı kontroller yapıyor. ⸻ 6. Kullanım Notları: • „Schmuggeln“ ist ein transitives Verb (man schmuggelt etwas). • Es wird oft mit illegalen Waren wie Drogen, Waffen oder Zigaretten in Verbindung gebracht. • Es ist eine Straftat und strafrechtlich verfolgt. ⸻ Başka bir kelime ya da fiil ister misin? Ya da bu kelimeyle ilgili daha fazla örnek?
86
entführen
⸻ ✅ Entführen ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • kaçırmak • adam kaçırmak • zorla alıkoymak ⸻ 2. Almanca Açıklama: „Entführen“ bedeutet, eine Person gegen ihren Willen gefangen zu nehmen oder wegzubringen, meist um Lösegeld zu erpressen oder andere Forderungen durchzusetzen. Es handelt sich um eine schwere Straftat. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to kidnap • to abduct • to hijack (person) ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) kidnappen freilassen entführen befreien entführen loslassen ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Die Täter haben das Kind entführt und fordern ein hohes Lösegeld. Suçlular çocuğu kaçırdı ve yüksek bir fidye talep ediyorlar. 2. Die Polizei konnte den Entführer nach mehreren Stunden festnehmen. Polis, kaçıranı birkaç saat sonra yakalayabildi. 3. Es ist verboten, jemanden zu entführen, und die Strafe dafür ist sehr hoch. Birini kaçırmak yasaktır ve bunun cezası çok ağırdır. 4. Der Entführer verlangte, dass die Polizei alle Forderungen erfüllt. Kaçıran, polisin tüm taleplerini yerine getirmesini istedi. 5. Nach der Entführung wurde das Opfer glücklicherweise unversehrt gefunden. Kaçırıldıktan sonra kurban neyse ki sağ salim bulundu. ⸻ 6. Kullanım Notları: • „Entführen“ ist ein trennbares Verb: • Präsens: Ich entführe • Perfekt: Ich habe entführt • Trennung: Ich führe das Kind ent. • Es wird vor allem für Menschen benutzt, seltener für Sachen (dann eher „stehlen“). • Oft Thema in Kriminalfällen und Nachrichten. ⸻ Başka kelime veya konularda yardımcı olabilir miyim?
87
etwas beteuern
⸻ ✅ Etwas beteuern ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • bir şeyi içtenlikle/samimiyetle ifade etmek • bir şeyi kesinlikle savunmak veya iddia etmek • bir konuda ısrarla/dürüstçe inandırmaya çalışmak ⸻ 2. Almanca Açıklama: „Etwas beteuern“ bedeutet, etwas mit Nachdruck und Ernsthaftigkeit zu sagen, oft um die eigene Unschuld, Wahrheit oder Absicht zu bestätigen. Es drückt aus, dass man wirklich an etwas glaubt oder es für wahr hält. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to assert something • to solemnly declare something • to insist on something • to swear something ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) versichern bezweifeln beteuern leugnen betonen bestreiten behaupten widerlegen ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Der Angeklagte beteuerte seine Unschuld vor Gericht. Sanık, mahkemede masumiyetini ısrarla savundu. 2. Sie beteuerte, dass sie zum Zeitpunkt des Vorfalls nicht am Tatort war. Olay anında suç mahallinde olmadığını kesinlikle ifade etti. 3. Der Zeuge beteuerte, alles genau beobachtet zu haben. Tanık, her şeyi dikkatlice gözlemlediğini ısrarla belirtti. 4. Trotz aller Beweise beteuerte er weiterhin seine Unschuld. Tüm kanıtlara rağmen hala masumiyetini savundu. 5. Er beteuerte immer wieder, dass er nichts mit dem Vorfall zu tun habe. Olayla hiçbir ilgisi olmadığını defalarca dile getirdi. ⸻ Başka bir ifade veya kelime için yardımcı olayım mı?
88
verweilen
Güzel,hoş vakit geçirmek ⸻ ✅ verweilen (düzenli fiil) ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • kalmak (bir yerde bir süre durmak) • oyalanmak • vakit geçirmek • bir yerde uzun süre durmak ⸻ 2. Almanca Açıklama: „Verweilen“ bedeutet, sich für eine gewisse Zeit an einem Ort aufzuhalten – meist ruhig, ohne Eile, manchmal mit dem Gefühl von Genuss oder Nachdenken. Es hat einen eher stilvollen, edebi veya resmi bir havası vardır. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to linger • to stay for a while • to dwell (poetic use) • to tarry ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) bleiben eilen sich aufhalten weiterziehen verweilen flüchten / fliehen verweilend hektisch weitergehen ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Nach dem Konzert verweilten die Gäste noch lange im Foyer. Konserden sonra misafirler fuayede uzun süre oyalanmaya devam etti. 2. Er verweilte gedankenversunken am Fenster und sah dem Regen zu. Pencerede düşüncelere dalmış bir şekilde uzun süre oturup yağmuru izledi. 3. Bitte verweilen Sie noch einen Moment, der Arzt kommt gleich. Lütfen biraz daha bekleyin, doktor hemen geliyor. 4. In dieser idyllischen Landschaft möchte man ewig verweilen. Bu huzurlu manzarada insan sonsuza dek kalmak ister. 5. Obwohl sie wenig Zeit hatte, verweilte sie kurz im Museumsshop. Zamanı az olmasına rağmen kısa süre müze mağazasında oyalanıp durdu. ⸻ İstersen bu kelimeyle kullanılan deyimleri ya da metinlerdeki kullanımını da gösterebilirim. Başka bir kelimeye geçelim mi?
89
aufklären
⸻ ✅ aufklären (trennbares Verb – ayrılabilir fiil) ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • açıklığa kavuşturmak • aydınlatmak • çözmek (bir olayı) • bilgilendirmek • cinsel eğitim vermek (bağlama göre) ⸻ 2. Almanca Açıklama: „Aufklären“ hat mehrere Bedeutungen. Es kann bedeuten, ein Geheimnis oder ein Verbrechen zu enthüllen, jemanden über etwas zu informieren oder Missverständnisse zu beseitigen. Auch im Zusammenhang mit Sexualerziehung wird das Wort verwendet. ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to clarify • to enlighten • to explain • to solve (a case, mystery) • to inform (esp. about sexuality or sensitive topics) ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) erklären verschleiern informieren verheimlichen enthüllen verbergen aufdecken verwirren ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Die Polizei konnte den Mordfall nach monatelangen Ermittlungen endlich aufklären. Polis, aylar süren soruşturmalardan sonra cinayet vakasını sonunda aydınlatabildi. 2. Bitte klären Sie mich über die Risiken der Operation auf. Lütfen beni ameliyatın riskleri hakkında bilgilendirin. 3. Der Lehrer klärte die Schüler über die Gefahren von Drogen auf. Öğretmen, öğrencileri uyuşturucunun tehlikeleri hakkında aydınlattı. 4. Die Regierung versprach, den Skandal lückenlos aufzuklären. Hükümet, skandalı eksiksiz bir şekilde aydınlatma sözü verdi. 5. In vielen Familien ist es noch immer ein Tabu, Kinder frühzeitig aufzuklären. Birçok ailede çocukları erken yaşta cinsel eğitimle bilgilendirmek hâlâ bir tabu. ⸻ İstersen „aufklären“ fiilinin çekimlerini ya da başka ayrılabilir fiillerle karşılaştırmasını da yapabilirim. Yardımcı olayım mı?
90
umrennen
⸻ ✅ umrennen (trennbares Verb – ayrılabilir fiil) ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • çarparak devirmek • yere sermek • ezip geçmek • birini/something’i koşarak yere yıkmak ⸻ 2. Almanca Açıklama: „Umrennen“ bedeutet, dass man jemanden oder etwas im Laufen oder Rennen so stark trifft, dass er/es umfällt oder zu Boden geht. Es wird häufig im wörtlichen, bazen de mecaz anlamda kullanılır (örneğin: „jemanden überfordern“ anlamında). ⸻ 3. İngilizce Anlamı: • to knock down (by running into) • to run over • to bowl someone over ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) umstoßen ausweichen niederreißen stehen lassen umwerfen vorbei laufen (kaçınmak) ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Der Hund hat beim Spielen ein Kind umgerannt. Köpek oyun oynarken bir çocuğa çarpıp yere devirdi. 2. Ich wurde fast umgerannt, als die Menschenmenge in den Laden stürmte. İnsan kalabalığı dükkâna hücum ettiğinde neredeyse yere serilecektim. 3. Er hat beim Fußballspiel mehrere Gegner einfach umgerannt. Futbol maçında birkaç rakibini resmen ezip geçti. 4. Die Joggerin hat aus Versehen einen Radfahrer umgerannt. Koşucu yanlışlıkla bir bisikletçiyi yere çarptı. 5. Im übertragenen Sinn: Die vielen Aufgaben haben mich regelrecht umgerannt. Mecaz anlamda: Bu kadar çok görev beni adeta yere serdi. ⸻ İstersen bu fiilin çekimlerini veya benzer hareket fiilleriyle karşılaştırmasını da yapabilirim. Başka bir fiile geçelim mi?
91
umfahren
⸻ ✅ umfahren (iki farklı telaffuz ve anlamla kullanılan hem ayrılabilir (um·fahren) hem ayrılmayan (umfahren) bir fiildir) ⸻ 🔁 1. um·fahren (ayrılabilir fiil — vurup devirmek) ▶️ Telaffuz: um·fahren → vurgu “um” hecesinde ▶️ Anlam: çarpıp devirmek / bir şeye çarpıp yere sermek ⸻ 📌 Türkçe Anlamı: • çarpıp devirmek • bir şeye çarparak yıkmak 📌 İngilizce Anlamı: • to knock over (with a vehicle) • to run down ✅ Örnek C1 Cümleler: 1. Der LKW hat beim Rückwärtsfahren ein Verkehrsschild umgefahren. Tır geri giderken bir trafik levhasını çarparak devirdi. 2. Ich habe aus Versehen einen Pylon umgefahren. Yanlışlıkla bir yol konisini çarparak devirdim. ⸻ 🔁 2. umfahren (ayrılmayan fiil — etrafından dolaşmak) ▶️ Telaffuz: umfahren → vurgu “fahr” hecesinde ▶️ Anlam: etrafından dolaşmak / bir şeyi dolanmak ⸻ 📌 Türkçe Anlamı: • etrafından dolaşmak • çevresinden geçmek (örneğin bir engelin) 📌 İngilizce Anlamı: • to drive around • to go around (an obstacle) ✅ Örnek C1 Cümleler: 3. Um den Stau zu vermeiden, haben wir die Stadt umfahren. Trafiği önlemek için şehrin etrafından dolandık. 4. Der Radfahrer hat geschickt das Hindernis umfahren. Bisikletçi engelin etrafından ustalıkla geçti. 5. Wir mussten das Baustellengebiet weiträumig umfahren. Şantiye alanını geniş bir şekilde dolaşmak zorunda kaldık. ⸻ 🔄 Karşılaştırma Özeti: Yapı Anlam Vurgu Ayrılabilirlik um·fahren Çarparak devirmek “um” ✅ Ayrılabilir umfahren Etrafından dolaşmak “fahren” ❌ Ayrılmayan ⸻ İstersen bu tür telaffuz farkı olan başka fiilleri de açıklayabilirim (örneğin: durchfahren / durch·fahren gibi). Devam edelim mi? 🚗💥➡️🔄
92
ergeben
⸻ ✅ ergeben (fiil – „sich ergeben“ haliyle de çok kullanılır) ⸻ 1. Türkçe Anlamı: 🔹 Bağlama göre farklı anlamlara gelir: Kullanım Türü Anlamı (Türkçe) (transitiv) ergeben sonuç vermek, ortaya çıkarmak (reflexiv) sich ergeben teslim olmak / boyun eğmek (matematikte) ergeben eşit olmak / sonuç vermek ⸻ 2. İngilizce Anlamı: Kullanım Türü Anlamı (İngilizce) (transitiv) to result in, to yield (reflexiv) to surrender / to submit (math.) to amount to, to equal ⸻ 3. Almanca Açıklama: „Ergeben“ ist ein vielseitiges Verb. Es kann bedeuten, dass etwas ein Resultat hervorbringt (etwas ergibt sich), dass jemand sich einer Situation fügt (sich ergeben), oder in der Mathematik verwendet wird (2 + 2 ergibt 4). ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) resultieren (aus) — (direkt zıt anlamı yok) sich fügen (für „sich ergeben“) sich widersetzen, rebellieren ⸻ 5. C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 🔹 (1) Sonuç vermek / ortaya çıkarmak (transitiv): 1. Die Analyse ergab ein überraschendes Ergebnis. Analiz şaşırtıcı bir sonuç verdi. 2. Die Untersuchung hat ergeben, dass keine Gefahr besteht. Araştırma, herhangi bir tehlike olmadığını ortaya koydu. 🔹 (2) Teslim olmak / boyun eğmek (reflexiv - sich ergeben): 3. Er hat sich seinem Schicksal ergeben. Kaderine boyun eğdi. 4. Die Soldaten ergaben sich dem Feind. Askerler düşmana teslim oldular. 🔹 (3) Matematiksel anlamda: 5. Zwei plus zwei ergibt vier. İki artı iki dört eder. ⸻ İstersen bu fiilin çekimleri (Präsens, Präteritum, Perfekt vs.) ve „sich ergeben aus“ gibi deyimsel kullanımlarıyla da devam edebilirim. Yardımcı olayım mı? 📘
93
lahmlegen
⸻ ✅ lahmlegen (fiil – trennbares Verb = ayrılabilir fiil) Präsens: legt lahm · Präteritum: legte lahm · Perfekt: hat lahmgelegt ⸻ 1. Türkçe Anlamı: • durdurmak • felç etmek • çalışamaz hale getirmek • (bir şeyi) aksatmak • sekteye uğratmak • devre dışı bırakmak 📌 Hem fiziksel şeyler (trafik, makineler), hem de sistemler veya süreçler için kullanılır. ⸻ 2. İngilizce Anlamı: • to paralyze • to shut down • to cripple • to bring to a standstill • to disable ⸻ 3. Almanca Açıklama: „Lahmlegen“ bedeutet, etwas zum Stillstand zu bringen, also zu verhindern, dass es weiter funktioniert oder sich bewegt. Es wird häufig für Verkehr, Technik, Wirtschaft oder Organisationen verwendet, aber auch im übertragenen Sinne. ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) stilllegen aktivieren ausschalten einschalten blockieren freigeben / ermöglichen stoppen antreiben ⸻ 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Ein Stromausfall hat den gesamten Betrieb lahmgelegt. Bir elektrik kesintisi tüm işletmeyi durdurdu. 2. Die Proteste legten den Verkehr in der Innenstadt lahm. Protestolar şehir merkezindeki trafiği felç etti. 3. Ein Computervirus hat das IT-System der Firma lahmgelegt. Bir bilgisayar virüsü şirketin bilgi işlem sistemini devre dışı bıraktı. 4. Der Streik der Lokführer legte große Teile des Bahnverkehrs lahm. Makinistlerin grevi demiryolu ulaşımının büyük kısmını durdurdu. 5. Die Hitze legte das öffentliche Leben in der Stadt fast völlig lahm. Sıcak hava şehirdeki kamu yaşamını neredeyse tamamen felç etti. ⸻ İstersen bu fiilin ayrılabilir yapısını gösteren cümlelerle veya pasif kullanımıyla ilgili örnekler de verebilirim. Devam edelim mi? 🛑⚡🛠️
94
einfallen
⸻ ✅ einfallen (ayrılabilir fiil – trennbares Verb) Präsens: fällt ein · Präteritum: fiel ein · Perfekt: ist eingefallen ⸻ 1. Türkçe Anlamı: Anlam Türü Türkçesi 💡 Fikirle ilgili aklına gelmek, hatırlamak ⚔️ Askerî anlam (bir yere) saldırmak, istila etmek 🏚️ Yapı için çökmek, yıkılmak 🔦 Ani oluşlar içeriye düşmek (ışık, rüzgar, kar vb.) ⸻ 2. İngilizce Anlamı: Anlam Türü İngilizcesi 💡 Fikir to come to mind, to remember ⚔️ Askerî to invade, to attack 🏚️ Yapı to collapse 🔦 Işık/hava to come in, to fall in (light, wind etc.) ⸻ 3. Almanca Açıklama: Das Verb „einfallen“ hat viele Bedeutungen, je nach Kontext. Am häufigsten wird es im Sinne von „eine Idee kommt plötzlich in den Kopf“ verwendet. Es kann aber auch „in ein Land einmarschieren“, „einstürzen“ oder „hineingelangen“ bedeuten. ⸻ 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) sich erinnern (hatırlamak) vergessen (unutmak) stürzen (çökmek) aufbauen (inşa etmek) einmarschieren sich zurückziehen ⸻ 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Sätze: 1. Mir ist plötzlich eingefallen, dass ich den Herd angelassen habe. Birden aklıma geldi ki ocağı açık bırakmışım. 2. Den Römern fiel es nicht schwer, in das Gebiet einzufallen. Romalılar için bu bölgeye girmek/saldırmak zor olmadı. 3. Das alte Haus ist nach dem Sturm komplett eingefallen. Fırtınadan sonra eski ev tamamen çöktü. 4. Fällt dir noch ein gutes Beispiel für die Präsentation ein? Sunum için aklına başka iyi bir örnek geliyor mu? 5. Durch das geöffnete Fenster fiel kalte Luft ins Zimmer ein. Açık pencereden odaya soğuk hava doldu. ⸻ 🔁 Ekstra: Ayrılabilir Kullanım (Präsens) • Was fällt dir ein? Aklına ne geliyor? / Sen de ne düşünüyorsun böyle? • Plötzlich fällt mir sein Name wieder ein. Aniden ismi tekrar aklıma geliyor. ⸻ İstersen bu kelimeyle kullanılan deyimler (örneğin: „Jemandem fällt die Decke auf den Kopf“) veya kullanım inceliklerine de girebiliriz. Hazırsan devam edebiliriz! 💬📘
95
annehmen
Harika! Şimdi ele aldığımız kelime: ✅ annehmen ve onun çoğul ismi olan „Annahmen“. ⸻ ✅ Annahmen (çoğul, dişil – die Annahme) Fiil hali: annehmen Okunuş: /ˈanˌneːmən/ (fiil) – /ˈanˌnaːmə/ (isim) ⸻ 🔹 1. Türkçe Anlamı: • annehmen (fiil): • kabul etmek • varsaymak • almak (örneğin paketi almak) • onaylamak • die Annahmen (isim, çoğul): • varsayımlar • kabuller • tahminler ⸻ 🔹 2. İngilizce Anlamı: • to assume • to accept • to suppose / presume • assumptions (Annahmen) ⸻ 🔹 3. Almanca Açıklama: „Annahmen“ sind Dinge, die man für wahr hält, obwohl man sie nicht sicher weiß. Sie basieren oft auf Beobachtungen, Erfahrungen oder Hypothesen. ⸻ 🔹 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) Vermutungen, Hypothesen Beweise, Fakten Überzeugungen, Vorstellungen Widerlegungen, Ablehnung ⸻ 🔹 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Die getroffenen Annahmen müssen in der Studie kritisch hinterfragt werden. Yapılan varsayımlar çalışmada eleştirel olarak sorgulanmalıdır. 2. Viele Annahmen über andere Kulturen beruhen auf Vorurteilen. Diğer kültürlerle ilgili birçok varsayım önyargılara dayanır. 3. Die wirtschaftliche Prognose basiert auf mehreren Annahmen über den Energiemarkt. Ekonomik tahmin, enerji piyasasına dair birkaç varsayıma dayanıyor. 4. Unsere Annahmen haben sich im Nachhinein als falsch erwiesen. Varsayımlarımız sonradan yanlış olduğu ortaya çıktı. 5. Wenn die Annahmen nicht stimmen, ist das ganze Modell hinfällig. Varsayımlar doğru değilse tüm model geçersiz olur. ⸻ 🔹 6. Fiil Olarak „annehmen“ – Ekstra: annehmen = trennbares Verb (ayrılabilir fiil) Kişi Präsens Perfekt ich nehme an habe angenommen du nimmst an hast angenommen er/sie/es nimmt an hat angenommen wir nehmen an haben angenommen 🧠 Örnek: • Ich nehme an, dass er heute nicht kommt. (Sanırım bugün gelmeyecek.) ⸻ 🔹 7. Ekstra: Akademik ve bilimsel yazılarda bu kelime çok kullanılır: • unter der Annahme, dass… → … varsayımıyla • falsche Annahmen können zu falschen Ergebnissen führen. ⸻ İstersen bu kelimeyle birlikte kullanılan kalıpları, deyimleri veya cümle tamamlama alıştırmaları da yapabiliriz. Devam edelim mi? 😊
96
anmahnen
Harika bir seçim! „anmahnen“ C1 düzeyinde kullanılan resmî ve ciddi bir fiildir ve genellikle bir şeyi hatırlatmak, ikaz etmek ya da uyarmak anlamında kullanılır. ⸻ ✅ anmahnen (fiil – trennbares Verb, düzenli fiil) Okunuşu: /ˈanˌmaːnən/ ⸻ 🔹 1. Türkçe Anlamı: • uyarmak • ikaz etmek • hatırlatmak • tembih etmek • (resmî olarak) ihtar etmek ⸻ 🔹 2. İngilizce Anlamı: • to admonish • to remind (formally) • to call for • to urge • to issue a warning or demand ⸻ 🔹 3. Almanca Açıklama: „anmahnen“ bedeutet, jemanden dringend und oft formell an eine Pflicht, ein Verhalten oder eine Zahlung zu erinnern oder zu ermahnen. Es ist in Verwaltung, Politik, Wirtschaft und Recht sehr gebräuchlich. ⸻ 🔹 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) ermahnen, erinnern vergessen, ignorieren auffordern, verwarnen dulden, nachsehen mahnen, warnen entschuldigen ⸻ 🔹 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Die Opposition mahnte mehr Transparenz bei der Haushaltsplanung an. Muhalefet, bütçe planlamasında daha fazla şeffaflık talep etti. 2. Die Lehrer mahnten die Schüler zur rechtzeitigen Abgabe der Arbeiten an. Öğretmenler, öğrencileri ödevlerini zamanında teslim etmeleri konusunda uyardı. 3. Die Umweltverbände mahnen entschlossenes Handeln gegen den Klimawandel an. Çevre örgütleri, iklim değişikliğine karşı kararlı bir eylem çağrısında bulunuyor. 4. In dem Schreiben mahnte das Amt die Zahlung der fälligen Gebühren an. Yazıda daire, ödenmesi gereken ücretin ödenmesini ihtar etti. 5. Die Expertin mahnt zur Vorsicht im Umgang mit sensiblen Daten. Uzman, hassas verilerle ilgili dikkatli olunması konusunda uyarıda bulunuyor. ⸻ 🔹 6. Dilbilgisel Bilgi: • trennbares Verb (ayrılabilir fiil): • ich mahne an • wir mahnen an • Perfekt: hat angemahnt 📌 Örnek: • Die Zahlung wurde mehrfach angemahnt. (Ödeme defalarca hatırlatıldı/uyarıldı.) ⸻ 🔹 7. Tipik Kalıplar: • etwas anmahnen • zur Vorsicht anmahnen • Pflichten anmahnen • Verantwortung anmahnen • Veränderungen/Verbesserungen anmahnen ⸻ İstersen “anmahnen” ile ilgili kısa bir metin veya diyalog örneği de hazırlayabilirim. Devam edelim mi? ✍️📘
97
düngen
Harika bir fiil seçtin! 🌱 „düngen“, özellikle tarım, bahçecilik ve çevre konularında sıkça kullanılır. Aşağıda detaylı açıklamasını bulabilirsin: ⸻ ✅ düngen (fiil) ⸻ 🔹 1. Türkçe Anlamı: • gübrelemek • toprağı beslemek • verim artırmak amacıyla gübre eklemek ⸻ 🔹 2. İngilizce Anlamları: • to fertilize • to manure • to enrich (the soil) ⸻ 🔹 3. Almanca Açıklama: „düngen“ bedeutet, Pflanzen oder den Boden mit Nährstoffen zu versorgen, meist durch das Ausbringen von organischen oder chemischen Düngemitteln, um das Wachstum zu fördern. Man düngt, um die Ernteerträge zu steigern oder Pflanzen kräftiger wachsen zu lassen. ⸻ 🔹 4. Benzer & Zıt Anlamlılar: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) mit Dünger versorgen auslaugen fruchtbar machen auszehren nähren, anreichern verwahrlosen lassen ⸻ 🔹 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Die Landwirte düngen ihre Felder regelmäßig, um die Bodenqualität zu verbessern. Çiftçiler toprak kalitesini artırmak için tarlalarını düzenli olarak gübreler. 2. Wenn man zu viel düngt, kann das Grundwasser mit Nitrat belastet werden. Çok fazla gübrelenirse yer altı suyu nitratla kirlenebilir. 3. Der Biobauer verwendet ausschließlich natürlichen Kompost zum Düngen. Organik çiftçi gübreleme için yalnızca doğal kompost kullanır. 4. In vielen Regionen ist das Düngen im Winter gesetzlich verboten. Pek çok bölgede kışın gübreleme yasal olarak yasaktır. 5. Um die Tomaten optimal zu düngen, empfiehlt sich ein kaliumreicher Dünger. Domatesleri en iyi şekilde gübrelemek için potasyum açısından zengin bir gübre önerilir. ⸻ İstersen bu konuyla ilgili bir doğa-bilim veya çevre temalı kısa metin ya da sunum paragrafı da hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 🌿
98
kennzeichnen
⸻ ✅ kennzeichnen (fiil) ⸻ 🔹 1. Türkçe Anlamları: • işaretlemek • etiketlemek • tanımlamak • belirtmek • nitelemek • ayırt edici özellik taşımak ⸻ 🔹 2. İngilizce Anlamları: • to mark • to label • to identify • to characterize • to tag • to indicate ⸻ 🔹 3. Almanca Açıklama: „Kennzeichnen“ bedeutet, etwas sichtbar zu markieren oder eine Eigenschaft hervorzuheben, die etwas oder jemanden eindeutig beschreibt oder unterscheidet. Es wird im wörtlichen (etiketleme) und übertragenen Sinn (niteleme) verwendet. ⸻ 🔹 4. Synonyme & Antonyme: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) markieren verbergen auszeichnen verschleiern charakterisieren anonymisieren beschreiben verwischen ⸻ 🔹 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Bitte kennzeichnen Sie alle gefährlichen Stoffe deutlich auf dem Etikett. Lütfen tehlikeli tüm maddeleri etikette açıkça işaretleyin. 2. Die Produkte sind mit einem Bio-Siegel gekennzeichnet. Ürünler organik sertifikasıyla etiketlenmiştir. 3. Ein hohes Maß an Genauigkeit kennzeichnet seine Arbeitsweise. Çalışma tarzını yüksek derecede bir titizlik nitelendirir. 4. Die Zeit des Barocks kennzeichnete sich durch Prunk und Überfluss. Barok dönemi, gösteriş ve bollukla nitelendirilirdi. 5. Bitte kennzeichnen Sie die relevanten Textstellen mit einem Marker. Lütfen ilgili metin bölümlerini fosforlu kalemle işaretleyin. ⸻ 🔸 Ekstra Bilgi: • kennzeichnen genellikle şu kalıplarda geçer: • „als gefährlich kennzeichnen“ → tehlikeli olarak işaretlemek • „durch etwas gekennzeichnet sein“ → bir şeyle karakterize olmak ⸻ İstersen bu fiili içeren bir akademik metin örneği ya da diyaloğu da hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊✍️
99
nachhaken
⸻ ✅ nachhaken (fiil, ayrılabilir) nach·ha·ken ⸻ 🔹 1. Türkçe Anlamları: • tekrar sormak • konunun üzerine gitmek • ısrarla sormak • sorgulamaya devam etmek • bir konunun derinine inmek ⸻ 🔹 2. İngilizce Anlamları: • to follow up (with a question) • to press further • to dig deeper • to insist on an answer • to probe ⸻ 🔹 3. Almanca Açıklama (C1 düzeyi): „Nachhaken“ bedeutet, bei einer Frage oder einem Thema nachzufassen, nicht lockerzulassen, nochmals nachzufragen, besonders wenn die Antwort unklar, ausweichend oder unvollständig war. Es zeigt Hartnäckigkeit oder Interesse, eine präzisere Information zu erhalten. ⸻ 🔹 4. Synonyme & Antonyme: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) nachfragen aufgeben bohren abwarten insistieren sich zufriedengeben vertiefend fragen Thema beenden ⸻ 🔹 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Der Journalist hakte nach, weil der Politiker die Frage nicht konkret beantwortete. Gazeteci, politikacının soruyu net yanıtlamaması üzerine tekrar sordu. 2. Ich musste dreimal nachhaken, bis ich endlich eine klare Auskunft bekam. Ancak üç kez tekrar sorduktan sonra net bir bilgi alabildim. 3. Wenn du etwas nicht verstehst, solltest du unbedingt nachhaken. Bir şeyi anlamıyorsan, mutlaka tekrar sormalısın. 4. Die Moderatorin hakte hartnäckig nach und ließ sich nicht abspeisen. Sunucu ısrarla sordu ve geçiştirilmeye izin vermedi. 5. Bei Verhandlungen lohnt es sich oft, an bestimmten Punkten nachzuhaken. Görüşmelerde belirli noktalarda konunun üzerine gitmek çoğu zaman faydalıdır. ⸻ 🔸 Ekstra Not: • Bu fiil genellikle resmî olmayan, günlük ya da basın dilinde çok kullanılır. • Geçişli bir eylemdir: „bei jemandem nachhaken“ veya „in einer Sache nachhaken“. ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili bir mini diyalog veya kısa hikâye de hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊🗣️
100
vernachlässigen
⸻ ✅ vernachlässigen (fiil) [ver·nach·läs·si·gen] ⸻ 🔹 1. Türkçe Anlamları: • ihmal etmek • önemsememek • boşlamak • göz ardı etmek • ilgilenmemek ⸻ 🔹 2. İngilizce Anlamları: • to neglect • to disregard • to ignore • to overlook • to fail to care for ⸻ 🔹 3. Almanca Açıklama (C1 düzeyi): „Vernachlässigen“ bedeutet, etwas oder jemanden nicht ausreichend beachten, pflegen oder betreuen, obwohl es notwendig wäre. Es kann sich auf Menschen, Aufgaben, Pflichten oder auch Gefühle beziehen. ⸻ 🔹 4. Synonyme & Antonyme: Synonyme (Benzer) Antonyme (Zıt) ignorieren beachten versäumen sich kümmern außer Acht lassen pflegen vernachlässigend behandeln Sorge tragen für ⸻ 🔹 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Eltern dürfen ihre Aufsichtspflicht gegenüber ihren Kindern nicht vernachlässigen. Ebeveynler çocuklarına karşı olan gözetim sorumluluklarını ihmal etmemelidir. 2. Wenn du deine Gesundheit vernachlässigst, wirst du die Konsequenzen später spüren. Sağlığını ihmal edersen, sonuçlarını sonra hissedersin. 3. Die Regierung wurde dafür kritisiert, soziale Themen zu vernachlässigen. Hükümet, sosyal konuları ihmal ettiği için eleştirildi. 4. Er hat seine alten Freunde völlig vernachlässigt, seitdem er eine neue Beziehung hat. Yeni bir ilişkisi olduğundan beri eski arkadaşlarını tamamen boşladı. 5. Die vernachlässigte Pflege des Gebäudes führte zu schweren Bauschäden. Binanın ihmal edilen bakımı ciddi yapısal hasarlara yol açtı. ⸻ 🔸 Ekstra Bilgi: • Substantiv: die Vernachlässigung → ihmal, ilgisizlik • Bu kelime, hem duygusal ilişkilerde hem profesyonel bağlamlarda sıkça kullanılır. • İhmalkâr anlamında kullanılan sıfat: vernachlässigt → ihmal edilmiş ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili küçük bir diyalog, sınav cümlesi veya Türkçeden çeviri çalışması hazırlayabilirim. Yardım edeyim mi? 😊📘
101
verderben
⸻ ✅ verderben (unregelmäßiges Verb) Präsens: ich verderbe Präteritum: ich verdarb Perfekt: ich habe verdorben (transitiv) / ist verdorben (intransitiv) ⸻ 🔹 1. Türkçe Anlamları: • bozmak (yemek vb.) • mahvetmek • berbat etmek • tadını kaçırmak • çürümek (yemek vb., dönüşlü kullanımda) ⸻ 🔹 2. İngilizce Anlamları: • to spoil • to ruin • to corrupt • to go bad (for food) • to rot / to decay ⸻ 🔹 3. Almanca Açıklama (C1 düzeyi): „Verderben“ kann sowohl etwas Materielles wie Lebensmittel unbrauchbar machen, als auch eine Stimmung, Freude oder eine Situation negativ beeinflussen oder zerstören. Es kann aktiv (jemand verdirbt etwas) oder passiv (etwas verdirbt) verwendet werden. ⸻ 🔹 4. Synonyme & Antonyme: Synonyme Antonyme ruinieren verbessern zerstören retten verfaulen (bei Lebensmitteln) frisch bleiben entwerten aufwerten ⸻ 🔹 5. ✅ C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler: 1. Die schlechte Nachricht hat ihm den ganzen Tag verdorben. Kötü haber onun tüm gününü mahvetti. 2. Wenn du das Fleisch nicht kühlst, wird es bald verderben. Eğer eti soğukta tutmazsan, yakında bozulur. 3. Er hat sich durch Gier und Machtstreben den Charakter verderben lassen. Açgözlülük ve güç hırsı yüzünden karakterini mahvetti. 4. Ein einziger Regentag kann einem den ganzen Urlaub verderben. Tek bir yağmurlu gün tüm tatili berbat edebilir. 5. Die Milch ist verdorben – sie riecht sauer. Süt bozulmuş – ekşi kokuyor. ⸻ 🔸 Ekstra Notlar: • Partizip II: verdorben • Substantiv (nadiren kullanılır): das Verderben → mahvolma, yıkım • Dönüşlü kullanımda: • Die Lebensmittel verderben schnell ohne Kühlung. → Yiyecekler buzdolabı olmadan çabuk bozulur. ⸻ İstersen bu fiille kısa bir hikâye, mini test veya çeviri çalışması hazırlayabilirim. Yardım edeyim mi? 😊
102
ein verdorbener Charakter
✅ ein verdorbener Charakter ⸻ 🔹 Türkçesi: • Bozulmuş bir karakter • Ahlaki olarak yozlaşmış biri • Kötü niyetli kişilik • Karakteri bozuk biri ⸻ 🔹 İngilizcesi: • a corrupted character • a depraved personality • a morally spoiled person • a rotten character ⸻ 🔹 Almanca Açıklama (C1): „Ein verdorbener Charakter“ beschreibt eine Person, deren moralische Werte schwer beschädigt oder verloren gegangen sind. Diese Person handelt meist egoistisch, manipulativ, unmoralisch oder ohne Rücksicht auf andere. Es handelt sich um einen negativen, oft endgültigen Zustand der Persönlichkeit. ⸻ 🔹 ✅ C1 Düzeyinde Örnek Cümleler: 1. Ein verdorbener Charakter lässt sich selten noch positiv beeinflussen. Bozulmuş bir karakteri olumlu yönde etkilemek nadiren mümkündür. 2. Manche sagen, Macht korrumpiert – doch nur ein verdorbener Charakter missbraucht sie. Bazıları gücün yozlaştırdığını söyler – ama yalnızca bozuk bir karakter gücü kötüye kullanır. 3. Er wirkt charmant, doch hinter der Fassade steckt ein zutiefst verdorbener Charakter. Cazibeli görünüyor ama dış görünüşün arkasında derinden bozulmuş bir karakter yatıyor. 4. Ein verdorbener Charakter erkennt nicht den Unterschied zwischen Recht und Unrecht. Bozulmuş bir karakter doğru ile yanlışı ayırt edemez. 5. Die Kindheit allein macht keinen Menschen schlecht – aber sie kann zu einem verdorbenen Charakter beitragen. Tek başına çocukluk kimseyi kötü yapmaz ama bozulmuş bir karakterin gelişimine katkı sağlayabilir. ⸻ 🔹 Dikkat Edilecek Nokta: Bu ifade: • Hakaret içerebilir, dikkatli kullanmak gerekir. • Daha çok ahlaki çöküş ve kişisel yozlaşma için kullanılır. • Soyut bir durumdur: fiziksel değil, tamamen kişilikle ilgilidir. ⸻ İstersen bu ifadeyle ilgili bir kısa paragraf ya da örnek diyalog yazabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
103
aufbewahren
⸻ ✅ aufbewahren (fiil) ⸻ 🔹 Türkçesi: • saklamak • muhafaza etmek • korumak • bir şeyi belirli bir yerde tutmak ⸻ 🔹 İngilizcesi: • to store • to keep • to preserve • to retain ⸻ 🔹 Almanca Açıklama (C1-Niveau): „Aufbewahren“ bedeutet, etwas sicher oder geordnet an einem Ort zu behalten, oft für eine bestimmte Zeit oder aus einem bestimmten Grund. Man bewahrt z. B. Dokumente, Lebensmittel, Erinnerungsstücke oder Medikamente auf. ⸻ 🔹 Almanca Zıt Anlamlısı (Antonym): • wegwerfen (atmak) • entsorgen (bertaraf etmek) ⸻ 🔹 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • lagern • behalten • sichern • verwahren ⸻ ✅ C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: ⸻ 1. Wichtige Unterlagen sollte man mindestens zehn Jahre lang aufbewahren. Önemli belgeler en az on yıl boyunca saklanmalıdır. ⸻ 2. Die Medikamente müssen kühl und trocken aufbewahrt werden. İlaçlar serin ve kuru bir yerde muhafaza edilmelidir. ⸻ 3. Er bewahrt alte Liebesbriefe in einer Kiste auf dem Dachboden auf. Eski aşk mektuplarını çatı katındaki bir kutuda saklıyor. ⸻ 4. Die Polizei hat Beweismaterial in einem versiegelten Beutel aufbewahrt. Polis, delil materyallerini mühürlü bir torbada muhafaza etti. ⸻ 5. Bitte bewahren Sie den Kassenbon für eventuelle Rückfragen auf. Lütfen ileride sorular olması durumunda fişi saklayın. ⸻ İstersen bu kelimeyle bir hikâye yazabilir veya resimli örnekler hazırlayabilirim. Yardım edeyim mi? 😊
104
vermiesen
⸻ ✅ vermiesen (fiil, gündelik dil) ⸻ 🔹 Türkçesi: • bozmak • berbat etmek • mahvetmek • canını sıkmak ⸻ 🔹 İngilizcesi: • to spoil • to ruin • to mess up • to annoy ⸻ 🔹 Almanca Açıklama: „vermiesen“ ist ein umgangssprachliches Verb, das bedeutet, dass jemand oder etwas die Stimmung oder eine Situation negativ beeinflusst oder kaputt macht. ⸻ 🔹 Benzer Anlamlıları (Synonyme): • verderben • ruinieren • kaputtmachen • verhageln ⸻ 🔹 Zıt Anlamlıları (Antonyme): • verbessern • verschönern • aufhellen • positiv beeinflussen ⸻ ✅ C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: ⸻ 1. Sein ständiges Meckern hat mir den Abend total vermiest. Onun sürekli şikayet etmesi akşamımı tamamen berbat etti. 2. Das schlechte Wetter hat unseren Ausflug vermiest. Kötü hava gezimizi mahvetti. 3. Die unerwartete Absage hat mir die Stimmung vermiest. Beklenmedik iptal moralimi bozdu. 4. Lass dir den Spaß nicht vermiesen, auch wenn es Schwierigkeiten gibt. Zorluklar olsa bile keyfini bozma. 5. Der Streit hat die ganze Party vermiest. Tartışma tüm partiyi mahvetti. ⸻ Başka kelimeler veya ifadeler hakkında da yardım ister misin?
105
mitschreiben
⸻ ✅ mitschreiben (trennbares Verb – ayrılabilir fiil) mitschreiben – schrieb mit – hat mitgeschrieben ⸻ 🔹 Türkçesi: • not almak • bir şeyle birlikte yazmak • yazılı bir sınava katılmak (bağlama göre) ⸻ 🔹 İngilizcesi: • to take notes • to write down along with someone • to participate in a written exam (depending on context) ⸻ 🔹 Almanca Açıklama: „Mitschreiben“ bedeutet, während jemand spricht oder etwas vorträgt, das Gesagte oder Gezeigte schriftlich festzuhalten. Es kann auch bedeuten, an einer schriftlichen Prüfung teilzunehmen. ⸻ 🔹 Benzer Anlamlıları (Synonyme): • notieren • aufschreiben • mitschneiden (umgangssprachlich für „verstehen“, aber auch „aufzeichnen“) ⸻ 🔹 Zıt Anlamlıları (Antonyme): • weghören (kulağını kapamak) • ignorieren • nicht beachten ⸻ ✅ C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: ⸻ 1. Während der Vorlesung habe ich fleißig mitgeschrieben, um später besser lernen zu können. Dersi daha sonra daha iyi çalışabilmek için dikkatlice not aldım. 2. Alle Studenten müssen die Klausur mitschreiben, auch wenn sie krank waren. Hastalanmış olsalar bile tüm öğrenciler sınava katılmak zorundadır. 3. Sie durfte im Unterricht nicht mitschreiben, weil sie sich die Hand verletzt hatte. Ders sırasında not alamadı çünkü elini incitmişti. 4. Wer aufmerksam mitliest und mitschreibt, merkt sich den Stoff leichter. Dikkatlice okuyup not alan biri konuyu daha kolay hatırlar. 5. Ich konnte gestern nicht mitschreiben – könntest du mir deine Notizen geben? Dün not alamadım – notlarını benimle paylaşabilir misin? ⸻ İstersen “mitschreiben” fiilinin farklı kullanımlarına göre örnek diyaloglar veya pratik alıştırmalar da hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊✍️
106
anbelangen
⸻ ✅ anbelangen (gehoben – resmi/daha eski kullanım) anbelangen – belangte an – hat anbelangt (ama çoğunlukla sadece Präsens’te ve sabit yapıda kullanılır) ⸻ 🔹 Türkçesi: • … ile ilgili olmak • … açısından • … bakımından ⸻ 🔹 İngilizcesi: • as far as … is concerned • with regard to … • in terms of … ⸻ 🔹 Almanca Açıklama: „Anbelangen“ wird fast ausschließlich in der festen Wendung „was … anbelangt“ verwendet und bedeutet: „was … betrifft“ oder „in Bezug auf …“. ⸻ 🔹 Synonyme (Benzer Anlamlılar): • betreffen • was … betrifft • hinsichtlich • in Bezug auf • bezüglich ⸻ 🔹 Antonyme (Zıt Anlamlılar): • losgelöst von (bağımsız olarak) • abgesehen von (hariç) ⸻ ✅ C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: ⸻ 1. Was die Qualität des Produkts anbelangt, bin ich sehr zufrieden. Ürünün kalitesi açısından çok memnunum. ⸻ 2. Was deine Argumente anbelangt, kann ich dir nur teilweise zustimmen. Senin argümanların açısından sana sadece kısmen katılabilirim. ⸻ 3. Was den Preis anbelangt, könnten wir noch verhandeln. Fiyat açısından hâlâ pazarlık yapabiliriz. ⸻ 4. Was die Zukunft der Firma anbelangt, herrscht große Unsicherheit. Şirketin geleceği açısından büyük bir belirsizlik hüküm sürüyor. ⸻ 5. Was die rechtlichen Konsequenzen anbelangt, solltest du einen Anwalt konsultieren. Hukuki sonuçlar açısından bir avukata danışmalısın. ⸻ 📌 Not: “anbelangen” genellikle “Was … anbelangt” şeklinde sabit kalıp olarak kullanılır ve cümleye resmî, akademik ya da yazınsal bir ton verir. ⸻ İstersen bu kalıbın daha sade alternatiflerini veya cümle yazma alıştırmalarını da hazırlayabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
107
angehen
Tabii! Şimdi „angehen“ fiilini detaylı ve C1 düzeyinde açıklayalım. Bu fiil çok anlamlıdır (mehrdeutig), yani bağlama göre farklı şekilde kullanılır. 👇 ⸻ ✅ angehen (trennbares Verb – ayrılabilir fiil) angehen – ging an – ist/hat angegangen ⸻ 🔹 Türkçesi (bağlama göre): • ilgilendirmek • ele almak / başlamak • mücadele etmek • baş etmek • saldırmak (fiziksel ya da mecazi) • çalışmaya başlamak (makine vs.) ⸻ 🔹 İngilizcesi: • to concern • to approach • to tackle (a problem) • to start up (machine, light etc.) • to deal with • to attack (in rare cases) ⸻ ✅ Anlamları ve Örnekler: ⸻ 1. İlgilendirmek (betreffen) 🔹 Was mich das angeht, habe ich nichts dagegen. Beni ilgilendiren kısmı açısından, buna karşı değilim. 🔹 Das geht dich überhaupt nichts an! Bu seni hiç ilgilendirmez! ⸻ 2. Ele almak / çözmeye başlamak (Problem/Thema) 🔹 Wir müssen dieses Problem sofort angehen. Bu problemi derhal ele almalıyız. 🔹 Die Regierung geht das Thema Klimawandel nun ernsthaft an. Hükümet iklim değişikliği konusunu artık ciddi şekilde ele alıyor. ⸻ 3. Saldırmak (fiziksel ya da mecazi) 🔹 Der Hund ging den Postboten an. Köpek postacıya saldırdı. 🔹 Er wurde auf offener Straße angegangen. Açık sokakta saldırıya uğradı. ⸻ 4. (bir iş, süreç) başlamak / çalışmak (teknik cihazlar vb.) 🔹 Die Heizung geht automatisch an. Kalorifer otomatik olarak çalışıyor. 🔹 Das Licht geht jeden Abend um 18 Uhr an. Işık her akşam saat 18’de yanıyor. ⸻ 🔹 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • betreffen (ilgilendirmek) • sich kümmern um (ilgilenmek) • loslegen / starten (başlamak) • sich auseinandersetzen mit (bir konuyla uğraşmak) ⸻ 🔹 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • ignorieren (görmezden gelmek) • abwarten (beklemek) • nicht betreffen (ilgilendirmemek) ⸻ ✅ C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: ⸻ 1. Was deine persönlichen Probleme angeht, möchte ich mich nicht einmischen. Senin kişisel sorunların beni ilgilendirmiyor, karışmak istemem. ⸻ 2. Wir müssen die Klimakrise endlich entschlossen angehen. İklim krizini artık kararlı bir şekilde ele almalıyız. ⸻ 3. Das Thema geht uns alle an, nicht nur die Politiker. Bu konu hepimizi ilgilendiriyor, sadece politikacıları değil. ⸻ 4. Die Alarmanlage geht bei jeder Bewegung automatisch an. Alarm sistemi her harekette otomatik olarak çalışıyor. ⸻ 5. Sie ging ihn plötzlich aggressiv an, ohne erkennbaren Grund. Hiçbir belirgin sebep olmadan ona birden agresifçe saldırdı. ⸻ İstersen bu fiilin çekimleri, deyimsel kullanımları veya bir alıştırma bölümü de hazırlayabilirim. Devam edelim mi? 😊
108
vorkommen
⸻ ✅ vorkommen ⸻ 🔹 Türkçe Anlamları: • Meydana gelmek, olmak, ortaya çıkmak • Görülmek, bulunmak (örneğin doğada) • (Birine) öyle gelmek, (birine) tuhaf/garip gelmek ⸻ 🔹 İngilizce Anlamları: • to occur • to happen • to appear • to seem (to someone) ⸻ 🔍 Kelime türü ve yapısı: • Fiil (verb) • Trennbares Verb (ayrılabilir fiil) değil, birleşik bir fiildir. • Farklı anlam bağlamlarında kullanılır. ⸻ 🔁 Benzer ve zıt anlamlı kelimeler: Almanca Türkçe Anlamı Notlar auftreten ortaya çıkmak, olmak benzer anlamlı geschehen meydana gelmek, olmak benzer anlamlı passieren olmak, gerçekleşmek benzer anlamlı verschwinden ortadan kaybolmak zıt anlamlı ⸻ 🗣️ C1 seviyesinde 5 örnek cümle: ⸻ 1. Solche Fehler kommen in großen Unternehmen häufiger vor als man denkt. Böyle hatalar büyük şirketlerde düşündüğünüzden daha sık meydana gelir. ⸻ 2. In dieser Region kommen selten exotische Tiere vor. Bu bölgede nadiren egzotik hayvanlar görülür. ⸻ 3. Es kommt mir so vor, als ob er heute nicht sehr motiviert ist. Bana öyle geliyor ki bugün çok motive değil. ⸻ 4. Unregelmäßigkeiten können in jedem Prozess vorkommen, deshalb ist eine Kontrolle wichtig. Düzensizlikler her süreçte ortaya çıkabilir, bu yüzden kontrol önemli. ⸻ 5. Das Problem kommt häufiger vor, als viele glauben. Sorun, birçok kişinin düşündüğünden daha sık görülür. ⸻ İstersen farklı kullanımlarıyla veya başka örneklerle daha fazla yardımcı olabilirim!
109
✅ etwas sacken lassen
⸻ ✅ etwas sacken lassen ⸻ 🔹 Türkçe Anlamı: • Bir şeyi sindirmek • Üzerine düşünmek • (Bir bilgiyi, olayı) kafada oturtmak • Duygusal veya zihinsel olarak hazmetmek ⸻ 🔹 İngilizce Anlamları: • to let something sink in • to digest something mentally • to take some time to process something • to reflect on something ⸻ 🔍 Kalıp Hakkında: • Bu deyim mecaz anlamda kullanılır. • Genellikle yeni veya şaşırtıcı bir bilgi, duygu ya da olay karşısında hemen tepki vermek yerine biraz zaman bırakmak anlamına gelir. ⸻ 🔁 Benzer İfadeler (Almanca): Almanca Ausdruck Türkçe Karşılık darüber nachdenken üzerine düşünmek etwas verarbeiten bir şeyi işlemek, zihinsel olarak zur Ruhe kommen lassen bir şeyi içselleştirmeye zaman tanımak reflektieren üzerine düşünmek, yansıtmak ⸻ 🗣️ C1 Seviyesinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları: ⸻ 1. Nach dem Gespräch musste ich erst mal alles sacken lassen. Konuşmadan sonra her şeyi önce bir sindirmem gerekti. ⸻ 2. Lass die Nachricht erst mal sacken, bevor du reagierst. Tepki vermeden önce haberi bir sindir. ⸻ 3. Es war ein Schock für sie, und sie musste es erst sacken lassen. Bu onun için bir şoktu ve bunu önce bir kafasında oturtması gerekiyordu. ⸻ 4. Manchmal braucht man Zeit, um bestimmte Erfahrungen sacken zu lassen. Bazen bazı deneyimleri sindirmek için zamana ihtiyaç duyulur. ⸻ 5. Ich lasse das Wochenende erst mal sacken, bevor ich neue Pläne mache. Hafta sonunu önce bir kafamda oturtayım, sonra yeni planlar yaparım. ⸻ İfade günlük dilde duygusal olgunluk ve zihinsel işleme ile çok sık ilişkilendirilir. Daha fazla deyim istersen yardımcı olabilirim! 😊
110
spachteln
🛠️ spachteln — Almanca Bir Fiil ⸻ 🔤 Almanca: spachteln 🇹🇷 Türkçe: macunlamak, spatula ile düzeltmek 🇬🇧 İngilizce: to putty, to fill (with filler), to plaster, to trowel ⸻ 📌 Anlam Açıklaması: „Spachteln“, yüzeyleri (duvar, ahşap, metal vb.) düzleştirmek, çatlakları doldurmak, boya öncesi hazırlık yapmak için macun (Spachtelmasse) uygulamak anlamında kullanılır. ⸻ 🧱 Kullanım Alanları: • İnşaat ve tadilat işleri • Oto kaporta ve boya işleri • Ahşap onarımı • İç ve dış cephe restorasyonu ⸻ 🗣️ Almanca Eş ve Zıt Anlamlılar: Benzer Anlamlılar (Synonyme) Zıt Anlamlılar (Antonyme) verspachteln, verputzen abkratzen, abschleifen glätten, ebnen aufrauen, zerkratzen ⸻ 🧪 5 Adet C1 Düzeyinde Almanca Örnek + Türkçe Anlam: 1. Bevor wir die Wand streichen können, müssen wir erst alle Löcher spachteln. → Duvarı boyamadan önce tüm delikleri macunlamamız gerekiyor. 2. Der Handwerker hat die beschädigte Stelle sauber verspachtelt, sodass man sie kaum noch sieht. → Usta, hasarlı yeri öyle güzel macunladı ki artık neredeyse hiç görünmüyor. 3. Beim Renovieren ist das Spachteln der Unebenheiten ein wichtiger Zwischenschritt. → Yenileme sırasında, pürüzlü yüzeyleri macunlamak önemli bir ara adımdır. 4. Er hat gelernt, wie man professionell Autokarosserien spachtelt und lackiert. → Araba kaportasını profesyonelce macunlayıp boyamayı öğrendi. 5. Ohne richtiges Spachteln kann keine glatte Oberfläche garantiert werden. → Doğru macunlama olmadan düzgün bir yüzey garantilenemez. ⸻ 🛠️ Kullanıldığı bazı yapılar: • die Spachtelmasse → macun malzemesi • die Spachtel → spatula • verspachteln → yüzeyi tamamen macunlamak • glatt spachteln → pürüzsüz macunlamak ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili görseller, deyimler ya da teknik terimler de sağlayabilirim.
111
📘 sich verzetteln
⸻ 📘 sich verzetteln – Almanca Fiil (refleksiv) ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: • enerjisini/parçalara bölerek etkisiz hâle getirmek • dağılmak, çok işe aynı anda girişip hiçbirini düzgün yapamamak • “oraya buraya savrulmak”, “konsantre olamamak”, “kendini kaybetmek” ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları: • to get bogged down in details • to spread oneself too thin • to lose track / get sidetracked • to get lost in minor tasks ⸻ 🧩 Yakın Anlamlılar (Synonyme): • sich verlieren (kaybolmak, odaktan sapmak) • den Überblick verlieren (kontrolü kaybetmek) • sich verzweigen (dallanıp budaklanmak) ⸻ ⚠️ Kullanım Notu: Genellikle olumsuz bağlamda kullanılır. Bir insanın planlı olmaması, öncelik koyamaması ya da dikkat dağınıklığıyla ilgilidir. ⸻ ✍️ C1 Düzeyinde 5 Örnek Cümle: 1. Wenn man versucht, alles gleichzeitig zu erledigen, verzettelt man sich leicht. → Her şeyi aynı anda yapmaya çalışırsan kolayca dağınık hâle gelirsin. 2. Sie hat sich in unwichtigen Details verzettelt und das eigentliche Ziel aus den Augen verloren. → Önemsiz detaylara takılıp esas amacı gözden kaçırdı. 3. Während der Projektarbeit verzettelte sich das Team in Nebensächlichkeiten. → Proje çalışması sırasında ekip önemsiz şeylere dağıldı. 4. Ich wollte aufräumen, aber ich habe mich total verzettelt – jetzt sieht es noch schlimmer aus. → Toparlamak istedim ama tamamen dağıldım – şimdi her şey daha kötü görünüyor. 5. Er verzettelt sich ständig mit neuen Ideen, anstatt eine Sache konsequent zu Ende zu bringen. → Sürekli yeni fikirlere daldığı için bir işi kararlılıkla bitiremiyor. ⸻ İstersen bu fiilin daha resmî kullanımları ya da deyimlerle ilişkili hâllerini de detaylandırabilirim.
112
📘 etwas einbetten –
⸻ ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: • bir şeyi yerleştirmek (çerçeveye, bağlama) • bir şeyi entegre etmek, dâhil etmek • gömmek (mecazî ya da gerçek anlamda) • bağlam içine almak ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları: • to embed something • to integrate something • to incorporate something into • to nest something ⸻ 🔁 Zıt ve Benzer Anlamlılar: 🟢 Benzer Anlamlılar (Synonyme): • integrieren (entegre etmek) • einfügen (yerleştirmek) • verankern (sabitlemek) • einarbeiten (dâhil etmek) 🔴 Zıt Anlamlılar (Antonyme): • herauslösen (ayırmak, çıkarmak) • isolieren (yalıtmak) • abtrennen (ayırmak, bölmek) ⸻ ✍️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle: 1. Die Theorie muss sinnvoll in den praktischen Kontext eingebettet werden. → Teori, anlamlı bir şekilde pratik bağlama yerleştirilmelidir. 2. Das Video wurde direkt in den Artikel eingebettet, um den Lesefluss zu verbessern. → Okuma akışını iyileştirmek için video makaleye doğrudan yerleştirildi. 3. Seine Argumente waren geschickt in eine historische Perspektive eingebettet. → Onun argümanları ustalıkla tarihî bir perspektife oturtulmuştu. 4. Das neue Modul wurde nahtlos in das bestehende System eingebettet. → Yeni modül, mevcut sisteme sorunsuz bir şekilde entegre edildi. 5. Die Erzählung ist in eine metaphorische Rahmengeschichte eingebettet. → Hikâye, mecazlarla dolu bir çerçeve anlatıya yerleştirilmiştir. ⸻ İstersen teknik (örneğin yazılımda “Embed Code”) ya da edebiyat bağlamındaki kullanımlarını da ayrı açıklayabilirim.
113
🧠 Veranlagt (Partizip II von veranlagen; auch als Adjektiv verwendet)
🧠 Veranlagt (Partizip II von veranlagen; auch als Adjektiv verwendet) ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: • Yatkın • Eğilimli • Doğuştan sahip olunan bir özelliğe sahip • Mizacı öyle olan ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları: • Disposed • Inclined • Predisposed • Endowed • Talented (in certain contexts) ⸻ 🇩🇪 Definition auf Deutsch: „Veranlagt“ bezeichnet eine innere, meist angeborene Neigung oder Fähigkeit eines Menschen, z. B. im emotionalen, körperlichen oder geistigen Bereich. Es kann sich sowohl auf Charaktereigenschaften als auch auf Talente oder Krankheitsanfälligkeiten beziehen. ⸻ 🔁 Synonyme (Benzer Anlamlılar): • begabt • geneigt • talentiert • empfänglich (für) • anfällig (für) ⸻ 🚫 Antonyme (Zıt Anlamlılar): • unbegabt • unempfänglich • widerstandsfähig • desinteressiert ⸻ ✍️ C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçesi: 1. Er ist musikalisch sehr gut veranlagt und spielt mehrere Instrumente. → O, müzikal olarak oldukça yetenekli ve birkaç enstrüman çalıyor. 2. Manche Menschen sind genetisch dazu veranlagt, bestimmte Krankheiten zu entwickeln. → Bazı insanlar genetik olarak belirli hastalıklara yakalanmaya yatkındır. 3. Sie ist eher introvertiert veranlagt und meidet große Menschenmengen. → O, içe dönük bir mizaca sahip ve kalabalıklardan kaçınır. 4. Kinder, die künstlerisch veranlagt sind, sollten frühzeitig gefördert werden. → Sanatsal yeteneği olan çocuklar erken yaşta desteklenmelidir. 5. Er war von Natur aus großzügig veranlagt und half stets Bedürftigen. → O, doğası gereği cömert biriydi ve her zaman ihtiyaç sahiplerine yardım ederdi. ⸻ İstersen bu kelimenin kullanıldığı deyimler, kalıplar veya sınavlarda çıkabilecek örnek diyaloglar da hazırlayabilirim.
114
durchwachsen / durchwachsenen
⸻ 🇩🇪 Wortart: Adjektiv (sıfat) 🇹🇷 Türkçesi: Karışık, inişli çıkışlı, istikrarsız 🇬🇧 İngilizcesi: mixed, patchy, uneven, inconsistent ⸻ 🟢 Erklärung auf Deutsch: „Durchwachsen“ bedeutet, dass etwas sowohl positive als auch negative Anteile hat – weder ganz gut noch ganz schlecht ist. Es wird oft für Wetter, Leistungen, Qualität oder Erfahrungen verwendet. ⸻ 🔁 Synonyme (benzer anlamlılar): • gemischt • uneinheitlich • schwankend • instabil 🚫 Antonyme (zıt anlamlılar): • konstant • einheitlich • durchgehend gut / durchgehend schlecht ⸻ 💬 Beispiele auf C1-Niveau (Almanca + Türkisch): 1. Das Wetter war in den letzten Tagen ziemlich durchwachsen. → Son günlerde hava oldukça karışıktı. 2. Seine berufliche Bilanz ist eher durchwachsen – einige Erfolge, aber auch viele Rückschläge. → Mesleki geçmişi oldukça karışık – bazı başarılar var ama birçok da başarısızlık. 3. Der Film erhielt durchwachsene Kritiken in der Presse. → Film, basında karışık eleştiriler aldı. 4. Die Ergebnisse der Umfrage sind durchwachsen und lassen keine klare Tendenz erkennen. → Anketin sonuçları karışık ve net bir eğilim göstermiyor. 5. Sie blickt auf ein durchwachsenes Jahr zurück – voller Höhen und Tiefen. → Geride bıraktığı yıla inişli çıkışlı bir yıl olarak bakıyor – birçok iniş ve çıkışla dolu. ⸻ İstersen bu kelimeyi deyimlerle ya da özel bağlamlarda (örneğin “durchwachsenes Zeugnis”) da kullanabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
115
🧾 abspecken
Fiil – (ayrılabilir fiil: ab·specken) 🇩🇪 Almanca Açıklama: „Abspecken“ bedeutet, an Körpergewicht verlieren, also abnehmen. Es kann auch im übertragenen Sinn verwendet werden, z. B. ein Projekt, ein Budget oder einen Plan „abspecken“, also reduzieren. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: Kilo vermek, zayıflamak, mecaz anlamda azaltmak/küçültmek. ⸻ 🗣️ Örnek Cümleler: 1. Ich will fünf Kilo abspecken. → Beş kilo vermek istiyorum. 2. Nach dem Urlaub muss ich unbedingt abspecken. → Tatilden sonra kesinlikle kilo vermem gerekiyor. 3. Wir müssen das Projekt abspecken, sonst schaffen wir es nicht rechtzeitig. → Projeyi küçültmemiz lazım, yoksa zamanında yetiştiremeyiz. ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili deyimler veya benzer fiiller de verebilirim.
116
durchhalten
✅ durchhalten (fiil) ⸻ 🇩🇪 Bedeutung auf Deutsch: Etwas trotz Schwierigkeiten fortsetzen, nicht aufgeben, bis etwas zu Ende ist. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: Dayanmak, direnmek, pes etmeden devam etmek. ⸻ 🗣️ Beispielsätze – Örnek Cümleler: 1. Du musst jetzt stark sein und durchhalten. → Şimdi güçlü olmalı ve dayanmalısın. 2. Das Training war hart, aber ich habe durchgehalten. → Antrenman zordu ama dayandım. 3. Noch ein bisschen, dann hast du es durchgehalten! → Biraz daha, sonra başarmış olacaksın! ⸻ İstersen bununla ilgili deyim, eşanlamlı fiil veya Redemittel de ekleyebilirim.
117
✅ sich etwas vornehmen (Reflexives Verb)
⸻ 🇩🇪 Bedeutung auf Deutsch: Einen Plan oder ein Ziel fassen, sich fest entschließen, etwas in der Zukunft zu tun. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: Bir şeyi yapmaya karar vermek, bir niyet edinmek, kendine bir hedef koymak. ⸻ 🗣️ Beispielsätze – Örnek Cümleler: 1. Ich habe mir vorgenommen, mehr Sport zu treiben. → Kendime daha fazla spor yapmayı hedef koydum. 2. Sie nimmt sich jedes Jahr vor, gesünder zu essen. → Her yıl daha sağlıklı beslenmeye karar veriyor. 3. Was hast du dir für das neue Jahr vorgenommen? → Yeni yıl için kendine ne hedef koydun? ⸻ İstersen bu ifadeyle ilgili Redemittel, deyimler veya benzer yapıları da paylaşabilirim.
118
prokrastinieren
🕓 prokrastinieren ⸻ 📚 Bedeutung (Deutsch): Etwas absichtlich immer wieder aufschieben, obwohl man weiß, dass man es eigentlich erledigen sollte. → Besonders bei unangenehmen oder schwierigen Aufgaben. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: prokrastinieren = işleri ertelemek, özellikle yapılması gereken şeyleri bilinçli olarak geciktirmek. ⸻ 🗣️ Beispielsätze – Örnek Cümleler: 1. Ich sollte eigentlich lernen, aber ich prokrastiniere wieder. → Aslında ders çalışmam gerekiyor ama yine erteliyorum. 2. Viele Studierende prokrastinieren, wenn sie Hausarbeiten schreiben müssen. → Birçok öğrenci, ödev yazmaları gerektiğinde işleri erteler. 3. Prokrastinieren ist keine Faulheit, sondern oft ein Zeichen von Überforderung. → Ertelemek tembellik değil, çoğu zaman aşırı yüklenmiş olmanın bir işaretidir. ⸻ 🧠 Tipp: Das Substantiv dazu ist die Prokrastination. → Türkçesi: erteleme hastalığı ya da aşırı erteleme davranışı ⸻ İstersen bunu bir karikatür, diyaloğa ya da bir mizahi örneğe çevirebilirim 😄 Yardım edeyim mi?
119
📚 jemanden loben
⸻ Bedeutung (Deutsch): Jemanden loben bedeutet, jemandem Anerkennung, Wertschätzung oder positives Feedback für etwas geben — also sagen, dass jemand etwas gut gemacht hat. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: Birini övmek, takdir etmek, birinin yaptığı bir şey için güzel sözler söylemek. ⸻ 🗣️ Beispiele / Örnek cümleler: 1. Der Lehrer lobte die Schülerin für ihre guten Leistungen. → Öğretmen, öğrenciyi iyi başarısından dolayı övdü. 2. Ich möchte dich für deine Hilfe loben. → Yardımın için seni övmek istiyorum. 3. Man sollte Kinder oft loben, damit sie motiviert bleiben. → Çocukları sık sık övmek gerekir ki motive olsunlar. ⸻ Möchtest du auch Tipps, wie man auf Deutsch jemanden richtig lobt?
120
etwas bewältigen
📚 bewältigen ⸻ Bedeutung (Deutsch): Bewältigen bedeutet, eine schwierige Aufgabe oder Situation erfolgreich zu meistern oder zu schaffen. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: Zor bir görevi veya durumu başarmak, üstesinden gelmek. ⸻ 🗣️ Beispiele / Örnek cümleler: 1. Er hat die Krise gut bewältigt. → Krizin üstesinden iyi geldi. 2. Es ist nicht einfach, so viel Stress zu bewältigen. → Bu kadar stresi yönetmek kolay değil. 3. Sie konnte die Herausforderungen im Job gut bewältigen. → İşteki zorlukların üstesinden iyi gelebildi. ⸻ Möchtest du auch Synonyme oder andere Verwendungsbeispiele?
121
📚 etwas überwinden
⸻ Bedeutung (Deutsch): Etwas überwinden heißt, eine Schwierigkeit, ein Hindernis oder ein Problem erfolgreich hinter sich lassen oder besiegen. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı: Bir zorluğun, engelin ya da problemin üstesinden gelmek, yenmek. ⸻ 🗣️ Beispiele / Örnek cümleler: 1. Er hat seine Angst vor dem Fliegen überwunden. → Uçma korkusunun üstesinden geldi. 2. Man muss viele Hindernisse überwinden, um erfolgreich zu sein. → Başarılı olmak için birçok engeli aşmak gerekir. 3. Sie hat ihre Krankheit überwunden und ist wieder gesund. → Hastalığını yendi ve tekrar sağlıklı. ⸻ Möchtest du auch eine Gegenüberstellung von bewältigen und überwinden?
122
überwunden
⸻ 1. Kelimenin Türkçe Anlamı • überwunden (Partizip Perfekt von „überwinden“): aşmak, yenmek, üstesinden gelmek ⸻ 2. Kelimenin Almanca Anlamı • „überwunden“ bedeutet, ein Hindernis, Problem oder eine Schwierigkeit erfolgreich bewältigt oder besiegt zu haben. ⸻ 3. Kelimenin İngilizce Anlamları • overcome • conquer • get over • surmount • defeat ⸻ 4. Almanca Zıt ve Benzer Anlamlıları Benzer Anlamlılar (Synonyme): • besiegt (yendi) • bewältigt (üstesinden gelindi) • gemeistert (ustalıkla halledildi) Zıt Anlamlılar (Antonyme): • aufgegeben (vazgeçmek) • versagt (başarısız olmak) • gescheitert (başarısızlığa uğramak) ⸻ 5. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek cümle ve Türkçe Anlamları 1. Nach langem Kampf hat sie ihre Zweifel endlich überwunden. (Uzun bir mücadeleden sonra sonunda şüphelerinin üstesinden geldi.) 2. Die Gesellschaft muss die Herausforderungen des Klimawandels überwinden, um eine nachhaltige Zukunft zu sichern. (Toplum, sürdürülebilir bir gelecek sağlamak için iklim değişikliğinin zorluklarını aşmak zorundadır.) 3. Trotz vieler Rückschläge konnte das Team seine Schwächen überwinden und das Projekt erfolgreich abschließen. (Birçok aksaklığa rağmen, ekip zayıf yönlerinin üstesinden gelerek projeyi başarıyla tamamladı.) 4. Es ist bewundernswert, wie er die persönlichen Tragödien überwunden hat und nun als Vorbild dient. (Kişisel trajedilerin üstesinden nasıl geldiği ve şimdi bir örnek teşkil etmesi takdire şayan.) 5. Die Fähigkeit, kulturelle Barrieren zu überwinden, ist entscheidend für internationale Zusammenarbeit. (Kültürel engelleri aşma yeteneği, uluslararası işbirliği için çok önemlidir.) ⸻ Başka bir kelime ya da detay istersen söyleyebilirsin!
123
problematisieren
⸻ 1. Kelimenin Türkçe Anlamı • problematisieren (fiil): sorun haline getirmek, sorun olarak ele almak, problematik görmek • problematisiert (Perfekt veya Partizip II hâli): sorun haline getirildi, problematik olarak ele alındı ⸻ 2. Kelimenin Almanca Anlamı • Etwas problematisieren bedeutet, ein Thema oder eine Tatsache kritisch zu hinterfragen oder als problematisch darzustellen. (Bir konuyu eleştirel biçimde sorgulamak veya sorunlu olarak değerlendirmek anlamına gelir.) ⸻ 3. Kelimenin İngilizce Anlamları • to problematize • to raise concerns about • to critically question • to address as a problem • to highlight as problematic ⸻ 4. Almanca Zıt ve Benzer Anlamlıları ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme): • kritisieren (eleştirmek) • hinterfragen (sorgulamak) • analysieren (analiz etmek) • in Frage stellen (sorgulamak) ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme): • akzeptieren (kabul etmek) • verharmlosen (önemsiz göstermek) • ignorieren (görmezden gelmek) • bejahen (onaylamak, olumlu görmek) ⸻ 5. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. In seiner Dissertation hat der Autor die Auswirkungen der Globalisierung auf lokale Kulturen problematisiert. (Yazar tezinde küreselleşmenin yerel kültürler üzerindeki etkilerini sorun olarak ele aldı.) 2. Der Artikel problematisiert die wachsende soziale Ungleichheit in Großstädten. (Makale, büyük şehirlerde artan sosyal eşitsizliği sorun olarak gündeme getiriyor.) 3. Die Rolle der Medien im politischen Diskurs wird zunehmend problematisiert. (Medyanın siyasi söylemdeki rolü giderek daha fazla sorun olarak değerlendiriliyor.) 4. Viele Philosophen haben die gängige Vorstellung von Wahrheit problematisiert. (Birçok filozof, genel kabul görmüş hakikat anlayışını sorgulamıştır.) 5. Das Thema Datenschutz wird im digitalen Zeitalter verstärkt problematisiert. (Dijital çağda veri koruma konusu giderek daha fazla sorun olarak ele alınmaktadır.) ⸻ İstersen bu kelimeyi kullanabileceğin akademik kalıpları da ekleyebilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
124
schummeln
Harika seçim! „Schlummern“ kelimesi hem günlük dilde hem de edebi metinlerde kullanılan çok güzel bir fiildir. Şimdi sana bu kelimeyi detaylı ve sade bir şekilde açıklayayım: ⸻ 📌 1. Kelime Bilgisi • Infinitiv: schlummern • 3. tekil Präsens: er/sie schlummert • Präteritum: schlummerte • Perfekt: hat geschlummert • Tür: düzenli fiil (schwaches Verb) ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamı • uyuklamak • hafif uyumak • içinde gizli bir şekilde var olmak (mecaz) 🟢 Hem fiziksel uyku hem de mecazi olarak “içeride gizli kalmış şeyler” için kullanılır. ⸻ 🇩🇪 3. Almanca Açıklama Schlummern bedeutet leicht und ruhig zu schlafen oder im übertragenen Sinn: etwas ist im Verborgenen vorhanden, ohne aktiv zu sein. (Schlummern, hafif ve huzurlu bir şekilde uyumak veya mecaz olarak bir şeyin gizli şekilde içinde var olması demektir.) ⸻ 🇬🇧 4. İngilizce Anlamı • to slumber • to doze • to nap lightly • (fig.) to lie dormant / to be hidden inside ⸻ 🔄 5. Eş ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme): • dösen (uyuklamak) • nicken (başını düşürerek uyumak) • schlafen (uyumak) • ruhen (dinlenmek) • verborgen sein (gizli olmak – mecaz) ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme): • wach sein (uyanık olmak) • aktiv sein (aktif olmak) • hellwach sein (tamamen uyanık olmak) ⸻ 🧠 6. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Nach dem Mittagessen schlummerte er friedlich auf dem Sofa. (Öğle yemeğinden sonra kanepede huzur içinde uyukladı.) 2. In jedem Menschen schlummert ein verborgenes Talent. (Her insanın içinde gizli bir yetenek uyur.) 3. Während der Zugfahrt schlummerte sie mit einem Buch auf dem Schoß. (Tren yolculuğu sırasında kucağında bir kitapla uyukladı.) 4. In den Tiefen der Erde schlummern wertvolle Ressourcen. (Dünyanın derinliklerinde değerli kaynaklar gizli şekilde bulunur.) 5. Obwohl er ruhig wirkte, schlummerten in ihm starke Emotionen. (Sakin görünmesine rağmen içinde güçlü duygular gizliydi.) ⸻ 🎭 Bonus: Deyimsel ve Edebi Kullanım • „In jemandem schlummert etwas“ → Birinin içinde (henüz ortaya çıkmamış) bir şey var Örn: In ihr schlummert eine große Künstlerin. (Onun içinde büyük bir sanatçı gizli.) • „schlummernde Kräfte/Potentiale“ → Uyuyan/gizli kalmış güçler/potansiyeller ⸻ İstersen bu kelimeyle kısa bir edebi paragraf ya da şiir de yazabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
125
sich etwas leihen
⸻ 📌 1. Kelimenin Temel Bilgisi • Infinitiv: sich (etwas) leihen • 3. tekil Präsens: er/sie leiht sich (etwas) • Präteritum: er/sie lieh sich (etwas) • Perfekt: er/sie hat sich (etwas) geliehen • Tür: düzensiz fiil (starkes Verb) + refleksiv (dönüşlü) ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamı • sich (etwas) leihen: bir şeyi ödünç almak (başkasından) (Kendine bir şeyi ödünç almak) 🟢 Dönüşlü olarak kullanıldığında: kendine bir şeyi ödünç almak anlamı taşır. 🟡 Ödünç vermek ise: etwas verleihen / jemandem etwas leihen ⸻ 🇩🇪 3. Almanca Açıklama Sich etwas leihen bedeutet, sich für eine bestimmte Zeit einen Gegenstand oder etwas immaterielles (z. B. Geld) von jemandem auszuleihen, mit der Absicht, es zurückzugeben. (Kendine bir eşyayı ya da parayı belirli bir süreliğine başkasından almak ve sonra geri vermek üzere almak.) ⸻ 🇬🇧 4. İngilizce Anlamı • to borrow (for oneself) • to take something on loan • to get something temporarily 💡 Not: borrow ≠ lend → „sich leihen“ = to borrow → „leihen (jemandem)“ = to lend ⸻ 🔄 5. Eş ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme): • ausborgen (ödünç almak – daha çok Avusturya Almancası) • entleihen (resmî kullanım: kitap, belge vb. ödünç alma) • nehmen (auf Zeit) (geçici olarak almak) ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verleihen (ödünç vermek) • verschenken (hediye etmek) • zurückgeben (geri vermek) ⸻ 🧠 6. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Ich habe mir gestern ein spannendes Buch von der Bibliothek geliehen. (Dün kütüphaneden kendime ilginç bir kitap ödünç aldım.) 2. Kann ich mir deinen Taschenrechner für die Prüfung leihen? (Sınav için hesap makinenizi ödünç alabilir miyim?) 3. Sie hat sich von ihrer Freundin Geld geliehen, um die Rechnung zu bezahlen. (Faturasını ödemek için arkadaşından borç aldı.) 4. Er leiht sich regelmäßig Werkzeuge von seinem Nachbarn. (Komşusundan düzenli olarak alet ödünç alır.) 5. Wenn man sich etwas leiht, sollte man es in gutem Zustand zurückgeben. (Bir şey ödünç alındığında, iyi durumda geri verilmelidir.) ⸻ 🧩 Bonus: Fiil Yapısı Sich (Dativ) etwas (Akkusativ) leihen Yani: • Ich leihe mir ein Buch. • Er leiht sich ein Fahrrad. • Wir haben uns eine Wohnung in Berlin geliehen. (mecaz – Airbnb gibi) ⸻ İstersen “leihen” ve “verleihen” fiillerinin karşılaştırmalı tablosunu ya da kısa bir diyalog da hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
126
Ersteigern
⸻ 📌 1. Kelime Bilgisi • Infinitiv: ersteigern • 3. tekil Präsens: er/sie ersteigert • Präteritum: er/sie ersteigerte • Perfekt: hat ersteigert • Tür: düzenli fiil (schwaches Verb) • Nesne alır (Akkusativ) ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamı • ersteigern = açık artırmada (ihale ile) satın almak, kapmak, artırmayla almak 🟢 Bir malı, diğer teklif verenlerden daha yüksek teklif vererek almak demektir. ⸻ 🇩🇪 3. Almanca Açıklama Etwas ersteigern bedeutet, bei einer Auktion das höchste Gebot abzugeben und dadurch den Zuschlag zu erhalten. (Bir açık artırmada en yüksek teklifi verip o ürünü kazanmak, yani “almaya hak kazanmak” anlamına gelir.) ⸻ 🇬🇧 4. İngilizce Anlamı • to buy something at auction • to win a bid • to successfully bid for • to acquire by bidding ⸻ 🔄 5. Eş ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme): • bieten (teklif vermek – sürecin kendisi) • erwerben (edinmek, satın almak) • kaufen (satın almak) • ergattern (kapmak, ele geçirmek – argo/yoğun anlam) ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme): • verkaufen (satmak) • verlieren (kaybetmek) • zurückziehen (çekilmek, vazgeçmek – açık artırmadan) ⸻ 🧠 6. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Er hat bei einer Auktion ein seltenes Gemälde für 12.000 Euro ersteigert. (Bir açık artırmada nadir bir tabloyu 12.000 avroya satın aldı.) 2. Ich habe mir online ein altes Klavier ersteigert – ein echtes Schnäppchen! (İnternetten eski bir piyano açık artırmayla aldım – tam bir kelepir!) 3. Das Unternehmen ersteigerte die Rechte an dem Baugrundstück. (Şirket, arsa üzerindeki inşaat haklarını açık artırmada kazandı.) 4. Viele Sammler hoffen, auf Auktionen einzigartige Stücke zu ersteigern. (Birçok koleksiyoncu, açık artırmalarda eşsiz parçalar kapmayı umar.) 5. Bei Kunstauktionen kann man Werke zu Höchstpreisen ersteigern. (Sanat açık artırmalarında eserleri çok yüksek fiyatlara satın alabilirsiniz.) ⸻ 🧩 Ekstra Bilgi ✅ Kullanım alanları: • Online platformlar: eBay, Catawiki, vb. • Sanat piyasası: tablolar, heykeller • Ticari ihaleler: arsa, mülk, özel haklar ⸻ İstersen „ersteigern“, „bieten“ ve „versteigern“ fiillerinin farklarını içeren kısa bir tablo veya örnek diyalog da hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
127
gravieren
⸻ 📌 1. Kelime Bilgisi • Grundform (Fiil kökü): gravieren • Partizip II (geçmiş hali): graviert • Haben ile kullanılır: hat graviert • Fiil türü: regelmäßig (düzenli fiil) ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamı • gravieren → kazımak, oymak, (bir yüzeye) yazı ya da desen işlemek • Mecazi olarak: zihne kazınmak, derin iz bırakmak ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • to engrave • to etch • (mecazi) to imprint, to deeply affect ⸻ 🧠 4. C1 Düzeyinde Almanca Açıklama Gravieren bedeutet, mit einem scharfen Werkzeug oder mittels Laser Zeichen, Muster oder Texte dauerhaft in ein festes Material einzuschneiden. (Gravieren, kesici bir aletle veya lazerle sert bir yüzeye kalıcı şekilde şekil, yazı veya desen kazımaktır.) ⸻ 🔄 5. Eş ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme): • einritzen (çizerek kazımak) • eingravieren (içine kazımak) • einprägen (zihne kazımak) • markieren (işaretlemek) ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme): • löschen (silmek) • entfernen (kaldırmak) • überdecken (üstünü kapatmak) ⸻ 🧠 6. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Der Name des Preisträgers wurde in die goldene Plakette graviert. (Ödül kazanan kişinin adı altın plakaya kazındı.) 2. In vielen Kulturen werden Eheringe mit einem Datum oder Namen graviert. (Pek çok kültürde evlilik yüzüklerine tarih ya da isim kazınır.) 3. Diese Worte haben sich tief in mein Gedächtnis graviert. (Bu sözler hafızama derin şekilde kazındı.) 4. Das Logo wurde per Laser präzise in das Metall graviert. (Logo, lazerle metal üzerine hassas şekilde kazındı.) 5. Die Erinnerungen an diesen Tag haben sich unauslöschlich in meine Seele graviert. (O güne dair anılar ruhuma silinmez şekilde kazındı.) ⸻ 🛠️ 7. Kullanım Alanları Alan Açıklama Takı yapımı yüzük, kolye gibi nesnelere isim/desen kazımak Sanat metal, ahşap veya taş üzerine desen işlemek Endüstri ürün numaralama, seri kodu kazıma Dil mecazi anlam: akılda kalmak, unutulmamak ⸻ ✨ Bonus: İfadeler • etwas ins Herz gravieren → bir şeyi kalbine kazımak • eine Botschaft gravieren → bir mesaj kazımak • graviert für die Ewigkeit → sonsuza kadar kazınmış ⸻ İstersen bu fiili içeren kısa bir hikâye, aşk temalı bir yüzük yazısı ya da mecazi kullanımla bir şiir de hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
128
hineinlegen
⸻ 📌 1. Fiil: hineinlegen • Yapı: hinein (içeriye) + legen (koymak, yerleştirmek) • Fiil Türü: Ayrılabilir fiil (trennbares Verb) • Perfekt: hat hineingelegt • Präteritum: legte hinein • Partizip II: hineingelegt ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları Hineinlegen kelimesinin anlamı bağlama göre değişir: 🔹 Gerçek anlam: • İçeri koymak / yerleştirmek (Örn: Kutunun içine bir şey koymak) 🔹 Mecaz anlam: • Birini kandırmak, tongaya düşürmek (= jemanden täuschen, hereinlegen) ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları Literal: • to put (something) into • to lay inside Figurative: • to trick someone • to deceive • to fool someone (= jemanden reinlegen) ⸻ 🧠 4. Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „hineinlegen“ kann sowohl wörtlich als auch im übertragenen Sinn verwendet werden. Im wörtlichen Sinn bedeutet es, etwas in etwas anderes hineinzulegen – zum Beispiel in eine Kiste oder Schachtel. Im übertragenen Sinn bedeutet es, jemanden absichtlich zu täuschen oder reinzulegen. („hineinlegen“ kelimesi hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanılabilir. Gerçek anlamıyla bir şeyi başka bir şeyin içine koymak, mecaz anlamıyla ise birini kasten kandırmak demektir.) ⸻ 🔄 5. Eş ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Anlam Benzer fiiller İçeri koymak hineinstecken, hineintun Kandırmak täuschen, betrügen, hereinlegen, reinlegen ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Anlam Zıt fiiller İçeri koymak ↔ dışarı çıkarmak herausnehmen, rauslegen Kandırmak ↔ dürüst davranmak ehrlich sein, aufklären ⸻ 🧠 6. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Sie legte das Buch vorsichtig in die Tasche hinein. (Kitabı dikkatlice çantanın içine koydu.) 2. Er hat mich mit seinem „Super-Angebot“ total hineingelegt. (Sözde süper teklifiyle beni tam anlamıyla tongaya düşürdü.) 3. Ich will den Brief in den Umschlag hineinlegen und dann abschicken. (Mektubu zarfın içine koymak ve sonra postalamak istiyorum.) 4. Man darf nicht jedem vertrauen – manche Leute wollen dich nur hineinlegen. (Herkese güvenilmez – bazı insanlar seni sadece kandırmak ister.) 5. Sie legte das Tuch sorgfältig in die Geschenkbox hinein. (Bezi özenle hediye kutusunun içine yerleştirdi.) ⸻ 💡 7. Ekstra Notlar • hineinlegen ile hereinlegen benzer görünür ama farklıdır: • hineinlegen → dışarıdan içeri doğru koymak (konuşan kişi kutunun dışında) • hereinlegen → içeriye doğru koymak ama konuşan kişi içeri bakıyor • Kandırmak anlamında genellikle „jemanden hineinlegen“ kalıbı kullanılır: „Du hast mich total hineingelegt!“ → Beni fena kandırdın! ⸻ İstersen bu fiille ilgili bir karikatür sahnesi, hikâye ya da deyimlerle bağlantılı mini test hazırlayabilirim. Hazır mısın Bonnie’yle dil oyununa? 😊
129
schweben 🌬️
Harika seçim! „schweben“ 📌 1. Fiil: schweben • Yapısı: Düzenli fiil (zayıf fiil), ama bazen anlamına göre güçlü fiil gibi de davranabilir. • Präsens: ich schwebe • Präteritum: ich schwebte • Perfekt: ich bin geschwebt • Partizip II: geschwebt ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları Schweben bağlama göre şu anlamlara gelir: 🔹 Gerçek anlamları: • Havada süzülmek • Asılı durmak • Yüzmek gibi havada ya da suda yavaşça hareket etmek 🔹 Mecaz anlamları: • Aşk, mutluluk vb. içinde “uçuyormuş” gibi hissetmek • Belirsizlik içinde olmak • Tehlike altında olmak ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları Literal: • to float • to hover • to glide (gently, in the air or water) Figurative: • to be in a blissful state • to be hanging in the balance • to be in suspense ⸻ 🧠 4. Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Schweben“ bezeichnet eine ruhige, meist schwebende Bewegung durch Luft oder Wasser, ohne direkten Bodenkontakt. Im übertragenen Sinn steht es für Zustände der Unsicherheit oder des Glücksgefühls – zum Beispiel „auf Wolke sieben schweben“. („Schweben“, genellikle hava ya da suda yerle temas etmeden gerçekleşen yavaş bir hareketi ifade eder. Mecaz anlamda ise mutluluk, belirsizlik veya tehlike durumlarını betimler.) ⸻ 🔄 5. Benzer ve Zıt Anlamlar ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme): Anlam Eşanlamlılar Havada süzülmek gleiten, treiben, fliegen Duygusal uçuş träumen, schwärmen, jubilieren Belirsizlikte olmak ungewiss sein, in der Schwebe sein ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme): Anlam Zıt fiiller Yerde olmak landen, stehen, liegen Sabit olmak fest sein, stabil sein Kesinlik klar sein, entschieden sein ⸻ 🧠 6. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Die Möwe schwebte majestätisch über dem Meer. (Martı denizin üzerinde görkemli bir şekilde süzüldü.) 2. Nach dem Heiratsantrag schwebte sie tagelang auf Wolke sieben. (Evlilik teklifinden sonra günlerce yedinci bulutun üzerindeydi – yani çok mutluydu.) 3. Die Entscheidung über das Projekt schwebt noch – niemand weiß, wie es weitergeht. (Proje hakkındaki karar hâlâ belirsiz – kimse nasıl devam edileceğini bilmiyor.) 4. Die Tänzerin schwebte förmlich über die Bühne. (Dansçı adeta sahnede süzüldü.) 5. Er schwebte in Lebensgefahr nach dem Unfall. (Kaza sonrası hayati tehlike içindeydi.) ⸻ ✨ 7. Özel Kullanım: “In der Schwebe sein” Bu ifade karar verilmemiş bir durumda olmak anlamındadır. „Die Sache ist noch in der Schwebe.“ (Konu hâlâ belirsizlikte.) ⸻ 💡 Bonus: Şiirsel bir kullanım „Ein Schmetterling schwebte durch die warme Sommerluft.“ (Bir kelebek sıcak yaz havasında süzüldü.) ⸻ İstersen bu fiil için bir şiir, kısa öykü veya animasyon sahnesi betimlemesi de yapabilirim. Uçuşa hazır mısın Bonnie ile? 🕊️
130
schütteln
⸻ 📌 1. Fiil: schütteln • Fiil Türü: Düzenli (zayıf) fiil • Präsens: ich schüttle • Präteritum: ich schüttelte • Perfekt: ich habe geschüttelt • Partizip II: geschüttelt ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları „schütteln“ kelimesi bağlama göre şu anlamlara gelir: 🔹 Gerçek anlam: • Sallamak • Sarsmak • Çalkalamak 🔹 Mecaz ve başka kullanımlar: • Başını sallamak (hayır anlamında) • Tüylerini silkelenmek (hayvanlar için) • El sıkışmak (refleksif: sich die Hände schütteln) ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • to shake • to jolt • to rattle • to tremble / to shiver (in some contexts) ⸻ 🧠 4. Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Schütteln“ beschreibt eine schnelle, ruckartige Bewegung, bei der etwas hin- und herbewegt oder durchgerüttelt wird. Es kann sich um eine körperliche Reaktion handeln (z. B. Zittern), ein Zeichen der Ablehnung (Kopfschütteln) oder um eine bewusste Handlung wie das Mischen eines Getränks. („Schütteln“, bir şeyi hızlıca sarsarak, çalkalayarak veya sağa sola hareket ettirerek yapılan eylemi tanımlar. Vücut tepkisi (titreme), bir şeyi reddetme (baş sallama) veya bir içeceği karıştırma gibi durumlarda kullanılabilir.) ⸻ 🔄 5. Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme): • rütteln (sarsmak) • beben (titremek) • mischen (karıştırmak – içecek için) • wackeln (sallanmak) ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme): • beruhigen (sakinleştirmek) • stabilisieren (sabitlemek) • stillhalten (hareketsiz durmak) ⸻ 🧠 6. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Der Barkeeper schüttelte den Cocktail mit geübter Hand. (Barmen kokteyli ustaca el hareketiyle çalkaladı.) 2. Sie schüttelte energisch den Kopf, um ihre Ablehnung auszudrücken. (Reddettiğini göstermek için başını kararlılıkla salladı.) 3. Nach dem Regen schüttelte der Hund das Wasser aus seinem Fell. (Yağmurdan sonra köpek tüylerindeki suyu silkeledi.) 4. Die Nachricht schüttelte ihn zutiefst – er war fassungslos. (Haber onu derinden sarstı – şaşkına dönmüştü.) 5. Sie schüttelten sich zur Begrüßung die Hände. (Selamlaşmak için el sıkıştılar.) ⸻ ✨ 7. Özel Kullanımlar ve Deyimler Almanca Türkçe den Kopf schütteln başını sallamak (olumsuzluk/şaşkınlık) sich vor Lachen schütteln kahkahadan kırılmak jemanden wachschütteln birini sarsarak uyandırmak etwas abschütteln bir şeyden kurtulmak (örnek: peşindeki kişiden) ⸻ 🎯 Bonus Cümle (mecaz) „Diese Erinnerung konnte er nie ganz abschütteln.“ (Bu anıdan asla tam anlamıyla kurtulamadı.) ⸻ İstersen “schütteln” fiilini içeren eğlenceli bir hikâye, görsel sahne ya da fiil çekimleri tablosu hazırlayabilirim. Hazırsan başlayalım! 😊
131
aufheizen
⸻ 📌 1. Kelime: aufheizen • Fiil türü: trennbares Verb (ayrılabilir fiil) • Temel anlamı: bir şeyi ısıtmak, ısıtıp yükseltmek, (mecaz anlamda) atmosferi veya ortamı kızıştırmak, gerginleştirmek ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları • Isıtmak, ısıtıp yükseltmek • (Mecaz) atmosferi veya ortamı kızıştırmak, gerilimi artırmak, heyecanlandırmak ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • to heat up • to warm up • to heat (something) up • to stir up (tensions, excitement) ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar Benzer (Synonyme): • erhitzen (ısıtmak) • anheizen (başlatmak, ısıtmak) • anstacheln (kışkırtmak, tahrik etmek – mecaz) Zıt (Antonyme): • abkühlen (soğutmak) • beruhigen (yatıştırmak) • entspannen (rahatlatmak) ⸻ 5. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Die Sonne heizt den Asphalt am Nachmittag stark auf. (Güneş öğleden sonra asfaltı çok ısıtıyor.) 2. Der Moderator heizte die Diskussion mit provokativen Fragen auf. (Sunucu, tartışmayı kışkırtıcı sorularla kızıştırdı.) 3. Im Winter wird der Raum mit einer elektrischen Heizung aufgeheizt. (Kışın oda elektrikli bir ısıtıcıyla ısıtılır.) 4. Die Medien heizen die Stimmung vor der Wahl immer mehr auf. (Medya, seçim öncesi atmosferi giderek daha fazla gerginleştiriyor.) 5. Wenn man den Grill aufheizt, dauert es nicht lange, bis das Fleisch darauf gar ist. (Mangal ısıtıldığında, etin pişmesi uzun sürmez.) ⸻ Daha fazla örnek, farklı zaman çekimleri veya kullanımlar istersen söyleyebilirsin!
132
abgeben
⸻ 📌 1. Kelime: abgeben • Fiil türü: trennbares Verb (ayrılabilir fiil) • Temel anlamı: teslim etmek, vermek, bırakmak, bildirmek ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları • Teslim etmek, vermek • Bırakmak, bırakıp gitmek • Bildirmek, açıklamak • (Enerji, ısı vb.) yaymak, salmak • Oy kullanmak (seçimde) ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • to hand in / to submit • to give away / to give off • to emit • to cast (vote) • to hand over ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar Benzer (Synonyme): • abliefern (teslim etmek) • übergeben (devretmek) • zurückgeben (geri vermek) • melden (bildirmek) Zıt (Antonyme): • behalten (tutmak) • nehmen (almak) • empfangen (almak) ⸻ 5. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Bitte geben Sie die Hausaufgaben bis Freitag ab. (Lütfen ödevleri cuma gününe kadar teslim edin.) 2. Er gab seine Stimme bei der Wahl ab. (Seçimde oyunu kullandı.) 3. Die Heizung gibt viel Wärme ab. (Isıtıcı çok fazla ısı yayar.) 4. Der Schüler gab den Aufsatz pünktlich ab. (Öğrenci kompozisyonunu zamanında teslim etti.) 5. Sie gab den Schlüssel an den Hausmeister ab. (Anahtarı görevliye teslim etti.) ⸻ İstersen bu fiilin farklı zamanlardaki çekimlerini ya da cümle içindeki değişik kullanımlarını da gösterebilirim!
133
verdünnen
📌 1. Kelime: verdünnen • Fiil türü: regular, trennbares Verb değil (ayrılabilir değil) • Temel anlamı: bir şeyi sulandırmak, inceltmek, yoğunluğunu azaltmak ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları • Sulandırmak • İncelmek, yoğunluğu azaltmak • Seyreltmek ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • to dilute • to thin out • to weaken (figurative) ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar Benzer (Synonyme): • verdünnen • ausdünnen (seyreltmek, inceltmek) • verdünsten (buharlaşmak, incelmek) Zıt (Antonyme): • verdicken (kalınlaştırmak) • konzentrieren (yoğunlaştırmak) • verstärken (güçlendirmek) ⸻ 5. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Man sollte die Farbe vor dem Auftragen mit Wasser verdünnen. (Boyayı uygulamadan önce suyla sulandırmak gerekir.) 2. Das Getränk wurde mit Saft verdünnt, damit es nicht zu süß ist. (İçecek meyve suyu ile sulandırıldı, çok tatlı olmasın diye.) 3. Die Polizei versuchte, die Menschenmenge zu verdünnen, um die Situation zu beruhigen. (Polis, durumu sakinleştirmek için kalabalığı dağıtmaya çalıştı.) 4. Wenn man zu viel Wasser hinzufügt, wird die Suppe zu stark verdünnt. (Çok fazla su eklersen, çorba çok fazla sulanır.) 5. Die Konzentration des Stoffes wird durch Zugabe von Lösungsmittel verdünnt. (Maddenin konsantrasyonu çözücü eklenerek seyreltilir.) ⸻ Eğer kelimenin farklı çekimleri ya da başka bir kelimeyi sormak istersen, bana söyleyebilirsin!
134
aufnehmen
⸻ 📌 1. Kelime: aufnehmen • Fiil türü: trennbares Verb (ayrılabilir fiil) • Temel anlamları: almak, kabul etmek, kaydetmek, içeri almak, başlatmak ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları • Almak (bir şeyi içine almak) • Kaydetmek (ses, video vb.) • Kabul etmek (birini bir yere almak) • Başlamak (temas kurmak, ilişki başlatmak) • Absorbe etmek (emme, içine çekmek) ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • to record (audio, video) • to admit / to accept (people, students, refugees) • to absorb / to take in • to take up (e.g. space, contact, activity) • to include ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • akzeptieren (kabul etmek) • registrieren (kaydetmek) • integrieren (entegre etmek) • empfangen (karşılamak, almak) ❌ Zıt (Antonyme): • ablehnen (reddetmek) • ausschließen (hariç tutmak) • abweisen (geri çevirmek) • löschen (kaydı silmek) ⸻ 🧠 5. C1 Düzeyinde 5 Almanca Örnek Cümle + Türkçe Anlamları 1. Die Universität hat dieses Jahr 500 neue Studierende aufgenommen. (Üniversite bu yıl 500 yeni öğrenci kabul etti.) 2. Das Mikrofon nimmt jedes Geräusch im Raum auf. (Mikrofon, odadaki her sesi kaydediyor.) 3. Die Pflanze nimmt Wasser und Nährstoffe über die Wurzeln auf. (Bitki, suyu ve besinleri kökleriyle emer.) 4. Wir haben gestern Kontakt mit der Firma aufgenommen. (Dün firmayla iletişime geçtik.) 5. Das Flüchtlingslager kann nur eine begrenzte Anzahl an Menschen aufnehmen. (Mülteci kampı yalnızca sınırlı sayıda insanı kabul edebilir.) ⸻ İstersen bu fiilin zamanlara göre çekimlerini ya da farklı bağlamlardaki kullanımlarını da gösterebilirim. Söylemen yeterli! 😊
135
kondensieren
⸻ • Fiil kökü: kondensieren • „kondensiert“, fiilin: • 3. tekil şahıs şimdiki zaman (er/sie/es kondensiert) • veya Partizip II (Perfekt hali) olarak kullanılır. ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamı • (gaz → sıvı) yoğuşmak • yoğunlaşmak • buharın sıvıya dönüşmesi • figüratif anlamda: bilgi/özet olarak yoğunlaştırmak ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • to condense • to liquefy (from gas) • to concentrate / compress (in abstract use, e.g. text) ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • sich verdichten (yoğunlaşmak) • sich sammeln (birikmek) • verflüssigen (sıvılaşmak) ❌ Zıt (Antonyme): • verdampfen (buharlaşmak) • verdunsten (uçmak, buharlaşmak) • verdünnen (seyrelmek) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Der Wasserdampf kondensiert an der kalten Fensterscheibe. (Su buharı soğuk pencere camında yoğunlaşır.) 2. In der Atmosphäre kondensiert Feuchtigkeit zu Wolken. (Atmosferde nem yoğunlaşarak bulutlara dönüşür.) 3. Die Luftfeuchtigkeit kondensiert bei sinkender Temperatur. (Hava nemi sıcaklık düştüğünde yoğunlaşır.) 4. In seinem Vortrag kondensierte er komplexe Informationen zu einem klaren Überblick. (Konuşmasında karmaşık bilgileri net bir özet haline getirdi.) 5. Kondensiertes Wasser sammelt sich unter dem Deckel des Kochtopfs. (Yoğunlaşan su, tencerenin kapağının altında birikir.) ⸻ 🎓 Not: • Doğal bilimlerde (fizik, kimya): „kondensieren“ → gazın sıvıya geçişi • Dil, edebiyat, bilgi ile ilgili metinlerde: „eine Idee kondensieren“ → bir fikri kısa ve öz hâle getirmek ⸻ Dilersen bu kelimeyle ilgili küçük bir deney tarifi ya da günlük kullanım diyaloğu da hazırlayabilirim. Hazır mısın? 💧🌫️
136
sprudeln
⸻ 📌 1. Kelime: sprudeln • Fiil türü: regelmäßig (düzenli) fiil • Temel anlam: fışkırmak, köpürmek, coşmak (özellikle sıvıların veya konuşmanın) ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları • (su, gazlı içecek) fışkırmak, köpürmek • (duygu, fikir) coşmak, taşmak • (konuşma) bir çırpıda dökülmek ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • to bubble (up) • to fizz • to gush (out) • to effervesce • to gush out (in speech, water, or enthusiasm) ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • perlen (inci gibi kabarcıklar çıkarmak) • spritzen (sıçramak, fışkırmak) • blubbern (kabarcıklanmak, fokurdamak) • quellen (kaynamak, çıkmak, taşmak) ❌ Zıt (Antonyme): • stillstehen (hareketsiz durmak) • versiegen (kesilmek, kuruyup akmamak) • schweigen (sessiz olmak – mecaz konuşma için) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Aus der Quelle sprudelte klares, kaltes Wasser. (Kaynaktan berrak ve soğuk su fışkırıyordu.) 2. Der Brunnen in der Stadtmitte sprudelt Tag und Nacht. (Şehir merkezindeki çeşme gece gündüz fışkırıyor.) 3. Nach dem Öffnen der Flasche begann das Mineralwasser zu sprudeln. (Şişe açıldıktan sonra maden suyu köpürmeye başladı.) 4. Sie sprudelte nur so vor Ideen für das neue Projekt. (Yeni proje için adeta fikirlerle coşuyordu.) 5. Er sprudelte vor Begeisterung, als er von seinem Urlaub erzählte. (Tatili hakkında konuşurken heyecandan coşuyordu.) ⸻ 💡 Ek Bilgi: Fiil Çekimi (Präsens – Şimdiki Zaman) Kişi Çekimi ich sprudele du sprudelst er/sie/es sprudelt wir sprudeln ihr sprudelt sie/Sie sprudeln ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili kısa bir diyalog ya da resimli örnekler de hazırlayabilirim. Söylemen yeterli! 💦🍾🗣️
137
ragen
⸻ 📌 1. Kelime: ragen • Tür: Fiil (düzenli) • Perfekt: hat geragt • Anlamları: yukarıya uzanmak, yükselmek, sivrilmek, dışarı taşmak ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamları • (Yukarı doğru) uzanmak • Yükselmek, göze çarpmak • Sivrilmek, öne çıkmak • Dışarı taşmak ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamları • To rise (up) • To tower (above) • To protrude • To stick out / to extend upward ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • emporragen (yukarı yükselmek) • herausragen (öne çıkmak, dışarı çıkmak) • aufragen (dik şekilde yükselmek) ❌ Zıt (Antonyme): • einsinken (batmak) • abflachen (yassılaşmak) • zurücktreten (geri çekilmek) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Die Berge ragen majestätisch über die Wolken hinaus. (Dağlar görkemli bir şekilde bulutların üzerine yükseliyor.) 2. Aus dem Meer ragt ein einzelner Felsen empor. (Denizden tek bir kaya yukarıya doğru uzanıyor.) 3. Der Kirchturm ragt weit über die Dächer der Stadt. (Kilise kulesi şehrin çatıları üzerinden oldukça yukarıya çıkıyor.) 4. Seine Leistungen ragen deutlich über den Durchschnitt hinaus. (Onun başarıları ortalamanın çok üzerinde öne çıkıyor.) 5. Ein Ast ragte aus der Hecke auf den Gehweg. (Bir dal çitten dışarı çıkarak kaldırıma doğru uzanıyordu.) ⸻ 💡 Ekstra Bilgi • ragen genellikle “herausragen”, “emporragen”, “auf|ragen” gibi birleşik fiillerin köküdür. • Fiziksel ya da mecazi anlamda “öne çıkmak, dikkat çekmek” anlamında da kullanılır: • „Seine Ideen ragen aus der Masse heraus.“ (Fikirleri kalabalığın arasından sıyrılıyor.) ⸻ İstersen bu fiille yapılan bileşik fiillerin (örneğin herausragen, emporragen) detaylarını da açıklayabilirim! 🏔️📏
138
verdanken
⸻ 📌 1. Kelime: verdanken • Tür: Fiil (düzenli fiil) • Perfekt: hat verdankt • **Kullanımı genellikle geçişli ve dolaylı nesneyle olur (jemandem etwas verdanken)_ ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamı • (Birine) borçlu olmak • (Bir şeyi bir kişiye veya nedene) minnettar olmak • Bir şeyin oluşmasını/belirmesini birine ya da bir nedene dayandırmak 🔸 „Ich verdanke ihm mein Leben.“ → Ona hayatımı borçluyum. ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamı • To owe something (to someone) • To be indebted (to someone for something) • To attribute something to someone/something 🔸 „She owes her success to her team.“ → „Sie verdankt ihren Erfolg ihrem Team.“ ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • schulden (borçlu olmak) • zurückführen auf (bir nedene dayandırmak) • zu verdanken haben (birinin sayesinde olmak) ❌ Zıt (Antonyme): • verlieren (kaybetmek) • versäumen (kaçırmak, ihmal etmek) • missachten (göz ardı etmek) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Seinen schnellen Aufstieg in der Firma verdankt er seiner Zielstrebigkeit. (Şirketteki hızlı yükselişini azmine borçludur.) 2. Wir verdanken es der Forschung, dass diese Krankheit heute heilbar ist. (Bu hastalığın bugün tedavi edilebilir olmasını bilime borçluyuz.) 3. Der Erfolg des Projekts ist vor allem dem Engagement des Teams zu verdanken. (Projenin başarısı öncelikle ekibin özverisine dayanmaktadır.) 4. Sie verdankt ihr Stipendium ihren hervorragenden Leistungen. (Bursunu olağanüstü başarılarına borçludur.) 5. Ich verdanke dir mehr, als ich in Worte fassen kann. (Sana kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar çok şey borçluyum.) ⸻ 💬 Yaygın Kalıplar • etwas jemandem zu verdanken haben → Bir şeyi birine borçlu olmak • Dank ist angebracht → Minnet/kıymet bilinmelidir ⸻ İstersen bu kelimenin kullanıldığı deyimler, metin alıntıları veya günlük diyalog örnekleri de hazırlayabilirim. 🤝✨
139
verringern
⸻ 📌 1. Kelime: verringern • Tür: Fiil (düzenli) • Perfekt: hat verringert • Anlam: azaltmak, düşürmek, küçültmek ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamı • Azaltmak • Küçültmek • Düşürmek • Eksiltmek ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamı • To reduce • To decrease • To diminish • To lessen ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • senken (düşürmek) • minimieren (minimize etmek) • abbauen (azaltmak) • reduzieren (azaltmak) ❌ Zıt (Antonyme): • erhöhen (artırmak) • vergrößern (büyütmek) • steigern (yükseltmek) • vermehren (çoğaltmak) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Um die Umwelt zu schützen, müssen wir den CO2-Ausstoß verringern. (Çevreyi korumak için CO2 emisyonunu azaltmalıyız.) 2. Die Firma konnte die Produktionskosten im letzten Jahr erheblich verringern. (Şirket geçen yıl üretim maliyetlerini önemli ölçüde düşürdü.) 3. Stress lässt sich durch Entspannungstechniken deutlich verringern. (Stres, gevşeme teknikleriyle belirgin şekilde azaltılabilir.) 4. Der Lärmpegel wurde durch neue Maßnahmen verringert. (Gürültü seviyesi yeni önlemlerle düşürüldü.) 5. Wir sollten den Verbrauch von Plastikartikeln verringern, um die Umwelt zu schonen. (Çevreyi korumak için plastik ürünlerin tüketimini azaltmalıyız.) ⸻ İstersen benzer kelimelerle kısa karşılaştırmalar veya daha fazla örnek cümle hazırlayabilirim!
140
abschwächen
⸻ 📌 1. Kelime: abschwächen • Tür: Fiil (düzenli) • Perfekt: hat abgeschwächt • Anlam: zayıflatmak, azaltmak, hafifletmek ⸻ 🇹🇷 2. Türkçe Anlamı • Zayıflatmak • Azaltmak • Hafifletmek • Gücünü azaltmak ⸻ 🇬🇧 3. İngilizce Anlamı • To weaken • To diminish • To lessen • To attenuate ⸻ 🔄 4. Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • mindern (azaltmak) • reduzieren (azaltmak) • mildern (hafifletmek) • verringern (azaltmak) ❌ Zıt (Antonyme): • verstärken (güçlendirmek) • erhöhen (artırmak) • intensivieren (yoğunlaştırmak) • steigern (yükseltmek) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Die Kritik wurde im Laufe der Diskussion abgeschwächt. (Tartışma sürecinde eleştiriler hafifletildi.) 2. Der Sturm hat sich am Abend deutlich abgeschwächt. (Fırtına akşam saatlerinde belirgin şekilde zayıfladı.) 3. Die Regierung versucht, die Spannungen zwischen den Parteien abzuschwächen. (Hükümet, partiler arasındaki gerilimleri azaltmaya çalışıyor.) 4. Durch gezielte Maßnahmen konnte man die Folgen der Krise abschwächen. (Özel önlemlerle krizin etkileri hafifletilebildi.) 5. Das Medikament soll die Symptome der Krankheit abschwächen. (İlaç hastalığın belirtilerini hafifletmek için kullanılır.) ⸻ İstersen bu kelime ile ilgili deyimler ya da günlük konuşma örnekleri de paylaşabilirim!
141
📌 einen Streit hegen
⸻ 📌 einen Streit hegen • Tür: Deyim / İfade • Kelime kelime çeviri: “Bir tartışmayı beslemek/büyütmek” ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı • Bir kavgayı/tartışmayı sürdürmek • Dargınlık/küskünlük taşımaya devam etmek • İçten içe bir öfkeyi büyütmek • Kin gütmek / barışmamak 🔸 „einen Streit hegen“, birini affetmemek, hala içten içe kırgın veya kızgın olmak anlamında kullanılır. ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamı • To hold a grudge • To nurture/harbor a quarrel • To remain in conflict • To carry on a dispute ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Die beiden hegen seit Jahren einen Streit, obwohl niemand mehr weiß, worum es ursprünglich ging. (İkisi de yıllardır bir tartışmayı sürdürmekte, oysa artık kimse neden çıktığını bile hatırlamıyor.) 2. Es ist ungesund, über lange Zeit einen Streit zu hegen. (Uzun süre bir tartışmayı içte tutmak sağlıksızdır.) 3. Trotz der Einladung zum Gespräch hegt er weiterhin den Streit. (Konuşma davetine rağmen hâlâ kırgınlığını sürdürmekte.) 4. Warum hegst du diesen alten Streit immer noch in deinem Herzen? (Neden bu eski kavgayı hâlâ kalbinde taşıyorsun?) 5. Anstatt einen Streit zu hegen, sollten wir versuchen, die Differenzen auszuräumen. (Bir tartışmayı büyütmek yerine, farklılıkları çözmeye çalışmalıyız.) ⸻ 🔄 Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • grollen (içten içe kin tutmak) • nachtragend sein (affetmeyip aklında tutmak) • sich im Streit befinden (tartışma içinde olmak) ❌ Zıt (Antonyme): • sich versöhnen (barışmak) • vergeben (affetmek) • Frieden schließen (barış yapmak) ⸻ 💬 Kalıplar • einen Streit hegen wie einen Schatz → Kinini saklar gibi saklamak • einen alten Streit ruhen lassen → Eski kavgayı artık kapatmak ⸻ İstersen bu deyimi içeren kısa bir hikâye ya da diyalog da yazabilirim! 😊🕊️
142
hegen
⸻ 📌 hegen • Tür: Fiil (düzenli) • Perfekt: hat gehegt • Präsens 3. tekil kişi: er/sie/es hegt ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları Somut anlamlar: • (Sevgiyle) bakmak, büyütmek • Özenle beslemek / korumak • Yetiştirmek Soyut/mecaz anlamlar: • İçinde (bir duygu, umut, nefret vb.) taşımak • (Duyguları, düşünceleri) beslemek • (Kin, umut, şüphe, korku vb.) içten içe büyütmek ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • To cherish • To nurture • To harbor (a feeling) • To maintain (emotion/thought) • To have (e.g., hopes, doubts, hatred) ⸻ 🔄 Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • pflegen (bakmak, özen göstermek) • umsorgen (ilgilenmek, ihtimam göstermek) • bewahren (korumak) • nähren (beslemek – mecaz) • empfinden (hissetmek) ❌ Zıt (Antonyme): • vernachlässigen (ihmal etmek) • zerstören (yıkmak) • loslassen (bırakmak) • ablehnen (reddetmek) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Die Mutter hegt große Sorge um ihr krankes Kind. (Anne hasta çocuğu için büyük bir endişe taşıyor.) 2. Seit Jahren hegt er einen tiefen Groll gegen seinen Bruder. (Yıllardır kardeşine karşı derin bir kin besliyor.) 3. Sie hegt den Traum, eines Tages Schriftstellerin zu werden. (Bir gün yazar olma hayalini içinde taşıyor.) 4. In seinem Herzen hegte er Zweifel an der Wahrheit ihrer Worte. (Kalbinde onun sözlerinin doğruluğu konusunda şüpheler taşıyordu.) 5. Die Gärtnerin hegt und pflegt ihre Pflanzen mit großer Hingabe. (Bahçıvan, bitkilerine büyük bir özveriyle bakıyor ve onları büyütüyor.) ⸻ 💬 Örnek Kullanımlar (Deyimsel) • Hoffnung hegen – Umut beslemek • Zweifel hegen – Şüphe duymak • Groll hegen – Kin beslemek • Wünsche hegen – Dilek/düş beslemek • eine Liebe hegen – Aşk beslemek ⸻ İstersen bu fiilin farklı kiplerde çekimlerini veya deyimsel kalıplarla kısa bir paragraf da hazırlayabilirim. 😊
143
anstoßen
⸻ 📌 anstoßen • Tür: Fiil (trennbares Verb – ayrılabilen fiil) • Perfekt: hat angestoßen • Präteritum: stieß an • Partizip II: angestoßen ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları 🔹 Fiziksel anlamda: 1. çarp(tır)mak 2. (kadeh) tokuşturmak 3. dokunmak / vurmak 🔸 Er hat den Tisch mit dem Knie angestoßen. (Dizini masaya çarptı.) 🔸 Sie stoßen auf den Erfolg an. (Başarıyı kutlamak için kadeh kaldırıyorlar.) ⸻ 🔹 Mecaz / soyut anlamda: 4. başlatmak / tetiklemek (süreç, tartışma, düşünce vb.) 5. harekete geçirmek (sosyal değişim, reform vb.) 🔸 Die Regierung hat Reformen angestoßen. (Hükümet reformları başlattı.) 🔸 Seine Rede stieß eine intensive Debatte an. (Konuşması yoğun bir tartışmayı tetikledi.) ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları 🔹 Somut: • To bump into • To nudge • To toast (with glasses) 🔹 Soyut: • To initiate • To spark / trigger (a discussion, process) • To kick off ⸻ 🔄 Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • initiieren (başlatmak) • auslösen (tetiklemek) • beginnen (başlamak) • stoßen gegen (çarpışmak) • einleiten (başlatmak, başa almak) ❌ Zıt (Antonyme): • abbrechen (yarıda kesmek) • stoppen (durdurmak) • vermeiden (önlemek) • beenden (bitirmek) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Mit seiner provokativen These stieß er eine wichtige gesellschaftliche Debatte an. (Provokatif teziyle önemli bir toplumsal tartışmayı başlattı.) 2. Beim Aufstehen hat sie versehentlich den Stuhl angestoßen. (Ayağa kalkarken yanlışlıkla sandalyeye çarptı.) 3. Die Kollegen haben mit einem Glas Sekt auf das erfolgreiche Projekt angestoßen. (İş arkadaşları başarılı projeyi kutlamak için birer kadeh şampanya kaldırdı.) 4. Die Initiative will eine Reform im Bildungssystem anstoßen. (Girişim, eğitim sisteminde bir reform başlatmak istiyor.) 5. Sein Verhalten hat viele kritische Gedanken angestoßen. (Davranışı birçok eleştirel düşünceyi tetikledi.) ⸻ 🧩 Deyimsel Kullanımlar • auf etwas anstoßen – bir şey için kadeh kaldırmak • eine Diskussion anstoßen – bir tartışma başlatmak • Veränderungen anstoßen – değişiklikleri tetiklemek • eine Debatte anstoßen – bir tartışmayı körüklemek ⸻ İstersen bu fiili içeren kısa bir diyalog, deyim tablosu ya da çekimli hallerini detaylıca verebilirim. 🍷💬🚀
144
📌 sich bemüßigt fühlen
⸻ 📌 sich bemüßigt fühlen • Tür: Deyim (Reflexives Verb – dönüşlü fiil) • Perfekt: hat sich bemüßigt gefühlt • 3. Tekil Präsens: er fühlt sich bemüßigt ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı • Kendini bir şey yapmaya mecbur hissetmek • Yapmak zorunda hissetmek • Üzerine vazife bilmek • Kendini görevli/addetmek • Rahatsız olup müdahale etme ihtiyacı duymak 💬 Genellikle kişinin, bir duruma kayıtsız kalamayarak müdahale etme veya açıklama yapma ihtiyacı hissetmesini ifade eder. ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamı • To feel compelled to do something • To feel obliged to act • To feel it necessary to respond/intervene • To take it upon oneself to do something ⸻ 🔄 Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • sich gezwungen fühlen (zorunda hissetmek) • sich verpflichtet fühlen (yükümlü hissetmek) • den Drang verspüren (bir dürtü hissetmek) • nicht untätig bleiben wollen (pasif kalmak istememek) ❌ Zıt (Antonyme): • sich zurückhalten (geri durmak) • gleichgültig bleiben (kaygısız kalmak) • keine Notwendigkeit sehen (gerek duymamak) ⸻ 🧠 5 C1/C2 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Ich fühlte mich bemüßigt, auf seine unbegründeten Vorwürfe zu reagieren. (Asılsız suçlamalarına yanıt vermek zorunda hissettim kendimi.) 2. Die Lehrerin fühlte sich bemüßigt, die Situation vor der Klasse zu klären. (Öğretmen, sınıf önünde durumu açıklamak zorunda hissetti kendini.) 3. Er fühlte sich bemüßigt, trotz seiner Pensionierung an der Sitzung teilzunehmen. (Emekli olmasına rağmen toplantıya katılmayı üzerine vazife bildi.) 4. Manchmal fühlt man sich bemüßigt, Dinge zu sagen, die besser unausgesprochen bleiben. (Bazen insan, aslında söylenmemesi gereken şeyleri söylemek zorunda hisseder.) 5. Sie fühlte sich bemüßigt, ihre Sichtweise öffentlich zu machen, obwohl niemand danach gefragt hatte. (Kimse sormamış olmasına rağmen, bakış açısını kamuoyuyla paylaşmayı gerekli gördü.) ⸻ 💬 Örnek Kalıp „sich bemüßigt fühlen, etwas zu tun“ → Bir şeyi yapmak zorunda hissetmek ⸻ ✍️ Küçük Diyalog A: “Warum hast du dich überhaupt eingemischt?” B: “Ich fühlte mich einfach bemüßigt, etwas zu sagen – das konnte ich nicht so stehen lassen.” A: “Neden karıştın ki?” B: “Kendimi bir şey söylemek zorunda hissettim – buna sessiz kalamazdım.” ⸻ İstersen bu ifadeyle resmi bir mektup ya da akademik bir paragraf örneği de yazabilirim. 😊
145
anbringen
⸻ 📌 anbringen • Tür: Fiil (ayrılabilir – trennbares Verb) • Perfekt: hat angebracht • Präteritum: brachte an • Partizip II: angebracht ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları 🔹 Somut anlamlar: 1. Takmak, monte etmek, yerleştirmek 2. Asmak (örneğin tablo, raf, lamba) Ich habe das Regal an der Wand angebracht. (Rafı duvara monte ettim.) 🔹 Soyut anlamlar: 3. (Bir düşünceyi, öneriyi vb.) ortaya koymak, ifade etmek 4. (Eleştiri, dilek vb.) sunmak, dile getirmek 5. (Bir konuda) açıklama yapmak Sie brachte ihre Kritik sehr vorsichtig an. (Eleştirisini oldukça dikkatli dile getirdi.) ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • To attach • To install • To mount (on a wall etc.) • To put forward (a suggestion/argument) • To express (a complaint/opinion) ⸻ 🔄 Benzer ve Zıt Anlamlılar ✅ Benzer (Synonyme): • befestigen (sabitlemek, monte etmek) • montieren (monte etmek) • äußern (ifade etmek) • vorbringen (ileri sürmek) • ansprechen (değinmek) ❌ Zıt (Antonyme): • entfernen (çıkarmak) • abnehmen (söküp almak) • unterdrücken (bastırmak, ifade etmemek) • verschweigen (gizlemek) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Der Handwerker hat die Lampe fachgerecht an der Decke angebracht. (Usta, lambayı tavana ustalıkla monte etti.) 2. In der Diskussion brachte sie überzeugende Argumente an. (Tartışmada ikna edici argümanlar öne sürdü.) 3. Bitte bringen Sie Ihre Vorschläge rechtzeitig an. (Lütfen önerilerinizi zamanında sunun.) 4. Er hat den Türgriff falsch angebracht, deshalb schließt die Tür nicht richtig. (Kapı kolunu yanlış monte etti, bu yüzden kapı düzgün kapanmıyor.) 5. Die Schülerin brachte ihre Bedenken gegenüber dem Projekt höflich an. (Öğrenci, projeyle ilgili endişelerini kibarca dile getirdi.) ⸻ 🧩 Yaygın Kullanımlar ve Kalıplar Kalıp Anlam ein Schild anbringen bir tabela takmak eine Bemerkung anbringen bir yorumda bulunmak eine Kritik anbringen eleştiri getirmek ein Argument anbringen bir argüman sunmak einen Vorschlag anbringen bir öneride bulunmak ⸻ İstersen bu fiilin çekimli halleri ya da günlük bir diyalog içinde kullanımı da ekleyebilirim! 🛠️💬
146
ausgeschlossen
⸻ 📌 ausgeschlossen 🔹 Tür: • Partizip II (fiil kökü: ausschließen) • Sıfat gibi de kullanılır ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları 1. Hariç tutulmuş 2. Dışlanmış 3. İmkânsız 4. Yasaklanmış 5. Mümkün olmayan 6. Dahil olmayan 🔸 Das ist völlig ausgeschlossen. (Bu tamamen imkânsız.) 🔸 Er wurde aus dem Verein ausgeschlossen. (Kulüpten atıldı / dışlandı.) ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • Excluded • Eliminated • Expelled • Ruled out • Out of the question • Impossible ⸻ 🔄 Benzer ve Zıt Anlamlar ✅ Benzer (Synonyme): • verbannt (kovulmuş) • ausgeschlossen sein = nicht erlaubt • unmöglich (imkânsız) • entfernt (uzaklaştırılmış) • ausgegrenzt (sosyal olarak dışlanmış) ❌ Zıt (Antonyme): • eingeschlossen (dahil edilmiş) • erlaubt (izin verilmiş) • möglich (mümkün) • zugelassen (kabul edilmiş) ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Ein technischer Fehler kann als Ursache nicht ausgeschlossen werden. (Bir teknik arıza sebep olarak göz ardı edilemez / hariç tutulamaz.) 2. Wegen seines aggressiven Verhaltens wurde er vom Kurs ausgeschlossen. (Saldırgan davranışları nedeniyle kurstan atıldı.) 3. Ein Scheitern des Projekts ist nicht völlig ausgeschlossen. (Projenin başarısız olma ihtimali tamamen göz ardı edilemez.) 4. Dass sie lügt, halte ich für ausgeschlossen. (Onun yalan söylediğini imkânsız olarak görüyorum.) 5. Die Möglichkeit eines Kompromisses scheint derzeit ausgeschlossen. (Şu anda bir uzlaşma ihtimali imkânsız görünüyor.) ⸻ 🧩 Ekstra: „ausschließen“ fiili çekimi (Präsens) Kişi Çekim ich schließe aus du schließt aus er/sie/es schließt aus wir schließen aus ihr schließt aus sie/Sie schließen aus ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili bir kısa hikâye, haber cümlesi ya da sosyal içerik diyaloğu da hazırlayabilirim. 🚫📋
147
entfallen
⸻ 📌 entfallen 🔹 Tür: • Fiil (Verb) • Geçişli ve geçişsiz olarak kullanılır, bağlama göre farklı anlamları vardır. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları • Unutmak (akıldan çıkmak) • Düşmek (bir yerden) • Vazgeçmek (bir şeyden) • Düşmek, payına düşmek • İptal edilmek (genellikle etkinlik vs. için) • (Görev, yükümlülük) kalkmak ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • To be omitted • To be cancelled • To slip one’s mind • To fall due (finance) • To be waived • To be allocated ⸻ 🔄 Bağlama göre kullanımları ve örnekler: 1. Unutmak, akıldan çıkmak • Mir ist dein Name entfallen. • (Adını unuttum.) 2. İptal edilmek, yapılmamak • Der Termin entfällt wegen Krankheit. • (Randevu hastalık nedeniyle iptal edildi.) 3. Bir şeye pay düşmek, tahsis edilmek • Auf jeden Mitarbeiter entfallen zwei Computer. • (Her çalışana iki bilgisayar düşüyor.) 4. Vazgeçmek, bırakmak • Die Pflicht entfällt ab sofort. • (Görev artık kalktı / vazgeçildi.) ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Anlamı Synonyme Unutmak vergessen İptal edilmek ausfallen, wegfallen Pay düşmek zugeteilt werden Vazgeçmek, kalkmak wegfallen, entfallen lassen ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Anlamı Antonyme Hatırlamak sich erinnern Gerçekleşmek (etkinlik) stattfinden, erfolgen Pay almamak entgehen ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Der Termin entfällt aufgrund unvorhergesehener Umstände. (Randevu öngörülmeyen sebeplerden dolayı iptal edildi.) 2. Mir ist sein Name völlig entfallen, obwohl wir uns gestern getroffen haben. (Dün buluşmamıza rağmen adı tamamen aklımdan çıktı.) 3. Auf jede Abteilung entfallen etwa zehn Prozent der Gesamtkosten. (Toplam maliyetin yaklaşık yüzde onu her bölüme düşüyor.) 4. Die jährliche Mitgliedsgebühr entfällt für Studierende. (Öğrenciler için yıllık üyelik ücreti kalkıyor.) 5. Wegen Personalmangels entfällt die geplante Schulung nächste Woche. (Personel eksikliği nedeniyle gelecek haftaki planlanan eğitim iptal edildi.) ⸻ İstersen bu fiille ilgili kısa metin, diyalog ya da test sorusu hazırlayabilirim. Yardım ister misin? 😊
148
sich entfalten
⸻ 📘 sich entfalten 🔹 Tür: ➡️ Refleksiv fiil (dönüşlü fiil) ➡️ Temel fiil: entfalten (açmak, yaymak) ➡️ sich entfalten: figüratif olarak “gelişmek, açığa çıkmak” ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları • Kendini geliştirmek • Potansiyelini ortaya koymak • Kendisini ifade etmek • Açığa çıkmak (yetenek, kişilik) • Serpilmek, gelişmek 🎯 Genellikle bir kişinin yaratıcılığını, yeteneklerini, kişiliğini veya içsel gücünü tam olarak gösterip geliştirmesi anlamında kullanılır. ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • To develop (oneself) • To unfold (one’s potential) • To blossom • To thrive • To come into one’s own ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyinde) „Sich entfalten“ bedeutet, dass eine Person ihre Fähigkeiten, Talente oder Persönlichkeit frei und vollständig entwickeln kann. Dies geschieht oft in einem unterstützenden oder inspirierenden Umfeld. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi sich entwickeln Gelişmek zur Entfaltung kommen Kendini ifade etmeye başlamak aufblühen Açmak, canlanmak sich verwirklichen Kendini gerçekleştirmek ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi sich hemmen Kendini tutmak / bastırmak sich zurückziehen Geri çekilmek sich unterdrücken lassen Bastırılmak ⸻ 🧠 5 C1 Seviyesinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. In einem kreativen Umfeld können sich junge Talente besonders gut entfalten. (Yaratıcı bir ortamda genç yetenekler kendilerini özellikle iyi geliştirebilir.) 2. Sie konnte sich in ihrer neuen Stelle endlich beruflich entfalten. (Yeni görevinde sonunda mesleki olarak kendini geliştirebildi.) 3. Kinder brauchen Freiraum, um sich individuell zu entfalten. (Çocukların bireysel olarak gelişebilmeleri için özgür alana ihtiyaçları vardır.) 4. Die Pflanze konnte sich unter optimalen Bedingungen prächtig entfalten. (Bitki, ideal koşullarda mükemmel şekilde gelişebildi.) 5. Er hat sich in den letzten Jahren sowohl persönlich als auch beruflich stark entfaltet. (Son yıllarda hem kişisel hem de mesleki anlamda büyük gelişim gösterdi.) ⸻ 📌 Not: Bu fiil sadece insanlar için değil, doğa (bitkiler), projeler veya fikirler için de kullanılabilir: • „Die Blume entfaltet sich.“ – Çiçek açıyor. • „Die Idee konnte sich durch das Projekt richtig entfalten.“ – Fikir proje sayesinde tam anlamıyla gelişebildi. ⸻ İstersen bu fiille ilgili kısa bir diyalog, metin ya da alıştırma hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
149
etw. vorleben
⸻ 📘 etwas vorleben 🔹 Tür: ➡️ Trennbares Verb (ayrılabilen fiil) ➡️ vor·leben = örnek olarak yaşamak, yaşayarak göstermek ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı • Bir şeye örnek olmak • (Bir değeri/davranışı) yaşayarak göstermek • Model oluşturmak • Davranışıyla öğretmek • Uygulayarak göstermek 🎯 Genellikle ebeveynler, öğretmenler, liderler gibi başkalarına davranışlarıyla örnek olan kişiler için kullanılır. ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamı • To lead by example • To model something • To demonstrate something through one’s own behavior • To live as an example • To set a practical example ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyinde) „Etwas vorleben“ bedeutet, dass man bestimmte Werte, Einstellungen oder Verhaltensweisen nicht nur predigt, sondern sie selbst praktiziert und dadurch anderen ein Beispiel gibt. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi ein Vorbild sein Rol model olmak beispielhaft handeln Örnek davranmak Werte verkörpern Değerleri yaşatmak mit gutem Beispiel vorangehen İyi örnek olmak ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi heuchlerisch handeln İkiyüzlü davranmak sagen, aber nicht tun Söyleyip uygulamamak schlechtes Vorbild geben Kötü örnek olmak ⸻ 🧠 5 C1 Seviyesinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Eltern sollten ihren Kindern Werte wie Ehrlichkeit und Respekt vorleben. (Ebeveynler, çocuklarına dürüstlük ve saygı gibi değerleri yaşayarak göstermelidir.) 2. Der Lehrer lebt seinen Schülern vor, wie man konstruktiv mit Kritik umgeht. (Öğretmen, öğrencilerine eleştirilerle yapıcı bir şekilde nasıl başa çıkılacağını yaşayarak gösteriyor.) 3. Wenn Führungskräfte Disziplin vorleben, motiviert das oft das ganze Team. (Yöneticiler disiplinli davranışa örnek olursa, bu genellikle tüm ekibi motive eder.) 4. Die Großeltern haben uns immer vorgelebt, wie wichtig Zusammenhalt in der Familie ist. (Büyükannelerimiz ve büyükbabalarımız bize her zaman aile birliğinin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak gösterdiler.) 5. Wer Toleranz von anderen verlangt, sollte sie auch selbst vorleben. (Başkalarından hoşgörü bekleyen biri, önce bunu kendi davranışıyla göstermelidir.) ⸻ 📌 Notlar: • Subjekt genellikle bir örnek teşkil eden kişi olur: • Eltern, Lehrer, Führungskräfte, Vorbilder… • Genellikle abstrakt değerlerle kullanılır: • Respekt, Verantwortung, Toleranz, Disziplin, Umweltbewusstsein… ⸻ İstersen bu fiille ilgili bir kısa hikâye, sınav sorusu veya alıştırma hazırlayabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
150
vermitteln
⸻ 📘 vermitteln 🔹 Tür: ➡️ Fiil (Verb) ➡️ Düzenli fiil: vermittelt – vermittelte – hat vermittelt ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları Anlam Açıklama 1. Aktarmak / Öğretmek Bilgi, değer, duygu ya da beceri kazandırmak 2. Aracılık etmek İki taraf arasında bağlantı kurmak (iş, anlaşma vs.) 3. Sağlamak / Temin etmek İş veya konut gibi bir şeyi bulmak ve sunmak 4. (Bir izlenim) Vermek Dışa belirli bir his veya görüntü yansıtmak ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları İngilizce Açıklama to convey bilgi, duygu veya izlenimi aktarmak to mediate arabuluculuk yapmak to broker aracı olmak (iş, anlaşma) to teach / to communicate öğretmek / anlatmak to place (a job, apartment) sağlamak, bulmak ⸻ ✅ Eş Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi weitergeben iletmek, aktarmak übermitteln iletmek erklären açıklamak lehren öğretmek schlichten arabuluculuk yapmak ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi verschweigen gizlemek blockieren engellemek verhindern önlemek verbergen saklamak ⸻ 🧠 5 C1 Seviyesinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Der Lehrer konnte den komplexen Stoff sehr anschaulich vermitteln. (Öğretmen, karmaşık konuyu çok anlaşılır şekilde aktarabildi.) 2. Die Stiftung vermittelt benachteiligten Jugendlichen Ausbildungsplätze. (Vakıf, dezavantajlı gençlere staj/meslek eğitimi yerleri sağlıyor.) 3. Ein guter Moderator vermittelt zwischen den Streitparteien und bleibt neutral. (İyi bir moderatör, tartışan taraflar arasında arabuluculuk yapar ve tarafsız kalır.) 4. Durch seine Körpersprache vermittelt er Selbstbewusstsein und Ruhe. (Beden diliyle özgüven ve sakinlik hissi veriyor.) 5. Die Medien vermitteln oft ein verzerrtes Bild der Realität. (Medya, çoğu zaman gerçekliğin çarpıtılmış bir görüntüsünü yansıtır.) ⸻ 📌 Ekstra Bilgi: • Substantiv (isim hali): • die Vermittlung = arabuluculuk, aracılık, aktarma • vermittelbar (adj.) = aktarılabilir, iletilebilir ⸻ İstersen “vermitteln” fiilini içeren alıştırmalar, boşluk doldurma ya da kısa bir metin de hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
151
📘 sich ausdehnen
⸻ 📘 sich ausdehnen 🔹 Tür: ➡️ Reflexives Verb (sich + Verb) ➡️ Trennbares Verb: aus·dehnen ➡️ Perfekt: hat sich ausgedehnt ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları • Genişlemek • Yayılmak • Uzamak • Genleşmek • Alan veya zaman bakımından büyümek 📌 Bu fiil fiziksel, zihinsel, coğrafi, bilimsel ya da soyut bağlamlarda kullanılabilir. ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to expand • to stretch out • to spread • to extend • to dilate (medikal veya fiziksel bağlamda) ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Sich ausdehnen“ bedeutet, dass etwas an Fläche, Volumen, Zeit oder Wirkung zunimmt oder sich über einen größeren Bereich erstreckt – entweder aktiv oder passiv, natürlich oder technisch bedingt. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi sich erweitern genişlemek, büyümek sich vergrößern büyümek, çoğalmak sich erstrecken uzanmak (alan/zaman olarak) wachsen büyümek ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi sich zusammenziehen büzülmek, küçülmek schrumpfen çekmek, küçülmek sich verkleinern küçülmek sich begrenzen sınırlanmak ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Wenn Metalle erhitzt werden, dehnen sie sich aus. (Metaller ısıtıldığında genleşir.) 2. Die Stadt hat sich in den letzten Jahrzehnten stark ausgedehnt. (Şehir son on yıllarda oldukça genişledi.) 3. Die Besprechung dehnte sich bis in den späten Nachmittag aus. (Toplantı öğleden sonraya kadar uzadı.) 4. Die Wüste dehnt sich durch den Klimawandel weiter nach Norden aus. (Çöl, iklim değişikliği nedeniyle kuzeye doğru yayılmaya devam ediyor.) 5. Mit der Zeit dehnte sich das kleine Familienunternehmen zu einem internationalen Konzern aus. (Zamanla küçük aile şirketi uluslararası bir holding hâline geldi.) ⸻ 🧪 Bilimsel/Fiziksel Kullanımlar • Thermische Ausdehnung → Isı nedeniyle genleşme • Der Körper dehnt sich bei Bewegung aus. (Vücut hareketle birlikte genişler / açılır.) ⸻ 📌 Kullanım Kalıpları Kalıp Anlamı sich räumlich ausdehnen mekânsal olarak yayılmak sich zeitlich ausdehnen zaman olarak uzamak sich politisch/wirtschaftlich ausdehnen etki alanını genişletmek ⸻ İstersen bu fiil için bir boşluk doldurma testi, kısa bir metin ya da kelime ailesi (Ausdehnung, ausgedehnt vb.) çalışması hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
152
sich ausbreiten Sich verbreiten
„(sich) ausbreiten“ ve „(sich) verbreiten“ Almanca’da sık karıştırılan iki fiildir çünkü ikisi de “yayılmak” anlamına gelir. Ama kullanım bağlamları ve anlam incelikleri farklıdır. 🔍 1. sich ausbreiten 📌 Anlam: Mekânsal olarak yayılmak, genişlemek Fiziksel ya da soyut bir şeyin alansal olarak genişlemesi. 🧾 Kullanım örnekleri: Das Feuer breitet sich schnell aus. (Yangın hızla yayılıyor.) Die Krankheit hat sich über das ganze Land ausgebreitet. (Hastalık tüm ülkeye yayıldı.) Stille breitet sich im Raum aus. (Oda içinde sessizlik yayılıyor.) 💡 İpucu: “Bir yer kaplamak, genişlemek” anlamı taşıyorsa → ausbreiten 🔍 2. sich verbreiten 📌 Anlam: Haberin, bilginin, duygunun ya da hastalığın yayılması / dolaşması Daha çok soyut şeyler için kullanılır. Odak, bilginin veya etkilerin başkalarına geçmesidir. 🧾 Kullanım örnekleri: Die Nachricht hat sich schnell verbreitet. (Haber hızla yayıldı.) Das Virus verbreitet sich durch Tröpfcheninfektion. (Virüs damlacık yoluyla bulaşarak yayılıyor.) Eine Stimmung der Angst verbreitete sich. (Korku havası yayıldı.) 💡 İpucu: “Bilgi, haber, duygu, enfeksiyon vb. insanlar arasında dolaşmak” anlamındaysa → verbreiten
153
📘 Botengänge machen
⸻ 📘 Botengänge machen 🔹 Tür: ➡️ Deyimsel fiil (feste Wendung) ➡️ Fiil: machen ➡️ İsim: der Botengang → haber/görev taşımak için yapılan kısa gidiş geliş ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamı • Ayak işleri yapmak • Bir yerden bir yere bir şey götürmek / almak (başkası için) • Gidip gelme işi yapmak (özellikle başkasının adına) • Küçük görevleri yerine getirmek 📌 Genellikle birinin adına yapılan küçük, basit işler için kullanılır: 🔸 postaya bir şey götürmek, 🔸 eczaneye gitmek, 🔸 bir evraka imza aldırmak vs. ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamı • to run errands • to do messenger jobs • to act as a go-between • to make deliveries • to do small tasks (on someone’s behalf) ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Botengänge machen“ bedeutet, kleinere Aufgaben oder Besorgungen im Auftrag einer anderen Person zu erledigen – oft einfache Tätigkeiten wie etwas abholen, überbringen oder organisieren. ⸻ ✅ Benzer Deyimler / Synonyme Almanca Türkçesi Besorgungen machen alışveriş/iş halletmek Erledigungen machen halledilecek işleri yapmak für jemanden etwas holen gehen birinin yerine bir şey almak kleine Dienste leisten küçük hizmetlerde bulunmak ⸻ ❌ Zıt Kavramlar (Antonyme) Almanca Türkçesi delegieren başkasına görev devretmek ablehnen reddetmek sich entziehen kaçınmak, uzak durmak ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Ich musste heute Morgen einige Botengänge für meinen Chef erledigen. (Bu sabah patronum için birkaç ayak işi yapmak zorunda kaldım.) 2. Die Praktikanten bekommen oft nur Botengänge und keine inhaltlichen Aufgaben. (Stajyerler çoğu zaman sadece ayak işleriyle uğraşıyor, içerikle ilgili görev verilmiyor.) 3. Früher waren Botengänge eine übliche Aufgabe für Lehrlinge in Handwerksbetrieben. (Eskiden çırakların zanaat atölyelerinde yaptığı sıradan görevlerdendi ayak işleri.) 4. Sie schickte ihren Sohn los, um ein paar Botengänge im Dorf zu machen. (Köyde birkaç ayak işi yapması için oğlunu gönderdi.) 5. Obwohl er promoviert ist, wird er in der Firma immer noch mit Botengängen beauftragt. (Doktora yapmış olmasına rağmen şirkette hâlâ ayak işleriyle görevlendiriliyor.) ⸻ 🎯 Kültürel not Bu deyim bazen küçümseyici bir anlamda da kullanılır: 🔸 “Ich bin doch kein Laufbursche!” = “Ben ayak işlerini yapan biri değilim!” ⸻ İstersen bu deyimle ilgili bir diyalog, küçük bir hikâye ya da karşılaştırmalı kullanım örnekleri hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
154
Unterstützung leisten
⸻ 📘 Unterstützung leisten 🔹 Tür: ➡️ Deyimsel fiil (feste Wortverbindung) ➡️ Yapı: jemandem Unterstützung leisten ➡️ Yardım fiili: leisten (sağlamak, sunmak) ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları • Destek vermek • Yardım sağlamak • Katkıda bulunmak • Birine yardımcı olmak (aktif şekilde) 📌 Genellikle resmî, yazılı ve ciddi bağlamlarda kullanılır. Daha gündelik dille eşdeğeri: 👉 jemandem helfen ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to provide support • to offer assistance • to give help • to render support • to aid someone ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Unterstützung leisten“ bedeutet, jemandem gezielt und bewusst Hilfe oder Beistand zu geben – sei es finanziell, emotional, organisatorisch oder praktisch. Es ist ein formeller Ausdruck. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi helfen yardım etmek beistehen destek olmak (duygusal/fiziksel) fördern teşvik etmek, desteklemek assistieren asiste etmek (daha teknik/meslekî) beisteuern katkıda bulunmak ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi im Stich lassen yüzüstü bırakmak behindern engel olmak verweigern (die Hilfe) yardım etmeyi reddetmek ablehnen geri çevirmek ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Die Hilfsorganisation leistet Unterstützung in Katastrophengebieten. (Yardım kuruluşu, afet bölgelerinde destek sağlıyor.) 2. Bei der Integration von Geflüchteten kann die Gemeinde wertvolle Unterstützung leisten. (Sığınmacıların uyum sürecinde belediye değerli destek sağlayabilir.) 3. Wir danken allen, die in dieser schwierigen Zeit Unterstützung geleistet haben. (Bu zor dönemde destek veren herkese teşekkür ederiz.) 4. Der Sozialarbeiter leistete emotionale Unterstützung für die betroffene Familie. (Sosyal hizmet görevlisi, etkilenen aileye duygusal destek sağladı.) 5. Auch Freunde können im Alltag wertvolle Unterstützung leisten. *(Günlük hayatta arkadaşlar da değerli destek sağlayabilir.) ⸻ 📌 Yapı Özeti ✅ jemandem + Unterstützung + leisten Kime? Ne? Ne yapmak? meinem Freund Unterstützung leisten 🟰 Ich leiste meinem Freund Unterstützung. 🟰 Ich unterstütze meinen Freund. ✅ (gündelik versiyonu) ⸻ İstersen bu ifadeyi içeren kısa resmi metin, e-posta örneği ya da boşluk doldurma alıştırması hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
155
📘 sich einsetzen
⸻ 📘 sich einsetzen 🔹 Tür: ➡️ Reflexives Verb (dönüşlü fiil) ➡️ Çekimi: ich setze mich ein, du setzt dich ein, … ➡️ Geçmiş zaman: ich habe mich eingesetzt ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları (bağlama göre) Anlam (Almanca) Türkçesi sich engagieren bir şey için aktif şekilde çaba göstermek sich stark machen für etw./jdn. birini / bir şeyi savunmak, desteklemek çaba sarf etmek gönüllü olarak bir amaç uğruna uğraşmak kendini adamak bir konuda aktif şekilde yer almak ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to stand up for (something/someone) • to advocate for • to commit oneself to • to campaign for • to dedicate oneself to • to get involved ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Sich einsetzen“ bedeutet, sich engagiert, aktiv und oft freiwillig für eine Person, eine Sache oder ein Ziel starkzumachen. Es beschreibt eine Haltung der Verantwortung und Beteiligung – sowohl sozial als auch politisch oder ethisch. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi sich engagieren gönüllü olmak / aktif katılmak eintreten für savunmak befürworten desteklemek Partei ergreifen für birinin tarafını tutmak sich widmen kendini adamak ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi sich heraushalten karışmamak, uzak durmak sich distanzieren kendini uzak tutmak gleichgültig bleiben kayıtsız kalmak ignorieren görmezden gelmek ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Er setzt sich seit Jahren für den Umweltschutz ein. (Yıllardır çevre koruma için çaba harcıyor.) 2. Die Organisation setzt sich für die Rechte von Flüchtlingen ein. (Bu kuruluş mültecilerin hakları için mücadele ediyor.) 3. Wir müssen uns gemeinsam für soziale Gerechtigkeit einsetzen. (Sosyal adalet için birlikte mücadele etmeliyiz.) 4. Sie hat sich mit ganzer Kraft für das Projekt eingesetzt. (Projeye tüm gücüyle kendini adadı.) 5. Nicht nur reden – man muss sich auch wirklich einsetzen! *(Sadece konuşmak yetmez – gerçekten çaba göstermek gerekir!) ⸻ 📌 Kullanım Şekli: Genellikle bu kalıpla kullanılır: 🔹 sich einsetzen für + Akkusativ Ich setze mich für den Tierschutz ein. (Hayvanları korumak için çaba gösteriyorum.) ⸻ 💬 İfade kalıpları • sich politisch einsetzen → politik olarak aktif olmak • sich für die Schwächeren einsetzen → güçsüzlerin yanında olmak • sich mit Herzblut einsetzen → yürekten çabalamak • aktiv einsetzen → aktif destek vermek ⸻ 📝 Mini Alıştırma (isteğe bağlı) Dilersen: • Boşluk doldurma • Cümle tamamlama • Kısa yazma alıştırması • Sinonim-zıt anlam eşleştirme hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
156
schleudern
„schleudern“ 📌 Örnek: • Das Auto hat auf der nassen Straße geschleudert. (Araba ıslak yolda savruldu.) • Die Waschmaschine schleudert mit 1400 Umdrehungen. (Çamaşır makinesi 1400 devirle sıkıyor.) ⸻ ❓ Senin kelimeyi hangi bağlamda kullandığını bilirsem daha doğru yardım edebilirim. Şunlardan birini cevaplayabilir misin? • Bu kelimeyi nerede gördün veya duydun? • Belki bir metinden alıntı mıydı? • Anlamını tahmin edebildiğin başka bir kelimeye mi benziyor?
157
übertragen
⸻ 📘 übertragen 🔹 Tür: • Fiil (starkes Verb / düzensiz fiil) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: übertragen • Fiil kökü: tragen (taşımak) • Ayrılmayan fiil: Yani “über” burada ayrılmayan ön ek. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları (bağlama göre) Anlam Açıklama aktarmak bilgi, veri, yazı veya yetkiyi aktarmak devretmek yetki, görev, sorumluluk bulaştırmak hastalık, virüs vb. çevirmek mecaz anlamda (örneğin başka dile) canlı yayın yapmak medya / televizyon bağlamında ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to transfer • to transmit • to assign • to delegate • to broadcast • to translate (figuratively) ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Übertragen“ bedeutet je nach Kontext: • etwas von einem Ort auf einen anderen zu bringen, • eine Aufgabe oder Verantwortung weiterzugeben, • Daten oder Krankheiten weiterzugeben, • etwas sinngemäß oder wörtlich zu überführen (z. B. in eine andere Sprache). ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi weitergeben iletmek, aktarmak delegieren devretmek, görev vermek senden / ausstrahlen yayınlamak anstecken bulaştırmak (hastalık) übersetzen (sinngemäß) çevirmek ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi behalten elde tutmak, kendine saklamak empfangen almak, teslim almak verweigern reddetmek, vermemek abbrechen yayını durdurmak / iptal etmek ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Die Verantwortung wurde auf den stellvertretenden Leiter übertragen. (Sorumluluk, müdür yardımcısına devredildi.) 2. Das Spiel wird live im Fernsehen übertragen. (Maç televizyonda canlı yayınlanıyor.) 3. Der Virus kann durch Tröpfcheninfektion übertragen werden. (Virüs, damlacık yoluyla bulaşabilir.) 4. Die Ergebnisse der Studie lassen sich nicht einfach auf andere Länder übertragen. (Çalışmanın sonuçları kolayca diğer ülkelere aktarılamaz / uyarlanamaz.) 5. Bitte übertragen Sie die Daten in das neue System. *(Lütfen verileri yeni sisteme aktarın.) ⸻ 📌 Kullanım Alanları Alan Kullanımı 📡 Medya Live übertragen (canlı yayın yapmak) 💻 Bilişim Daten übertragen (veri aktarmak) 👩‍⚖️ Hukuk Rechte übertragen (hak devretmek) 🦠 Tıp Krankheiten übertragen (hastalık bulaştırmak) 🧠 Fikir Verantwortung übertragen (sorumluluk vermek) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Türkçesi etwas auf jemanden übertragen bir şeyi birine devretmek live übertragen canlı yayınlamak eine Krankheit übertragen hastalık bulaştırmak Verantwortung übertragen sorumluluk devretmek in eine andere Sprache übertragen başka bir dile çevirmek (mecazen) ⸻ 🎓 Gramer Notu • übertragen → ayrılmayan fiil Ich habe die Datei übertragen. ✅ Ich habe die Datei getragen. ❌ (anlam değişir) ⸻
158
📘 ankommen auf (+ Akkusativ)
⸻ 📘 ankommen auf (+ Akkusativ) 🔹 Tür: • ayrılabilir fiil (trennbares Verb) • Perfekt: es ist angekommen auf … • Yardımcı fiil: sein • Kullanım: Genellikle kişisel değerlendirme, önem ve koşula bağlılık belirtir. ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları Yapı Türkçesi Es kommt auf … an. …’e bağlıdır auf etwas ankommen bir şeye bağlı olmak worauf kommt es an? neye bağlı? / ne önemli? es kommt mir darauf an, … benim için önemli olan … ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • it depends on … • to be important • to matter • to come down to … • what matters is … ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Ankommen auf“ bedeutet, dass das Ergebnis, die Entscheidung oder die Bedeutung von einem bestimmten Faktor abhängt. Man benutzt es auch, um Prioritäten oder Wichtigkeit auszudrücken. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi abhängen von …’e bağlı olmak entscheidend sein für belirleyici olmak wichtig sein önemli olmak zählen sayılmak / önem taşımak ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi egal sein fark etmemek belanglos sein önemsiz olmak unwichtig sein önemli olmamak ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Es kommt darauf an, wie du die Frage formulierst. (Soruya nasıl biçim verdiğine bağlıdır.) 2. Beim Bewerbungsgespräch kommt es vor allem auf einen guten ersten Eindruck an. (İş görüşmesinde her şeyden çok ilk izlenim önemlidir.) 3. Worauf es im Leben wirklich ankommt, ist Zufriedenheit. (Hayatta gerçekten önemli olan şey memnuniyettir.) 4. Mir kommt es darauf an, dass wir pünktlich beginnen. (Benim için önemli olan zamanında başlamamızdır.) 5. Ob wir gewinnen, kommt auf die Leistung des Teams an. *(Kazanıp kazanmayacağımız takımın performansına bağlı.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Kalıp Türkçesi Es kommt darauf an. Bu duruma bağlı. Es kommt auf dich an! Bu sana bağlı! Darauf kommt es an. Önemli olan budur. Worauf kommt es an? Ne önemli? / Neyle ilgileniyorsun? Es kommt mir auf Ehrlichkeit an. Benim için dürüstlük önemlidir. ⸻ 📌 Gramer Notu • ankommen → ayrılabilir fiildir: Präsens: Es kommt auf den Kontext an. ✅ Perfekt: Es ist auf den Kontext angekommen. ✅ • „ankommen auf“ daima Akkusativ ister: Es kommt auf den Preis an. Es kommt auf die Umstände an. ⸻ 🎓 Küçük karşılaştırma Yapı Anlamı (Türkçe) Açıklama ankommen auf bir şeye bağlı olmak dışsal koşullar, durumlar abhängen von bir şeye bağlı olmak genel bağımlılık es geht um söz konusu olan … konu hakkında konuşma es zählt … önemli olan … değer / ölçüt vurgusu ⸻ İstersen bu kalıpla ilgili diyalog, alıştırma veya mini testler hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
159
📘 vorgehen
⸻ 📘 vorgehen 🔹 Tür: • Fiil (intransitives, trennbares Verb – ayrılabilir fiil) • Yardımcı fiil: sein • Partizip II: vorgegangen ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları (Fiil) Fiil olarak „vorgehen“ genellikle bağlama göre farklı anlamlara gelir: Anlamı Açıklama ilerlemek / hareket etmek bir plan veya sıraya göre bir şey yapmak davranmak / hareket tarzı sergilemek bir duruma yaklaşım biçimi birine karşı harekete geçmek özellikle eleştiri, hukuk veya şiddet içeren eylemler öncelikli olmak daha önde gelmek saat için: ileri gitmek Die Uhr geht vor. → Saat ileri gidiyor. ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları (Fiil) • to proceed • to act • to approach • to go ahead • to take action • (a clock:) to be fast ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Vorgehen“ bedeutet, in einer bestimmten Situation eine bestimmte Handlungsweise zu wählen oder eine Maßnahme zu ergreifen. Es kann auch den Ablauf oder die Reihenfolge einer Handlung beschreiben. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi handeln davranmak agieren hareket etmek sich verhalten tutum sergilemek Maßnahmen ergreifen önlem almak fortfahren devam etmek ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi abwarten beklemek unterlassen yapmaktan kaçınmak aufhören durmak / bırakmak zögern tereddüt etmek ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler (Fiil) + Türkçe Anlamları 1. Wir müssen strategisch vorgehen, um das Problem zu lösen. (Sorunu çözmek için stratejik hareket etmeliyiz.) 2. Gegen die Demonstranten wurde mit Gewalt vorgegangen. (Göstericilere karşı şiddetle müdahale edildi.) 3. Wie wollen Sie in dieser Angelegenheit vorgehen? (Bu konuda nasıl bir yol izleyeceksiniz?) 4. Bei Experimenten sollte man immer schrittweise vorgehen. (Deneylerde her zaman adım adım ilerlemek gerekir.) 5. Die Uhr geht fünf Minuten vor. *(Saat beş dakika ileri gidiyor.) ⸻ 📘 das Vorgehen → İsim hâli 🇹🇷 Anlamı: • yöntem, tutum, izlenen yol • prosedür, işlem biçimi • eylem tarzı 🇬🇧 Anlamı: • approach • procedure • course of action • method • strategy ⸻ ✅ 3 Cümle de İsim Hâliyle: 1. Das Vorgehen der Polizei wurde stark kritisiert. (Polisin tutumu ağır şekilde eleştirildi.) 2. Ein solches Vorgehen ist gesetzlich nicht erlaubt. (Böyle bir yöntem yasal olarak izinli değil.) 3. Ihr professionelles Vorgehen beeindruckte alle. *(Onun profesyonel yaklaşımı herkesi etkiledi.) ⸻ 📌 Gramer Notları • trennbares Verb (ayrılabilir fiil): • Präsens: Wir gehen systematisch vor. • Perfekt: Wir sind systematisch vorgegangen. • „das Vorgehen“ → nötr cinsiyetli isim, çoğulu yok ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Ausdruck Türkçesi systematisch vorgehen sistemli hareket etmek schrittweise vorgehen adım adım ilerlemek aggressiv / hart vorgehen sert şekilde müdahale etmek gegen etwas/jemanden vorgehen bir şeye karşı harekete geçmek das weitere Vorgehen sonraki adımlar, izlenecek yol ein rechtliches Vorgehen einleiten hukuki işlem başlatmak ⸻ İstersen bu fiille ilgili alıştırmalar, boşluk doldurma ya da yazma egzersizi hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
160
wegkommen
⸻ 📘 wegkommen 🔹 Tür: • ayrılabilir fiil (trennbares Verb) • Yardımcı fiil: sein • Partizip II: weggekommen ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları Bağlama göre farklı anlamlar kazanabilir: Kullanım Anlamı bir yerden uzaklaşmak ayrılmak, gitmek bir durumdan kurtulmak paçayı kurtarmak, sıyrılmak bir olaydan sağ çıkmak sağ kurtulmak, zarar görmeden çıkmak çalıntı olmak çalınmak, kaybolmak (nesne için) ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to get away • to escape • to come off (well/badly) • to get out • to be stolen (object) • to make it out alive ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Wegkommen“ kann bedeuten, dass jemand einen Ort verlässt, einer Gefahr entgeht oder in einem bestimmten Zustand aus einer Situation herauskommt. Auch Objekte können „wegkommen“, wenn sie verschwinden oder gestohlen werden. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi entkommen kaçmak, kurtulmak fliehen firar etmek sich retten kendini kurtarmak verschwinden ortadan kaybolmak gestohlen werden çalınmak ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi zurückbleiben geride kalmak erwischt werden yakalanmak dableiben orada kalmak festhängen sıkışıp kalmak ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Bei dem Unfall ist er zum Glück mit ein paar Kratzern davongekommen. (Kazadan neyse ki birkaç çizikle kurtuldu.) 2. Ich komme heute einfach nicht von der Arbeit weg. (Bugün işten bir türlü ayrılamıyorum.) 3. Wie ist er aus der Situation so glimpflich weggekommen? (Bu durumdan nasıl bu kadar hafif atlatabildi?) 4. Einige Wertgegenstände sind bei dem Einbruch weggekommen. (Hırsızlık sırasında bazı değerli eşyalar çalındı.) 5. Er kam mit einer Geldstrafe weg – das war wirklich Glück. *(Sadece para cezasıyla kurtuldu – gerçekten şanslıydı.) ⸻ 📌 Faydalı Kalıplar Almanca Ausdruck Türkçesi gut/schlecht wegkommen iyi/kötü sıyrılmak mit dem Leben wegkommen sağ kurtulmak nicht vom Fleck wegkommen bir yere gidememek (mecaz) mit etwas wegkommen bir şeyle paçayı kurtarmak bei etwas glimpflich wegkommen bir olayı hafif atlatmak nicht wegkommen können çıkamamak, kurtulamamak ⸻ 🎓 Dilbilgisi Notu Zaman Çekim Örneği Präsens Ich komme weg. Perfekt Ich bin weggekommen. Präteritum Ich kam weg. Plusquamperfekt Ich war weggekommen. ⸻ 🧩 Karşılaştırma: „wegkommen“ vs. „davonkommen“ Fiil Anlamı wegkommen uzaklaşmak, kurtulmak, çalınmak davonkommen olaydan sıyrılmak, kaçıp kurtulmak ⸻ İstersen „wegkommen“ ile ilgili mini alıştırmalar, deyimsel kullanımlar ya da diğer ayrılabilir fiillerle karşılaştırmalı çalışma yapabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
161
abwandeln
⸻ 📘 abwandeln 🔹 Tür: • ayrılabilir fiil (trennbares Verb) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: abgewandelt ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları • (bir şeyi) değiştirerek uyarlamak • hafifçe değiştirmek / dönüştürmek • biçimini/biçemini değiştirmek • çeşitlendirmek / varyasyon yapmak 📌 Tamamen farklı hale getirmek değil, genelde esasa sadık kalarak küçük değişiklikler yapmak anlamındadır. ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to modify • to adapt • to alter slightly • to vary • to adjust ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Abwandeln“ bedeutet, dass man etwas – z. B. eine Methode, ein Rezept, einen Text oder eine Melodie – in leicht veränderter Form verwendet, also nicht komplett neu, sondern angepasst oder variiert. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi variieren çeşitlendirmek modifizieren değiştirmek anpassen uyarlamak umgestalten yeniden düzenlemek abändern kısmî olarak değiştirmek ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi beibehalten olduğu gibi tutmak unverändert lassen değiştirmemek kopieren aynen kopyalamak ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Das Rezept kann je nach Geschmack leicht abgewandelt werden. (Tarif, zevke göre hafifçe uyarlanabilir.) 2. Die Autorin hat die klassische Geschichte kreativ abgewandelt. (Yazar, klasik hikâyeyi yaratıcı bir şekilde uyarladı.) 3. Wir müssen den Plan abwandeln, damit er zur neuen Situation passt. (Planı, yeni duruma uyması için biraz değiştirmeliyiz.) 4. Die Melodie wurde in der modernen Version deutlich abgewandelt. (Melodi, modern versiyonunda belirgin şekilde değiştirildi.) 5. In der Werbung wird oft ein bekanntes Sprichwort leicht abgewandelt. *(Reklamda genellikle tanınmış bir atasözü hafifçe değiştirilir.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Kalıp Türkçesi ein Rezept abwandeln bir tarifi uyarlamak einen Text abwandeln bir metni değiştirmek eine Methode abwandeln yöntemi değiştirmek leicht abgewandelt hafifçe değiştirilmiş in abgewandelter Form uyarlanmış / değiştirilmiş biçimde ⸻ 🎓 Gramer Notu Zaman Örnek Präsens Ich wandle das Lied ab. Perfekt Ich habe das Lied abgewandelt. Präteritum Ich wandelte den Text ab. ⸻ 🧩 „abwandeln“ vs. „abwandern“ Fiil Anlamı abwandeln uyarlamak, küçük değişiklik yapmak abwandern bir yerden ayrılmak/göç etmek ⸻ İstersen bu kelimeyle ilgili örnek paragraflar, alıştırmalar veya fiil çekimi çalışmaları hazırlayabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
162
mitgestalten
⸻ ⸻ 🔹 Tür: • ayrılabilir fiil (trennbares Verb) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: mitgestaltet ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları • biçimlendirmeye katkı sağlamak • bir süreci birlikte şekillendirmek • aktif şekilde katılmak • bir şeyin oluşumuna katkıda bulunmak • ortak yaratmak / düzenlemek ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to help shape • to co-create • to take part in shaping • to contribute to the design • to actively participate ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Mitgestalten“ bedeutet, dass man bei der Entwicklung, Organisation oder Gestaltung nicht nur passiv zuschaut, sondern aktiv und kreativ mitwirkt. Es ist stärker als nur „teilnehmen“ – es bedeutet Einfluss nehmen. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi mitwirken katkı sağlamak beeinflussen etkilemek beitragen zu katkıda bulunmak mitentwickeln birlikte geliştirmek mitbestimmen birlikte karar vermek ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi sich heraushalten dışarıda kalmak passiv bleiben pasif kalmak nichts beitragen katkı sunmamak ignorieren görmezden gelmek ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Die Mitarbeitenden durften das neue Konzept aktiv mitgestalten. (Çalışanlar yeni konsepti aktif olarak birlikte şekillendirme fırsatı buldu.) 2. Ich möchte die Zukunft unserer Stadt mitgestalten. (Şehrimizin geleceğini birlikte şekillendirmek istiyorum.) 3. Schüler sollen das Schulleben mitgestalten dürfen. (Öğrenciler okul yaşamına katkıda bulunabilmelidir.) 4. Das Projekt bietet viele Möglichkeiten, kreativ mitzugestalten. (Bu proje, yaratıcı katkı sağlamak için pek çok fırsat sunuyor.) 5. Politik lebt davon, dass Bürgerinnen und Bürger mitgestalten. *(Siyaset, vatandaşların sürece katkı sağlamasıyla yaşar.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Ausdruck Türkçesi an der Zukunft mitgestalten geleceği birlikte şekillendirmek die Gesellschaft mitgestalten topluma yön vermeye katkı sağlamak Projekte aktiv mitgestalten projelere aktif katkıda bulunmak Gestaltungsprozess mitgestalten tasarım/oluşum sürecine dahil olmak politisch/sozial mitgestalten siyasete / topluma katkı sağlamak ⸻ 🎓 Gramer Örnekleri Zaman Örnek Präsens Ich gestalte das Projekt mit. Perfekt Ich habe das Projekt mitgestaltet. Präteritum Ich gestaltete das Programm mit. Konjunktiv II Ich würde gern das System mitgestalten. ⸻ 🧩 Karşılaştırma: Fiil Anlamı Açıklama gestalten tasarlamak, biçim vermek tek başına oluşturmak mitgestalten birlikte şekillendirmek başka kişilerle birlikte etkide bulunmak beteiligen katılmak genel katılım (etki zorunlu değil) ⸻ İstersen bu fiille ilgili alıştırma, kompozisyon cümlesi ya da konuşma kartı hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
163
nachahmen
⸻ 📘 nachahmen 🔹 Tür: • Fiil (regelmäßig / düzenli) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: nachgeahmt • 3. tekil şahıs: er/sie/es ahmt nach ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları Anlamı Açıklama taklit etmek birini veya bir şeyi aynen yapmak örnek almak olumlu bir kişiyi örnek alarak davranmak benzemeye çalışmak davranış, konuşma veya tarzda model alıp uygulamak sistem, çözüm veya fikir için ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to imitate • to mimic • to emulate • to copy • to reproduce (behavior/style) ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Nachahmen“ bedeutet, dass man das Verhalten, Aussehen, Sprache oder Handlungen einer Person oder eines Vorbilds bewusst kopiert oder imitiert – entweder zum Lernen, zur Bewunderung oder zur Satire. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi imitieren taklit etmek kopieren kopyalamak nachmachen aynısını yapmak sich orientieren an birine/bir şeye göre hareket etmek nachspielen (bei Theater z. B.) sahnede canlandırmak ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi sich abgrenzen kendini ayırmak originell sein özgün olmak vermeiden kaçınmak abweichen von farklılık göstermek ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Kinder neigen dazu, das Verhalten ihrer Eltern nachzuahmen. (Çocuklar, ebeveynlerinin davranışlarını taklit etme eğilimindedir.) 2. Er hat den Stil seines Lehrers perfekt nachgeahmt. (Öğretmeninin tarzını mükemmel şekilde taklit etti.) 3. Es ist einfacher, eine Methode nachzuahmen, als selbst kreativ zu sein. (Bir yöntemi taklit etmek, yaratıcı olmaktan daha kolaydır.) 4. Nicht alles, was erfolgreich ist, sollte einfach nachgeahmt werden. (Başarılı olan her şey mutlaka taklit edilmemelidir.) 5. Sie versuchte, seine Stimme nachzuahmen, um ihn zu parodieren. *(Onu taklit etmek için sesini taklit etmeye çalıştı.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Ausdruck Türkçesi jemanden nachahmen birini taklit etmek eine Methode/Technik nachahmen bir yöntemi taklit etmek Verhalten nachahmen davranışı örnek almak / kopyalamak naturgetreu nachahmen gerçeğe çok benzer şekilde taklit etmek schlecht/gut nachgeahmt kötüce / güzelce taklit edilmiş ⸻ 🎓 Gramer Bilgisi Zaman Örnek Türkçesi Präsens Ich ahme ihn nach. Onu taklit ediyorum. Perfekt Ich habe ihn gut nachgeahmt. Onu güzelce taklit ettim. Präteritum Ich ahmte ihn nach. Onu taklit ettim. Konjunktiv II Ich würde das Verhalten nachahmen. Davranışı taklit ederdim. ⸻ 🧩 Karşılaştırma: Fiil Anlamı Açıklama nachahmen bilinçli taklit genellikle davranış, tarz veya model kopyalama nachmachen aynısını yapmak çoğu zaman pratikte tekrar etmek imitieren taklit etmek özellikle jest, ses, aksan vb. kopieren kopyalamak birebir aynısını almak (doküman, ödev, sanat vb.) ⸻ İstersen bu fiille ilgili yazılı alıştırmalar, deyimsel kullanımlar veya sınav tarzı cümle tamamlama egzersizleri hazırlayabilirim. Yardımcı olmamı ister misin? 😊
164
beziehen
⸻ 📘 beziehen 🔹 Tür: • Fiil (regelmäßig / düzenli) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: bezogen ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları (kontekste göre) Yapı / Kullanımı Türkçesi etwas beziehen bir şeyi almak (dışarıdan temin etmek) eine Wohnung beziehen eve taşınmak ein Gehalt beziehen maaş almak Position beziehen bir konuda tutum almak / görüş belirtmek Stellung beziehen tavır almak (sich) auf etwas beziehen bir şeye atıfta bulunmak / dayanmak ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to obtain / to receive (goods, income) • to move into (an apartment) • to cover (e.g., furniture) • to refer to (→ sich beziehen auf) • to take a stance / position ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „Beziehen“ ist ein sehr vielseitiges Verb. Es kann **„etwas erhalten“, „einziehen“, „sich auf etwas beziehen (referieren)“ oder „eine Meinung einnehmen“ bedeuten – je nach Zusammenhang. Es ist in vielen Fachsprachen (z. B. Verwaltung, Politik, Wirtschaft) zentral. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Anlam Almanca eşanlamlı fiiller almak / temin etmek erhalten, beziehen, kaufen taşınmak (eve) einziehen atıfta bulunmak sich berufen auf, verweisen auf pozisyon almak Haltung einnehmen, sich positionieren ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Anlam Almanca zıt anlamlı fiiller almak abgeben, verlieren taşınmak (eve) ausziehen atıfta bulunmamak ignorieren tarafsız kalmak neutral bleiben ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Immer mehr Unternehmen beziehen ihren Strom aus erneuerbaren Quellen. (Giderek daha fazla şirket, elektriğini yenilenebilir kaynaklardan temin ediyor.) 2. Nach der Renovierung bezog die Familie endlich ihr neues Haus. (Tadilattan sonra aile nihayet yeni evine taşındı.) 3. Er bezieht ein monatliches Gehalt von über 3.000 Euro. (Ayda 3000 Euro’nun üzerinde maaş alıyor.) 4. Ich beziehe mich auf Ihren Artikel vom 12. Mai. (12 Mayıs tarihli makalenize atıfta bulunuyorum.) 5. Die Partei bezog eindeutig Stellung gegen die Reform. *(Parti reforma karşı net bir tavır aldı.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Kalıp (Almanca) Türkçesi eine Wohnung beziehen bir eve taşınmak Arbeitslosengeld beziehen işsizlik maaşı almak Position/Stellung beziehen siyasi/düşünsel tutum almak sich auf etwas beziehen bir şeye dayanmak / atıfta bulunmak etwas direkt auf sich beziehen kişisel algılamak ⸻ 🎓 „sich beziehen auf“ Yapısı Bu kullanım özellikle yazılı akademik dilde çok önemlidir: 📌 Ich beziehe mich auf + Akkusativ → (bir şeye atıfta bulunmak) 📎 Beispiel: „Die Studie bezieht sich auf Daten aus dem Jahr 2023.“ (Çalışma, 2023 yılına ait verilere dayanmaktadır.) ⸻ 📌 Gramer: Präsens – Perfekt – Präteritum Zaman Örnek Türkçesi Präsens Ich beziehe meine Informationen aus Büchern. Perfekt Ich habe mich auf das Thema bezogen. Präteritum Ich bezog eine neue Wohnung. ⸻ İstersen bu fiille ilgili bir yazılı alıştırma, fiil çekimi çalışması, ya da akademik yazı kalıbı hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
165
enthalten
⸻ 📘 enthalten 🔹 Tür: • Fiil (unregelmäßig / düzensiz) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: enthalten ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları Yapı Anlamı etwas enthalten bir şeyi içermek / içinde barındırmak sich enthalten (+ Genitiv) kaçınmak, çekimser kalmak, sakınmak eine Stimme enthalten oylamada oy kullanmamak (çekimser) ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • etwas enthalten → to contain, to include • sich enthalten → to abstain, to refrain, to withhold ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1 düzeyi) „enthalten“ bedeutet entweder, dass etwas als Bestandteil in etwas vorhanden ist (z. B. „Das Produkt enthält Zucker“), oder dass man sich bewusst von etwas fernhält („Er enthielt sich der Stimme“). ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Anlam (içermek) Anlam (çekimser kalmak) beinhalten sich zurückhalten umfassen verzichten auf in sich tragen nicht teilnehmen einschließen neutral bleiben ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Anlam (içermek) Anlam (çekimser kalmak) ausschließen teilnehmen / zustimmen weglassen sich äußern meiden mitmachen ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 📌 etwas enthalten – içermek: 1. Dieses Getränk enthält keine künstlichen Zusatzstoffe. (Bu içecek yapay katkı maddeleri içermez.) 2. Die Datei enthält vertrauliche Informationen. (Dosya gizli bilgiler içermektedir.) 3. Die Aussage enthält einen Widerspruch. (Bu ifade bir çelişki barındırıyor.) 📌 sich enthalten – kaçınmak / çekimser kalmak: 4. Der Abgeordnete enthielt sich bei der Abstimmung. (Milletvekili oylamada çekimser kaldı.) 5. Ich enthalte mich jeglichen Kommentars zu diesem Thema. *(Bu konuda yorum yapmaktan kaçınıyorum.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Ausdruck Türkçesi Zucker enthalten şeker içermek wichtige Nährstoffe enthalten önemli besin maddeleri içermek einen Widerspruch enthalten çelişki barındırmak sich der Stimme enthalten oylamada çekimser kalmak sich einer Handlung enthalten bir eylemden kaçınmak ⸻ 📌 Gramer Örnekleri Zaman Örnek Türkçesi Präsens Diese Suppe enthält viele Vitamine. Bu çorba birçok vitamin içerir. Perfekt Ich habe mich enthalten. Çekimser kaldım. Präteritum Sie enthielt sich der Diskussion. Tartışmaya katılmadı (çekimser kaldı). Konjunktiv II Ich würde mich enthalten. Çekimser kalırdım. ⸻ 🧩 Not: „enthalten“ vs „beinhalten“ Fiil Anlamı Kullanımı enthalten içerik olarak içinde olmak Daha doğal ve yaygın beinhalten kapsamak, içine almak Daha teknik ve resmi (örneğin belgelerde) ⸻ İstersen bu fiille ilgili alıştırma, çeviri veya sınav tarzı cümle çalışması hazırlayabilirim. Yardımcı olayım mı? 😊
166
📘 fallen lassen
⸻ 📘 fallen lassen 🔹 Tür: • Ayrılabilir fiil (trennbares Verb) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: fallen gelassen • 3. tekil şahıs: lässt fallen ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları Anlamı Açıklama bir şeyi düşürmek elinden istemeden veya bilerek yere bırakmak yere bırakmak kasıtlı şekilde serbest bırakmak vazgeçmek / rafa kaldırmak bir planı, projeyi, fikri devam ettirmemek yüzüstü bırakmak / destek çekmek birini artık desteklememek, kaderine bırakmak önemsememek üzerine düşmemek, ilgiyi kesmek ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to drop something • to let something fall • to abandon (an idea, a plan, a person) • to give up on • to leave someone hanging ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1-Niveau) „Fallen lassen“ kann sowohl wörtlich als auch übertragen verwendet werden. Wörtlich heißt es, etwas loszulassen, sodass es herunterfällt. Übertragen bedeutet es, etwas oder jemanden nicht weiter zu unterstützen oder bewusst aufzugeben. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi loslassen bırakmak fallen lassen (wörtl.) yere bırakmak aufgeben vazgeçmek im Stich lassen yüzüstü bırakmak abbrechen yarıda bırakmak ignorieren önemsememek ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi festhalten sıkıca tutmak unterstützen desteklemek weitermachen devam etmek beibehalten sürdürmek ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Er hat sein Handy aus Versehen fallen lassen und das Display zerbrochen. (Telefonunu yanlışlıkla düşürdü ve ekran kırıldı.) 2. Die Firma musste das geplante Projekt wegen fehlender Finanzierung fallen lassen. (Şirket, finansman eksikliği nedeniyle planlanan projeden vazgeçmek zorunda kaldı.) 3. Ich lasse dieses Thema jetzt besser fallen, um keinen Streit zu provozieren. (Bu konuyu artık kapatsam iyi olacak, tartışma çıkarmamak için.) 4. Er hat seinen alten Freund in schwierigen Zeiten einfach fallen lassen. (Zor zamanlarında eski arkadaşını yüzüstü bıraktı.) 5. Die Politikerin beschloss, ihre ursprünglichen Pläne fallen zu lassen und eine neue Strategie zu verfolgen. (Kadın politikacı, ilk planlarından vazgeçip yeni bir strateji izlemeye karar verdi.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Ausdruck Türkçesi etwas zu Boden fallen lassen bir şeyi yere düşürmek ein Thema fallen lassen bir konuyu rafa kaldırmak jemanden fallen lassen birini yüzüstü bırakmak alle Pläne fallen lassen tüm planlardan vazgeçmek die Unterstützung fallen lassen desteği çekmek ⸻ 🎓 Gramer – Präsens, Präteritum, Perfekt Zaman Örnek Türkçesi Präsens Ich lasse den Stift fallen. Kalemi düşürüyorum. Präteritum Ich ließ den Plan fallen. Plandan vazgeçtim. Perfekt Ich habe das Glas fallen gelassen. Bardağı düşürdüm. ⸻ İster misin, sana „fallen lassen“ ile „im Stich lassen“ arasındaki farkları da anlatayım? (İkisi sıkça karıştırılır.)
167
widmen
⸻ 🔹 Tür: • Fiil (regelmäßig / düzenli) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: gewidmet ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları Anlamı Açıklama ithaf eder / adar bir eseri, zamanı veya ilgiyi birine adamak kendini bir işe verir zamanını veya ilgisini bir konuya yoğunlaştırmak özel olarak ayırır bir amacı hedefleyerek yönlendirmek ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • dedicates • devotes • commits (time, energy) • dedicates (a book, work of art, etc.) ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1-Niveau) „widmen“ bedeutet, etwas (z. B. Zeit, Arbeit, ein Kunstwerk) einer Person, einer Sache oder einem bestimmten Ziel bewusst zu überlassen oder zu übergeben – oft als Zeichen von Wertschätzung, Dankbarkeit oder Fokussierung. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca Türkçesi weihen adamak (daha dini/kutsal bağlamda) zuordnen tahsis etmek zuteilen ayırmak, vermek engagieren (sich) kendini adamak opfern vakfetmek, feda etmek (olumsuz tonlamada) ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi entziehen geri çekmek, ayırmamak vernachlässigen ihmal etmek ignorieren görmezden gelmek ablehnen reddetmek ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Der Autor widmet das Buch seinen Eltern. (Yazar kitabı anne babasına ithaf ediyor.) 2. Sie widmet ihre ganze Zeit dem Tierschutz. (Tüm zamanını hayvanları korumaya adıyor.) 3. Der Künstler widmet dieses Werk den Opfern des Krieges. (Sanatçı bu eseri savaşın kurbanlarına ithaf ediyor.) 4. Er widmet sich seit Jahren der Erforschung erneuerbarer Energien. (Yıllardır yenilenebilir enerji araştırmalarına kendini adıyor.) 5. Die Veranstaltung widmet sich dem Thema Nachhaltigkeit. *(Etkinlik sürdürülebilirlik konusuna odaklanıyor.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Ausdruck Türkçesi etwas jemandem widmen bir şeyi birine ithaf etmek sein Leben einer Sache widmen hayatını bir şeye adamak sich einer Aufgabe widmen kendini bir göreve vermek ein Gedicht widmen bir şiiri ithaf etmek eine Veranstaltung einem Thema widmen bir etkinliği belli bir konuya ayırmak ⸻ 🎓 Gramer Örnekleri Zaman Örnek Türkçesi Präsens Er widmet seine Freizeit der Familie. Boş zamanını ailesine adıyor. Präteritum Er widmete sein Werk dem Frieden. Eserini barışa adadı. Perfekt Er hat das Buch seiner Lehrerin gewidmet. Kitabı öğretmenine ithaf etti. Passiv Das Denkmal wird den Opfern gewidmet. Anıt, kurbanlara adanıyor. ⸻ İster misin, sana „widmen“ ile „sich hingeben“ (kendini tamamen adamak) fiillerinin farkını tablo halinde hazırlayayım? (İkisi C1 sınavlarında sık karşılaştırılır.)
168
angeben
⸻ 📘 angeben 🔹 Tür: • Ayrılabilir fiil (trennbares Verb) • Yardımcı fiil: haben • Partizip II: angegeben ⸻ 🇹🇷 Türkçe Anlamları (Bağlama göre) Anlamı Açıklama bildirmek, beyan etmek resmi olarak veya sözlü olarak bilgi vermek (ölçü, değer, yön) belirtmek sayısal değer, yön veya miktar belirtmek hava atmak, övünmek (argo) böbürlenmek, kendini üstün göstermek (teknik) ayarlamak, belirlemek bir cihazda değer veya parametre girmek ⸻ 🇬🇧 İngilizce Anlamları • to indicate • to state, declare • to specify • to report • to boast (informal, negative context) ⸻ 🧠 Almanca Açıklama (C1-Niveau) „angeben“ hat zwei Hauptbedeutungen: 1️⃣ offiziell mitteilen oder nennen – Daten, Fakten, Werte angeben (örn. Name, Adresse, Zahl). 2️⃣ angeben (umgangssprachlich) – prahlend auftreten, sich wichtigmachen, yani hava atmak anlamında. ⸻ ✅ Benzer Anlamlılar (Synonyme) Almanca (Anlam: bildirmek) Türkçesi nennen adını, değerini söylemek mitteilen bildirmek deklarieren beyan etmek vermerken kaydetmek Almanca (Anlam: hava atmak) Türkçesi prahlen övünmek angeben (umgangssprachlich) hava atmak protzen gösteriş yapmak ⸻ ❌ Zıt Anlamlılar (Antonyme) Almanca Türkçesi verschweigen gizlemek, söylememek leugnen inkâr etmek untertreiben küçümsemek, olduğundan küçük göstermek bescheiden sein alçakgönüllü olmak ⸻ 🧠 5 C1 Düzeyinde Almanca Örnek Cümleler + Türkçe Anlamları 1. Bitte geben Sie Ihren vollständigen Namen und Ihre Adresse an. (Lütfen tam adınızı ve adresinizi belirtin.) 2. In der Bewerbung müssen alle bisherigen Arbeitgeber angegeben werden. (Başvuruda önceki tüm işverenler beyan edilmelidir.) 3. Der Zeuge gab an, den Vorfall genau beobachtet zu haben. (Tanık, olayı dikkatlice izlediğini belirtti.) 4. Er gibt immer mit seinem neuen Auto an, um Eindruck zu machen. (Yeni arabasıyla sürekli hava atıyor, etki bırakmak için.) 5. Die Richtung ist auf dem Schild genau angegeben. (Yön, tabelada açıkça belirtilmiştir.) ⸻ 💬 Faydalı Kalıplar Almanca Ausdruck Türkçesi Daten angeben veri / bilgi vermek eine Zahl angeben bir sayı belirtmek Gründe angeben nedenleri açıklamak etwas falsch angeben yanlış beyan etmek mit etwas angeben bir şeyle hava atmak ⸻ 🎓 Gramer – Präsens, Präteritum, Perfekt Zaman Örnek Türkçesi Präsens Ich gebe meine Adresse an. Adresimi veriyorum. Präteritum Er gab eine falsche Telefonnummer an. Yanlış telefon numarası verdi. Perfekt Wir haben den Vorfall der Polizei angegeben. Olayı polise bildirdik. ⸻ İster misin, sana „angeben“ kelimesinin en sık geçtiği 20 resmi (form doldurma, iş başvurusu, resmi yazışma) kullanımını tablo halinde hazırlayayım? (DSH ve TestDaF yazı yazmada çok işine yarar.)